. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

korku hikayeleri 18 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korku hikayeleri 18 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

➲ Konuşan Ölü

 


Bir akşam yakın arkadaşım aynı zamanda kuzenim Ayşe ve ben belgesel izlemek istiyorduk ve bu yönde karar kıldık. Kuzenimin vefat eden dedesinden miras büyük bir eski belgesel kutusu vardı. Kutuyu karıştırmaya başladık. Fakat istediğimiz türde bir belgesel bulamamıştık. En son kutu boşaldığında elim kutunun sol tarafındaki bir yüksekliğe temas etti. Kutunun sol tarafında iki karton arasına bir şey sıkışmış bir kutu göze çarptı. Kutuyu yırttım ve yüksek kısma baktım. Bu bir CD kutusuydu. Üzerinde "Ölülerin Yaşamı (Sıradan Bir Belgesel) yazdığını gördüm. Kuzenim şaşırmıştı. Çünkü dediğine göre bu büyük belgesel arşivini adı gibi biliyordu ve daha önce böyle bir belgeselin varlığından haberdar değildi. İkimiz de ilk defa bu garip belgeseli izleyecektik. Kutuyu açtım ve içinden ön yüzü siyah bir CD çıktı. Televizyonun karşısına geçtik daha sonra Ayşe, CD player'ı açmıştı ve benden CD'yi takmamı istiyordu. Bense bu konuda kararsızdım çünkü tedirgindim.  İçimdeki korkuyu anlatması oldukça zor. Bu sırada Ayşe, CD'yi elimden kaptı ve cihaza yerleştirdi.
"Bu şaçma şeyden korkmuyorsun, öyle değil mi?" 


Cesur bir yapısı vardı. Fakat fazla cesaretin iyi olmadığını iyi biliyordum. Belgesel başladı ve video uzunluğuna baktığımızda şaşırmıştık. 2.5 dakikalık kısacık bir belgeseldi. Belki de geri kalan kısmı uzun zamandır orada olduğu için bozulmuştu. Bunu öğrenmek için sonuna kadar izlememiz gerekecekti. Ayşe kumandadan oynatma tuşuna bastı ve belgesel başladı. Tahmin ettiğim gibi korkunç ve ürkütücü bir belgeseldi. Ayşe ise öylece gözlerini dikmiş ekrana dikkatli bir şekilde bakıyordu. O anda ekranda fotoğraflar halinde mezarlar, cesetler geçiyordu. Kalbim yerinden çıkacaktı ve korkmaya başladım. Ayşe'nin cesurluğu bile yetmedi ve 30. saniyede Ayşe tam kapatmak için kumandayı eline aldı ki, bir ses konuşmaya başladı. 
"Ölüler sandığınız gibi ölü değildirler. Onlar, ölünce yaşamın başka boyutlarında varlıklarını sürdürürler. Bir ölü eğer isterse sizinle konuşabilir." gerçekten çok saçmaydı. Ayşe, bu saçmalığa dayanamamış olacak ki kapattı. 


"İğrenç bir belgeseldi dedi ve daha sonra ben lavaboya gidiyorum diye bana söyledi." Ayşe lavaboya gittiğinde odada tek başıma kalmıştım. Gözüm saate kaydı ve saat 9.20 geçiyordu. Dakikalar hızla ilerlemesine  rağmen Ayşe lavabodan dönmedi. Meraklanıp arkasından gittim. Lavaboya girdiğimdeyse Ayşe yerde öylece yatıyordu. Ne bir yara, ne de bir kan vardı. Şok olmuştum. Korkarak Ayşe'a dokundum. Bir buz tanesi kadar soğuktu. Nabzına baktım ancak herhangi bir nabız belirtisi yoktu. Çok korkmuştum ve aniden ambulansa haber verdim ve onlardan yardım istedim. Ayşe'yi ambulansa ve bende yanına bindim. Kısa bir zaman sonra hastanede ölü olduğu anlaşılan Ayşe’nin üstüne beyaz bir örtü örttüler ve bense şoktaydım ve ağlıyordum. Bu sırada cesedi inceleyen uzman doktor yanıma geldi ve benimle konuşmaya başladı.
"Bu cesedi ne zaman buldunuz? Bu kişi öleli en az 4 gün olmuş." 
İşte o zaman beynimin içinde o korku dolu ses yankılandı:
"Bir ölü... eğer isterse... sizinle konuşabilir..."

➲ Cin Laneti


Merhaba arkadaşlar benim ismim Melih size başımdan geçen bir korku hikayemi anlatacağım. Şuan 20 yaşındayım olayı bundan 8 sene önce 12 yaşında iken yaşadım. 

