. Kasım 2018 ~ Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

➲GECE SÜREKLİ MEZARLIKTA UYANIYORUM

















Biz, Anne-baba ve 2 kız kardeşten oluşan çekirdek bir aileyiz... Dersli ve dini inançlarına sonuna kadar sadık bir ailem var elhamdülillah...






Sonradan Babaannem de dahil oldu ailemize ve tıpkı; o eski siyah-beyaz filmlerde izlediğimiz sevgi dolu, sıcacık bir ailemiz oldu...










Babaannem oldukça yaşlı ve son 3 senedir bizimle birlikte yaşamaya başladı. Aslında köyde yalnız yaşıyordu babaannem ve her 2 ya da 3 ayda bir muhakkak ziyaretine giderdik ailece. Babaannemi tanıyıp da sevmeyen bir insan daha yoktur bu dünyada. Dünyalar tatlısı, aynı zamanda da tam bir Osmanlı Hanımefendisi dır!..






En son ziyarete gittiğimizde, annemle babam, babaannemin artık yalnız yaşamaması gerektiğine kadar verdiler. Bu kararı almalarının sebebi ise, annemin şahit olduğu olay, şöyle ki :










Annem gece yatmadan önce babaannemin odasına gidip bir isteği, ihtiyacı olup olmadığını sormak istiyor. Tam kapısını vurmak üzereyken, içerden bir erkek sesi geldiğini fark ediyor ve kiminle, ne konuştuğunu anlamak için bir süre dinliyor...






Kısa bir süre dinledikten sonra, konuşanları tam seçemediği için içeri bakmaya karar veriyor annem ve kapıyı hafifçe aralıyor ki; babaannem, yatağına uzanmış; tavana bakarak biriyle konuşuyor ve tavandaki ‘şey’ de ona cevap veriyor !!!










Ne konuştuklarını anlayamamış annem ama karşılıklı soru-cevap şeklinde konuştuklarını gözleriyle görmüş! Kapıyı açtığı anda, tavandaki karartı anneme doğru dönmüş ve,hemen yandaki açık olan pencereden aşağı atlamış!.. Fakat bir beden görememiş annem.



“ Ne kafası belli ne de vücudu! Simsiyah, top gibi bir karartı ”


..diye tarif ediyor...





Bu hadiseyi görür görmez babama gelip '




--- Bu kadıncağızı derhal yanımıza almamız gerek! Gördüklerimden sonra, burada yalnız kalmasına asla müsaade edemem ben.

...dedi annem, babam da annemin anlattığı bu korkunç hadiseyi dinledikten sonra hiç itiraz etmedi "olur" deyip karar verildi... Babam normalde de anneme hiçbir konuda itiraz etmez ve inanılmaz saygı duyar! Annem hafızdır benim. Biraz da bundan olsa gerek... Ayrıca sözkonusu annesi olunca, asla dayanamaz babacığım ve annemin, hepimiz için en mâkûl olanı düşüneceğinden zerre kadar şüphe duymaz...


Babaanneciğim bize geldikten bir süre sonra evimizde garip şeyler olmaya başladı... Babaanneciğimin gelmesiyle birlikte ufak-tefek bazı eşyalar kayboluyor, musluklar kendiliğinden açılıp kapanıyor, kapılar kendiliğinden çarpıyordu...

Zamanla olaylar gitgide daha da büyümeye başladı.En son, "bebek ağlama sesleri" duyunca annem buna birşeyler yapmamız gerektiğini düşünüp babamla aralarında istişare yaptılar. Fakat kardeşimle bana birşey söylemediler...



Evimiz küçük olduğu için, babaannem geldiğinde kardeşimin odasını verdik ona, kardeşim de benim odama taşındı. Kardeşim 13 yaşında ve zaten yatılı kız Kur'an Kursunda okuduğu için sadece haftasonu tatillerde geliyor eve...

