. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

cin hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cin hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cinci Hoca ve Köylü Kız







Büyü bozma işleri ile uğraşan Harun Ceylan isimli hoca, yine bir büyü bozma işi için, Kastamonu’nun bir köyüne gitti.

Gittiği köyde 6 hane vardı.

Kendisini arayan kişiyi ulaşıp evi kolayca buldu.

Harun Ceylan, evde birkaç gün güzel bir şekilde geçirdi.

İşe koyulma vakti geldi diyerek başladı.

47 yaşında ki Hatice’yi kurtarmak için gece olmasını bekledi.

Gece 1 gibi evin bahçesine geçtiler. Harun, yere bir çember çizdi.

Çemberin çevresine, dua yazılı kağıtlar koydu.

Hatice’yi çemberin içine soktu. Dualar okudu. Ancak ters giden bir şeyler vardı.

Hatice, hiç tepki vermiyordu.

Harun’a kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

Şu kelimeleri tekrar edip duruyordu.

Hatice: – Helakis inna vezir abi fürün!

Devam ederek tekrarlıyordu.

Hatice’nin kocası bu duruma çok sinirlendi. Kadın Tekrarladıkça Adam Deliriyordu.

Adam, bir hışımla eve girdi. Ruhsatlı silahını aldı ve Hatice’ye 5 el ateş etti!

Ardından kendini vurdu!

Harun 5 dakika boyunca kendine gelemedi.

Eşyalarını almak için içeri girdi.

Aşağı ineceği sırada, mutfak kapısının açıldığını fark etti!

Ardından, deprem olurcasına ev sallanmaya başladı! Apar topar kaçtı! Arabasına koştu ve bindi.

Tam bu sırada, evin önünde duran gölgeleri fark etti!

Gölgelerin dibinde 5 adet kara kedi vardı.

Arabayı çalıştırdı ve köyden uzaklaştı.

Seyir halinde yolun ortasında yaşlı bir kadın çıktı ve Harun vurmamak için şarampole çarptı ve yuvarlandı.

Kazadan sonra, Harun’un ayakları sakat kaldı.

Harun: – Her gece Hatice Rüyamda beni boğuyor!


➲ Cin Laneti


Merhaba arkadaşlar benim ismim Melih size başımdan geçen bir korku hikayemi anlatacağım. Şuan 20 yaşındayım olayı bundan 8 sene önce 12 yaşında iken yaşadım. 

Ben olayı yaşadığım günden hiçbir şeyden habersiz yine okuldan eve geldim. Biraz televizyon falan izledikten sonra uyumak için odaya gittim. Odada abim, ben ve kız kardeşim kalıyoruz. Hepimiz uyuduktan sonra ben gece bir anda birinin beni dürtmesi ile uyandım ve o an pencerede kulakları uzun olan bir şey gördüm. O an bunun rüya olabileceğini  düşündüm ancak kendimde olduğumu teyit etmek için kendimi cimcikledim ve uykuda olmadığımı anladım. O gördüğümden çok korktuğum için kuran okuyarak tekrar uyumaya çalıştım.

Sabah uyanır uyanmaz direk anneme, babama ve abime başıma gelen bu olayı anlattım. Ancak onlar böyle bir şeyin olamayacağını ve küçük olduğum için bir rüyada olduğunu söylediler. Onlara bu olayın gerçek olduğunu anlatsamda bana inanmadılar. Neyse o gün yine okula falan gidip geldikten sonra uyuma vakti geldi. Ben yine uykuya daldım ancak yine bir el beni dürterek uyandırdı. Dün gece gördüğüm o siyah kulaklı şeyi gene gördüm. Bu sefer küçük kardeşim de sanırım gördü ki oda ağlamaya başladı ve hemen annem odaya kardeşime bakmak için geldi.

Benim uyanık olduğumu gören annem niye uyumadın diye sordu. Ben ise yine dünkü korkunç şeyi gördüğümü söyledim ve annem bu sefer söylediğime inanmıştı. Sabah oldu babama olanları anlatsakta yine inanamadı bize hatta annem hocaya falan götürelim dese de babam oralı bile olmadı. O gün yine bir şekilde geçti 3. gece sonunda yine ben uykudan uyandırıldım ve o şeyi çok yakınımda hissettim korkudan çenem yamulmuştu ve o korkuyla çığlık attım. Çığlığımı duyan annem ve babam odaya geldi beni o halde gören annem ve babam oldukça tedirgin gözüküyordu. Hemen hastaneye gittik ve doktor bunun neden olduğunu anlamadı ve tedavi için gerekenlerin yapılmasını söyledi.

Tedavi için hastanede 10 gün kalmak zorunda kaldım. Geceleri hastanede bile uyumak oldukça zor bir hal almıştı. Geceleri sürekli uyanıyor bir şekilde geri uyumaya çalışıyordum. Hastaneden çıktıktan sonra annem babama bir hocaya götürelim dedi. Babam ise geçti işte gerek yok deyip geçiştirdi. Ertesi gün babamın haberi olmadan bir hocanın yanına gittik annemle beraber. Hocaya olayı biteni anlattık ve hemen nedenini bize açıkladı. Hoca, o gördüğüm şeyin cin olduğunu ve sürekli beni dürtmesinin sebebinin beni de aralarına almak için yaptığını söyledi. Hatta beni lanetlemek için çok fazla çaba gösterdiklerini yüzümün yamulmasının da onlara katılmadığım için beni cezalandırmak için yapmışlar. Onlarda korunmamı sağlayan şey ise uyumak için okuduğum Kuran-ı Kerim'miş. Hoca yine orada bana birçok ayet okudu ve yatmadan önce birkaç ayet okumam gerektiğini söyledi

Şuan 20 yaşındayım ve o günden sonra birkaç ayet okumadan uyumam. O gördüğüm varlığı da hocaya gittiğimden beri hiç görmedim. Size tavsiyem sizde uyumadan önce kesinlikle birkaç ayet okumanız faydanıza olacaktır. 

➲ Bebek Bakıcısı



Selam ben Alev üniversite öğrencisiyim sizlere başıma gelen korkunç olayı anlatmak istiyorum. Masraflarını karşılamak için günlük part time işler bakmaya başladım. Bir çok iş ilanına baktıktan sonra 3 çocuğa dadı aradıklarını gördüm. Bu konu hiç bir bilgim yoktu zaten ilanda da bilgi istenmiyordu. İlanda, genç, güzel ve sorumluluk sahibi bir kadın dadı aradıkları yazıyordu.

Numarayı aradığımda karşıma neşeli konuşan iyi bir kadın çıktı. İş ilanı için aradığımı söyledim. Bana buluşmadan işe başlayabilirsin dedi ve beni eve götürmek istediğini söyledi. Ben biraz tereddüt ettim fakat bunu kabul ettim.

Sabah olduğumda kadın beni eve götürdü. Kapıda bizi karı-koca karşıladı ve benimle gelen kadın içeriye girmeden oradan ayrıldı. Güler yüzlü bir aileydi, ev kocaman ve lükstü. Bana çocuklarını anlatmaya başladılar.

2 erkek 1 kız çocuğuydu, 10 - 8 ve 6 yaşlarında. Arkadaş canlısı, neşeli ve kibar çocuklara benziyorlardı. Yaramazlık yapmayan uslu çocuklardı.

Akşam başbaşa yemeğe çıkacaklarını geç saatte döneceklerini söylediler. İlk günüm olduğu için çok heyecanlıydım içinde ya bir şey olursa korkusu da vardı. Bana telefon numarasını verdiler acil durumda arayacaktım. İstediğim odaya girmek serbestti ve istediğimi yapabilirsin dediler.

Evden çıktıklarında çocuklarla salona geldik ve TV izlemeye başladık. Biraz acıkmıştım ve atıştırmalık için buzdolabına gittim. Bu arada çocuklar hiç konuşmuyordu zor zar ağızlarında bir iki kelime çıkarabiliyordum.

Buzdolabını karıştırırken arka taraflarda gözüme bir kavanoz çarptı. Kavanoz siyah bez parçası ile sarılırdı. Bezi çıkardığımda koyu kırmızı sıvının içinde bir et parçası vardı. Ne tür bir et olduğunu bilmiyorum ilk defa böyle bir şey görmüştüm.

Kavanozu tam yerine koyacakken bir ses duydum. Ne o an ki korkuyla kafamı çarptım.

Gelen kişi en büyük oğullarıydı ve bana, "o kavanozu yerine koy, bir daha bilmediğin şeylere dokunma" dedi.

Bakışları ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Sessiz bir şekilde...

"Özür dilerim" dedim.


Hala bana bakıyordu ve oradan ayrılmıyordu. Kavanozu yerine koyduktan sonra salona gitti ve koltuktaki yerine tekrar oturdu. Bende ortam biraz neşelenir diye onlara çizgi film açtım.

Çizgi film bittiğinde haberler başladı. Haberlere kaybolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudu parçalara ayrılmış. Bu haber beni çok etkiledi ve tanımadığım bir yerde olduğum için korkuttu. Çocuklara "hadi geç oldu. artık uyuyalım" dedim.

3'ü de aynı odada kalıyordu. Pijamalarını giydirdim onları yatağa yatırdım ve ışığı kapatarak salona tekrar geldim.

Canım sıkılıyordu. DVD arşivini karıştırmaya başladım fakat tek şey çizgi filmdi. Fakat en alt çekmecede başka bir CD vardı. Üzerinde "M Kızları" yazıyordu. Merak ettim ve onu taktım.

Ailenin özel olarak çektiği bir video idi. Anne, baba ve çocuklar gülüp eğlenirken video çekmiş. Özel bir video olduğu için kapatmaya karar verdim. Tam kapatacağım sırada benim yaşlarımda birini gördüm. Eski bakıcı olduğunu düşündüm.

Sanki çok yakından tanıdığım birine benziyordu. Yakın bir zamanda onu gördüğüme emindim. Sonra aklıma haberler geldi ve haberlerdeki öldürülen kız olduğunun farkına vardım.

Elim, ayağım titremeye başladı, korkutan kıbırdayamadım ve çığlık atmak istiyordum.

Aklıma kavanoz geldi ve tekrar kavanozu açtım. İnsan derisinden bir parça olduğunu gördüm. İyice incelediğimde kafa derisi olduğunu gördüm saçları içinde duruyordu.

Korkudan altıma işemeye başladım.

Kavanozu ve CD'yi çantama koydum pijamalarımı çıkarırken büyük çocuklarının beni izlediğini fark ettim. Bana...

"Nereye gidiyorsun" dedi.

Kekelemeye başladım ve evde bir şey unuttuğumu 10 dakikaya geleceğimi söyledim. Pijamalarımı çıkarmıştım üstümde tişört altımda ise sadece iç çamaşırım vardı. Çok korkuyordum.... o sırada kardeşleri de odada çıktı.

Evin en küçüğü olan küçük kız, "sen gidemezsin, bizi yalnız bırakamazsınnn...." diye bağırmaya başladı.

"Ailenizi arıyorum" dedim ve numarayı çevirmeye başladım.

O sırada en büyük oğlu bacağımı tutarak, "çok açım hiç bir yere gitmiyorsun" dedi.

Ona vurarak kurtuldum ve çıkış kapısının yanında bulunan yedek arabanın anahtarını alarak evden çıkarak koşmaya başladım. Hemen arabaya atladım ve kapıları kilitledim.

Çocuklar çığlık atıyor ve ağlıyordu. O sırada aile eve gelmişti ve bana "nereye gidiyorsun buraya gel sorun nedir" dediler.

Karakola kadar hiç durmadan gittim ve kendimi karakola attıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi. Başıma gelen her şeyi polislere anlattım.

Polis eve geldi ve arama yaptılar. Evde kayıp kızın eşyalarını ve parçalarını bulmuşlardı. Aile ortada yoktu ve değerli eşyalarını alıp gitmişlerdi...

➲Cenaze İle Başlayan Musallat +18




Her şey ninemin vefat etmesiyle başladı, mevsimlerden kıştı soğuklar iyice sarmıştı her bir yanı. Ben o zaman üniversitede okuyordum. Bir gün Babam aradı ve ninemin vefat ettiğini ve memlekete gelmemi söyledi. Atladım benim külüstüre sabaha karşı ,apar topar sabah geldim köye. Cenaze vakti yaklaştığı için herkes ninemin evinin önünde toplanmıştı, bizimkilerde evin içindeydi. Dışardakilerden birkaç kişi başın soğolsun falan dediler, sağolun falan dedikten sonra balkona çıktım ayakkabılarımı çıkardım içeri geçmek için, odaya geçmek için antreden geçmek gerekiyor ama antre bile çok kalabalık cenaze evi olduğu için bütün kadınların başları kapalı, ninemin bulunduğu odaya sığmayanlarda ayakta antrede bekliyorlar hepsinin başı kapalıydı, başı kapalı demek yanlış olur peştemallıydı antredekilerin hepsi, bizim burlarda yani egede yaşlılar genelde bu şekilde başlarını örterdi her neyse , herhalde cenazede böyle giyiniliyor diye düşünüp üstünde durmadım, kafamla antrede duran peştemallı kadınları selamladım ama selamımı almadılar zaten bana bakmıyorlardı yere eğikti yüzleri, pek önemsemedim, içeri odaya geçtim.
İçeri girdiğimde annemi ve babamı gördüm, cenazenin tamamı battaniyeyle kapatılmıştı.karnının orta yerine de bir bıçak koymuşlardı. odada akrabalardan birkaç kişi daha vardı.hepsi yerdeki sedirlerin üzerine çökmüş, yere bakıyordu. annem beni görünce gözleriyle otur işareti yaptı.bulunduğum yere oturdum. ancak dikkatimi çeken birşey vardı, evde bir matem havası yoktu yada bana öyle gelmişti bilmiyorum neyse sessiz bir şekilde birkaç dakika geçtikten sonra içeriye başka kadınlarda girdi.cenazeyi yıkamak için götüreceklerdi, aldılar battaniyeye sarılı cenazeyi dört bir ucundan dört kadın tuttu, havaya kaldırdılar ve götürmeye başladılar.antreye doğru ilerlediler. bende onları izliyordum ayağa kalktım taşımakta zorlanırlarsa yardım edeyim diye. bu sırada antredeki peştemallı kadınlara baktım sadece yere bakıyorlardı daha da garip olanı zaten dar olan antrede dört kişinin taşımaya çalıştığı cenazeye yol vermemeleriydi duvar kenarında put gibi sıralanmış yere bakıyorlardı. antreden cenazeyi çıkaran kadınlarda bu duruma hiçbir tepki vermeyip sıkış tepiş geçmeye çalışıyorlardı içimden anlayışsızlığa bak diyorum.

Birkaç saat sonra cenazeyi defnetmek için mezarlığa gittiğimizde tabutu elden ele olacak şekilde taşıdık , ayrıca bizim oralarda cenaze namazına sadece erkekler gelir, gerçi kadınlar kılabiliyor mu onu da bilmiyorum her neyse ama normalde hiçbir kadının gelmemesi gereken cenazede bu sefer kadınlarda vardı tam 4 tane kadın, antrede ayakta dikilirken gördüğüm kadınlardı yanlarından geçtiğim için boylarını poslarını biliyordum onlardı emindim, şimdi de yine ayakta yüzleri yere eğik şekilde, duruyorlardı herkesten ayrı ama herkesi görebilecekleri bir köşede niye hep yere bakıyorlar diye içimi merak kaplamıştı, ayrıca benim dikkatimi cenazeyi taşırken hiç çekmemişlerdi tabutu musalla taşına koyup cenaze namazı için saf tuttuğumuzda farketmiştim birdenbire nasıl orda bitivermişlerdi , neyse herkesin yüzüne baktım kimse o kadınların bulunduğu yöne doğru bakmıyordu sanki kimsenin tanıdığı değillerdi, belki de sadece ölen ninem tanıyordu, ne olduklarını sonradan öğrenecektim.

Hoca namazı kıldırırken bir gözümde onlardaydı, tüm namaz boyunca başları öne eğik şekilde beklediler hiç kıpırdamadılar bile, ta ki namaz bitip hoca haklarınızı helal ediyor musunuz diye sorana kadar. tüm cemaat helal olsun derken ben farklı bir ses duyuyor gibiydim, herkesin ağzından çıkandan daha farklı bir cümle demek doğru sanırım. nedensiz bir şekilde gözüm peştemallı kadınların olduğu tarafa gitti zaten gariplerdi bu garip ve korkutucu sesler beni nedensizce onlara bakmaya sevketmişti. Ki yanılmsmıştım da ses onlardan geliyordu ağızlarının hareket ettiğini görebiliyordum ama yüzleri hala yere bakıyordu , put gibi duran bu varlıkların konuştuğunu görmek bilmek, nedensizce içime bir korku saldı, ”küllehü ene cinniah” ” küllehü ene cinniah” diyorlardı dördü birden, dört ayrı ses tonunu kulaklarımda hissediyordum adeta, bana uzak sayılabilecek bir mesafede olmalarına rağmen. o kadar yüksek ve bilinmezlik dolu bir sesle bağırıyorlardı ama benden başka hiç kimse o tarafa bakmıyordu sadece ben duyuyor gibiydim sanki. kimseye de soramıyordum kim bunlar neyin nesi diye, çünkü herkes cenazeyle ilgileniyordu.

Ben bunları düşünüp kadınların olduğu tarafa bakarken, cemaat cenazeyi musalla taşından kaldırmıştı bile mezara doğru gidiyordu, turgutun yani kuzenimin dürtmesiyle düşüncelerimi toparladım tabutu taşımaya yardım ettim, mezarın yanına getirdik tabutu yere koyduk. babam ve hoca tabutu açıp cenazeyi mezara yerleştirdiler ama cenaze mezara yerleştirilirken mezarın etrafına bir çarşaf gerdiler, daha sonra da hoca çapraz şekilde tahtaları yerleştirdi ve mezara toprak atılmaya başlandı bende bir kaç dakika sonra küreği alıp toprağı atmaya başladım bir kaç kürekten sonra küreği yanımdaki adama verdim. mezarın başında kalabalık yapmayayım diyip biraz uzaklaşmak için arkamı döndüm. döner dönmez de onu gördüm peştemallı kadınlardan bir tam arkamda durmuş, başı öne eğik şekilde, birden karşımda görünce betim benzim attı, tüylerim diken diken oldu. kendimi panikle bir iki adım geriye attım arkamdaki birine çarptım, bir anlığına kafamı çarptığım adama doğru çevirdim, özür dilemeden tekrar önüme onu gördüğüm yere baktım ama yoktu az önce karşımda dikilen peştemallı kadın yoktu şimdi bir saniye içinde kuş olup uçmadı ya bu amk. etrafa baktım kalabalığın arasında kayboldu mu ondan mı göremedim diye yoktu, zaten kaybolması da zordu cenazedeki herkes erkekti hemen görürdüm nerede olduğunu ama yoktu işte, lan noluyor amk peştemallı kadınları fazla mı kafaya taktım hayal mi görüyorum ne oluyor? tekrardan bu sefer 4 peştemallı kadının ayakta durdukları yere baktım, hiç biri yoktu.

Cenazeden sonra annem babam akrabalar ninemin evinde başsağlığına gelenleri ağırlamak için kalırlarken bende kendi evimize geçtim yakındı zaten birbirine evler, amacım kaç saatlik yol yorgunu olduğum için biraz uyuyup kendine gelmekti belki de yorgunluktan peştemallı kadınları kafamı bu kadar takmıştım bir sigara yakıp içtim sonra da uyudum bir kaç saat uyuyacağım diye girdiğim yataktan hava kararınca anca çıkabilmiştim ama değmişti doğrusu uyandığımda kendimi oldukça dinlenmiş hissediyordum daracık araba koltuğu belimin ırzına geçmişti resmen, kalktım baktım eve kimse yok hala ninemin evindelerdir diye düşünüp bir kaç şey atıştırıp bende evden çıktım, hava iyice kararmıştı, daha öncede söylediğim gibi ninemin evi yakındı bize, birkaç dakika yürüdükten sonra vardım, bizimkiler ateş yakmışlardı başsağlığına gelenler dışarıda sandalyelerde oturuyordu çünkü millet toplanmıştı üşümesin diye, yalnız sadece erkekler dışarıda oturuyordu, kadınlarsa evdeydi, neyse hoca geldi Mevlütü okudu herkes yavaş yavaş dağıldı, en son bizim akrabalar kaldı dışarda üşüdüğümüzden bizde içeri girdik, lokma falan ne zaman dağıtalım nerden alalım diye konuşuyorlar ben hem sıkıldığımdam hem de sigara krizim geldiğinden dışarı çıktım, ateşin etrafındaki sandalyelerden birine oturdum, hem sigaramı içiyorum hem düşünüyorum bu sırada ilerdeki sokaktan bir ses duydum yavaş yavaş artan bir ses

Eve ilk geldiğimde antrede sonrada cenazede gördüğüm peştemaşlı kadınlar karşıdaki sokaktan geçiyorlardı dördü yan yana sıralanmış yine yüzleri yere eğik, ama bu sefer sessizler, sadece ayak sesleri duyuluyor, ama bu ayak seslerini ayakkabı sesi olarak düşünmeyin, çıplak ayak sesiydi gelen sesler, oturduğum sandalyede donakaldım hareket bile edemedim sadece kadınlara doğru bakabiliyordum, kendinizi benim yerime koyun 4 tane peştemallı her yeri kapalı kadın gece tek başına karanlık sokakta yüzleri yere eğik şekilde yürüyor ve yere her basışlarında ayaklarının çıplak olduğunu anlıyorsunuz, ben bu şekilde donmuş sadece onlara bakabiliyorken evin kapısı açıldı refleks olarak hemen kapıya bakayım içeriden çıkan amcamdı tekrar sokağa yola baktım hiç birşey yoktu artık garip şeyler olduğuna emin olmuştum

Akşam kendi evimize geçince babama dedim baba mezarlıktaki peştemallı kadınları tanıyor musun? ne kadını ne diyorsun dedi, sen o kadınları görmedin mi mezarlıkta dedim, oğlum saçma sapa konuşma cenaze namazında kadınların ne işi olsun, zaten kafam balon gibi dünyalar kadar cenaze işiyle gelenle gidenle uğraştım, bir de senin bu saçma sapan sorularınla mı uğraşayım dedi. lan nasıl olur benim gözlerimle gördüğüm seslerini duyduğum kadınları babam nasıl görmedim der, yoksa gerçekte sadece ben mi görmüştüm, kimsenin onlardan tarafa bakmaması bu yüzden miydi yoksa, ama böyle birşey nasıl olabilirdi ki diye düşünürken babam dedi onu bunu boşver de git şu ninenin evine bak kapı falan açık kalmış mı diye, şimdi ninenin öldüğünü duyup evin boş olduğunu bilirler hırsız falan gelir, bişey çalınmasın dedi. Mecbur iyi tamam bakayım dedim, gittim ninemin evine, içimde beni rahatsız eden birşeyler vardı bir an önce geri dönmek istiyordum neyse vardım ninemin evine çıktım balkona önce kapıyı kontrol ettim açıktı.

Ulan baba nasıl dikkatsiz bir insansın kapıyı kilitlemeden bırakmışsın diyorum içimden neyse dedim içeriden birşey çalınmış mı kontrol edeyim bari dedim, açtım kapıyı içeri girdim lambayı yaktım. içeride her yer her yerdeydi bütün eşyalar dağınık, yerlerde. duvardaki fotoğraflar düşmüş, noldu lan buraya akşam böyle değildi burası. etrafa bakarken duvardaki tek fotoğrafa takıldı gözüm, diğer fotoğraflar gibi yere düşmemişti bu. daha yakından incelemek için ilerledim. dedemle ninemin fotoğrafıydı bu ikisi de çekyatta yanyana oturmuş gülüyorlardı.biraz inceledikten sonra fotoğrafın sol köşesinde bir ayrıntı dikkatimi çekti. başka birisi daha vardı fotoğrafta ama sadece bir kısmı görünüyordu fotoğrafta, ama bu kadarlık kısmını görmem bile birşeyler anımsamama yetmişti peştemallı kadınlardan birisiydi bu. içimi bir ürperti kaplarken cama tıklatıldı.

hemen arkamı döndüm bir anlık da olsa birisini pencerenin önünden geçerken görmüştüm sanki, ama bir anlık birşeydi belkide ben öyle gördüm diye düşünüp kendimi cesaretlendirmeye çalışıyordum bir yandan da bir an önce kendi evime gitmeliyim diyordum, kapıya doğru bir adım attım odadaki lamba söndü, karanlıkta korkularımla kalakaldım, birkaç saniye sonra tekrar yandı lamba ve pencerenin önünde onları gördüm, o 4 peştemallı kadını. yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı hiç harket yoktu. kimsiniz siz diye bağırdım cevap yok tekrar bağırdım kimsiniz siz diye yine cevap yok. tekrar sormak üzereydim ki lamba yine söndü hemen sonra tekrar yandı. hemen pencere tarafına baktım peştemallı kadınlar kaybolmuştu. hemen evden koşarak çıktım ama nasıl koşmak topukları göte vur vura koşmak nasıl oluyormuş o gece öğrendim.

Nasıl bir panikle açtıysam kapıyı bizimkiler kapıya geldi, annem babam kardeşim yani.ne oldu niye koştun dedi annem, 4 tane kadın vardı ninemin evinin dışında gördüm pencereden dedim, bana bir süre baktılar sonra kaçtılar dedim. babam hemen bakmaya gitti. bense oturdum bekliyorum salonda annem kendine gelirsin, korkmuşsun diyip su getirdi onu içtim yaklaşık 10 dakika sonra babam geldi, sen kapıyı kilitledin mi de mı koştun geldin buraya dedi. ne kilitlemesi baba olduğu gibi bıraktım geldim nasıl kaçtığımı bilemedim, evin içi de dağınıktı duvardaki fotoğraflar falan hep yere düşmüştü gördün sende değil mi dedim babama, ne diyorsun oğlum sen evin içi çıkarken nasıl bıraktıysak öyleydi düzenliydi yani, kapıda kilitliydi zaten dedi. ne diyordu bu adam az önce bizzat yaşadıklarım gördüklerime nasıl yok öyle birşey diyordu, ben mi deliriyordum yoksa etrafımdakilerde mi bir gariplik vardı.

Tamam boşverin diyip geçiştirdim odama geçtim amacım kafamı biraz olsun toparlayabilmekti, hangisi hayal hangisi gerçek, kimin söylediği doğru karıştırır olmuştum. ertesi gün daha oraya gelmemin ikinci gününde benim sınavım var gitmem lazım diyip yola çıktım hiç aslı yoktu sınavımın olduğunun sadece kafayı yemeden uzaklaşmak istemiştim buradan , giderken babam arabayı bırakmamı istemişti mevlüt işi falan var lazım olur diyerekten. ben de mecbur bıraktım otobüsle dönüyorumdum üniversite okuduğum şehre. neyse vardım şehre, yolculuk iki saat civarı sürmüştü.atladım servise yurdun önünde indim. baya geç bir saat olmuştu yurt odalarında tek tük ışık yanıyordu, çoğu kişi yatmıştı demek ki, bizim odaya baktım mavi cılız bir ışık yanıyordu gece lambasıydı yani, oda arkadaşlarımda yatmıştı yani. neyse çıktım odaya açtım kapıyı yanımda bir tane küçük çanta vardı eşyalarımı koyduğum onları açıp dolabıma yerleştiriyorum gece lambasının zayıf mavi ışığında, bir yandan da yataklarında yatan adamlara bakıyorum kim bunlar amk.

Benim oda arkadaşlarıma hiç benzemiyorlar, yanlış odaya mı geldim amk diye şüpheye düştüm kapıdaki oda numarasına bakmaya karar verdim. açtım kapıyı dışarıdan baktım evet doğruydu benim oda numaramdı kapıda yazan e o zaman odada yatanlar kim amk, hadi biri farklı kişi olsa birşeyden şüphelenmeyeceğim de hepsi başka başka adamlar, yoksa yarı karanlık odada yanlış mı gördüm çocukların suratını diyip odanın ışığını açtım bu sefer uyuyanların yüzüne dikkatlice baktım, hayır hiçbirini tanımıyordum.

Lan noluyor amk odaya yeni birileri taşındı, ee bana niye haber vermeden böyle birşey yaptılar, benim oda arkadaşlarımın hepsi birden mi gitti nasıl iş lan bu diye kafamda düşünceler dolanırken kafamda sigara içme isteği belirdi, kafam karıştığında hep böyle olurdu. kafamdaki düşünceleri toparlamak için bir sigara yakıp pencereye gittim açtım pencereyi. sigarayı çekip düşüncelerimi toparlamaya çalışırken odanın lambası söndü.bir kaç saniye sonra tekrar yandı.arkamı döndüm lamba niye kapanıp açıldı diye, gördüklerim karşısında küfür bile edemedim.odanın orta yerinde 4 peştemallı kadın ayakta yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı. yine ynı şeyleri söylüyorlardı ”küllehü ene cinniah” ”küllehü ene cinniah” hiç durmadan bunu söylüyorlardı, sesleri odada yankılanıyordu. seslerden olsa gerek odadaki tanımadığım çocuklarda uyandı hepsi birden.

Ben noluyor lan bağırıp çağıracaklarını düşünürken onlar hiçbir tepki göstermeden kalktılar.peştemallı kadınların yanına gittiler. hepsi birden bana dönük şekilde aynı cümleyi söylemeye başladılar ”küllehü ene cinniah” ama onlar yere bakmıyorlardı kadınlar gibi, yüzlerini görebiliyordum, gözleri tamamen bembeyazdı bir insan gözü gibi değildi gözbebekleri yoktu. derken birisi bana doğru yaklaştı. bense olduğum yerden kıpıldayamıyordum. iyice yanıma yaklştıktan sonra ” bağırarak normal olmayan daha önce hiç kimseden duymadığım bir ses tonuyla ”tavvil umri’’ dedi.uyandım irkilerek etrafıma baktım, otobüsteydim, dışarıya baktım gökyüzü aydınlıktı, nasıl bir rüyaydı bu sanki gerçek gibiydi. saate baktım daha yola çıkalı yarım saat olmamıştı, derin bir nefes aldım yol boyunca rüyanın etkisyle hiç uymadım neyse vardım üniversite okuduğum şehre geldim yurda, odada kimse yoktu daha gündüz olduğu için herkes okuldaydı sanırım.hem yol yorgunluğu hem de rüyanın etkisinden olsa gerek, üstümü değiştirip yattım yatağa biraz uyumak için. uyandığımda oda karanlıktı gece olmuştu, birkaç dakika yatakta debelenip kendime gelmeye çalışırken kapının dışından sesler duydum

oda arkadaşlarımın sesleriydi gelen sesler. o anda rahatladım ister istemez de olsa rüyanın etkisi altında oluyorsunuz çünkü ya yine rüyamdaki gibi olursa diye düşünüyosunuz. kapıyı açtılar önce sonra ışığı açtılar ama gördüklerim beklediklerimle aynı değildi, gelenler rüyamda gördüklerimle aynı kişilerdi, çok net hatırlıyordum. odaya girip beni gördüklerinde içlerinden birisi kardeşim hoşgeldin. başın sağolsun tekrardan, hayırdır niye erken geldin bu kadar dedi. sesi oda arkadaşım kadirin sesiydi ama sureti farklıydı o değildi böyle birşey nasıl olabilirdi allah kimseyi sesi tanıdık birisi ama sureti başka birisi olan birini görmeyi nasip etmesin, dilim tutulmuş gibi kalakaldım konuşamıyordum zaten bu durumda ne konuşabilirsiniz ki? karşımdaki benden cevap bekler gibi bana bakıyordu. bu cevap vermemem yada verememem diğerlerinin de dikkatini çekmiş olacak ki diğerleri de bana bakmaya başladı.

iyi misin kardeşim neyin var dedi tekrardan, hala inanamıyordum sesi kadirin sesiydi fakat gelen sureti rüyamda gördüğümün aynısıydı. yanıma doğru gelmeye başlayınca gelme dedim, gelme dur uzak dur benden. noldu la dedi karşımdaki. kimsin sen dedim kadir lan ben tanımadın mı dedi uyku sersemi gözün mü görmez oldu dedi. ne diyordu bu karşımdaki yoksa gerçekten ben mi yanlış görüyordum ama yok herşey karşımda apaçık duruyordu.sesi kadirin sesiydi fakat sureti onun değildi. uzak durun benden dedim yataktan kalktım.kapıya doğru yöneldim, karşımdaki kendini oda arkadaşım diye tanıtanlar ise sadece bana bakıyorlardı.aceleyle açtım kapıyı hemen müdür odasına koştum.

Baktım odaya müdür hala odadaydı ışığı yanıyordu çünkü pencereden görünüyordu, kapısını çalmadan direkt girdim odaya, ama karşımda müdür yerine başka birisi vardı. aklımdan odada olanların hepsi burda da mı olacak diye geçti ama emin olmak için sordum belki başka birisi yerine bakıyordur diye. müdüre bakmıştım ben dedim, karşımdaki adam suratıma garip garip baktıktan sonra tanımadın herhalde oğlum tanımadın mı benim turhan abin, müdür dedi. o sırada da arkama doğru baktı, o bakınca bende arkama baktım odadakiler arkamdaydı, beni takip etmişlerdi. noldu buna dedi karşımdaki adam odadan gelenlere, benden bahsediyordu, onlarda bilmiyoruz anlamında kafalarını salladılar. bense bir anlık reflekse odadan çıktım kapıda bekleyenlerin arasından, yurttan çıktım ağlıyorum ama kaçarken, bu yaşadıklarım neydi hepsi zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu

Hem yorulup hem de yurttan biraz uzaklaşınca bir banka oturdum.korku ve şaşkınlıktan dolayı titriyordum haliyle sigara yakmamda zor oldu. gördüklerim yaşadıklarımdan sonra yurda dönemezdim, bende sınıftan tanıdığım evde kalan bir arkadaşımı aradım, sende kalabilir miyim bugün dedim.kalabilirsin tabi hayırdır yurtta birşey mi oldu dedi, eve gelince anlatırım dedim. sınıfta en yakın arkadaşımdı berkay hatta evine birkaç kez kız bile atmıştım her neyse vardım evine çaldım kapısını ama içimde bir korku da var ya yurtta yaşadıklarım burda da başıma gelirse ya berkayda tanıdığım bildiğim gibi görünmezse o zaman artık kafayı yer miyim acaba? ben bunları düşünürken kapıyı açtı bu, normaldi yani bildiğim berkay,kardeşim kötü birşey mi oldu dedi kapıyı açar açmaz, lan bu kadar mı belli oluyor yaşadıklarım yüzüme mi vurmuştu ? belki yurrtta sıkıldım da geldim yanına insana direkt böyle sorulur mu,kafamda bunlar dolanırken dedim kapı ağzında mı konuşalım içerde konuşuruz dedim, geçtik içeri, çay koymuş ben gelmededn onu getirdi mutfaktan bardaklara koydu, bir sigara yaktım çayın yanında, başladım yaşadıklarımı anlatmaya, kelime atlamadan hepsini anlattım. anltacaklarım bittikten sonra gayet bilgili şekilde var böyle şeyler kardeşim dedi, senin yaşadıklarına benzer birşeyi benim uzak akrabalarımdan biri de yaşamıştı , tam olarak aynı olmasa da dedi, demek ki bu kadar sakin ve bilgili şekilde karşılamasının sebebi buydu. ne bunların sebebi dedim korkanlar üç harfli de derler, iyi saatte olsunlar da, herkes adını anmaya korkar, ama hepsinin demek istedikleri cindir dedi.

Cin lafından korktum çünkü başıma böyle bişey geleceğini hiç düşünmemiştim daha önce zaten kim düşünürdü, akla hayale gelmeyecek şeylerdi bunlar, neydi akrabanın başına gelenler dedim berkaya, anlatmaya başladı, ben o ki akrabamı hiç görmedim, ben doğmadan çok önce yaşamış babaannnem anlattıydı bana da onlara karıştırdı derdi. peki nasıl olmuş dedim anlatmaya devam etti.arıcı mustafa derlermiş ona, ova ova dağ dağ kovanları gezdirir arıların en bol çiçekli yerlerden beslenmesini bal yapmasını sağlarmış, geceleri de genelde kovanların başından ayrılmazmış ayı yada vahşi hayvanlar kovanları talan etmesinler diye,bazen tek başına olurmuş bazen de arkadaşlarıyla. lakin bir gün kovanları beklemede tek başınayken tam uykuya dalacağı bir sırada ses duymuş bir tıkırtı sesi.hemen kalkmış tabi panikle kovanlara bakmış, ama hiçbirşey yok, merakta etmiş tabi sesin nereden geldiğini, etrafa bakmaya başlamış elinde gaz lambasıyla, biraz ilerledikten sonra onları görmüş.

neleri görmüş oğlum gizemli gizemli anlatma berkay diye buna biraz atar yaptım biraz, o da anlatmaya devam etti, onları görmüş dedi. bir kafileyi sessiz bir kafileyi en önde atın üzerindeki bir gelin varmış arkasında da sıra halinde yürüyen kişiler ama garip olan şu ki at ve çevresindekiler geri geri yürüyormuş, ileri doğru değil, yüzlerinin baktığı yönün tam tersine doğru. hemen anlamış tabiki arıcı mustafa onların cinlerin düğün kafilesi olduğunu, olduğu yere kendini atmış saklanmış, kafile onu farketmeden geçip gitmiş, yada arıcı mustafa öyle sanmış.
sabaha kadar beklemiş arıcı mustafa sabahın ik ışıklarıyla birlikte de kovanlarını, herşeyini geride bırakıp köye geri dönmüş ama bu olaydan sonra köylüler onun garip hal ve hareketler içinde olduğunu farketmişler , gündüzleri köyün çevresindeki dağlara tek başına gider, oralardan 2-3 gün boyunca gelmek bilmezmiş, bir gün abisi bu durumlardan iyice şüphelenip onu yine dağa gittiği bir gün takip etmiş, epey bir süre arıcı mustafayı takip ettikten sonra, bir oyuğun önünde durmuş arıcı mustafa, anlaşılmayan bir dille bağırmış oyuğa doğru. bağırdıktan bir süre sonra da kollarını açıp birilerine sarılır gibi hareketler yapmaya başlamış.

Abisi bu durumdan hem korkup hem de delirdiğini düşünmüş ve onu izlemeyi bırakıp yanına doğru yürümüş, onun geldiğini farkeden arıcı mustafa onu uzaklaştırmaya çalışmış git demiş abisine sinir ve panikle, sadece git. beni onlarla rahat bırakın demiş. kimler demiş abisi ,etrafındakiler şu anda sana bakıyorlar, sen onları göremezsin, git burdan hemen demiş, abisi anlattıklarına anlam veremeyip korkusundan arıcı mustafanın dediğini yapmış ve gitmiş, o andan sonra arıcı musafayı ne bir gören olmuş ne de duyan, delirdi de derler onlara karıştı da, onlardan kurtuluş zordur, senin başına her nasıl musallat oldularsa kolay kolay bırakmayacaklar. bunun bir çaresi yok mu kardeşim yoksa bende onlara karışıp gidecek miyim, çevremde görünmeyen şeyleri gören görünen şeyleri farklı gören birisi mi olacağım dedim. bunların sana nasıl musallat olduklarını öğrenmemiz lazım dedi. nasıl öğreneceğiz dedim. bu işlerin ehli birine gitmemiz lazım dedi.










Bir kaç gün sonra indik arabadan çaldık bir evin kapısını hava da kararmaya başlamıştı, o arada acaba geri dönsek mi diye düşünmedim değil çünkü geldiğimiz yol bile bana korkutucu gelmişti nedense belki yaşadıklarımla alakalıydı, berkayda burayı nerden bildiğini hiç söylememişti bana, bu düşüncelerdeyken kapı açıldı, içeriden bir kadın çıktı. Yaşlı, yüzü buruşmuş siyah bir başörtüsü takan biriydi, direkt ne istiyorsunuz dedi, direkt sert bir şekilde giriş yapınca ilk birkaç saniye cevap veremedim cevap verecekken berkay benim yerime konuştu, birşey danışacaktık size diyebildi sadece, ne dedi kadın, beni işaret ederek arkadaşıma bir büyü yapıldığını yada musallat olduklarını düşünüyorum dedi, geçin içeri dedi kadın, içeri geçtik berkayla birlikte, evde doğru düzgün eşya yok, bir masanın üzerine konulmuş cam kavanozların içinde çeşitli renkte sular vardı yada her neyse, duvara arapça yazılı bir kağıt vardı sonradan o kağıt elime geçti size onun fotoğrafını atacağım, arapça yazılı kağıdın bulunduğu duvarın karşısındaki duvara insan çizimi yapılmıştı sonradan şahit olduğum bir büyü de çizilenin aynısıydı sadece daha büyük şekildeydi bu duvardaki, ben evi incelerken falcı kadın oturun dedi, berkayla baktık ama oturacak ne çekyat ne koltuk ne sandalye ne de herhangi bir şey vardı, bunu düşündüğümüzü farketmiş olacak ki yere çökün dedi sesi emrediciydi dediğini hemen yaptık, sana musallat olan var mı yok mu öğrenmek için onu çağıracağım dedi lakin korktuğunuz anda sakın dua okumayın çağıracağım cin müslüman taifesinden değil

Benim gözler faltaşı gibi açıldı cin çağırma lafını duyunca, berkaya baktım yere bakıyordu gözlerini kapatmıştı, nereye düştüm ben bir delinin peşine takılıpta diyordu içinden muhtemelen ama bunun suçlusu ben değildim kendisi getirmişti beni buraya, kadın bizim bulunduğumuz yerden ayrıldı,berkayla bense biraz olsun bile kıpırdamıyorduk, sonra falcı kadın geldi elinde bir ekmek ve kuran vardı, kuranı açtı dikkatimi çeken birşey oldu bazı sayfaları yırtıktı, falcı kadın açtığı sayfayı yırttı ben ise ne yapıyor aq delisi diyorum içimden, yere koydu yırttığı sayfayı üstüne getirdiği ekmeği koydu, sanki biz odada yokmuşuz gibi kuran ve ekmeğin üstüne doğru çömeldi ve işemeye başladı üstüne şaşkınlık ve korkuyla bakıyordum olan bitene gökhana baktım gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu kadına, bu yaptığının nedenini o zaman bilmiyordum ama sonradan öğrendim müslüman olamayan bir cinden yardım almak için müslümanlığı aşağılayacak şeyler yapmak gerekirmiş kadında bu yüzden öyle yapmış.
Falcı kadın ayağa kalktı tam önümüze geldi, odada bulunan daha önce görmediğim siyah taşları bir kabın içinde yaktı, siyah bir duman çıkıyordu yanan şeyden, duman bütün odayı kaplamıştı, arapça olduğunu tahmin ettiğim bir takım sözler söylemeye başladı yanan ateşe bakarak ama çok hızlı şekilde söylüyordu söylediklerini anlayamıyordum, durdu türkçe konuşmaya başladı ‘ ey ilim sahibi kasum, ateşten doğma kasum, bu aciz olan topraktan yaratılanlara ses ver’ dedi ve bana sordu, ismin nedir? ismimi söyledim, tekrar anlamadığım dilde konuşmaya başladı bu sefer yavaş konuşuyordu ‘’ve sahi cesedi kulli ‘dedi ateşten öyle bir duman çıktı ki tüm odayı kapkaranlık yapmıştı, tekrar bana baktı 7 ceddini bırakmayacak bir büyü var üstünde, onların 7 ceddine senin yedi ceddin, dedi, çok güçlü bir büyü dedi.Kim neden yapmış bu büyüyü, nasıl kurtulacağım bundan dedim bu musallat sana değil ailenden senin soyundan birine yapılmış, onlarla bir anlaşma yapacağız sana ve sülalene musallat olan kabileyle başka yolu yok dedi, nasıl olacak bu anlaşma dedim, şimdi olmayacak dedi 9 akşam sonra bana istediğim malzemeleri getir, 9 akşam sonra bu evde olacak ayin, ve onlar anlaşmayı kabul ederse bu büyü bu musallat bitecek dedi, lakin o vakit gelinceye kadar bundan kimseye bahsetmeyeceksiniz eğer onlardan ve musallatdan ne kadar çok haberi olan olursa onları başınıza daha da sararsınız dedi, istediği malzemeleri söyledi bana şimdi burada yazmayacağım onları bulmaya çalışıp ileride anlatacağım ayini uygulamaya çalışanlar olabilir diye, getirmem gereken malzemeleri söyledikten sonra çabuk gidin buradan dedi hava karardı yatsı olmak üzere.

Çıktık falcı kadının evinden düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum ama toparlayamıyorum bir türlü, böyle bir şey başınıza gelse siz ne hissederdiniz ki, yaktım bir sigara yola çıktık berkayın arabasıyla, benim soyumdan kime musallat olmuşlardı, o anda aklımda bir kıvılcım çaktı resmen, o cenazeye gittiğim günü hatırladım ilk kez orada görmüştüm peştemallı kadınları, ninemin evinde antrede ayakta yüzü eğik şekilde beklerlerken, cenazeyi dışarı çıkarmaya çalışırlarken kimse onlar varmış gibi davranmıyordu keza mezarlıkta da öyleydi, bütün bunların ninemle bir ilgisi var mıydı gerçekten, yoksa ben mi kafamda kuruyordum bunları, ama ninemin ölmesinin hemen ardından bunların olmasının bir anlamı olmalıydı, onu musallatı benim üzerime mi bulaşmıştı, beynimde binlerce soru vardı, bunların cevabını bulmadan duramayacaktım. Berkaya dedim beni otogara bırak memlekete döneceğim evdekilere anlatmam lazım bütün olanları, falcı kadının dediklerini hatırlattı kimseye anlatmaman gerekiyor falan dedi ama onu dinlemedim bile bindim en yakın zamanda memlekete giden otobüse, indim eve.Sabahın ilk ışıkları köyü yeni aydınlatmaya başlamıştı, birkaç gün önceyi düşündüm, cenaze için geldiğimde ne kadar normal bir hayatım olduğunu şimdiyse nasıl bir hayatım olduğunu, ninemin evinin önünde durduğumda ise tüm bu düşüncelerden arındım herşeyin başladığı yer burasıydı, ilk önce evi dışarıdan bir süre inceledim, hem havanın aydınlanması hem de meraktan dolayı içeri girmeye karar verdim,havanın aydınlanması cesaret veriyordu en azından, kapıya baktım kilitli değildi açıktı babam niye kilitlememiş dedim ama üzerinde fazla da durmadım, içeriye girdim. Düzenliydi içerisi duvardaki fotoğraflara baktım hiçbir anormallik yoktu, ninemin eşyalarını sakladığı yüklük vardır, bilenler bilir genelde eski evlerde olur, o anda aklıma oraya bakmak geldi, açtım kapağı yorganlar vardı aralarına elimi soktum birşey bulabilir miyim diye, bulamadım. Bu böyle olmayacak diye yorganların döşeklerin hepsini indirdim, bir çarşafa sarılmış halde metal bir kutu buldum, hemen açtım içini fotoğraflar vardı içinde, en baştaki fotoğrafı elime aldım, dedem ve ninemin fotoğrafıydı bu bu evde çekilmiş bir fotoğraf çekyatta yanyana oturmuş gülümseyerek poz vermişler, ah bir de gerçek suratları olsaydı, size o an yaşadığım korkuyu tarif edemem, fotoğraftaki gülümseyen yüzlerin korkunçluğunu, korku ve dehşet duyup hemen fotoğrafı olduğu yere bıraktım, evden çıkmak istiyordum sadece. Kapıya yöneldim açmaya çalıştım açılmadı, arkamı döndüm karşımdalardı
Dedem ve ninem ve karşımdaki çekyatta oturmuş bana doğru bakıyorlardı fotoğrafta olduğu gibi aynı şekilde ama karşımdakiler gerçekti fotoğraf karesi değillerdi, ’’ sette kül lehü cinniah’’ dedi ikisi birden yüzleri daha da iğrenç ve korkunç oluyordu, elleriyle pencereyi işaret ediyorlardı, ‘’sette kül lehü cinniah’’ derlerken pencerenin tarafını işaret ediyorlar, kafamı pencereden tarafa çevirdim 4 peştemallı kadın pencerenin önündelerdi, yine aynı şekilde yüzleri yere eğik, kafamı tekrar ninem ve dedemin olduğu yöne çevirdim çekyatta oturmuyorlardı, dibimdelerdi, o korkunç yüzleriyle sadece birkaç santim uzağımdalardı, nefeslerini hissedebiliyorum, sonra otobüsün kasiste sarsılmasıyla uyandım, yanımdaki sudan içtim hemen boğazım yanıyordu resmen

neyse indim otobüsten geldim köye ninemin evinin önünde bir kalabalık toplanmıştı, bazıları sandalyede oturmuş bazıları da ayakta bekliyordu. ayrıca duaya benzer sesler geliyordu kalabalığın toplandığı yerden, arapça sesler korku duymama sebep olmuştu ama bu seslere kulak kabartınca peştemallı kadınların sözyledikleriyle aynı olmadığını farkettim, bu bir nebze de olsa içimi ferahlattı, bu ferahlamayla kalabalığa doğru yaklaşınca bunların mevlüt için toplandığını anladım hoca elinde mikrofon, okuyordu. ben de bir köşeye oturdum, aileme yaşadıklarımı anlatmak için milletin dağılmasını mevlütün dağılmasını bekliyorum.neyse hoca okumasını bitirdi, millet yavaş kalkmaya başladı, buna mütakiben benim yanımdaki sandalyelerde oturan dayılar kendi aralarında konuşmaya başladı. ilk başta konuştukları ilgimi çekmedi ama daha sonra dikkat kesilmemi sağlayacak şeyler konuşmaya başladılar.şöyle diyordu yaşlı dayının biri ”allah afftsin arkasından dua okuyoruz ama günahları büyüktü, büyük oğlununun ilk karısına büyü yaptırıp, ayırdı derlerdi, ne kadar doğru bilinmez ama olan laf budur dedi. onu dinleyen dayılardan doğru doğru diye onayladı. konuştuklarının doğru muydu gerçekten yoksa sadece birer dedikodu muydu ama ateş olmayan yerden duman çıkmazdı, amcamın eski karısı kimdi bugüne kadar amcamın ayrıldığını kimseden işitmemiştim, birşeyler saklanmaya mı çalışılmıştı yoksa.mevlütten sonra herkes dağılınca annem sınavın yok muydu niye geldin dedi, tek sınavım vardı ona girip mevlüte yetişeyim dedim diye bir yalan uydurdum halbuki mevlüt olduğundan haberim bile yoktu. yaşadıklarımı hemen anlatmamaya karar verdim, amacım ninemin evinde amcamın eski karısı, ninemin eski karısı hakkında birşeyler araştırmaktı, aslında ne aradığım ne bulacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu ama evi aramalıydım birşeyler beni dürtüyordu sanki. girdim içeri rüyamda olduğu gibi yüklüğe baktım ilk olarak, açtım kapağını yorganları kaldırdım, rüyamdaki gibi bir çarşafa sarılı bir kutu vardı. içimden rüyamdakilerin aynısını mı göreceğim diye bir korku duyuyordum bu tereddüt içinde kutuyu açtım fotoğraflar vardı içinde ama en baştaki fotoğrafı aldım bu fotoğraf rüyamdaki gibi değildi, dedem amcam ve bir kadın vardı fotoğrafta. kadın kapalıydı fotoğrafa bıkkın bir şekilde bakmıştı. sebebsizce peştemallı kadınlarla araalarında bağlantı kurdum, belki de yüzünü hep merak ettiğim kadınların yüzüne bakıyordum elimdeki fotoğrafta. bu neyin nesiydi babama sormalıydım.

Amcamı arıyorum telefonla ama telefonu kapalı evini arıyorum evinde de değil yengem de nerede olduğunu bilmiyor, kafamı toparlamak için bir sigara yakmışken telefonum çaldı, arayan berkaydı. Ne yaptın anlattın mı ailene olanları diyor telaşlı bir sesle, hayır anlatmadım dedim, ama bir fotoğraf buldum ninemin evinde hiç tanımadığım bir kadında vardı fotoğrafta babamda tanımıyor dedim, berkay hemen buraya gel fotoğrafı falcı kadına gösterelim dedi, fotoğrafta amcam var hem onunla alakalı birşeyler duydum burada onla konuşsam daha iyi olacak aslında dedim ama ulaşamıyorum amcama, sen gel buraya falcı kadına gidelim fotoğraf önemli birşey dedi büyü yapılırken bile kullanılan bir nesne, falcı kadın o fotoğraf sayesinde birşeyleri görür dedi, haklı olabilir miydi, amcama da ulaşamıyordum zaten işler iyice garipleşmişti. Ne kaybederdim ki fotoğrafı falcı kadına göstersem belki de berkayın dediği gibi birşeyleri görürdü kim olduğunu bana söyleyebirdi, tamam dedim berkaya geliyorum

Birkaç saat sonra nihayet üniversite okuduğum şehirde berkayın yanındaydım, atladık arabasına falcı kadının evine doğru yola çıktık, yolda berkayla neredeyse hiç konuşmadık üzerinde garip bir hava vardı, sadece fotoğrafı görmek için konuşmuştu benimle her neyse vardık falcı kadının evine çaldık kapısını, o uğursuz suratıyla kapıyı falcı kadın açtı, sanki yıllardır yıkanmamış gibi yüzündeki kırışıklar kapkaraydı. Neden geldiniz dedi dokuz gün dokuz yatsı sonra gelin demedim mi size dedi, hiç bir şey söylemedim sadece fotoğrafı gösterdim, bu fotoğraftakini öğrenmek istiyorum o yüzden geldim, ilminle yardımcı bana dedim. İçeri geçin dedi ben bunları söyledikten sonra, içeri geçtik elimden fotoğrafı aldı, bir kabın yarısına su doldurdu daha sonra kırmızı bir sıvının olduğu şişeyi aldı evdeki tek masanın üzerinden, kapağını açtığında ise odayı leş gibi bir koku kapladı, kan kokusuydu bu, kim bilir hangi mahluğun kanıydı. Yarısına kadar su doldurduğu kaba biraz da kan döktü, daha sonra fotoğrafta kadının olduğu kısmı kesti, kestiği kısmı kabın içine attı. İşaret parmağıyla karıştırmaya başladı, su ve kanı fotoğraf ile birlikte. Mırıldanarak birşeyler okumaya başladı ama onları buraya yazmayacağım çünkü direkt olarak ifrit çağırmayla ilgili, karanlık, bilinmemesi gereken sözler. Mırıldanarak başlayan sözler gitgide daha yüksek şekilde söyleniyordu, odanın içinde sesler yankılanıyordu artık ‘’ellezine fereha minhasse azeferun min şerri ‘’. En sonunda durdu, yüzünü kaptan bana doğru çevirdi, ninen bu kadına büyü yapmış oğlum, yani gelinine, onun adını varlığını kimse hatırlamıyor, büyü yüzünden, büyü çok güçlü, çok tesirli. Allah nineni affetsin hepinizin günahı onun boynunda, ninenin soyundan gelenlerin hepsi bu büyünün cezasını çekecek, delirecek, olmayan şeyleri görmeye başlayacak, hepsi çığlıklar içinde yitip gidecek dedi.Benim bugüne kadar hiçbir kötülüğünü görmediğim ninem nasıl böyle şeyler yapmıştı, onun yaptıkları yüzünden ben ceza mı çekecektim cinlere mi karışacaktım, delirecek miydim, peki sadece neden ben yaşıyordum bunları, ben bu düşüncelerdeyken falcı kadının sesi beni kendime getirdi. Bundan kurtulmanın iki yolu var ya sana musallat olanlarla bir anlaşma yapacaksın yada onların hepsini yakacaksın, sana ve sülalene verilen cinler çok güçlü ifritler anlaşmazlar, sadece tek bir yolun var onları yakmak lakin buna benim ilmim yetmez, sana musallat olanlar çok güçlü, bu işi burda yapamazsın dedi. Nasıl yapacağım nasıl kurtulacağım dedim dörtova köyünde bir hoca var ilmi çok geniş o sana yardımcı olabilecek kişi, gidin burdan şimdi onu bulun dedi