Ben olayı yaşadığım günden hiçbir şeyden habersiz yine okuldan eve geldim. Biraz televizyon falan izledikten sonra uyumak için odaya gittim. Odada abim, ben ve kız kardeşim kalıyoruz. Hepimiz uyuduktan sonra ben gece bir anda birinin beni dürtmesi ile uyandım ve o an pencerede kulakları uzun olan bir şey gördüm. O an bunun rüya olabileceğini  düşündüm ancak kendimde olduğumu teyit etmek için kendimi cimcikledim ve uykuda olmadığımı anladım. O gördüğümden çok korktuğum için kuran okuyarak tekrar uyumaya çalıştım.

Sabah uyanır uyanmaz direk anneme, babama ve abime başıma gelen bu olayı anlattım. Ancak onlar böyle bir şeyin olamayacağını ve küçük olduğum için bir rüyada olduğunu söylediler. Onlara bu olayın gerçek olduğunu anlatsamda bana inanmadılar. Neyse o gün yine okula falan gidip geldikten sonra uyuma vakti geldi. Ben yine uykuya daldım ancak yine bir el beni dürterek uyandırdı. Dün gece gördüğüm o siyah kulaklı şeyi gene gördüm. Bu sefer küçük kardeşim de sanırım gördü ki oda ağlamaya başladı ve hemen annem odaya kardeşime bakmak için geldi.

Benim uyanık olduğumu gören annem niye uyumadın diye sordu. Ben ise yine dünkü korkunç şeyi gördüğümü söyledim ve annem bu sefer söylediğime inanmıştı. Sabah oldu babama olanları anlatsakta yine inanamadı bize hatta annem hocaya falan götürelim dese de babam oralı bile olmadı. O gün yine bir şekilde geçti 3. gece sonunda yine ben uykudan uyandırıldım ve o şeyi çok yakınımda hissettim korkudan çenem yamulmuştu ve o korkuyla çığlık attım. Çığlığımı duyan annem ve babam odaya geldi beni o halde gören annem ve babam oldukça tedirgin gözüküyordu. Hemen hastaneye gittik ve doktor bunun neden olduğunu anlamadı ve tedavi için gerekenlerin yapılmasını söyledi.

Tedavi için hastanede 10 gün kalmak zorunda kaldım. Geceleri hastanede bile uyumak oldukça zor bir hal almıştı. Geceleri sürekli uyanıyor bir şekilde geri uyumaya çalışıyordum. Hastaneden çıktıktan sonra annem babama bir hocaya götürelim dedi. Babam ise geçti işte gerek yok deyip geçiştirdi. Ertesi gün babamın haberi olmadan bir hocanın yanına gittik annemle beraber. Hocaya olayı biteni anlattık ve hemen nedenini bize açıkladı. Hoca, o gördüğüm şeyin cin olduğunu ve sürekli beni dürtmesinin sebebinin beni de aralarına almak için yaptığını söyledi. Hatta beni lanetlemek için çok fazla çaba gösterdiklerini yüzümün yamulmasının da onlara katılmadığım için beni cezalandırmak için yapmışlar. Onlarda korunmamı sağlayan şey ise uyumak için okuduğum Kuran-ı Kerim'miş. Hoca yine orada bana birçok ayet okudu ve yatmadan önce birkaç ayet okumam gerektiğini söyledi

Şuan 20 yaşındayım ve o günden sonra birkaç ayet okumadan uyumam. O gördüğüm varlığı da hocaya gittiğimden beri hiç görmedim. Size tavsiyem sizde uyumadan önce kesinlikle birkaç ayet okumanız faydanıza olacaktır. 

➲ Anneme Benzeyen Kadın Kim?