İlk önceleri tıkırtılar geliyor ve evde özellikle yalnız kaldığımda yürüme sesleri ve fısıltılar duyyordum. Adımla bana sesleniyorlatdı sürekli. Anneme her söylediğimde, babaannemin köyde yaşadığı o olaydan etkilendiğim için beymimin bana oyun oynadığını söyledi annem, ben de inandım ona... Sonra banyo yaparken hep izlendiğimi hissetmeye ve bundan da müthiş rahatsız olmaya başladım. Banyodayken birgün kulağımın dibinde önce bir nefes sesi duydum, sonra kabinin dışından köpek hırlamasına benzer bir ses duymamla çığlık çığlığa içeri fırlamam bir oldu. Annem, havalandırmadan, üst kat komşuların televizyonundan bu tarz sesleri kendisinin de duyduğunu söyledi. Ayrıca duvarın içindeki tesisat borularından da böyle hırıltı ve homurtu şeklinde sesler gelebileceğini söyledi. Hiç şüphesiz inandım annemin sözlerine. Öyle durumlarda o kadar mantıklı sebepler arıyor ki insan; bulduğu bahanenin aslında olan olayla zerre kadar ilgisi olmadığı mantıksızlığını sezemiyor bile...










Tâ ki kendileri de bizzat duyuncaya kadar...














Bir öğlen vaktiydi... Babaannem annemle birlikte akşam için yemeklik sebze falan ayarlıyorlar, bende kardeşimin odasında o zamanlar yeni başladığım Arapça Emsile Dersime çalışıyorum...










Annem içeri hışımla girip;










--- Kazık kadar kız oldun, evlenecek yaştasın, utanmadan buraya kapanmış boş işlerle uğraşıyor ve gelip bize yardım etmiyorsun! Soysuz seni! Kiime çektin sen böyle...










...diye beni öyle bir azarladı ki, duyduklarıma inanamadım. Halbu ki annem ileri derecede Hafızdır ve Kur'an-ı Kerim'i Arapça olarak indiren Rabbimin sevdiğini biz de severiz şüphesiz diye düşünür ve Arapçaya hayrandır. Üstelik bu dersleri almamı kendisi istedi, gitti Medreselerdeki arkadaşlarıyla görüşüp o kadar uğraştı ve "2 tane yavrum var, zaten biri yatılı okuyor. Bari öteki yanımızda olsun" diyerek evde ders almamı sağladı...










Ayrıca hepsini geçtim; annemin bana bu güne kadar "soysuz" diye hakaret ettiğini söyleseler asla inanmazdım!.. Şaşakaldım resmen. Ne diyecepimi bilemedim ve










--- Pekii anneciğim. Ne istiyorsan yaparım, bu kadar kızmana gerek yok.










...diyerek kapattım defteri kitabı ve kalkıp mutfağa, yanlarında gittim... Beni kapıda gören annem;










--- Sıkıldın mı güzel kızım? Gel biraz bize fıkıh testi yap, sonra yine gidip çalışırsın.














...demesin mi?!










--- Ne diyorsun anne? Sen şimdi gelip "bize yardım et, kazık kadar oldun" falan diye bana çıkışmadın mı?










--- Tövbe Estağfurullah... Kızm ben hiç buradan...










...derken babaanneciğim annemin omuzuna elini koyup o nur yüzüyle "tamam" der gibi işaret etti ve bana bakıp;










--- Kızım senin şu telefonun mu yoksa başka bişeyle mi açarsın; bize Saffat Sûresini yüksek sesle aç da, evimizin tüm odaları Kur'an'ın nûruyla bereketlensin inşaAllah.










...dedi. İpod umdan Saffat Sûresini açıp son ses de bıraktım...










Birkaç gün sonra hafta sonu tatili için kardeşim geldi. Bu arada, yaşadığımız bu olaylardan hiç bahsetmiyoruz kardeşime.






Hasret giderip sohbetler ettikten sonra gece oldu ve herkes odalarına çekildi. Ben babamla biraz daha sohbet ettikten sonra, kardeşimin odasına yani yeni odamıza, yatmaya gittim. Odamızın penceresinin her iki kanadının da sonuna kadar açık olduğunu görüp kardeşime söylendim "klima açıkken açma şu pencereyi; üşütürsün" diye... Kapattıktan sonra yatağa geçip dualarımı okudum ve uykuya daldım... Gece inanılmaz bir soğukla uyandım. Odanın içi sanki Sibirya soğuğu olmuştu! Kafamı kaldırıp baktım; tam karşımdaki pencere kanatları yine açık fakat tuhaf olan; klima kapalıydı!!! "Klima kapalı olduğu halde nasıl bu kadar soğuk olabiliyor" diye düşünüp "herhalde klimayı kapatıp öyle açmış kardeşim" dedim kendi kendime ancak bizim bu ihtiyar klimanın bu kadar aoğutmasına hayret etmiyor değilim... Pencereyi kapatıp arkamı döndüm ve yatağa tam girdim ki, aklımı başımdan alan bir gümbürtüyle yine açıldı pencere! Hem ne açılmak; sanki biri dışardan tekme vurup açtı, öyle ses çıktı yani. Normalde kardeşinin bu gürültüyle havaya fırlaması lazımdı ama, şaşılacak şekilde; çıt yok. O an kırılma noktasıydı işte!..