Köye yaklaştıkça yol iyice bozulmuştu artık toprak yolda ilerliyorduk, nihayet köyün içine geldik küçük bir camisi vardı köyün ama çok eskiydi ışıkları yanmıyordu, aslına bakarsanız cami olduğu bile anlaşılmıyordu nerdeyse, çok bakımsızdı sadece çok ufak bir minaresi olduğu için cami demiştim, birkaç kişi köyün meydanında sandalyede oturmuş konuşmadan duruyordu, kahve desem kahve değildi öyle bildiğin meydanda put gibi oturuyorlardı, arabadan indik yanlarına gittik, …. Hocanın evini gösterir misiniz dedim karşımdaki ağzını açmadan birkaç yüz metre uzaktaki tepeyi gösterdi eliyle, garip bir köydü hiç şüphesiz, tamam sağol dayı dedim cevap bile vermedi, hadi gel berkay dedim yürüyerek gidelim, yolda yürürken başka birşey daha dikkatimi çekmişti köyde hiç araba yoktu sokaktaki hayvanlardan başka köyde bir hareket de yoktu. Tepedeki hocanım evine vardık berkayla birlikte ben çaldım kapıyı, bir kaç saniye sonra kapıyı hoca olduğunu tahmin ettiğim kişi açtı sakalları uzun ama genç sayılabilecek birisiydi, buyrun dedi, hocam dedim başımda bir bela var ancak sizin bunu çözebileceğinizi söylediler dedim ben bunları söylerken bana doğru bakmıyordu berkaya doğru bakıyordu, kapıda beklemeyin içeride konuşalım buyrun dedi geçtik içeriye oturun evladım dedi kapının açıldığı odaya girdiğimizde, odada karşılıklı iki çekyat vardı zaten berkayla ben birisine oturduk hoca da tam karşımızdaki diğer çekyata oturdu, selamun aleyküm dedi. aleyküm selam dedi, aleyküm selam diye karşılık verdim. burayı bu evi size kim tarif etti herhangi bir sıradışılık gördünüz mü dedi, köyün meydanında oturan iki yaşlı adam vardı lakin konuşmadılar hiç, elleriyle işaret ettiler bu evi öyle bulduk burayı dedim, anladım anlamında başını salladı, daha sonra anlat derdini dedi. tek kelam atlamadan başımdan geçenleri anlattım, hoca sessizce dinledi sadece. ben anlatmayı bitirince vaktimiz yok dedi acele adeceğiz. içeri odaya geçti hoca, o sırada berkaya baktım sakindi, benim içimdeki heyecan ve korku onda yok gibiydi bu sırada hoca tekrar odaya geldi elinde tam 3 tane mum vardı ve bir kağıt. bize doğru döndü perdeleri kapatın ve ışığı söndürün daha sonra yere diz çökerek oturun dedi. hemen dediğini yaptık bütün perdeleri kapattık, ışığı da kapattık, zaten ayın olmadığı bir geceydi, perdelerde kapatılınca iyice zifiri karanlık içinde kalmıştık taa ki hoca mumları teker teker yakmaya başlayıncaya kadar. artık odada 3 mumun verdiği cılız ışık vardı, mumların alevlerinin hareketiyle duvardaki gölgelerde hareket ediyor gibiydi. hoca elindeki kağıdı 3 parça haline getirip hepimizin önüne dizdiği mumlarda 3 kağıdı ayrı ayrı yaktı. yaktığı kağıtlar önce kırmızı sonra mavi bir alev alarak yanıyordu ve dumanları odayı kaplıyordu.

3 mumun alevinde de kağıdı yaktıktan sonra hoca başını öne eğdi mırıldanarak birşeyler okumaya başladı daha sonra sesi yükseldi şöyle diyordu ‘m.. ene v… ente ya nar’ 3 defa bu sözü yüksek sesle tekrarladı. Odayı o küçük kağıtlardan çıktığına inanamayacağınız bir duman kaplamıştı, hoca sözlerini bitirmişti yüzünü yerden kaldırmıştı ama bana bakmıyordu berkaya bakıyordu, kimsin dedi ona bakarak, berkayın yüzü yere eğikti o şekilde duruyordu. Hoca tekrar sordu kimsin, cevap yok. Tekrar sordu kimsin, bu sefer cevap verdi berkay ‘ ben vesnan kabilesinden deybac afif oğlu deneheş’ hoca sordu bu ademoğlundan ne istiyorsun neden ona bulaştın. Kin ve nefret dedi intikam için dedi, neyin intikamı ey kafir dedi hoca. berkay dedi sadece hoca sordu ne için intikam istedi, sevdiği kızı elinden alandan intikam istedi dedi. Sevdiği kız mı berkayın sevdiği nasıl alabilirdim elinden en yakın arkadaşıma bunu nasıl yapabilirdim ki, yapamazdım bunu. Yoksa onun evine atıp birşeyler yaşadığım kızlardan birini mi seviyordu berkay, e bunu bana söyleseydi ben hiç o kıza elimi sürer miydim, neden söylememişti bana, başıma gelen musallatın sebebi bu muydu, herşey berkayın bana kin beslemesi yüzünden mi başlamıştı, ninemin ölümüyle hiçbir alakası yok muydu? Karşımda oturan hocaya baktım aklımda bu düşünceler varken gördüğüm manzarayla aklımı yitirecektim, sadece Allah’ım bana yardım et diyebildim! 3 gün sonra kendime geldiğimde terkedilmiş harabe bir evdeydim ,o köy bomboştu kimse yaşamıyordu. berkayı aradı gözlerim ama yoktu, kayboldu dedi herkes jandarma bulamadı, berkayın da bana anlattığı arıcı mustafa gibi delirdi de dediler, kayboldu da öldü de, ama ben onlara karışıp çığlıklar içinde yitip gittiğini biliyorum. kimse bana inanmasa da… Hoca sandığım varlığın ne olduğunu asla bilemeyeceğim belki ama sureti asla aklımdan çıkmayacak !

➲İmam ve Çarşaflı Kadın

Urfa'da imamlık yapan Hasan S.., sabah namazını kıldırmak için abdestini alıp caminin yolunu tutar. Camiye giden yol mezarın yanından geçmektedir. Hasan hoca yolun yarısına geldiğinde, siyah çarşaflı bir kadının mezarlık kapısından ağladığını görür. Hoca seslenmiş ancak kadın ağlamaya devam etmiş. Hoca bir yandan namazı kaçırmamak için yola koyulacağı sırada, kadın oğlunun öldüğünü söyleyerek hocadan ona yardım etmesini istedi. Hoca, oğlun nerede diye sordu kadına.. Kadın beni takip et deyince, hoca mesafeli bir şekilde kadını takip etti. Mezarlığın içinde bulunan harabe bir eve girince hoca durup kadına seslenmiş. Ancak zifiri karanlıkta kaybolan kadına bağırarak bulamamış. Harabe eve gireceği sırada evin içinden 4-5 köpek çıkarak hocayı kovalamışlar. Hoca soluk soluğa camiye gelip namazını kıldırınca, cemaate durumu anlatmış. Sabaha doğru o eve gittiklerinde, ne kadın varmış nede öldüğünü iddia ettiği oğlu.. O kadının cinni olduğunu anlayan hoca, cemaat korkmasın diye konuyu kapatmış ancak o günden sonra yolu uzatarak gitti hep camiye..

➲Öğretmenin İntihar Mektubu



Kadir öğretmen Denizli'nin bir köyünde 1990 senesinde öğretmenlik yapmaktadır. Kadir öğretmen belli olaylar yaşadıktan sonra intihar etmiştir. İntihar ettikten sonra kadir öğretmenin evinde şu intihar mektubu çıkmıştır ve mektupta şöyle yazmaktadır:

"Ben Kadir Öz, 1964 doğumlu sınıf öğretmeniyim. Bu mektup bir intihar mektubudur. Bu köye geldiğimde her şey güzeldi, insanın hayallerini süsleyen köyler olur ya, aynı o şekilde. Köyde bana muhtarın kalmam için verdiği yer, yıkıldı yıkılacak bir evdi. 1-2 ay güzel geçti. Bir gece uyuduğum sırada evimin kapısı çaldı, öğrencilerinden Halil İbrahim, "hocam yetiş babama bir şeyler oluyor. Sizden başka kimse yardım edemez" deyince apar topar düştüm peşime.. O önden gidiyor ben arkadan, ona bağırıyorum nerede eviniz diye, ses vermiyor, koşmaya devam ediyordu. Bir süre sonra harabe olmuş bir evin önünde durdu. Hocam hocam deyip elimden tutup beni içeri soktu. Evde kimse yoktu. Evde ilerlediğim sırada kapı arkamdan sertçe kapandı, Halil İbrahim birden gözden kayboldu. Bende korkudan evden çıkıp, kendi evime koşmaya başladım. Eve varır varmaz gusül abdesti aldım. Cenabet gezdiğimden değil ne olur ne olmaz. Sabah olunca Halil İbrahim'i yanıma çağırdım, kulağını çektim ve "Dün gece neden beni o eve götürdün?" diye sorunca, yok hocam kuran çarpsın ki evdeydim. İsterseniz babama sorun dedi. Onu gönderdim. Beni korku sarmıştı. O günden itibaren her gece evim taşlandı. Yaklaşık üç gün boyunca taşlandı.. Dün gece de, yaşlı bir kadın evimin önüne geldi, bana sürekli bu evden çık deyip durdu. Ben çığlık atınca hızlı adımlarla uzaklaştı benden.. Uyurum dedim, uyuduğum anda ev deprem oluyor gibi sallanıyor, yatarken odamın kapısının önünde beni izleyenleri görüyorum, hissediyorum.. Sabaha kadar uyumadım. Şuan da intihar edeceğim. Ne kadar günah olduğunu bilsem de yapacağım. Aileme bu mektubu vermeyin.. Elveda"

Kadir hoca evinde kendini asarak intihar etti. Söylenene göre kaldığı ev, daha önce musallata uğrayıp ölen bir aileye aitti.

➲Öğretmenin Günlüğü



Mustafa öğretmen 1982 yılında Muğla'nın bir köyünde öğretmenlik yapmaktadır. Mustafa öğretmende kendi halinde yaşayan ve köylüler tarafından oldukça sevilmektedir. Ancak belli bir süre sonra hayatında oldukça değişik olaylar olmuştur. Gelin hep beraber bu olayları Mustafa öğretmenin kendi cümleleriyle okuyalım.


Mustafa öğretmenin günlüğünden ;


'' 10 ocak 1982, bugün sıradan bir gün geçirdim. Öğrencilerime alfabeyi ve eğik yazmayı öğrettim. Yarın da etkinlik yaptıracağım. Kaldığım ev geceleri soğuk oluyor, çamurdan olduğu için soğuğu hissediyorum ama ne yapalım görev aşkı ağır basıyor. Bugünlük yazacaklarım bu kadar "


'' 20 ocak 1982, bugün öğrencilerimle kırları dolaştık, herşey güzeldi lakin köyde telefon olmadığı için uzun süredir anamı babamı arayamadım. Özledim onları.. Canım annem babam onları seviyorum.. Ayrıca bugün evime yaşlı bir teyze geldi, yemek getirdi çok mutlu oldum köyde ilk defa gördüm onu, belkide ben öyle sanmışımdır. Umarım öyledir. Bugünlük bu kadar yeter "


" 23 ocak 1982 bugün evdeyim, şehre inip evdekileri aradım gayet iyiymişler çok mutlu oldum. Lakin geceleri artık uyuyamama durumu oluyor bende. Yalnız olmaktan mı bilmiyorum sanki biri Mustafa diye bağırıyor ben uyurken. Korku değil de huzursuz hissediyorum, köyde başka kalacak ev olmadığı için idare ediyorum. Bugün de aynı şeyler olursa Muhtarı gideceğim. "


" 24 ocak 1982, dün uyuduğum esnada şiddetli kapı çalması ile uyandım. Kapıyı açtım ancak kimse yoktu. Elektrik gittiği için ışığı da açamadım o an arkamda bir el hissettim lakin kimse yoktu. Artık kafayı yeme noktasına geldim. Muhtara anlatıyorum gülüyor geçiyor, çok okudun delirdin bu yüzden diye şakalar yapıyor. Evin içinde gölgeler görüyorum mutfağa gidiyorum gölgeleri görüyorum, yatarken aynı.. Tuvalet evin dışında olduğu için dışarı tuvalet yapmaya bile korkar oldum, tuvalete girdiğim esnada tuvalet kapısı çalıyor, ışığı sönüyor. Hiç rahat değilim huzursuzum.. "


" 28 ocak 1982, dün yine o yaşlı teyze geldi çorba yaptım sana dedi, kurt gibi açtım. Sofraya oturdum çorbayı açtım kan ve iğrenç kokan kemikler vardı.. Köpek ölüsü gibi kokuyordu.. Hemen dışarı attım.. Koku hala evin içinde artık kime anlatacam derdimi bilmiyorum, şehre inip doktora gözükeceğim.. Tabi araba bulursam.. "


" 30 ocak 1982, dün gece stres atmak için kahvedeydim. Herkes bir kadının köyde dolaşıp tavukları çaldığını, camlara taş attığını ve huzursuzluk olduğu konuşuluyordu. Gece geç çıktım kahveden eve dönerken ışıklar olmadığı için önümü bile görmem zordu. Ay ışığı ile gidiyordum. Önümde köpek ordusu gördüm bir tane köpeği öldürmüşler onu yiyordular, hoşt dememe rağmen kaçmadılar direk hızlı adımlarla eve doğru geldim. Lakin eve girdiğimde kapı açıktı, içeride siyah örtü giymiş 4-5 kişi vardı. Kimsiniz diye bağırdım, sinkaflı kelimeler kullandım. Cevap vermediler aynı anda kalktılar evden çıktılar. Sonra ben bayılmışım kalktım ve şuan şu satırları yazıyorum. Yarın hocaya gözükeceğim. "


" 3 şubat 1982, yazamadım ama hoca da çare olamadı. Dua okudukça daha kötü oluyor sanki. Evimin camına taş atılıp kırıldığı için geceleri üşüyorum. Az önce yine kapı çaldı lakin kimse yok, ya ben deliriyorum ya da cidden bişiler var. Öğrencilerime bile alay konusu oldum. Daha fazla yaşamak istemiyorum, kendimi zor tutuyorum.. "


" 5 şubat 1982, bu bir intihar notudur. Artık kendimi kontrol edemiyorum kendime zarar vermeye başladım okula da gitmiyorum. Şuan bile karşımda gölgeler hissediyorum, bana bakıp güldüklerini hissediyorum. Artık yaşamak istemiyorum Allah bağışlasın beni, anne ve baba bu not elinize geçerse sizi çok seviyorum sakın ola ki ağlamayın hakkınızı helal edin.. "


7 şubat 1982 de Mustafa öğretmenin cesedi evinde bulundu.. Bıçakla el bileklerini kesip canına kıymış, duvar da İbranice ölüm kelimesi yazılı olduğu söyleniyor.

➲Kırmızı Gözlü Kız

Kırmızı Gözlü Kız


Birkaç yıl önce ben 23 yaşındayken arabam bozuldu ve gidebileceği kadar arabayı sürdüm. Eski bir evin önünde arabam durdu. Arabadan çıkıp eski eve doğru yürüdüm. Kapıyı sevimli yaşlı bir çift açana kadar tıkladım.Sabah olup yardım çağırana kadar evlerinde kalmamda ısrar ettiler. İlk önce tekliflerini kabul etmeye korktum ama iyi niyetli olduklarına kanaat getirip tekliflerini kabul ettim. Bana lezzetli bir yemek pişirip yatacağım odaya götürdüler.


Holde yürürken başka bir kapının önünden geçtik,bana:"Kızımızın odasına girme." dediler. Bunun biraz tuhaf olduğunu düşündüm ama ev benim değildi bu yüzden ricalarına saygı duydum. Gece saat 3"te uyandım ve banyoya gittim.


Meraklıydım bu yüzden kızın odasının kapısının anahtar deliğinden odaya baktım. Duvara doğru küçük bir kızın sandalyede oturduğunu gördüm. Cezalı olduğunu düşündüm ve rahatsız etmek istemedim. Banyoya gidip yeniden odaya döndüm.


Birkaç saat sonra 4:30 civarı çok susadım. Şu almak için odamdan çıktım ve mutfağa yöneldim. Kızın odasından geçerken yeniden merakıma yenilip anahtar deliğinden baktım. Tek gördüğüm kırmızıydı.
Bu yüzden odanın her tarafını anahtar deliği de dahil kırmızıya boyadıklarını düşündüm. Sabah uyandığımda aşağı inip yaşlı çifte evlerinde kalmama izin verdikleri için teşekkür ettim. Bana önemli olmadığını söyleyip gecemin nasıl geçtiğini sordular.


Ben "İyi geçti." dedim ve onlara kızlarının odasındaki boya seçimlerini beğendiğimi söyledim. "Ne boyası?"diye sordular. Kızları ile ilgili özel bir şey olup olmadığını sordum.


Birkaç yıl önce öldüğünü ve tek kırmızı bir gözünün olduğunu söylediler. O an anladım ki gördüğüm kırmızılık kızın bana anahtar deliğinden geri bakan kırmızı gözünden başka bir şey değildi.






➲Namaz Kılan Cinler


İç Anadolu'da bir ormanın yanında bir köy varmış. Bu köyde köylülerden biri her sabah sabah namazına gidermiş. Yine bir çarşamba günü camiye gittiğinde gördükleri karşısında şaşırmış. Normalde 4 5 Kişi Olan Cemaat 30 40 Kişiymiş.

Ve cemaattekilerin her birinin yüzü örtülüymüş. Adam şaşırsa da namaza durmuş ve bitirmiş. Köşeye oturup Kuran-ı Kerim okurken cemaat çıkıp gitmiş. Adam bu durumu imama sormak için imama yönelmiş ve imamı görünce dili tutulmuş.

İmam ayakları ters bir şekilde adama doğru bakıp hafif tebessüm ediyormuş. Adam camiden koşarak çıkmış. Yolda giderken cami imamını görmüş. imam ona selam vermiş adam önce tereddüt edip sonrasında olanları sormuş

Bu durum üzerine imam hiçbir şey demeden camiye gidip bakmış. Cami boşmuş. İmam adama dönerek durumu şöyle izah etmiş; Senin namaz kıldığın cemaat ormanın içinde yaşayan Nusaybin cinleriydi. Onlar onlardan biri ne zaman bir çocuk doğsa buraya namaz kılmaya gelip Allah'a şükrederler demiş.

➲ Çöl Cini


Bir tüccar gurubu, mallarını satmak için develerle çölü geçmekteydiler. Vakit akşam olunca çölün aşağı yamaçlarında bir yerde konaklamaya karar verdiler ve çadırlarını kurdular. Çölü iyi bildiklerinden nerde konaklayacaklarını ve nerede su olduğunuda iyi biliyorlardı. İçlerinden biri, arkadaşlarına dönerek, “Şu tepenin arkasında su var. Ben, biraz su alıp geliyorum.“ diyerek aralarından ayrıldı. Aradan belli bir süre geçti ki ne gelen var ne giden. İçlerinden bir diğeri, “Ben ona bakmaya gidiyorum. Başına bir iş gelmiş olmasın.“ diyerek tepeyi aştı ve gözden kayboldu. Bir süre sonra o da geri dönmeyince, diğerleri de gittiler; fakat giden geri dönmüyordu. En sonunda kervanda bulunan genç ve güçlü bir tanesi, yanına kılıcını ve bir arkadaşını alarak tepeyi aştı. Arkadaşı, ’’Aman Ya Rabbi!’’ dedi. ’’Bir kadın var çırılçıplak ve çok güzel. Bizim arkadaşlar da orada eğleniyorlar. Ben de yanlarına gidiyorum.’’ dedi ve hızla güzel kadının yanına koştu. Genç ve güçlü olan onun peşinden ağır adımlarla gidiyor ve onu engellemeye çalışıyordu. Adam, kızın yanına vardığında herkesin parçalanmış ve organlarının etrafa saçılmış olduğunu gördü. O güzel, çıplak bayan da baş uçlarında oturuyor ve cesetlerini kemiriyordu. Adam, öyle korkmuştu ki bir anda dizlerinin üzerine düştü. Bunu farkeden kız, arkasını döndü. Ağzının kenarları kanlı, gözleri ateş kızılıydı. Tırnakları ise bir deveninki gibiydi.. Uzun saçları adamı ensesinden kavradı ve bir hamlede eliyle ciğerini söküp yanına bıraktı.. Kuvvetli olan, bu vahşet sahnesi karşısında sanki kılıcını kaldıramaz duruma gelmişti.. Sonra kız, gözlerini ona dikti. Ayakları yere basmıyor ve inanılmaz hızlı hareket ediyordu. 

Yaşadığı şoktan eli ayağı tutmaz duruma gelen genç, son söz olarak kendisine yaklaşan cine karşı Allah’a dua etti. Elinde birdenbire bir dua belirdi.. Genç, hızla duayı okudu. Duayı okumasıyla birlikte gökten bir yıldırım indi. Kıza öyle bir çarptı ki; kız, avret yeriden alnının çatısına kadar yarıldı.. Genç, şok içerisinde kervana döndü ve elindeki kağıtta yazan duayı kervancıbaşına gösterdi. Olan biten herşeyi de anlattı. Kervancıbaşı, pek dini bütün bir insandı.. Çöl cinlerini de duymuş olacaktı; ama inancı ve bilgisi zayıf gencin ona sorduğu soru farklıydı.. “Ey kervancıbaşı, bu dua nedir neyin nesidir?“ Kervancıbaşı, duayı görünce gözleri faltaşı gibi açılıverdi.. “Ey genç insan, işte kasların ve gençliğinin yetmediği bu hususta sana yardımcı olan dua, bir Kur’an ayetidir. Bu, Bakara Suresi 255’nci ayettir. Yani Ayet El Kürsi...!“

➲Gizemli Ev






Öncelikle olarak bu içimdeki sıkıntıdan kurtulmak istiyorum. Ben 36 yaşında İngilizce öğretmeniyim. Ama anlatacaklarım 16 yıl önce köyümüzde yaşanan olayla ilgili. Keşke söylediklerim ve olanlar yalan olsaydı da anlatmasaydım. Ne yazıkki öyle olmadı.. Olayı uzatmadan anlatayım.. Bizim köyde sürekli elektrikler kesilir, bilmem ne arızasından dolayı felan.. O gece kahveden çıktım eve gidiyordum, elimde abur cuburlarım vardı evde yerim diye almıştım. Yaklaşık olarak 20-25 dakika yürüdükten sonra, gözüme o eski ev takıldı. Kuran kursunda hoca anlatmıştı, bu ev sahipli diye.. O yüzden hiç zaman kaybetmeden yürümeye devam ettim.. Bizim köyde gece 10'dan sonra hayat biter. Yani kimse dışarı çıkmaz, herkes zamanını evde geçirir. Bizde arkadaşlarla hep dışarıda takılırdık.

O gece cinci hocaya gidip ondan, sahipli ev hakkında bilgi alacaktık. Hazine falan olabilir sonuçta. Zaman kaybetmeden eve vardık, hocanın evini affedersiniz bok götürüyordu. Bu ne iğrenç kokudur diyerek birbirimize bakıyorduk. Hoca 2.kattan seslendi girin içeri diye. Bizde daldık içeri, arkadaş korkudan gelmeyecem falan dedi, biz 2 kişi içeri girdik. Duvarlarda tüm resimler ters çevrilmiş, duvarda Arapça kelimeler falan vardı. Hocanın yanına çıktık, oturun hele dedi. Derdimizi anlattık, hoca "o eve gitmeyin ha sakın" dedi. O evi Marid cinleri sahiplenmiş. Hoca da zaten iki tane cinle evli olduğunu biliyorduk, daha rahatsız etmeden gidelim dedik. Dışarı çıkar çıkmaz, evden köpek havlama sesleri duyduk, içeri de köpek yoktu halbuki.. Refleks olarak küfür ede ede kaçtık.. Soluklanınca hemen iddiaya girdik, o eve kim girer diye.. O an hepimiz sustuk, bence hepimiz girelim dedim.

Evlere dağıldık ve 1 saat sonra tekrar buluştuk. Yamaçtaki o eve yarım saat sonra vardık, kapının etrafında bir kaç tane gölge gördük, sanki sohbet ediyor gibiydiler. Yanımıza kuran almıştık, yavaş adımlarla ilerledik. Baykuş ötmeye , köpekler havlamaya başlamıştı. Biz bu durumdan keyif almıyorduk ama biri bizi eve çekiyordu. Zaten öylede oldu eve girdik. Evin tadilatı olmadığı için çökme sorunu vardı, yavaş yavaş ilerliyorduk, size yemin ederim yukarıdan gülme sesi geldi, yani tüylerim diken diken olmuştu. O an arkadaşım camdan birşeyin bize baktığını gördü, bizde dalga geçiyor diye rehavete kapıldık, öyle değilmiş, yukarı çıkınca, alttan yürüme sesleri duyduk, sanki biri bizi takip ediyordu. Hemen evden çıkalım diye yalvardım arkadaşlara, tekrar alt kata indik, kapı kapanmıştı açılmıyordu. Zorladık açılmadı, diğer yollara bakmaya başladık ama nafile.. Aradan 5-10 dakika geçti kapı açıldı, inanamadık çünkü kapıyı açan cinci hocaydı, çabuk çıkın kaçın diye sürekli bağırdı, kendisi orada kaldı. Biz koşa koşa köye vardık. Elektrikler olmadığı için bizim evde kaldık arkadaşlarla.. Sonraki gün öğrendik, o evin altında çok fazla miktarda gömü varmış. Bilmem ne kralının kızının eviymiş zamanında.. Ömrüm boyunca ben böyle cinlere inanmazdım ama artık kesinlikle inanıyorum. Sizde dikkatli olun.

➲GECE SÜREKLİ MEZARLIKTA UYANIYORUM

















Biz, Anne-baba ve 2 kız kardeşten oluşan çekirdek bir aileyiz... Dersli ve dini inançlarına sonuna kadar sadık bir ailem var elhamdülillah...






Sonradan Babaannem de dahil oldu ailemize ve tıpkı; o eski siyah-beyaz filmlerde izlediğimiz sevgi dolu, sıcacık bir ailemiz oldu...










Babaannem oldukça yaşlı ve son 3 senedir bizimle birlikte yaşamaya başladı. Aslında köyde yalnız yaşıyordu babaannem ve her 2 ya da 3 ayda bir muhakkak ziyaretine giderdik ailece. Babaannemi tanıyıp da sevmeyen bir insan daha yoktur bu dünyada. Dünyalar tatlısı, aynı zamanda da tam bir Osmanlı Hanımefendisi dır!..






En son ziyarete gittiğimizde, annemle babam, babaannemin artık yalnız yaşamaması gerektiğine kadar verdiler. Bu kararı almalarının sebebi ise, annemin şahit olduğu olay, şöyle ki :










Annem gece yatmadan önce babaannemin odasına gidip bir isteği, ihtiyacı olup olmadığını sormak istiyor. Tam kapısını vurmak üzereyken, içerden bir erkek sesi geldiğini fark ediyor ve kiminle, ne konuştuğunu anlamak için bir süre dinliyor...






Kısa bir süre dinledikten sonra, konuşanları tam seçemediği için içeri bakmaya karar veriyor annem ve kapıyı hafifçe aralıyor ki; babaannem, yatağına uzanmış; tavana bakarak biriyle konuşuyor ve tavandaki ‘şey’ de ona cevap veriyor !!!










Ne konuştuklarını anlayamamış annem ama karşılıklı soru-cevap şeklinde konuştuklarını gözleriyle görmüş! Kapıyı açtığı anda, tavandaki karartı anneme doğru dönmüş ve,hemen yandaki açık olan pencereden aşağı atlamış!.. Fakat bir beden görememiş annem.



“ Ne kafası belli ne de vücudu! Simsiyah, top gibi bir karartı ”


..diye tarif ediyor...





Bu hadiseyi görür görmez babama gelip '




--- Bu kadıncağızı derhal yanımıza almamız gerek! Gördüklerimden sonra, burada yalnız kalmasına asla müsaade edemem ben.

...dedi annem, babam da annemin anlattığı bu korkunç hadiseyi dinledikten sonra hiç itiraz etmedi "olur" deyip karar verildi... Babam normalde de anneme hiçbir konuda itiraz etmez ve inanılmaz saygı duyar! Annem hafızdır benim. Biraz da bundan olsa gerek... Ayrıca sözkonusu annesi olunca, asla dayanamaz babacığım ve annemin, hepimiz için en mâkûl olanı düşüneceğinden zerre kadar şüphe duymaz...


Babaanneciğim bize geldikten bir süre sonra evimizde garip şeyler olmaya başladı... Babaanneciğimin gelmesiyle birlikte ufak-tefek bazı eşyalar kayboluyor, musluklar kendiliğinden açılıp kapanıyor, kapılar kendiliğinden çarpıyordu...

Zamanla olaylar gitgide daha da büyümeye başladı.En son, "bebek ağlama sesleri" duyunca annem buna birşeyler yapmamız gerektiğini düşünüp babamla aralarında istişare yaptılar. Fakat kardeşimle bana birşey söylemediler...



Evimiz küçük olduğu için, babaannem geldiğinde kardeşimin odasını verdik ona, kardeşim de benim odama taşındı. Kardeşim 13 yaşında ve zaten yatılı kız Kur'an Kursunda okuduğu için sadece haftasonu tatillerde geliyor eve...

İlk önceleri tıkırtılar geliyor ve evde özellikle yalnız kaldığımda yürüme sesleri ve fısıltılar duyyordum. Adımla bana sesleniyorlatdı sürekli. Anneme her söylediğimde, babaannemin köyde yaşadığı o olaydan etkilendiğim için beymimin bana oyun oynadığını söyledi annem, ben de inandım ona... Sonra banyo yaparken hep izlendiğimi hissetmeye ve bundan da müthiş rahatsız olmaya başladım. Banyodayken birgün kulağımın dibinde önce bir nefes sesi duydum, sonra kabinin dışından köpek hırlamasına benzer bir ses duymamla çığlık çığlığa içeri fırlamam bir oldu. Annem, havalandırmadan, üst kat komşuların televizyonundan bu tarz sesleri kendisinin de duyduğunu söyledi. Ayrıca duvarın içindeki tesisat borularından da böyle hırıltı ve homurtu şeklinde sesler gelebileceğini söyledi. Hiç şüphesiz inandım annemin sözlerine. Öyle durumlarda o kadar mantıklı sebepler arıyor ki insan; bulduğu bahanenin aslında olan olayla zerre kadar ilgisi olmadığı mantıksızlığını sezemiyor bile...










Tâ ki kendileri de bizzat duyuncaya kadar...














Bir öğlen vaktiydi... Babaannem annemle birlikte akşam için yemeklik sebze falan ayarlıyorlar, bende kardeşimin odasında o zamanlar yeni başladığım Arapça Emsile Dersime çalışıyorum...










Annem içeri hışımla girip;










--- Kazık kadar kız oldun, evlenecek yaştasın, utanmadan buraya kapanmış boş işlerle uğraşıyor ve gelip bize yardım etmiyorsun! Soysuz seni! Kiime çektin sen böyle...










...diye beni öyle bir azarladı ki, duyduklarıma inanamadım. Halbu ki annem ileri derecede Hafızdır ve Kur'an-ı Kerim'i Arapça olarak indiren Rabbimin sevdiğini biz de severiz şüphesiz diye düşünür ve Arapçaya hayrandır. Üstelik bu dersleri almamı kendisi istedi, gitti Medreselerdeki arkadaşlarıyla görüşüp o kadar uğraştı ve "2 tane yavrum var, zaten biri yatılı okuyor. Bari öteki yanımızda olsun" diyerek evde ders almamı sağladı...










Ayrıca hepsini geçtim; annemin bana bu güne kadar "soysuz" diye hakaret ettiğini söyleseler asla inanmazdım!.. Şaşakaldım resmen. Ne diyecepimi bilemedim ve










--- Pekii anneciğim. Ne istiyorsan yaparım, bu kadar kızmana gerek yok.










...diyerek kapattım defteri kitabı ve kalkıp mutfağa, yanlarında gittim... Beni kapıda gören annem;










--- Sıkıldın mı güzel kızım? Gel biraz bize fıkıh testi yap, sonra yine gidip çalışırsın.














...demesin mi?!










--- Ne diyorsun anne? Sen şimdi gelip "bize yardım et, kazık kadar oldun" falan diye bana çıkışmadın mı?










--- Tövbe Estağfurullah... Kızm ben hiç buradan...










...derken babaanneciğim annemin omuzuna elini koyup o nur yüzüyle "tamam" der gibi işaret etti ve bana bakıp;










--- Kızım senin şu telefonun mu yoksa başka bişeyle mi açarsın; bize Saffat Sûresini yüksek sesle aç da, evimizin tüm odaları Kur'an'ın nûruyla bereketlensin inşaAllah.










...dedi. İpod umdan Saffat Sûresini açıp son ses de bıraktım...










Birkaç gün sonra hafta sonu tatili için kardeşim geldi. Bu arada, yaşadığımız bu olaylardan hiç bahsetmiyoruz kardeşime.






Hasret giderip sohbetler ettikten sonra gece oldu ve herkes odalarına çekildi. Ben babamla biraz daha sohbet ettikten sonra, kardeşimin odasına yani yeni odamıza, yatmaya gittim. Odamızın penceresinin her iki kanadının da sonuna kadar açık olduğunu görüp kardeşime söylendim "klima açıkken açma şu pencereyi; üşütürsün" diye... Kapattıktan sonra yatağa geçip dualarımı okudum ve uykuya daldım... Gece inanılmaz bir soğukla uyandım. Odanın içi sanki Sibirya soğuğu olmuştu! Kafamı kaldırıp baktım; tam karşımdaki pencere kanatları yine açık fakat tuhaf olan; klima kapalıydı!!! "Klima kapalı olduğu halde nasıl bu kadar soğuk olabiliyor" diye düşünüp "herhalde klimayı kapatıp öyle açmış kardeşim" dedim kendi kendime ancak bizim bu ihtiyar klimanın bu kadar aoğutmasına hayret etmiyor değilim... Pencereyi kapatıp arkamı döndüm ve yatağa tam girdim ki, aklımı başımdan alan bir gümbürtüyle yine açıldı pencere! Hem ne açılmak; sanki biri dışardan tekme vurup açtı, öyle ses çıktı yani. Normalde kardeşinin bu gürültüyle havaya fırlaması lazımdı ama, şaşılacak şekilde; çıt yok. O an kırılma noktasıydı işte!..










Arkamı dönüp pencereye baktığımda, karşılaştığım şeyle yüzyüze geldim ve avazım çıktığı kadar çığlık attım!.. İlk kez bu kadar net görmüştüm onu. Tarif edeyim;










Sanki kafasını pudra çuvalına sokmuş gibi, bembeyaz fakat her yanı yara-bere içinde bir yüz! Burun yok ve sanki burunun olduğu boşluğu ağız doldurmuş gibi kocaman bir qğız ve içerisinde cehennem alevleri olan; ateşten bir çift gözle, tarifi mümkün olmayacak kadar iğrenç bir gülümsemeyle bana bakıyor pis pis!!!






Vücudu yan pozisyonda. Hani yüksek bir yere tırmanırken önce kafanızı uzatır ve sonra vücudunuzu çekersiniz ya, işte öyle! Yani varlık içeri bakmıyor; içeri girmeye çalışıyor!!! Bir anda bacağının bir tanesini pencereniden içeri soktu ki; aman Allah'ım! Diz kapaktan itibaren ayakları geriye doğru!.. Aksi halde ayağını öyle bükmesinin imkanı yok.






Ben bu sahne karşısında çığlığı basmamla daha nefesim bitmeden vücudunun uyuştuğunu hissedip yere yığıldım ve düşerken kafamı yatağın bazasının köşesine çarpıp bayıldım!..










Ne kadar öyle kaldım bilmiyorum ama keskin ilaç kokusuyla uyandım ki, bir hastane odasında, kafama 7 tane dikiş atmışlar ve koluma serum bağlamışlar...






Babacığımın anneme şöyle dediğini hatırlıyorum;






--- Bir an önce bu duruma bir çare bulmalıyız. Ben hocama söyledim; "önce hacı anne bir baksın" dedi. Rica et hocana, götürelim kızı bir an önce. Hacı anne vesile olamazsa, son çare benim hocama götürürüz...










Hastaneden çıkar çıkmaz, daha eve bile uğramadan annelerin hocası Hacı Anne'ye gittik. Bir süre bana okuduktan sonra anneme birşeyler yazmasını salık verdi ve kendi yazdığı bir muskayı bana uzatıp boynuma takmamı banyo yaparken dahi çıkarmamamı söyledi... Eve gider gitmez annem Hacı Anne'nin verdiği o garip mürekkeple birşeyler yazdı. Yazarken gözattım, çarpım tablosuna benzer bir cetvel çizip içini Arapça yazılarla doldurdu. Sonra bu yazdıklarının birini evin girişine, diğerini banyo ve tuvalet girişine, bir tanesini de salona astı annem. Bu arada babaanneciğim de Osmanlı kadınıdır ve sürekli ailemizin teskin edip morallerimizi hep yüksek tutuyordu. Babaannemin evde olduğunu düşünmek bile bize güven ve huzur veriyordu...










Bu vefklerden sonra uzunca bir süre birşey yaşamadık. Tam "herşey bitti" diyordum ki bir gece karabasanla başlayan kabuslar uyandım!.. Allah'dan kardeşim evdeydi de, benim inlemelerime uyanıp anneme seslenmiş... Annem, kardeşimin çığlığına doğru yanımıza koşarken; içerden ciyak ciyak ağlayan bir bebek sesi duyuyor ve salonun kapısını açıp içeri baktığı anda üzerine kapkara bir varlık atlayıp annemi boğmaya çalışıyor!.. Babaannem benim basımda dua okurken ortada şaşkın şaşkın ve müthiş derede de sinirli olan babama anneme gitmesini işaret etmiş...






Ailemizde artık ne huzur kaldı ne rahat!. FHacı. Fakat olaylar ekseriyetle benim etrafımda dönüyor. Yani ben yaşıyorum ve benim yaşadığım olayla herkese görünüp rahatsız ediyorlar.... Bu arada, Hacı Annem beni okuyup çeşitli vefkler ve muskalar yazıp bana verdikten sonra, onu da rahatsız etmeye başlamışlar. Fakat Hacı Annenin ne evine girebiliyorlar, ne de kendisine yaklaşabiliyorlar! Oğlu ve kızının evlerinde sürekli küçük yangınlar çıkmaya başlamış. Duvarı bile yakıyorlarmış!.. Ne kadar devam etti bilmiyorum ama, Hacı Annem en sonunda onların da evlerini korumaya almış...










Gecenin bir yarısı uyandığımda kendimi çeşitli mezarlıklarda bulup ağlayarak geri eve döndüğüm günlerde tekrar Hacı Annenin kapısına gidip durumları anlattık... Hacı Anne'nin söylediği ;










--- Eğer yazdığımız bu vefkler de etki etmiyorsa kuvvetle muhtemeldir ki kafir bir ifrit padişahın müdahelesi var! Aksi halde bırakın size saldırmayı, evinizin yakınından bile geçemez, yanıp kül olur bu şerli pislikler! Durum epey büyük. Beş-altı hocamla ve iki Hüddamla birlikte evinize gelip işlem yapmamız lazım.










...dedi.. Hacı Annenin ağzından ilk defa umutsuz sözcükler duydum ve ilk defa ondan daha ilmi kuvvetli hocaları olduğunu işittim. «Hacı Anne» deyip geçiştirdiğime bakmayın siz; ülkemizdeki parmakla sayılı ilim sahiplerinden olduğunu yıllar sonra öğreneceğim... Meğer ne büyük bir şerre bulaştırmış bizi bu kafir cinler!!!














Biz kurtulmak için işlem yapıp çare aradıkça bunlar da hırs yapıp çoğalmış kafir pislikler. İçeri giremedikleri zaman dışardan pencerelerimize taş atıyorlardı...














En son yaşadığımız bardağı taşıran olay şöyle oldu :










Gece sabah ezanından önce kolay kolay uyanmam ben normalde. O gece adımın seslenmesiyle uyandım ve saate baktım; ezan okunmak üzereydi... Kalkıp abdest almak için gittim...






Giderken salona gözüm çarptı; annem pencerenin önüne oturmuş, dersini yapıyor!.. Yani tesbih çekiyor!!! Çok şaşırdım onu görünce. Çünkü annem ezana kadar odasından asla çıkmaz! Dersini, yatak odalarındaki tekli koltuğa oturup yapar...veya yerde, seccade üzerinde.....










Salondaki koltuğa oturup perdenin ucunu hafifçe aralamış ve elinde tesbihle zikir çekiyor. Annemi tanımayan biri bu manzarayı görse; perdeyi aralamış, camdan biriyle konuşuyor zanneder!..










"Anne, neden odanızda çekmiyorsun zikri"










...dedim, demez olaydım!