Bundan yaklaşık 6 7 sene önce başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum. O zamanlar 16 17 yaşlarımdaydım. Babam vardiyalı çalışıyordu annemse gündüzleri.bir gün ben okuldan gelmiştim ve o dönem çok çalışıyordum sınavlar beni çok boğmuştu. Eve geldim babam gece vardiyasından gelmiş o yorgunlukla kendini kanepeye atmıştı bende mutfağa geçip bir şeyler hazırladım babam da uyandırmak istedim fakat öyle derin uyuyordu ki seslendiğim halde beni duymadı. Yemeğimi yedim tam duşa girecekken kapı çaldı açtım annemdi saat 2 ye geliyordu annem işten izin aldığını basının çok ağrıdığını söyledi bende o sıra duşa girdim düşümü aldıktan sonra giyinirken içeriden tuhaf tuhaf sesler geliyordu köpek hırıldaması gibi ürperticiydi anne diye seslendim cevap gelmedi sonra evimizin kapısı kapandı banyodan çıktığımda annemin olmadığını fark ettim.. Komşuya gittiğini düşündüm ve telaşlanmadım derken akşam oldu babamda uyandı yemek hazırlaması için annemi bekliyordu kapı çaldı annemdi neredeydin dedim işteydim kızım nerede olacağım demez mi annem işte ise gündüz eve gelen kimdi peki anneme hemen durumu anlattım oda inanmadı tabi sınavların var çok çalışıyorsun kızım deyip dalgacı bir gülümseme attı..haklıydı da birden banyoda giyinirken hırıldama sesleri geldi aklıma ve iyice korkmaya başladım..aradan bir kaç gün geçti aynı o gün ki gibi okuldan geldim ama olayın etkisi hala üzerimdeydi tabi babam uyuyordu annem işteydi mutfağa geçtim kapı çaldı içimde kötü bir his..kapıyı açtım annem di.. öyle şaşkındım ki ayaklarına bakma cesareti bile bulamadım ne bakıyorsun kızım öyle çekil de soluklanayım azcık dedi odaya geçerken ayaklarına baktım fakat eteği çok uzundu kendimi hemen mutfağa attım babamı kaldırırsam bana kötü bir şey yapar diye korktum annem olmadığından emindim çünkü annem cuma günleri mümkün değil izin alamazdı işten..mutfakta ellerim ayağıma dolandı ne yapcam ne yapcam diye dört döndüm odanın kapısını kapattığını duydum ve yemek hazırlıyormuş gibi yaptım mutfağın girişinden beni seyrediyordu ama ben yüzüne bakamıyordum bana baktığını izlediğini hissedebiliyordum kalbim yerinden fırlayacaktı sanki korktuğumu anlamasın diye ee anne nasıl geçti günün dedim ve yüzüne baktım bakmaz olaydım o nasıl bir yüz gözleri ceviz büyüklüğünde gri kasları yoktu ağzı düzdü dudakları yoktu yani burnu da yanlamasınaydı o şeyi görmemle bayılmışım kendime geldiğimde gitmişti babamın sesine uyanmışım sanırım içeri girdim hemen babama anlattım inanmadı tabi ki anneme anlattım annem babamla bu kızı psikologa mı götürsek acaba demeye başladı artık aklımdan şüphe ediyordum hayal değildi hepsi gerçekti çünkü daha önce böyle şeyler yaşamadım ilk kez geldi başıma korku filmi bile izlemeyen bir insandım bir süre geçtikten sonra konu kapandı o olaydan sonra telefonlar geliyordu kızım parktayım gel alışveriş yaptım poşetleri taşımama yardım et derdi 1 yıl boyunca dışarı çıkamadım kapının dürbününden bakmadan kapıyı açamadım..böyle şeyler insanın başına gelebiliyor aklını bile yitirmesine neden olabilir aklı yerinde olmayan birini izleyin sürekli biriyle konuşur gibi hareketler yapar bağırır korkar el kol hareketleri yapar o insanlar bizim görmediğimiz varlıkları gördükleri için o durumlar..sonra o evden taşındık 2 yıl önce babamı kaybettim..şuan normal hayatıma devam ediyorum Allah kimsenin başına vermesin bu tur olayları . . .

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Kara Keçi

 Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı... Urfa’da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların devam edip etmediğini bilmediğini ama yine de emin olmadığını söylerdi bize. Çünkü köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin adı “Karakeçi“, nam-ı diğer “Cinli Köy“. Çevre kasaba ve köylerin insanları, cinlerin musallat olduğu bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış. 1900’lü yıllarda Karakeçi’nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Rehavet basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun suratını yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey çevresinde toplanmış ve başında bekleyen, ona sinirli sinirli bakan ve bağırıp çağırarak ağıza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve ev ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar “Gul Yaban“i rivayetleri çok yaygınmış ama yine de İbrahim’in anlattıklarını çok saçma bulmuşlar. Hatta onun delirdiğini sanmışlar. Olay bir süre sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için evden çıkmış ve ertesi sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir vaziyette, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.

 Çobanın oğlu Hüseyin, bir kaç yıl sonra evde yalnız kaldığı bir zaman, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, ev hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka birşeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, iblisler gider diye; ama her ne kadar Allah’a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamen seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bazı koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş bile. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarlarının ardından sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş. Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı zaman herkes ona inanmış, çünkü bir iki dakika önce her zaman evlerinin duvarına asılı ılan Kuran-ı Kerim’i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de çevre köylere bu olay yayılmış ve köy bundan sonra “Cinli Köy“ diye anılmış. Ama bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin’de bu hadiseden sonra bir daha ağzına “Allah“ lafını almamış. 10 sene sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın ölmeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını farketmiş. Ondan sonra bütün eve ve de ev halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin’in nasıl öldüğü anlaşılamamış, zira o gece yanında kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bazı homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş ama önemsememiş. Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara’ya taşınmış, evlenip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı tuhaf hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük. Ölmeden önceki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin.