. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

kısa korku hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kısa korku hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Beddua'nın Bedeli



Bizim eve yazın, pek kimse gelip gitmez. Bende genelde yalnız kalırdım. Çok sıkılırsam arkadaşlarımı çağırırdım. Bizim ev 3 odalı ve bir odası da çok karanlık ve serindi.

Bende serin olduğu için orada yatardım.

O gün, arkadaşlar ile bizim evde toplanmıştık. Cin muhabbeti yapmaya başladık. Benim başıma daha önce de böyle olaylar geldiği için arkadaşları korkutmak amacıyla, birkaç şaka yapayım dedim.

Arkadaşlarım çok korkmuştu. Bana söyledikleri sözleri duydum. Fakat o zaman pek de umursamamıştım.

Söyledikleri sözler, Allah sana da inşallah, böyle şeyler yaşatır demişlerdi.

Gece olunca arkadaşlarım gitti.

Bende serin ve karanlık olan odada yatayım dedim.

Odaya girdim ve yattım.

Uyuduktan yarım saat sonra, hafif bir rüzgar hissettim.

Odada ufak bir pencere vardı. O açıktı. Kalkıp kapatmak istedim ve harekete geçtim. Uyku sersemliği ile doğrulurken bir anda gözüm tavana dikildi.

Yerimden kalkmak istedim kalkamadım!

Biranda gözlerim kapandı.

Bu sefer ben gözlerimi açmaya çalıştım.

O benim gözlerimi kapatmaya çalıştı!

Daha sonra da beni yataktan atmaya çalıştı!

Ben kendimi diğer tarafa doğru çekmeye çalışıyordum.

Biranda beni bıraktı. Sonra duvara çarptı.

Daha beni bırakmasından saniyeler geçmeden, belimden yukarıya kalkmaya başladım!

Ellerim havadaydı! Aşağıya düşmüyordum!

Ellerimi de benimle birlikte havaya kaldırmıştı!

Kapalı olan gözlerim biranda açıldı!

Karşımda bir çift göz gördüm!

Kırmızı ve alev gibiydi!

Sağdan sola ve soldan sağa kapak gibi kapanıp açılıyordu!

Bedenime ve bütün organlarıma sanki çiviler batıyormuş gibi hissediyordum!

Beni öldürecek diye çok korkmuştum.

Normalde dua ezberleyemem ve pek sık dua okumam. Ama beni yukarıya kaldırırken biranda, şuan bile tam hatırlamadığım bir dua okudum!

Duayı okur okumaz beni yatağa fırlattı!

Sersem gibiydim.

Yataktan doğrulduğumda, başparmağımın yarılmış olduğunu gördüm. Çok kanıyordu. Açılan yaradan, kemiğimi görebiliyordum.

Kendimi o korku ile hemen dışarıya attım!

Elime, içten 27 dikiş ile kemikten life bağladılar. Dıştan ise 7 dikiş ile ancak kapatabildiler.

Olaydan sonra evde tek başına kalamadım. Hem ruhsal hem fiziksel bunalımlar geçirdim.

Ve bir bedduanın bunlara sebep olacağını hiç tahmin etmedim!

➲ Konuşan Ölü

 


Bir akşam yakın arkadaşım aynı zamanda kuzenim Ayşe ve ben belgesel izlemek istiyorduk ve bu yönde karar kıldık. Kuzenimin vefat eden dedesinden miras büyük bir eski belgesel kutusu vardı. Kutuyu karıştırmaya başladık. Fakat istediğimiz türde bir belgesel bulamamıştık. En son kutu boşaldığında elim kutunun sol tarafındaki bir yüksekliğe temas etti. Kutunun sol tarafında iki karton arasına bir şey sıkışmış bir kutu göze çarptı. Kutuyu yırttım ve yüksek kısma baktım. Bu bir CD kutusuydu. Üzerinde "Ölülerin Yaşamı (Sıradan Bir Belgesel) yazdığını gördüm. Kuzenim şaşırmıştı. Çünkü dediğine göre bu büyük belgesel arşivini adı gibi biliyordu ve daha önce böyle bir belgeselin varlığından haberdar değildi. İkimiz de ilk defa bu garip belgeseli izleyecektik. Kutuyu açtım ve içinden ön yüzü siyah bir CD çıktı. Televizyonun karşısına geçtik daha sonra Ayşe, CD player'ı açmıştı ve benden CD'yi takmamı istiyordu. Bense bu konuda kararsızdım çünkü tedirgindim.  İçimdeki korkuyu anlatması oldukça zor. Bu sırada Ayşe, CD'yi elimden kaptı ve cihaza yerleştirdi.
"Bu şaçma şeyden korkmuyorsun, öyle değil mi?" 


Cesur bir yapısı vardı. Fakat fazla cesaretin iyi olmadığını iyi biliyordum. Belgesel başladı ve video uzunluğuna baktığımızda şaşırmıştık. 2.5 dakikalık kısacık bir belgeseldi. Belki de geri kalan kısmı uzun zamandır orada olduğu için bozulmuştu. Bunu öğrenmek için sonuna kadar izlememiz gerekecekti. Ayşe kumandadan oynatma tuşuna bastı ve belgesel başladı. Tahmin ettiğim gibi korkunç ve ürkütücü bir belgeseldi. Ayşe ise öylece gözlerini dikmiş ekrana dikkatli bir şekilde bakıyordu. O anda ekranda fotoğraflar halinde mezarlar, cesetler geçiyordu. Kalbim yerinden çıkacaktı ve korkmaya başladım. Ayşe'nin cesurluğu bile yetmedi ve 30. saniyede Ayşe tam kapatmak için kumandayı eline aldı ki, bir ses konuşmaya başladı. 
"Ölüler sandığınız gibi ölü değildirler. Onlar, ölünce yaşamın başka boyutlarında varlıklarını sürdürürler. Bir ölü eğer isterse sizinle konuşabilir." gerçekten çok saçmaydı. Ayşe, bu saçmalığa dayanamamış olacak ki kapattı. 


"İğrenç bir belgeseldi dedi ve daha sonra ben lavaboya gidiyorum diye bana söyledi." Ayşe lavaboya gittiğinde odada tek başıma kalmıştım. Gözüm saate kaydı ve saat 9.20 geçiyordu. Dakikalar hızla ilerlemesine  rağmen Ayşe lavabodan dönmedi. Meraklanıp arkasından gittim. Lavaboya girdiğimdeyse Ayşe yerde öylece yatıyordu. Ne bir yara, ne de bir kan vardı. Şok olmuştum. Korkarak Ayşe'a dokundum. Bir buz tanesi kadar soğuktu. Nabzına baktım ancak herhangi bir nabız belirtisi yoktu. Çok korkmuştum ve aniden ambulansa haber verdim ve onlardan yardım istedim. Ayşe'yi ambulansa ve bende yanına bindim. Kısa bir zaman sonra hastanede ölü olduğu anlaşılan Ayşe’nin üstüne beyaz bir örtü örttüler ve bense şoktaydım ve ağlıyordum. Bu sırada cesedi inceleyen uzman doktor yanıma geldi ve benimle konuşmaya başladı.
"Bu cesedi ne zaman buldunuz? Bu kişi öleli en az 4 gün olmuş." 
İşte o zaman beynimin içinde o korku dolu ses yankılandı:
"Bir ölü... eğer isterse... sizinle konuşabilir..."