Annem yavaş hareketlerle, olduğu yerde vücudunu hiç çevirmeden sadece kafasını geriye doğru dönderdi ve bana bakıp korkunç, yırtık ve hırıltıyla karışık hışırtılı bir ses tonuyla ;










--- "Çek git odana ! Sanane, ne karışıyorsun ”










...dedi ama sesi sanki babamın sesi gibi, fakat konuşan annem!...










Oracıkta bayılıvermişim ben...






Bahçede, annemin dua okuyarak dürtüklemesiyle uyandım...






Babamla birlikte kollarıma girip, dualar eşliğinde eve götürdüler beni.










Bayıldığımda yere düşme sesime annem koşmuş ki, tam o anda beni bahçeye kadar götürmüşler?... Annem feryat-figân, babama seslenmiş ve bahçede zor-güç yakalayabilmişler!.. Biraz geç kalıp da yetişemeseler, kimbilir nereye götürecekler...






Annenin beni görmesiyle, dönüp babama bağırıp gelmesine kadar beni bahçeye kasar sürüklemişler! Hızlarını siz düşünün artık...










Annemin yönü pencereye dönükken, kafasını (tıpkı filmerdeki gibi) bana doğru, yani tam arkaya 360 derece çevirmesi gözümün önünden hiç gitmiyor !..










Daha sonraları yine farklı yerlede uyandım birkaç kez... Daha doğrusu, ben uyanmadım, birinde yine annem, ötekinde de babam farkedip kurtardı beni.










En son olay çok daha korkunçtu!..






Evimize epey uzakta olan bir mezarlıkta uyandım. Bu olay beni öyle etkiledi ki, tam 3 sene konuşamadım!..










Gece uyurken, kendimi sanki karların içinde kalmış gibi hissettim ve soğuktan uyandım. Öyle üşümüşüm ki, nedenini anlayamadım önce. Sonra gözüm karanlığa alıştı yavaş yavaş ve ayak ucumda durmuş, beni seyreden varlığı görmemle dilimin tutulması bir oldu!.. Çığlık atmak istedim ama sesim çıkmadı. Kulaklarında öyle bir çınlama var ki; sanki iki tane devasa zili getirip kulaklarına dayamışlar! Neredeyse kulaklarımın zarı patlayacak!.










Varlık bana doğru sırıtarak yaklaştığında, suratını görmemle hıçkırmaya başladım. O kadar korkunç bir yüzü vardı ki, en korkunç filmlerde bile gördüğümüz yaratıklar bunun yanından bile geçemezdi!... Aradaki fark ise; ben gerçeğini görüyordum!..










İki metre boylarında, kafasında yanlara doğru uzanan iki adet boynuz, buruş buruş bir surat ve iki tane karnında, iki tane de yanlarda bulunan dört tane kolları var!.. Omuzları yoktu! Upuzun boynundan aşağı doğru çaprazlama eğik bir omuz yapısı var. Sanki sonradan üzerine yapıştırılmış, iki adet uzun, yamuk-yumuk kollar... İki bacağının arası o kadar geniş ki, neredeyse bir insan sığacak kadar birbirlerinden ayrı devasa iki bacak...






Allahım, o manzarayı bir görseydiniz, yemin ediyorum kalbiniz dururdu..










Karnının tam ortasında kocaman bir ağız şeklinde delik ve inanılmaz uzun iki tane sivri dişeri var karnında.










Ve yaratık sanki ateşten kocaman bir topun etrafına kapkaranlık bir perde çekilmiş gibi... Yani vücut komple ateşten, fakat etrafında da sanki koruma kalkanı gibi bir karartı var tepeden tırnağa kadar uzanan...










Varlık üzerime doğru geldikçe, ben korkudan daha çok hıçkırmaya başladım ve iyice yaklaşınca, birden bire tansiyonum yükseldi ve kendimden geçtim...










Aradan ne kadar zaman geçti bilemiyorum ama gözlerimi hafifçe aralayabildim ve iki tane varlık koluma girmiş, beni sürükleyerek götürüyorlardı!.. Yanımızdan birileri gelip geçiyordu bazan ve o esnada beni koltuğumdan zorlayarak ayağa kaldırıyorlar ve duruyorlardı öylece. Sonra ayak sesleri gidince tekrar sürüklemeye başlıyorlardı!.. Tüm bu süreçte ben gözkapaklarımı dahi aralayamıyor, sadece küçücük bir perdenin arasından kirpiklerimi zorla aralıyor ve yalnızca dumanlı şekilde karartılar görebiliyordum.










Ne kadar sürdü bilmiyorum ama sürekli kendimden geçiyorudum! Sanki ben uyanınca enseme birşey saplayıp tekrar bayıltıyorlar gibiydi. Bir üre sonra gözlerimi açtığımda evimize 4-5 km. uzaklıkta olan Asri Mezarlığındaydım...






Bu varlığı tekrar gördüm. Ateş gibi yanıyor ve etrafında da gözlerimin alabildiğine kalabalık gölgeler vardı ve hepbirlikte uğultu sesleriyle üzerime doğru gelirken....benim tam arkamdan :










--- Aibta ead biism'Allah !..






--- Aibta ead biism'Allah !..










Yani; "Allah'ın adıyla kızdan uzak durun!.."










...diyerek bağıran daha kalabalık birilerinin nidalarını duydum. Ama önümde, bana doğru yaklaşan bu ateşten varlıkla birlikte etrafındaki gölgeden kalabalığa kilitlenmiş vaziyette olduğum için kımıldayamıyordum ve arkamı dönüp gelenler kimler diye bakamıyordum..










Arkamdaki kalabalık, sanki o liderliğini yapan ateşten varlık ve etrafındaki kalabalığın bana yaklaşmasını engellemek istercesine bağırarak geliyorlar. Çok kalabalık oldukları için ne dediklerini anlayamıyordum. Zaten sesleri bi garip, sanki kuyunun içinden geliyor gibi ekoluydu. Normalde de anlamanız imkansız yani....










Ben gözlerimi bile kırpmadan bana doğru bir yaklaşıp, bir duran o ateşten yaratık ve etrafındaki gölgelere bakıyordum. Gölgelerin arasından arada bir, o cüce gibi olan varlık, bir gölge şeklinde öne doğru çıkıyor, sonra tekrar kalabalığa karışıyordu... Ama hepsi üzerime doğru geliyor ben ise duâ okumaya çalışıyordum fakat hiçbir dua gelmiyordu aklıma...










Arkamdaki uğultu ve nidalar yaklaştıkça, önümdeki kalabalık dağılmaya başladı ve en sonunda o ateşten varlık ve yanındaki cüce kaldı... Ateşten olan, o cüceyi karnındaki kollarıyla tuttu ve uçtu mu, yoksa zıpladı mı bilemiyorum; havaya doğru gitti... O kadar hızlı hareket etti ki, uçtu mu, zıpladı mı farkedemedim, anlayamadım... Müthiş bir hızla gitti...










Daha fazla dayanamadım ve vücudumun karıncalandığını hissettim. Fakat arkamdaki kalabalık yanımdan hızla geçip, önümdeki o kalabalığın peşinden, onları kovaladığını anladım. Yanımdan öyle bir hızla geçtiler ki, rüzgarlarını bile hissettim. Fakat inanılmaz bir rahatlama ve huzur hissi geldi bana. Gözlerimi açamıyorum ama etrafımda olup bitenleri hayal-meyal müşahede edebiliyordum...










Gözlerimi açtığımda hastanenin acilindeydim. Mezarlık görevlisi, kaldığı odanın camına taşlar atılmasıyla uyanıp etrafa göz atmaya başlamış... beni görmüş ve polisi arayıp durumu anlatmış...










Doktorlar, uykuda yürüdüğümü söylüyorlar ancak o kadar yolu yalın ayak yürüyen insanın ayaklarına hiç mi birşey batmaz?!! Ayaklarımda toz-toprak dışında zerre kadar bir yara-bere yok!..






Gözlerimi açtığımda kendimi burada, yani mezarların arasında bulduğum için korkudan şoka girmişim ve dilim tutulmuş!..






Yani doktorların söylediği böyle... Fakat ben biliyorum ki; evde bu varlık bana yaklaşırken tutulmuştu dilim... Tam üç sene boyunca konuşamadım... Her sabah eve rehabilitasyon merkezinden bir doktor gelip hafleri çıkarmam için, beni konuşturmaya, dilimi çözmeye çalışıyorlardı. Bir kaç aylık çalışma sonucunda hiçbir ilerleme olmadığını gören annem, nazik bir dille bu tedaviyi artık istemediğini söyleyip son verdi tedaviye beni alıp İslam Âlimlerinin kabirlerine ve sonra da kendi hocalarına götürüp dualar ile tedaviye başladı... Bir süre sonra harfleri çıkarmaya, sesleri tonlamaya falan başladım. 3 ayın sonunda alfabeyi kesik kesik tek ve kesik hecelerle çıkarmaya başladım.... Çok uzun süren bu dua ve zikir tedavisinden sonra, şükürler olsun Rabbime iyileşip eski halime kavuştum Elhamdülillah...










Benim bu mezarlıkta uyanma olayından sonra, annem beni bir hocaya götürdü...






Daha kapıdan girerken 9, 10 yaşlarında bir oğlan çocuğu, beni görür görmez içeri doğru bağırarak kaçtı!.. Arkasından hızla dışarı çıkan çarşaflı bir kadın, beni içeri almadı ve resmen kapıyı yüzümüze kapatıp kovdu bizi!..










Annem anladı ki, bu iş bir tanıdık olmayınca olmuycak ve kendi hocalarının referans ve vasıtasıyla Erzurum'da bir Hocaya gittik...










Hoca beni odanın ortasına oturtup üzerime beyaz, Arapça harflerle işlenmiş olan büyük bir çarşaf örttü. Yarım saate yakın dua okuduktan sonra bana bir ip uzattı ve ipi dişlerimle 5 defa ısırmamı söyledi... Dediklerini yapıp tekrar uzattım ipi hocaya...






İşaret parmağıma iğne batırıp bir miktar kan aldı ve içerisinde su olduğunu dişündüğüm bakır bir kaba damlattı...






Tekrar bir süre daha dua okuduktan sonra çarşafı üzerimden kaldırdı ve beni yerden kaldırıp koltuğa oturttu.










Hoca en sondaki duaları okurken birkaç kez kendimden geçmişim ben ama hiçbirini farketmedim?..










Tam 4 tane cin musallat olmuş bana !..










Bunlardan 3 tane kafir, bir tanesi ise Müslüman!..










Hocaya "Müslüman cinlerin nasıl oluyor da bize musallat olduklarını" sordum ve Hocanın cevabı beni inanılmaz etkilemişti :










“ Milli piyango, at yarışı ve sâir kumarları oynayan, barlarda, pavyonlarda içki içen, zina, hırsızlık, cinayet ve daha birsürü günahları işleyen Müslüman yok mu?!! Sokakta gördüğün o yarı-çıplak kadınlar da (sözde) Müslüman değil mi?!!






Sana musallat olan bu Müslüman cin, aşık olmuş sana. Diğer kafir günlerin içinden biri de aşık sana. Ama Müslüman olan cin, diğerlerinin sana zarar vermesini engelliyor. Eğer o yardım etmeseydi, çoktan seni alıp kendi alemlerine götürmüşlerdi zaten...”






Şimdi, bu Müslüman cine borçlu muyum, yoksa dua mı etmeliyim bilemiyorum? İnsan kendisine bir cinin musallat olduğu için teşekkür eder mi?!!




Hoca, teşekkür etmemi söyledi...


"Benim bu cinleri senden alacak kadar ilmim yok"


...dedi ve arkasından susup, sanki birisini dinliyormuş gibi; sağ tarafıza doğru eğilip kulak kesildi Hoca. Sona mırıldandı bir süre ve bana dönüp;


“ Sana aşık olan bu Müslüman cinin yardımıyla, seni bu kafir cinlerden kurtaracağım biizn'inllah... Ama Müslüman cin, seninle evlenmek istiyor. Kabul edersen, bu cinin yardımıyla seni kurtarırım. Fakat sonrasında onunla evlenmek zorundasın!.. Aksi halde sana ve ailene tüm hayatı zehir ederler !..”










Daha annemin söz söylemesine müsaade etmeden, şiddetle karşı çıktım tabii. Bu eğer Müslümansa ve bana Allah rızası için yardım edecekse, ne âlâ....ama kendi menfaati için yardım edecekse, asla kabul etmiyorum diye yazdım...







Hem normal zamanda ben, insanoğluyla evlenmek istemiyorum ki zaten. Evlenmek değil benim hedefim, İslama hizmet eden bir hoca olmak ve dünyayı gezip; yoksul ailelerin kız çocuklarına Kur'an-ı Kerim okumasını öğretmek istiyordum...

Kaldı ki; bir cinle mi evlenicektim?!










Birkaç ay daha süren Hoca aramalarımız, Allahın izni ile netice verdi ve en sonunda Kayseri'de bir Hocaya gittik...






Hoca, burada anlatmak istemediğim birtakım işlemler yaptıktan sonra bana au olanları hiçkimseye anlatmamam için sıkı sıkı tembih edip yemin ettirdi! Bu yüzden anlatamıyorum, özür dilerim. Hoca ısrarla tembih etmeseydi anlatırdım neler yaptığını.




Neticede verdiği zikirleri çektikten sonra, yavaş yavaş hecelemeye başladım ve sonunda da Rabbimin izni ve Hocanın vesilesiyle tamamen iyileştim Elhamdülillah.


Allah kimseyi bu şerli varlıklarla karşılaştırmasın. Öyle ki, Müslüman olanlarıyla bile karşılaşmak; insanoğluna çok ağır geliyor ve muhakkak etkileniyor. Artık, inanç seviyenize göre zararı oluyor. Hayrın ve şerrin yalnızca Allah'tan geldiğine iman ederseniz, etkisi çok fazla olmuyor. Çünkü korkmuyorsunuz. Ama itikatınızda bir kuşku falan varsa, aklınızı kaçırmanız an meselesi.



Rabbim hepimizi korusun...




Not: Hikaye takipçimiz tarafından gelmiştir.