Arkamı dönüp pencereye baktığımda, karşılaştığım şeyle yüzyüze geldim ve avazım çıktığı kadar çığlık attım!.. İlk kez bu kadar net görmüştüm onu. Tarif edeyim;










Sanki kafasını pudra çuvalına sokmuş gibi, bembeyaz fakat her yanı yara-bere içinde bir yüz! Burun yok ve sanki burunun olduğu boşluğu ağız doldurmuş gibi kocaman bir qğız ve içerisinde cehennem alevleri olan; ateşten bir çift gözle, tarifi mümkün olmayacak kadar iğrenç bir gülümsemeyle bana bakıyor pis pis!!!






Vücudu yan pozisyonda. Hani yüksek bir yere tırmanırken önce kafanızı uzatır ve sonra vücudunuzu çekersiniz ya, işte öyle! Yani varlık içeri bakmıyor; içeri girmeye çalışıyor!!! Bir anda bacağının bir tanesini pencereniden içeri soktu ki; aman Allah'ım! Diz kapaktan itibaren ayakları geriye doğru!.. Aksi halde ayağını öyle bükmesinin imkanı yok.






Ben bu sahne karşısında çığlığı basmamla daha nefesim bitmeden vücudunun uyuştuğunu hissedip yere yığıldım ve düşerken kafamı yatağın bazasının köşesine çarpıp bayıldım!..










Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama keskin ilaç kokusuyla uyandım ki, bir hastane odasında, kafama 7 tane dikiş atmışlar ve koluma serum bağlamışlar...






Babacığımın anneme şöyle dediğini hatırlıyorum;






--- Bir an önce bu duruma bir çare bulmalıyız. Ben hocama söyledim; "önce hacı anne bir baksın" dedi. Rica et hocana, götürelim kızı bir an önce. Hacı anne vesile olamazsa, son çare benim hocama götürürüz...










Hastaneden çıkar çıkmaz, daha eve bile uğramadan annelerin hocası Hacı Anne'ye gittik. Bir süre bana okuduktan sonra anneme birşeyler yazmasını salık verdi ve kendi yazdığı bir muskayı bana uzatıp boynuma takmamı banyo yaparken dahi çıkarmamamı söyledi... Eve gider gitmez annem Hacı Anne'nin verdiği o garip mürekkeple birşeyler yazdı. Yazarken gözattım, çarpım tablosuna benzer bir cetvel çizip içini Arapça yazılarla doldurdu. Sonra bu yazdıklarının birini evin girişine, diğerini banyo ve tuvalet girişine, bir tanesini de salona astı annem. Bu arada babaanneciğim de Osmanlı kadınıdır ve sürekli ailemizin teskin edip morallerimizi hep yüksek tutuyordu. Babaannemin evde olduğunu düşünmek bile bize güven ve huzur veriyordu...










Bu vefklerden sonra uzunca bir süre birşey yaşamadık. Tam "herşey bitti" diyordum ki bir gece karabasanla başlayan kabuslar uyandım!.. Allah'dan kardeşim evdeydi de, benim inlemelerime uyanıp anneme seslenmiş... Annem, kardeşimin çığlığına doğru yanımıza koşarken; içerden ciyak ciyak ağlayan bir bebek sesi duyuyor ve salonun kapısını açıp içeri baktığı anda üzerine kapkara bir varlık atlayıp annemi boğmaya çalışıyor!.. Babaannem benim basımda dua okurken ortada şaşkın şaşkın ve müthiş derede de sinirli olan babama anneme gitmesini işaret etmiş...






Ailemizde artık ne huzur kaldı ne rahat!. FHacı. Fakat olaylar ekseriyetle benim etrafımda dönüyor. Yani ben yaşıyorum ve benim yaşadığım olayla herkese görünüp rahatsız ediyorlar.... Bu arada, Hacı Annem beni okuyup çeşitli vefkler ve muskalar yazıp bana verdikten sonra, onu da rahatsız etmeye başlamışlar. Fakat Hacı Annenin ne evine girebiliyorlar, ne de kendisine yaklaşabiliyorlar! Oğlu ve kızının evlerinde sürekli küçük yangınlar çıkmaya başlamış. Duvarı bile yakıyorlarmış!.. Ne kadar devam etti bilmiyorum ama, Hacı Annem en sonunda onların da evlerini korumaya almış...










Gecenin bir yarısı uyandığımda kendimi çeşitli mezarlıklarda bulup ağlayarak geri eve döndüğüm günlerde tekrar Hacı Annenin kapısına gidip durumları anlattık... Hacı Anne'nin söylediği ;










--- Eğer yazdığımız bu vefkler de etki etmiyorsa kuvvetle muhtemeldir ki kafir bir ifrit padişahın müdahelesi var! Aksi halde bırakın size saldırmayı, evinizin yakınından bile geçemez, yanıp kül olur bu şerli pislikler! Durum epey büyük. Beş-altı hocamla ve iki Hüddamla birlikte evinize gelip işlem yapmamız lazım.










...dedi.. Hacı Annenin ağzından ilk defa umutsuz sözcükler duydum ve ilk defa ondan daha ilmi kuvvetli hocaları olduğunu işittim. «Hacı Anne» deyip geçiştirdiğime bakmayın siz; ülkemizdeki parmakla sayılı ilim sahiplerinden olduğunu yıllar sonra öğreneceğim... Meğer ne büyük bir şerre bulaştırmış bizi bu kafir cinler!!!














Biz kurtulmak için işlem yapıp çare aradıkça bunlar da hırs yapıp çoğalmış kafir pislikler. İçeri giremedikleri zaman dışardan pencerelerimize taş atıyorlardı...














En son yaşadığımız bardağı taşıran olay şöyle oldu :










Gece sabah ezanından önce kolay kolay uyanmam ben normalde. O gece adımın seslenmesiyle uyandım ve saate baktım; ezan okunmak üzereydi... Kalkıp abdest almak için gittim...






Giderken salona gözüm çarptı; annem pencerenin önüne oturmuş, dersini yapıyor!.. Yani tesbih çekiyor!!! Çok şaşırdım onu görünce. Çünkü annem ezana kadar odasından asla çıkmaz! Dersini, yatak odalarındaki tekli koltuğa oturup yapar...veya yerde, seccade üzerinde.....










Salondaki koltuğa oturup perdenin ucunu hafifçe aralamış ve elinde tesbihle zikir çekiyor. Annemi tanımayan biri bu manzarayı görse; perdeyi aralamış, camdan biriyle konuşuyor zanneder!..










"Anne, neden odanızda çekmiyorsun zikri"










...dedim, demez olaydım!






Annem yavaş hareketlerle, olduğu yerde vücudunu hiç çevirmeden sadece kafasını geriye doğru dönderdi ve bana bakıp korkunç, yırtık ve hırıltıyla karışık hışırtılı bir ses tonuyla ;










--- "Çek git odana ! Sanane, ne karışıyorsun ”










...dedi ama sesi sanki babamın sesi gibi, fakat konuşan annem!...










Oracıkta bayılıvermişim ben...






Bahçede, annemin dua okuyarak dürtüklemesiyle uyandım...






Babamla birlikte kollarıma girip, dualar eşliğinde eve götürdüler beni.










Bayıldığımda yere düşme sesime annem koşmuş ki, tam o anda beni bahçeye kadar götürmüşler?... Annem feryat-figân, babama seslenmiş ve bahçede zor-güç yakalayabilmişler!.. Biraz geç kalıp da yetişemeseler, kimbilir nereye götürecekler...






Annenin beni görmesiyle, dönüp babama bağırıp gelmesine kadar beni bahçeye kasar sürüklemişler! Hızlarını siz düşünün artık...










Annemin yönü pencereye dönükken, kafasını (tıpkı filmerdeki gibi) bana doğru, yani tam arkaya 360 derece çevirmesi gözümün önünden hiç gitmiyor !..










Daha sonraları yine farklı yerlede uyandım birkaç kez... Daha doğrusu, ben uyanmadım, birinde yine annem, ötekinde de babam farkedip kurtardı beni.










En son olay çok daha korkunçtu!..






Evimize epey uzakta olan bir mezarlıkta uyandım. Bu olay beni öyle etkiledi ki, tam 3 sene konuşamadım!..










Gece uyurken, kendimi sanki karların içinde kalmış gibi hissettim ve soğuktan uyandım. Öyle üşümüşüm ki, nedenini anlayamadım önce. Sonra gözüm karanlığa alıştı yavaş yavaş ve ayak ucumda durmuş, beni seyreden varlığı görmemle dilimin tutulması bir oldu!.. Çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı. Kulaklarında öyle bir çınlama var ki; sanki iki tane devasa zili getirip kulaklarına dayamışlar! Neredeyse kulaklarımın zarı patlayacak!.










Varlık bana doğru sırıtarak yaklaştığında, suratını görmemle hıçkırmaya başladım. O kadar korkunç bir yüzü vardı ki, en korkunç filmlerde bile gördüğümüz yaratıklar bunun yanından bile geçemezdi!... Aradaki fark ise; ben gerçeğini görüyordum!..










İki metre boylarında, kafasında yanlara doğru uzanan iki adet boynuz, buruş buruş bir surat ve iki tane karnında, iki tane de yanlarda bulunan dört tane kolları var!.. Omuzları yoktu! Upuzun boynundan aşağı doğru çaprazlama eğik bir omuz yapısı var. Sanki sonradan üzerine yapıştırılmış, iki adet uzun, yamuk-yumuk kollar... İki bacağının arası o kadar geniş ki, neredeyse bir insan sığacak kadar birbirlerinden ayrı devasa iki bacak...






Allahım, o manzarayı bir görseydiniz, yemin ediyorum kalbiniz dururdu..










Karnının tam ortasında kocaman bir ağız şeklinde delik ve inanılmaz uzun iki tane sivri dişeri var karnında.










Ve yaratık sanki ateşten kocaman bir topun etrafına kapkaranlık bir perde çekilmiş gibi... Yani vücut komple ateşten, fakat etrafında da sanki koruma kalkanı gibi bir karartı var tepeden tırnağa kadar uzanan...










Varlık üzerime doğru geldikçe, ben korkudan daha çok hıçkırmaya başladım ve iyice yaklaşınca, birden bire tansiyonum yükseldi ve kendimden geçtim...










Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum ama gözlerimi hafifçe aralayabildim ve iki tane varlık koluma girmiş, beni sürükleyerek götürüyorlardı!.. Yanımızdan birileri gelip geçiyordu bazan ve o esnada beni koltuğumdan zorlayarak ayağa kaldırıyorlar ve duruyorlardı öylece. Sonra ayak sesleri gidince tekrar sürüklemeye başlıyorlardı!.. Tüm bu süreçte ben gözkapaklarımı dahi aralayamıyor, sadece küçücük bir perdenin arasından kirpiklerimi zorla aralıyor ve yalnızca dumanlı şekilde karartılar görebiliyordum.










Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sürekli kendimden geçiyorudum! Sanki ben uyanınca enseme birşey saplayıp tekrar bayıltıyorlar gibiydi. Bir üre sonra gözlerimi açtığımda evimize 4-5 km. uzaklıkta olan Asri Mezarlığındaydım...






Bu varlığı tekrar gördüm. Ateş gibi yanıyor ve etrafında da gözlerimin alabildiğine kalabalık gölgeler vardı ve hepbirlikte uğultu sesleriyle üzerime doğru gelirken....benim tam arkamdan :










--- Aibta ead biism'Allah !..






--- Aibta ead biism'Allah !..










Yani; "Allah'ın adıyla kızdan uzak durun!.."










...diyerek bağıran daha kalabalık birilerinin nidalarını duydum. Ama önümde, bana doğru yaklaşan bu ateşten varlıkla birlikte etrafındaki gölgeden kalabalığa kilitlenmiş vaziyette olduğum için kımıldayamıyordum ve arkamı dönüp gelenler kimler diye bakamıyordum..










Arkamdaki kalabalık, sanki o liderliğini yapan ateşten varlık ve etrafındaki kalabalığın bana yaklaşmasını engellemek istercesine bağırarak geliyorlar. Çok kalabalık oldukları için ne dediklerini anlayamıyordum. Zaten sesleri bi garip, sanki kuyunun içinden geliyor gibi ekoluydu. Normalde de anlamanız imkansız yani....










Ben gözlerimi bile kırpmadan bana doğru bir yaklaşıp, bir duran o ateşten yaratık ve etrafındaki gölgelere bakıyordum. Gölgelerin arasından arada bir, o cüce gibi olan varlık, bir gölge şeklinde öne doğru çıkıyor, sonra tekrar kalabalığa karışıyordu... Ama hepsi üzerime doğru geliyor ben ise duâ okumaya çalışıyordum fakat hiçbir dua gelmiyordu aklıma...










Arkamdaki uğultu ve nidalar yaklaştıkça, önümdeki kalabalık dağılmaya başladı ve en sonunda o ateşten varlık ve yanındaki cüce kaldı... Ateşten olan, o cüceyi karnındaki kollarıyla tuttu ve uçtu mu, yoksa zıpladı mı bilemiyorum; havaya doğru gitti... O kadar hızlı hareket etti ki, uçtu mu, zıpladı mı farkedemedim, anlayamadım... Müthiş bir hızla gitti...










Daha fazla dayanamadım ve vücudumun karıncalandığını hissettim. Fakat arkamdaki kalabalık yanımdan hızla geçip, önümdeki o kalabalığın peşinden, onları kovaladığını anladım. Yanımdan öyle bir hızla geçtiler ki, rüzgarlarını bile hissettim. Fakat inanılmaz bir rahatlama ve huzur hissi geldi bana. Gözlerimi açamıyorum ama etrafımda olup bitenleri hayal-meyal müşahede edebiliyordum...










Gözlerimi açtığımda hastanenin acilindeydim. Mezarlık görevlisi, kaldığı odanın camına taşlar atılmasıyla uyanıp etrafa göz atmaya başlamış... beni görmüş ve polisi arayıp durumu anlatmış...










Doktorlar, uykuda yürüdüğümü söylüyorlar ancak o kadar yolu yalın ayak yürüyen insanın ayaklarına hiç mi birşey batmaz?!! Ayaklarımda toz-toprak dışında zerre kadar bir yara-bere yok!..






Gözlerimi açtığımda kendimi burada, yani mezarların arasında bulduğum için korkudan şoka girmişim ve dilim tutulmuş!..






Yani doktorların söylediği böyle... Fakat ben biliyorum ki; evde bu varlık bana yaklaşırken tutulmuştu dilim... Tam üç sene boyunca konuşamadım... Her sabah eve rehabilitasyon merkezinden bir doktor gelip hafleri çıkarmam için, beni konuşturmaya, dilimi çözmeye çalışıyorlardı. Bir kaç aylık çalışma sonucunda hiçbir ilerleme olmadığını gören annem, nazik bir dille bu tedaviyi artık istemediğini söyleyip son verdi tedaviye beni alıp İslam Âlimlerinin kabirlerine ve sonra da kendi hocalarına götürüp dualar ile tedaviye başladı... Bir süre sonra harfleri çıkarmaya, sesleri tonlamaya falan başladım. 3 ayın sonunda alfabeyi kesik kesik tek ve kesik hecelerle çıkarmaya başladım.... Çok uzun süren bu dua ve zikir tedavisinden sonra, şükürler olsun Rabbime iyileşip eski halime kavuştum Elhamdülillah...










Benim bu mezarlıkta uyanma olayından sonra, annem beni bir hocaya götürdü...






Daha kapıdan girerken 9, 10 yaşlarında bir oğlan çocuğu, beni görür görmez içeri doğru bağırarak kaçtı!.. Arkasından hızla dışarı çıkan çarşaflı bir kadın, beni içeri almadı ve resmen kapıyı yüzümüze kapatıp kovdu bizi!..










Annem anladı ki, bu iş bir tanıdık olmayınca olmuycak ve kendi hocalarının referans ve vasıtasıyla Erzurum'da bir Hocaya gittik...










Hoca beni odanın ortasına oturtup üzerime beyaz, Arapça harflerle işlenmiş olan büyük bir çarşaf örttü. Yarım saate yakın dua okuduktan sonra bana bir ip uzattı ve ipi dişlerimle 5 defa ısırmamı söyledi... Dediklerini yapıp tekrar uzattım ipi hocaya...






İşaret parmağıma iğne batırıp bir miktar kan aldı ve içerisinde su olduğunu dişündüğüm bakır bir kaba damlattı...






Tekrar bir süre daha dua okuduktan sonra çarşafı üzerimden kaldırdı ve beni yerden kaldırıp koltuğa oturttu.










Hoca en sondaki duaları okurken birkaç kez kendimden geçmişim ben ama hiçbirini farketmedim?..










Tam 4 tane cin musallat olmuş bana !..










Bunlardan 3 tane kafir, bir tanesi ise Müslüman!..










Hocaya "Müslüman cinlerin nasıl oluyor da bize musallat olduklarını" sordum ve Hocanın cevabı beni inanılmaz etkilemişti :










“ Milli piyango, at yarışı ve sâir kumarları oynayan, barlarda, pavyonlarda içki içen, zina, hırsızlık, cinayet ve daha birsürü günahları işleyen Müslüman yok mu?!! Sokakta gördüğün o yarı-çıplak kadınlar da (sözde) Müslüman değil mi?!!






Sana musallat olan bu Müslüman cin, aşık olmuş sana. Diğer kafir günlerin içinden biri de aşık sana. Ama Müslüman olan cin, diğerlerinin sana zarar vermesini engelliyor. Eğer o yardım etmeseydi, çoktan seni alıp kendi alemlerine götürmüşlerdi zaten...”






Şimdi, bu Müslüman cine borçlu muyum, yoksa dua mı etmeliyim bilemiyorum? İnsan kendisine bir cinin musallat olduğu için teşekkür eder mi?!!




Hoca, teşekkür etmemi söyledi...


"Benim bu cinleri senden alacak kadar ilmim yok"


...dedi ve arkasından susup, sanki birisini dinliyormuş gibi; sağ tarafıza doğru eğilip kulak kesildi Hoca. Sona mırıldandı bir süre ve bana dönüp;


“ Sana aşık olan bu Müslüman cinin yardımıyla, seni bu kafir cinlerden kurtaracağım biizn'inllah... Ama Müslüman cin, seninle evlenmek istiyor. Kabul edersen, bu cinin yardımıyla seni kurtarırım. Fakat sonrasında onunla evlenmek zorundasın!.. Aksi halde sana ve ailene tüm hayatı zehir ederler !..”










Daha annemin söz söylemesine müsaade etmeden, şiddetle karşı çıktım tabii. Bu eğer Müslümansa ve bana Allah rızası için yardım edecekse, ne âlâ....ama kendi menfaati için yardım edecekse, asla kabul etmiyorum diye yazdım...







Hem normal zamanda ben, insanoğluyla evlenmek istemiyorum ki zaten. Evlenmek değil benim hedefim, İslama hizmet eden bir hoca olmak ve dünyayı gezip; yoksul ailelerin kız çocuklarına Kur'an-ı Kerim okumasını öğretmek istiyordum...

Kaldı ki; bir cinle mi evlenicektim?!










Birkaç ay daha süren Hoca aramalarımız, Allahın izni ile netice verdi ve en sonunda Kayseri'de bir Hocaya gittik...






Hoca, burada anlatmak istemediğim birtakım işlemler yaptıktan sonra bana au olanları hiçkimseye anlatmamam için sıkı sıkı tembih edip yemin ettirdi! Bu yüzden anlatamıyorum, özür dilerim. Hoca ısrarla tembih etmeseydi anlatırdım neler yaptığını.




Neticede verdiği zikirleri çektikten sonra, yavaş yavaş hecelemeye başladım ve sonunda da Rabbimin izni ve Hocanın vesilesiyle tamamen iyileştim Elhamdülillah.


Allah kimseyi bu şerli varlıklarla karşılaştırmasın. Öyle ki, Müslüman olanlarıyla bile karşılaşmak; insanoğluna çok ağır geliyor ve muhakkak etkileniyor. Artık, inanç seviyenize göre zararı oluyor. Hayrın ve şerrin yalnızca Allah'tan geldiğine iman ederseniz, etkisi çok fazla olmuyor. Çünkü korkmuyorsunuz. Ama itikatınızda bir kuşku falan varsa, aklınızı kaçırmanız an meselesi.



Rabbim hepimizi korusun...




Not: Hikaye takipçimiz tarafından gelmiştir.