➲ Otostop Çeken Kız



Merhabalar size başımdan geçen ilginç bir olayı anlatmak istiyorum. Ben Mehmet 36 yaşındayım. Bu olay başıma 4 sene önce geldi. İşim gereği bir iş seyahati için yola çıktım ve akşam üzeri ıssız bir ormanda yoluma devam ederken karşıma otostop çeken bir kız çıktı. Benimde 2 tane kızım olduğu için hemen durdum ve nereye gittiğini sordum. Kız bana evim buraya yakın rica etsem beni evime götürebilir misin dedi. Bende tamam götürürüm diyerek onu arabama aldım. Neden bu saatte burada olduğunu sorduğumda karanlık olduğu için korktuğunu ve eve yürüyerek gidemeyeceğini söyledi. Neyse kızı istediği adrese götürdüm. Sonra ise tam geldiğimizi söylecektim ki birden arka koltuğa dönmem ile şok oldum. Çünkü kız arka koltukta yoktu. Bunun nasıl olabileceğini düşünürken hemen adresteki eve doğru ilerleyerek kapıyı çaldım. 

Kapıyı orta yaşlarda bir kadın açtı. Ona yolda gelirken bir kız gördüğümü ve evinin burada olduğunu söyledi. Kadın evet biliyorum dedi. Bunun nasıl olduğunu sorduğumda bugüne kadar her cumartesi akşamı farklı insanlar yine böyle bir olayla kapısını çalıyormuş. İşin gerçek boyutu ise kız bir cumartesi akşamı okul dönüşü kaza sonucu hayatını kaybetmiş. O günden sonra ise her cumartesi akşamı evine gelmek için otostop çekiyormuş ama bir türlü evine gelemiyormuş. Adam tam çıkacağı sırada duvarda bir kız resmi görmüş ve yolda arabasına aldığı kızın aynısı ve üzerinde de aynı elbiseler varmış. 

➲ Köpek Maskeli Çocuklar


Size bir kasabadan bahsedeceğim  ve asla gitmemeniz gereken bir kasaba. Güvenliğiniz için size adı veya yeri söylemeyeceğim. Ama size şunu söyleyeceğim: eğer bu şehirde olabileceğinizi düşünüyorsanız, oradan gidin ve arkanıza bakmayın.

Birkaç yıl bu olay başıma geldi. Arabamla yolda giderken benzinim bitti ve ıssız bir yerde kala kaldım. Harita bilgim olmadığı için nerede olduğumu tahmin edemiyordum. Bir anda aklıma otostop çekmek geldi bu biraz korkutucu olsa da cesaretimi topladım ve otostop çekmeye karar verdim.

Öğle vakti güneş tam tepeden vuruyor ve kavurucu bir sıcak vardı. Başım ağrıyordu ve kıyafetlerim ter içinde kaldı. Yorgun kolum, bir yolculuk yapma umudum gibi aşağı ve aşağı asılıydı. Ama uzaktan kırmızı bir kamyonet göründü. "Lütfen dur. Lütfen durun, ”diye tekrarladım, başparmağımı sonuna kadar dışarı çıkardım. Kamyon yaklaştıkça, sonunda yavaşlayıp durana kadar kollarımı salladım.

"Araban oradaki mi?" diye sordu direksiyonun başında ki kişi.


"Evet efendim. Benzinim bitti ” dedim

"Atla dedi. Bir sonraki durakta sana biraz benzin
 getireceğiz." dedi.


Cappy  ne kadar iyi biriydi. Ailesi hakkında konuşmaktan kesinlikle hoşlanıyordu,ve eğlenceli hikayeler anlatıyordu. Uzun bir sohbet olmuştu ve biraz da olsa korkum geçmişti.

Bir süre sonra, bu kasabanın ne zaman ortaya çıkacağını merak etmeye başladım ve çok uzak olabileceğine dair endişemi ifade ettim. Cappy'yi rahatsız etmiyor gibiydi. Sanırım yapacak daha iyi bir şeyi yoktu  ve hala nereye gittiğini asla öğrenemedim. Yol inişli çıkışlıydı, daha sonra çimenleri ortada olan iki kahverengi şeride dönüştü. Sonunda vahşi tarlalara bakan bir kasaba görebiliyordum.

Zavallı ama tuhaf, değişik küçük kasaba: beyaz süslemeli soluk mavi evler, el yapımı işaretli birkaç tuğla ve harç işi, kasaba meydanı, büyük kırmızı ahır bulunuyordu. Arabalar buraya orada, bazıları da lastiksiz park edilmişti; ama etrafta hiç insan görmedim. Böyle uzak bir mezra için şaşırtıcı değildi, ama beni şaşırtan şey, ahıra rağmen hiçbir hayvan görmememdi.

Resmi bir akaryakıt istasyonu yoktu ama biz bir benzin pompası önünde eski bir garaj bulundu. Cappy, dağınık garajda arama yaparken gaz kutusunu bir komşusuna ödünç verdiği için özür diledi. “Giden birini bulsam iyi olur,” dedim, “onlara ne yaptığımızı söyle, böylece yeri soyuyor olduğumuzu sanmasınlar.” dedi. Gerçekten, sadece o kokudan kurtulmak istedim.
Bir tane gaz kutusu bulmamız gerekiyordu ve aramaya koyulduk.


Kasaba ıssız görünüyordu ama bir yerden yankılanan sesler duyabiliyordum, bu yüzden onları takip ettim. Uzun otların arasından birbirini kovalayan iki çocuk ortaya çıktı. Uzakta, ileri geri koşan, elmaları birbirine savuran, bazıları dört ayak üzerinde olan bir elma bahçesi vardı. Yaklaştığımda, kahkahalar ve eğlenceli çığlıklar her taraftan geldi. Normal çocuk davranışı gibi görünüyordu, ama sonra hepsinin köpek maskeleri giydiğini fark ettim.

Küçük boy bir piknik masasında oturan ve pastaya benzeyen bir şeyle oynayan birkaç çocuk vardı. Pastadan, maskelerden ve ara sıra partiden bir doğum günü partisinin olduğunu kabul ettim. Mümkün olduğunca tehdit edici görünmemeye çalışarak, üzerinde dolaştım ve sorgulamaya çalıştım.

“Eminim birisi o pastayı pişirip pişirmemek için pişirdi,” dedim, yetkili bir ebeveyn gibi gelmeye çalışarak. Çocuklar yaptıkları işi durdurdular ve bana baktılar. Bir anda titremeye başladım. Hepsi köpek maskesi takıyor ancak bu maskeler sevimli maskeler olmaması beni daha da çok korkuttu.

“Üzgünüm, ama iyi çocuklar bu maskeleri bir dakika çıkarır mısın?” dedim. Çocuklar birbirlerine baktılar, sonra bana döndüler. Utanmaya başladım. “Peki kimin doğum günü?” dedim. Çocuklardan biri biraz yırtıcı bir ses çıkardı. “Ah, sen misin?” Başka bir çocuk diğerini taklit etti. “O zaman sen misin? Hmm? Bu senin doğum günün mü? diye birbirlerine sordular ve köpek taklidi yapmaya devam ettiler.

Sonunda bir bardak su aldım ve birazda olsa rahatladım ancak onlara anne ya da babanız neredeler diye sordum. Sonra ise:

“Peki o zaman. Ama ebeveynlerini bulduğumda bununla ilgili her şeyi duyacaklar. ”Sanki ne dediğimi bile bilmiyorlardı. Ayrılmak için döndüm ama şakacı olan tüm çocuklar şimdi yan yana duruyorlar, yolumu kapatıyorlardı. Onlara hareket etmelerini söylemek yerine, etraflarında dolaşmak için sola doğru yürüdüm. Ama ben bir yöne giderken onlar da gitti. Ve ben başka yöne gittiğimde, onlar da gitti.

Kesin şunu dedim.Onları itmek istemedim; onlar sadece çocuklardı. Ancak maskeleri çok farklı ve gerçekçi gözüküyordu. İki maske birbirine benzemiyordu - her biri farklı bir köpek cinsi, ifadeler uysaldan öfkeye kadar değişiyordu. Saymaya başladığımda, “Üç…” birkaç çocuk soluk, düşük homurdanan sesler çıkarmaya başladı. Geri saymaya devam ettim, “İki…” ve daha fazla çocuk kötü hırıltılara katıldı. Hareket etmeyeceklerini bilerek ağır bir nefes aldım.

“Tamam o zaman… Bir!” Hepsi bir kerede, çocuklar yüksek sesle havlamaya başladılar. Ne kadar vahşi ve öfkeli olduklarından korktum. “Kes şunu!” Diye emrettim, ama sadece daha yüksek sesle havladılar. İçlerinden biri bana çürük bir elma fırlattı ve o elma acıttı.Bu sefer diğer çocuklarda bana bir şeyler fırlatmaya devam ettiler. “Aileni bulana kadar bekle!” Diye bağırmaya başladım ama bitirmeden önce bir elmayı yüzüme götürdüm. Dikkatim dağılmışken birkaç çocuk beni itti ve dengemi kaybettim. Hepsi bana koştu, tekmeledi ve tırmaladı.


“Siz çocuklardaki sorun nedir ?!” diye bağırdım, onları tek tek yere iterek. Ama onlar solmaya devam ettiler, tekmelemeye ve tırmalamaya devam ettiler ve rahatsız edici sesler çıkardılar. Köpek gibi uluyan ve şiddetli yüksek ses başımı ağrıttı. Çocukları vurmaya başladım, güvenliklerini ya da ebeveynlerinin  ne yapacaklarını umursamadım. Onlardan kurtulduktan

sonra Cappy bulmak için kaçtım.














Çocuklar beni kasabaya kadar kovaladılar. Onlar sadece çocuklardı ama ürkütücü görüntüleri vardı.  Cappy'nin kamyonunu gördüm ama onu görmedim. Çocuklar beni yakaladılar ve beni yere düşürdüler. Yine, o tuhaf ve korkutucu veletlerle çevriliydim. Kalkmaya çalıştım ama üzerimde çok fazla çocuk vardı ve yardım çığlıklarım hiçbir yardım getirmedi.

Lanet olası maskeleri çıkar! Diye bağırdım, birini çıkarmaya çalışarak; sıkı bağlanmıştı. Havlama kahkahalara döndü ve başka yetişkinlerin izliyor olabileceğinden korktum . Çocuklar aniden saldırmayı bıraktığında öfkem biraz dinmişti. Hepsi başlarını aynı yöne çevirdi ve birlikte kaçarak sevinç çığlıkları atıyorlardı. tim.

“Cappy!” Diye bağırdım, etrafa baktım. Sesim kilometrelerce yankılandı. Çocuklar gözden uzaktı, bu yüzden hala garajda arama yapmak için kamyona doğru koştum. Kimsenin bize yardım edip edemeyeceğini görmek için önce mağazada görünümlü yerde durdum. Ancak içerde kimse yoktu  ve içerdeki raflar genellikle boş ve tozla kaplıydı.Sonra ise dışardan bir kargaşa sesi duydum.

Pencereden dışarı baktım ama kimseyi görmedim, bu yüzden kapıyı biraz açtım ve kulağımı çevirdim. Bu çocuklarla ilgili bir şeyler olduğundan emindim. Bütün kasabadaki tek gürültü o yönden geliyordu.Bir yanım  garaja geri dönmem gerektiğini söylüyordu ama  çocukların davranışları için azarlanıyorlar mı diye bakmak istedim. Boğuk, kederli bir çığlık duyana kadar yankıları takip ettim.

Sesi duyduğum eve ulaştığımda evde kimse varmı diye bağırdım ve kapıya tıkladım ancak herhangi bir cevap alamadım. Sonra yine kargaşa sesleri gelmeye başladı ve sesi takip ettim.

Kargaşa, meyve bahçesine yakın bir tepenin dibindeki bir çiftlik evinden geliyordu. O kadar hızlı koştum ki eve geldiğimde tereddüt etsem de neredeyse topukların üstüne düştüm. Kapı tamamen açıktı ve yerde köpek maskeleri vardı. Neler olduğunu bilmem gerekiyordu ama öğrenmeye hazır değildim. Tekrar yardım için ya da Cappy için bağırmayı düşündüm, ama yine de ses çıkaramadım. Çığlıklar biraz azaldığında, sundurma basamaklarını yukarı kaydırdım ve içeri baktım ama içeride kimseyi görmedim. Maskeler yerde duruyordu.

 İçeri girmek zorunda kaldım. Ayak sesleri panoları gıcırdattı ama gerginliği gidermeyeceğini
biliyordum. Bir parça maske beni iğrenç seslere yaklaştırdı ve harap evden bodrum katına inen açık bir kapıya götürdü. 

Yakından dinlerken, neler olduğunu belirlemeye çalıştım. Kesinlikle bu çocuklardı - hırıltı, havlama, sızlanma, salya sesleri geliyordu. Oraya gitmek istemedim ama kendi gözlerimle görmek zorunda kaldım.

Tek bir ampul odanın çoğunu aydınlatıyordu ama merdivenlere tam olarak ulaşamıyordu, bu yüzden karanlıkta saklanacağımı biliyordum. Çoçukları gördüm ve çoğu ışık altında merkezde toplandı. Görünüşe göre bir şeyler yiyorlardı.

Yedikleri bir etti ve yerken ağızlarında kanlar akıyordu yüzlerini tarif etmem olanaksızdı çünkü çok kötü ve iğrenç aynı zamanda deformite olmuşlardı. Peki bu ne eti diye düşündüm ama birde ne göreyim o yedikleri Cappy'di bir anda çok korktum ne yapacağımı düşünüyordum.


Ağzımı kapattım ve çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.Oradan kaçmak istedim ancak onların beni duymaması için dua ediyordum. O evden çıktım ve mağazaya doğru yol aldım ve hemen bir barikat kurarak kendimi koruyabileceğimi düşündüm.

Gece oldu ve çocukların uzaktan inleyen seslerini duyabiliyordum. Beni aramaya koyulduklarını düşündüm. Aklıma bir anda Cappy geldi bana yardım edeyim derken zavallı adamı o korkunç yaratıklar yedi. Şu anda gaz bulmayı eskisinden daha çok istiyordum çünkü bu lanet olası kasabayı yakmak istiyordum.

Çoçukların uluma sesleri ve iniltileri geçmişti, bu yüzden arka kapıdan gizlice çıktım ve ormana sürünerek gittim ve güneş doğduktan sonra bir ana yola çıkmayı planladım. Bir anda bir siluet yaklaşıyordu zar zor görülebiliyordu ve yabani otların hışırtısını duyabiliyordum; o vahşilerden biriydi. Beni duyduklarından ve diğerlerini uyaracaklarından korktuğum için tereddüt ettim. Ayaklarımın yakınında birkaç kilo ağırlığında kaya vardı, bu yüzden bir tane aldım ve sıkı tuttum.

Çocuk otların içinden sıçrayan bir hayvanı kaparken gördüm. Zavallı yaratığa kemirirken canım yandı ve tiksindim. Yemek yerken hırlıyordu. Kafasını yavaşça kaldırırken nefesimi tuttum ve o çocuğun kafasını defalarca vurdum. Bunu bir çocuğa yapabileceğimi hiç düşünmemiştim ama güvenliğim için bunu yapmam ve az da olsa Cappy'nin intikamını almak istedim.

Güneş doğmaya başladı ve çocuğun vücudunu gözlemledim.Değişik bir vücudu vardı dişleri kocaman iri gözleri yüz şekli falan bayağı ürpertici seviyedeydi. Sonra ise  kahkaha sesleri kasabadan duyulmaya başladı ve ters yönde hızlıca arkama bakmadan koşmaya başladım.
Sonrasında ise bir ana yola çıktım ve biraz yorgun bedenimi dinlendirdim. Aklımda hala onların hırıltı sesleri ve gözümün önünde ucube görüntüleri geliyordu. Onlar kimdi neden böyle davranışlar gerçekleştiriyorlardı hala anlamadım ve o günden sonra o kasabanın 100 km ötesinden bile geçmedim.

➲ Ölüm Kartı


Sıcak bir ağustos ayında öğleden sonra alışverişe çıkmıştım. Koca markette kırtasiye ve hobi oyuncakları bölümüne gelince bir sürü ufak kutunun üst üste yığılı olması dikkatimi çekti. Bir kutu kaptım ve üzerine yazılanları okudum. “Bewky iskambil kartları-52 adet+2 reklam kartı” Görevlilere fark ettirmeden sinsi bir şekilde paketi yırttım ve birkaç kâğıdı desteden çıkardım. Hoşuma gittiler ve yeni bir kutu alıp parasını ödedikten sonra eve geldim. Bilgisayarımın başına oturmuştum. Arama motoruna “iskambil kartları” yazdım ve çıkan sonuçları incelemeye başladım. Önüme bir bilgi deryası aktı. Sihirbazlıklar, kartları tanıyın vs. ama içlerinden en ilgimi çeken iskambil kartları ile fal bakma-geleceği görme başlığı olmuştu. “Saçma.” Diye düşündüm. Sadece saçmalıktı. Bir insanın geleceği bilebilmesi imkânsızdı. Hele ki kartlar yardımı ile. Gerçekten aptalca bir şeydi. Ama denemek ve bunun komikliğini seyretmek istiyordum. Siteye girdim ve aşamaları okudum.



1. Aşama: Kartları desteden çıkarın ve karıştırın.
Kartları beceriksizce bir alta bir üste koydum ve yerlerinin değiştiğinden emin oldum.
2. Aşama: Kartları önünüze yayın.
3. Aşama: Yalnız bir kart seçin.
Kartı aldım ve baktım. Siyah, kalbe benzeyen ama tam kalp olmayan tek bir işaret vardı. Sitedeki görsellere baktım ve kartı öğrendim. “Maça ası.” Neyi ifade ediyor? “Ölüm.” Kendi kendime güldüm ve saçmalık dedim. Daha sonra kartları kaldırıp televizyonu açtım ve ilk açılan kanalda haberler vardı. “ Kentte zincirleme trafik kazası! 15 ölü ve sayısız yaralı var!” şaşırmıştım. Rastlantılar hayatımın her bölümünde oluşmuştu ama bu ilginç bir rastlantıydı. Kartlar gerçekten doğruları işaret ediyor olabilir miydi? Meraklandım ve tekrar kartları yayarak bir kart aldım. Bu sefer elimde tutuğum kart 8 tane siyah kalbe benzer şeyler, yani maçaydı. Maça 8. Anlamına baktım. Öfkeyi, talihsizliği, tehlikeyi ve hayal kırıklıklarını temsil eder. Acaba şimdi ne olacak diye düşünmeye başlamışken annem odaya girdi ve beni azarlamaya başladı. Şaşkındım. Artık bu kartlarda bir güç olduğuna inanıyordum. Tekrar bir kart seçtim. İlk seçtiğim kart gibi maça as, yani ölüm kartı idi. Bu ne demekti? Yine kim ölecek diye düşünmeye başladım. Hiçbir şey olmadı. Tekrardan desteyi karıştırıp bir kart seçtim. Yine ölüm kartı idi. Bu, beklemem manasına mı geliyordu. Bir fikrim yoktu. O gece evde tuhaf şeyler olmaya başladı. Odamın kapısı kapalı idi. Holden garip sesler geliyor idi. Sanki biri kart destesi karıştırıyormuş gibi kâğıt haşırtıları duyuyordum. Odamdan çıktım ve kapıyı kapattım. Lambayı yaktım. Yerde o sabah aldığım iskambil kartları duruyordu. Korkarak onları aldım ve odamın kapısını açtım. Kartları tam yerine koyacakken arkamda bir nefes hissettim. Arkamı dönecek iken bir şey omzuma dokundu ve sakin olup kartları ona vermemi söyledi. Desteyi ona verdim. Birkaç saniye geçti ve desteyi yatağa fırlattı. Beni de hızlıca itip evden çıktı. O gece hiç uyuyamadım ve sabahı bekledim. Sabah ise desteyi tekrar inceledim ve 51 kart olduğunu fark ettim. Bir tek kart kayıptı. Ölüm kartı; maça as.

➲ Gizemli Buğday Biçen Adam

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere dedemin bana anlattığı bir olayı anlatmak istiyorum. Bunun gerçek bir korku hikayesi tarzında olacağını düşünüyorum.

Olay 90'lı yılların ortalarında yaşanan bir olay olduğunu belirtmek istiyorum. Olayda yer alan isimlerin ve yerin gizli kalması için farklı isimler kullanılacağını belirtmek isterim. Hikayemiz Konya'nın bir köyünün yaylasında geçiyor. Bilirsiniz Konya tarım ile uğraşan ve geçimini bundan sağlayan bir halktan oluşuyor. 

Olayın geçtiği köyde Ali ve eşi Ayşe adında bir çift yaşıyor ve bunlarda yine buğday, nohut vs. tahıl ürünleri ekerek geçimini sağlıyor. Aynı köyde Mehmet isminde bir adamda bu alanda çalışarak geçimini sağlıyor. Ancak Mehmet biraz üşengeç biraz da rahat bir insan olduğu için hasat zamanı hep sona kalan bir insan. Yani diğer insanlar Ağustos ortasında tüm buğday, nohut gibi ürünleri biçip hasatı tamamlıyor ancak Mehmet'in ürünleri hala tarlada duruyor. Bu özelliğini de köyde bilmeyen yok.

Yine bir gün Ayşe ile Ali yaylada yer alan buğdaylarını kontrol etmek için yola çıkar. O zamanlar araba gibi taşıtlar köylerde olmadığı için daha çok at ya da eşek ile yolculuk yapılır. Ali ve Ayşe ' de yollarına eşek ile devam ederler. Yaylada yer alan arazilerine geldiklerinde ne olduklarını şaşırırlar. Çünkü Mehmet tarlada buğdayı biçmektedir. Ama işin ilginç yanı buğdaylar daha tam olgunlaşmamıştır ve ayrıca Mehmet orakla biçtiği yer oldukça büyüktür. Normalde bir insan böyle hızlı bir şekilde orakla buğdayı biçmesi mümkün değildir. Ayşe ile Ali kendi aralarında Mehmet'in delirdiğini düşünür. Sonrasında ise Ayşe ve Ali Mehmet Ağa kolay gelsin diye seslenir ama herhangi bir cevap alamaz. Yine seslenirler ama yine cevap alamazlar. 

Ayşe ve Ali gün boyunca tarlada gerekli işleri tamamlarlar. Dönüş zamanı ise yine Mehmet'i kontrol etmek isterler ancak ne tarlada Mehmet vardır ne sabah gördükleri buğdaylar biçilmiştir. Ayşe ve Ali olayın şoku ile ne yaşadıklarını bilemezler sabah gördükleri o adam kimdi diye düşünürler ve besmele çekerek yavaştan köyün yolunu tutarlar. Sonrasında hocaya bu olayı danışan Ali o gördüklerinin bir cin olabileceği kanısına varırlar. 

➲ Siyah Elbiseli Adam


Merhabalar benim adım Ercan 19 yaşındayım ve Ankara'da oturuyorum. Size bugün başımdan geçen bir korkunç hikayemi anlatmak istiyorum. Aslında internette korku hikayeleri okumayı severim ve hatta uzun korku hikayeleri daha çok ilgimi çektiği için bunları okumak hoşuma gidiyordu. Ancak bu hikayelerin korkunç olmasının yanında çokta gerçekçi olmadığını düşünürdüm. Çünkü böyle şeylerin genelde filmlerde ya da dizilerde olabileceğini tahmin ederdim ama taki başıma bu anlatacağım olay gelene dek..

Yine bir gün okuldan geldim ve biraz televizyon falan izledikten sonra annem yemeğin hazır olduğunu söyledi ve annem, ben, babam ve kardeşim yemek yemeye başladık. Yemekten sonra biraz daha vakit geçirdikten sonra saat geç oldu ve herkes uyumak için odasına gitti. Biz kardeşim Ali ile birlikte aynı oda da uyuyorduk. Bu arada kardeşim Ali 5 yaşında. Neyse Ali küçük olduğu için erkenden uyudu. Ancak ben kız arkadaşım olduğu için biraz geç vakitlerde uyuyordum çünkü geceleri onunla mesajlaşıyordum. Kız arkadaşım ile konuşurken bir anda kardeşim ali beni niye hiç parka götürmüyorsun hiç diyerek uykusundan uyandı ve koşarak annemlerin yatak odasına gitti. Ancak işin ilginç yanı kardeşimi genelde haftada 3-4 gün parka eğlenmesi için götürürdüm. İçimden demekki rüyasında değişik birşey gördü ve ondan böyle düşünüyor dedim kendi kendime. Ali odadan çıktıktan hemen sonra çok vakit geçmeden odaya ağlayarak geri döndü ve kardeşim abi çok kötü siyah bir adam gördüm diyerek yüksek sesle ağlıyordu. Sonrasında ise hemen yatağın içine girdi ve üstüne yorganı çekti. Ardından ise Ali'nin ağlamasını duyan annem hemen odamıza geldi. Annem de kan ter içinde bana bişeyler anlatmaya çalışıyordu ancak tam olarak ne o anlatabiliyordu ne de ben dediklerinden bişey anlıyordum. Sonrasında ise tüm bu gürültü ile babamda bizim odaya geldi ve annem kendine gelsin diye sert bir tokat attı. 

Ben içimden neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ve annem kendine geldikten sonra babama gel konuşalım biraz dedi. Annem, babam ve ben salona geçtik ve konuşmaya başladık. Annem kardeşimin ağlama sesinden sonra uyandığında babamın baş ucunda siyah elbiseli bir adamın olduğunu ve sanki babamı boğacak gibi hareketler içinde olduğunu anlattı. İşin ilginç yanı ise kardeşimin de odaya geldiğinde yine annemin anlattığı durumun aynısını tekrar etmesiydi. Sonrasında babam odaya gitti ancak ortada ne bir insan ne de siyah elbiseli herhangi bir şey yoktu. 

Tüm bu olanlardan sonra aklıma sürekli bu yaşadığımız olay gelmekteydi ve geceleri uyumadan dua okuyarak uyuyordum. Ayrıca korkum tamamen geçene kadar 4-5 ay ışıklar sürekli açık olacak şekilde uyudum. Ancak hala aklımda olan şey gerçekten o siyah elbiseli adam kimdi merak ediyorum. 

➲ Bebek Bakıcısı



Selam ben Alev üniversite öğrencisiyim sizlere başıma gelen korkunç olayı anlatmak istiyorum. Masraflarını karşılamak için günlük part time işler bakmaya başladım. Bir çok iş ilanına baktıktan sonra 3 çocuğa dadı aradıklarını gördüm. Bu konu hiç bir bilgim yoktu zaten ilanda da bilgi istenmiyordu. İlanda, genç, güzel ve sorumluluk sahibi bir kadın dadı aradıkları yazıyordu.

Numarayı aradığımda karşıma neşeli konuşan iyi bir kadın çıktı. İş ilanı için aradığımı söyledim. Bana buluşmadan işe başlayabilirsin dedi ve beni eve götürmek istediğini söyledi. Ben biraz tereddüt ettim fakat bunu kabul ettim.

Sabah olduğumda kadın beni eve götürdü. Kapıda bizi karı-koca karşıladı ve benimle gelen kadın içeriye girmeden oradan ayrıldı. Güler yüzlü bir aileydi, ev kocaman ve lükstü. Bana çocuklarını anlatmaya başladılar.

2 erkek 1 kız çocuğuydu, 10 - 8 ve 6 yaşlarında. Arkadaş canlısı, neşeli ve kibar çocuklara benziyorlardı. Yaramazlık yapmayan uslu çocuklardı.

Akşam başbaşa yemeğe çıkacaklarını geç saatte döneceklerini söylediler. İlk günüm olduğu için çok heyecanlıydım içinde ya bir şey olursa korkusu da vardı. Bana telefon numarasını verdiler acil durumda arayacaktım. İstediğim odaya girmek serbestti ve istediğimi yapabilirsin dediler.

Evden çıktıklarında çocuklarla salona geldik ve TV izlemeye başladık. Biraz acıkmıştım ve atıştırmalık için buzdolabına gittim. Bu arada çocuklar hiç konuşmuyordu zor zar ağızlarında bir iki kelime çıkarabiliyordum.

Buzdolabını karıştırırken arka taraflarda gözüme bir kavanoz çarptı. Kavanoz siyah bez parçası ile sarılırdı. Bezi çıkardığımda koyu kırmızı sıvının içinde bir et parçası vardı. Ne tür bir et olduğunu bilmiyorum ilk defa böyle bir şey görmüştüm.

Kavanozu tam yerine koyacakken bir ses duydum. Ne o an ki korkuyla kafamı çarptım.

Gelen kişi en büyük oğullarıydı ve bana, "o kavanozu yerine koy, bir daha bilmediğin şeylere dokunma" dedi.

Bakışları ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Sessiz bir şekilde...

"Özür dilerim" dedim.


Hala bana bakıyordu ve oradan ayrılmıyordu. Kavanozu yerine koyduktan sonra salona gitti ve koltuktaki yerine tekrar oturdu. Bende ortam biraz neşelenir diye onlara çizgi film açtım.

Çizgi film bittiğinde haberler başladı. Haberlere kaybolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudu parçalara ayrılmış. Bu haber beni çok etkiledi ve tanımadığım bir yerde olduğum için korkuttu. Çocuklara "hadi geç oldu. artık uyuyalım" dedim.

3'ü de aynı odada kalıyordu. Pijamalarını giydirdim onları yatağa yatırdım ve ışığı kapatarak salona tekrar geldim.

Canım sıkılıyordu. DVD arşivini karıştırmaya başladım fakat tek şey çizgi filmdi. Fakat en alt çekmecede başka bir CD vardı. Üzerinde "M Kızları" yazıyordu. Merak ettim ve onu taktım.

Ailenin özel olarak çektiği bir video idi. Anne, baba ve çocuklar gülüp eğlenirken video çekmiş. Özel bir video olduğu için kapatmaya karar verdim. Tam kapatacağım sırada benim yaşlarımda birini gördüm. Eski bakıcı olduğunu düşündüm.

Sanki çok yakından tanıdığım birine benziyordu. Yakın bir zamanda onu gördüğüme emindim. Sonra aklıma haberler geldi ve haberlerdeki öldürülen kız olduğunun farkına vardım.

Elim, ayağım titremeye başladı, korkutan kıbırdayamadım ve çığlık atmak istiyordum.

Aklıma kavanoz geldi ve tekrar kavanozu açtım. İnsan derisinden bir parça olduğunu gördüm. İyice incelediğimde kafa derisi olduğunu gördüm saçları içinde duruyordu.

Korkudan altıma işemeye başladım.

Kavanozu ve CD'yi çantama koydum pijamalarımı çıkarırken büyük çocuklarının beni izlediğini fark ettim. Bana...

"Nereye gidiyorsun" dedi.

Kekelemeye başladım ve evde bir şey unuttuğumu 10 dakikaya geleceğimi söyledim. Pijamalarımı çıkarmıştım üstümde tişört altımda ise sadece iç çamaşırım vardı. Çok korkuyordum.... o sırada kardeşleri de odada çıktı.

Evin en küçüğü olan küçük kız, "sen gidemezsin, bizi yalnız bırakamazsınnn...." diye bağırmaya başladı.

"Ailenizi arıyorum" dedim ve numarayı çevirmeye başladım.

O sırada en büyük oğlu bacağımı tutarak, "çok açım hiç bir yere gitmiyorsun" dedi.

Ona vurarak kurtuldum ve çıkış kapısının yanında bulunan yedek arabanın anahtarını alarak evden çıkarak koşmaya başladım. Hemen arabaya atladım ve kapıları kilitledim.

Çocuklar çığlık atıyor ve ağlıyordu. O sırada aile eve gelmişti ve bana "nereye gidiyorsun buraya gel sorun nedir" dediler.

Karakola kadar hiç durmadan gittim ve kendimi karakola attıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi. Başıma gelen her şeyi polislere anlattım.

Polis eve geldi ve arama yaptılar. Evde kayıp kızın eşyalarını ve parçalarını bulmuşlardı. Aile ortada yoktu ve değerli eşyalarını alıp gitmişlerdi...

➲ Asansör



Ameliyathaneden çıkan doktor, dördüncü kattaki ofisine inmek için asansöre bindi. Yanında bir de hasta vardı. Asansör sekizinci kata gelip durdu ve kapıları açıldı. Asansör kapısının önünde küçük bir çocuk dikiliyordu.

"Aşağı mı iniyor?" diye sordu çocuk. Doktor, çocuğu dikkatlice süzdü ve cevap verdi:

-"Hayır, yukarı çıkıyor." Düğmeye bastı ve asansörün kapıları kapandı. Yanındaki hasta, doktora dönüp sordu:

-"Neden çocuğun bizimle birlikte asansöre binmesine izin vermedin? Aşağı iniyorduk zaten." Doktor:

-"Çocuk çoktan ölmüştü. Geçtiğimiz gün lösemi yüzünden hayatını kaybetti."

-"Ölü olduğunu nerden çıkardın?" diye sordu hasta.

-"Sol bileğindeki mavi bilekliği görmedin mi? Ölenleri morga götürülmeleri için mavi bileklikle işaretlerler." dedi doktor.

-"Benimki gibi mi yani?" dedi hasta bilekliğini doktora göstererek.

➲İmam ve Çarşaflı Kadın

Urfa'da imamlık yapan Hasan S.., sabah namazını kıldırmak için abdestini alıp caminin yolunu tutar. Camiye giden yol mezarın yanından geçmektedir. Hasan hoca yolun yarısına geldiğinde, siyah çarşaflı bir kadının mezarlık kapısından ağladığını görür. Hoca seslenmiş ancak kadın ağlamaya devam etmiş. Hoca bir yandan namazı kaçırmamak için yola koyulacağı sırada, kadın oğlunun öldüğünü söyleyerek hocadan ona yardım etmesini istedi. Hoca, oğlun nerede diye sordu kadına.. Kadın beni takip et deyince, hoca mesafeli bir şekilde kadını takip etti. Mezarlığın içinde bulunan harabe bir eve girince hoca durup kadına seslenmiş. Ancak zifiri karanlıkta kaybolan kadına bağırarak bulamamış. Harabe eve gireceği sırada evin içinden 4-5 köpek çıkarak hocayı kovalamışlar. Hoca soluk soluğa camiye gelip namazını kıldırınca, cemaate durumu anlatmış. Sabaha doğru o eve gittiklerinde, ne kadın varmış nede öldüğünü iddia ettiği oğlu.. O kadının cinni olduğunu anlayan hoca, cemaat korkmasın diye konuyu kapatmış ancak o günden sonra yolu uzatarak gitti hep camiye..

➲Öğretmenin İntihar Mektubu



Kadir öğretmen Denizli'nin bir köyünde 1990 senesinde öğretmenlik yapmaktadır. Kadir öğretmen belli olaylar yaşadıktan sonra intihar etmiştir. İntihar ettikten sonra kadir öğretmenin evinde şu intihar mektubu çıkmıştır ve mektupta şöyle yazmaktadır:

"Ben Kadir Öz, 1964 doğumlu sınıf öğretmeniyim. Bu mektup bir intihar mektubudur. Bu köye geldiğimde her şey güzeldi, insanın hayallerini süsleyen köyler olur ya, aynı o şekilde. Köyde bana muhtarın kalmam için verdiği yer, yıkıldı yıkılacak bir evdi. 1-2 ay güzel geçti. Bir gece uyuduğum sırada evimin kapısı çaldı, öğrencilerinden Halil İbrahim, "hocam yetiş babama bir şeyler oluyor. Sizden başka kimse yardım edemez" deyince apar topar düştüm peşime.. O önden gidiyor ben arkadan, ona bağırıyorum nerede eviniz diye, ses vermiyor, koşmaya devam ediyordu. Bir süre sonra harabe olmuş bir evin önünde durdu. Hocam hocam deyip elimden tutup beni içeri soktu. Evde kimse yoktu. Evde ilerlediğim sırada kapı arkamdan sertçe kapandı, Halil İbrahim birden gözden kayboldu. Bende korkudan evden çıkıp, kendi evime koşmaya başladım. Eve varır varmaz gusül abdesti aldım. Cenabet gezdiğimden değil ne olur ne olmaz. Sabah olunca Halil İbrahim'i yanıma çağırdım, kulağını çektim ve "Dün gece neden beni o eve götürdün?" diye sorunca, yok hocam kuran çarpsın ki evdeydim. İsterseniz babama sorun dedi. Onu gönderdim. Beni korku sarmıştı. O günden itibaren her gece evim taşlandı. Yaklaşık üç gün boyunca taşlandı.. Dün gece de, yaşlı bir kadın evimin önüne geldi, bana sürekli bu evden çık deyip durdu. Ben çığlık atınca hızlı adımlarla uzaklaştı benden.. Uyurum dedim, uyuduğum anda ev deprem oluyor gibi sallanıyor, yatarken odamın kapısının önünde beni izleyenleri görüyorum, hissediyorum.. Sabaha kadar uyumadım. Şuan da intihar edeceğim. Ne kadar günah olduğunu bilsem de yapacağım. Aileme bu mektubu vermeyin.. Elveda"

Kadir hoca evinde kendini asarak intihar etti. Söylenene göre kaldığı ev, daha önce musallata uğrayıp ölen bir aileye aitti.

➲Öğretmenin Günlüğü



Mustafa öğretmen 1982 yılında Muğla'nın bir köyünde öğretmenlik yapmaktadır. Mustafa öğretmende kendi halinde yaşayan ve köylüler tarafından oldukça sevilmektedir. Ancak belli bir süre sonra hayatında oldukça değişik olaylar olmuştur. Gelin hep beraber bu olayları Mustafa öğretmenin kendi cümleleriyle okuyalım.


Mustafa öğretmenin günlüğünden ;


'' 10 ocak 1982, bugün sıradan bir gün geçirdim. Öğrencilerime alfabeyi ve eğik yazmayı öğrettim. Yarın da etkinlik yaptıracağım. Kaldığım ev geceleri soğuk oluyor, çamurdan olduğu için soğuğu hissediyorum ama ne yapalım görev aşkı ağır basıyor. Bugünlük yazacaklarım bu kadar "


'' 20 ocak 1982, bugün öğrencilerimle kırları dolaştık, herşey güzeldi lakin köyde telefon olmadığı için uzun süredir anamı babamı arayamadım. Özledim onları.. Canım annem babam onları seviyorum.. Ayrıca bugün evime yaşlı bir teyze geldi, yemek getirdi çok mutlu oldum köyde ilk defa gördüm onu, belkide ben öyle sanmışımdır. Umarım öyledir. Bugünlük bu kadar yeter "


" 23 ocak 1982 bugün evdeyim, şehre inip evdekileri aradım gayet iyiymişler çok mutlu oldum. Lakin geceleri artık uyuyamama durumu oluyor bende. Yalnız olmaktan mı bilmiyorum sanki biri Mustafa diye bağırıyor ben uyurken. Korku değil de huzursuz hissediyorum, köyde başka kalacak ev olmadığı için idare ediyorum. Bugün de aynı şeyler olursa Muhtarı gideceğim. "


" 24 ocak 1982, dün uyuduğum esnada şiddetli kapı çalması ile uyandım. Kapıyı açtım ancak kimse yoktu. Elektrik gittiği için ışığı da açamadım o an arkamda bir el hissettim lakin kimse yoktu. Artık kafayı yeme noktasına geldim. Muhtara anlatıyorum gülüyor geçiyor, çok okudun delirdin bu yüzden diye şakalar yapıyor. Evin içinde gölgeler görüyorum mutfağa gidiyorum gölgeleri görüyorum, yatarken aynı.. Tuvalet evin dışında olduğu için dışarı tuvalet yapmaya bile korkar oldum, tuvalete girdiğim esnada tuvalet kapısı çalıyor, ışığı sönüyor. Hiç rahat değilim huzursuzum.. "


" 28 ocak 1982, dün yine o yaşlı teyze geldi çorba yaptım sana dedi, kurt gibi açtım. Sofraya oturdum çorbayı açtım kan ve iğrenç kokan kemikler vardı.. Köpek ölüsü gibi kokuyordu.. Hemen dışarı attım.. Koku hala evin içinde artık kime anlatacam derdimi bilmiyorum, şehre inip doktora gözükeceğim.. Tabi araba bulursam.. "


" 30 ocak 1982, dün gece stres atmak için kahvedeydim. Herkes bir kadının köyde dolaşıp tavukları çaldığını, camlara taş attığını ve huzursuzluk olduğu konuşuluyordu. Gece geç çıktım kahveden eve dönerken ışıklar olmadığı için önümü bile görmem zordu. Ay ışığı ile gidiyordum. Önümde köpek ordusu gördüm bir tane köpeği öldürmüşler onu yiyordular, hoşt dememe rağmen kaçmadılar direk hızlı adımlarla eve doğru geldim. Lakin eve girdiğimde kapı açıktı, içeride siyah örtü giymiş 4-5 kişi vardı. Kimsiniz diye bağırdım, sinkaflı kelimeler kullandım. Cevap vermediler aynı anda kalktılar evden çıktılar. Sonra ben bayılmışım kalktım ve şuan şu satırları yazıyorum. Yarın hocaya gözükeceğim. "


" 3 şubat 1982, yazamadım ama hoca da çare olamadı. Dua okudukça daha kötü oluyor sanki. Evimin camına taş atılıp kırıldığı için geceleri üşüyorum. Az önce yine kapı çaldı lakin kimse yok, ya ben deliriyorum ya da cidden bişiler var. Öğrencilerime bile alay konusu oldum. Daha fazla yaşamak istemiyorum, kendimi zor tutuyorum.. "


" 5 şubat 1982, bu bir intihar notudur. Artık kendimi kontrol edemiyorum kendime zarar vermeye başladım okula da gitmiyorum. Şuan bile karşımda gölgeler hissediyorum, bana bakıp güldüklerini hissediyorum. Artık yaşamak istemiyorum Allah bağışlasın beni, anne ve baba bu not elinize geçerse sizi çok seviyorum sakın ola ki ağlamayın hakkınızı helal edin.. "


7 şubat 1982 de Mustafa öğretmenin cesedi evinde bulundu.. Bıçakla el bileklerini kesip canına kıymış, duvar da İbranice ölüm kelimesi yazılı olduğu söyleniyor.

➲Kırmızı Gözlü Kız

Kırmızı Gözlü Kız


Birkaç yıl önce ben 23 yaşındayken arabam bozuldu ve gidebileceği kadar arabayı sürdüm. Eski bir evin önünde arabam durdu. Arabadan çıkıp eski eve doğru yürüdüm. Kapıyı sevimli yaşlı bir çift açana kadar tıkladım.Sabah olup yardım çağırana kadar evlerinde kalmamda ısrar ettiler. İlk önce tekliflerini kabul etmeye korktum ama iyi niyetli olduklarına kanaat getirip tekliflerini kabul ettim. Bana lezzetli bir yemek pişirip yatacağım odaya götürdüler.


Holde yürürken başka bir kapının önünden geçtik,bana:"Kızımızın odasına girme." dediler. Bunun biraz tuhaf olduğunu düşündüm ama ev benim değildi bu yüzden ricalarına saygı duydum. Gece saat 3"te uyandım ve banyoya gittim.


Meraklıydım bu yüzden kızın odasının kapısının anahtar deliğinden odaya baktım. Duvara doğru küçük bir kızın sandalyede oturduğunu gördüm. Cezalı olduğunu düşündüm ve rahatsız etmek istemedim. Banyoya gidip yeniden odaya döndüm.


Birkaç saat sonra 4:30 civarı çok susadım. Şu almak için odamdan çıktım ve mutfağa yöneldim. Kızın odasından geçerken yeniden merakıma yenilip anahtar deliğinden baktım. Tek gördüğüm kırmızıydı.
Bu yüzden odanın her tarafını anahtar deliği de dahil kırmızıya boyadıklarını düşündüm. Sabah uyandığımda aşağı inip yaşlı çifte evlerinde kalmama izin verdikleri için teşekkür ettim. Bana önemli olmadığını söyleyip gecemin nasıl geçtiğini sordular.


Ben "İyi geçti." dedim ve onlara kızlarının odasındaki boya seçimlerini beğendiğimi söyledim. "Ne boyası?"diye sordular. Kızları ile ilgili özel bir şey olup olmadığını sordum.


Birkaç yıl önce öldüğünü ve tek kırmızı bir gözünün olduğunu söylediler. O an anladım ki gördüğüm kırmızılık kızın bana anahtar deliğinden geri bakan kırmızı gözünden başka bir şey değildi.






➲Namaz Kılan Cinler


İç Anadolu'da bir ormanın yanında bir köy varmış. Bu köyde köylülerden biri her sabah sabah namazına gidermiş. Yine bir çarşamba günü camiye gittiğinde gördükleri karşısında şaşırmış. Normalde 4 5 Kişi Olan Cemaat 30 40 Kişiymiş.

Ve cemaattekilerin her birinin yüzü örtülüymüş. Adam şaşırsa da namaza durmuş ve bitirmiş. Köşeye oturup Kuran-ı Kerim okurken cemaat çıkıp gitmiş. Adam bu durumu imama sormak için imama yönelmiş ve imamı görünce dili tutulmuş.

İmam ayakları ters bir şekilde adama doğru bakıp hafif tebessüm ediyormuş. Adam camiden koşarak çıkmış. Yolda giderken cami imamını görmüş. imam ona selam vermiş adam önce tereddüt edip sonrasında olanları sormuş

Bu durum üzerine imam hiçbir şey demeden camiye gidip bakmış. Cami boşmuş. İmam adama dönerek durumu şöyle izah etmiş; Senin namaz kıldığın cemaat ormanın içinde yaşayan Nusaybin cinleriydi. Onlar onlardan biri ne zaman bir çocuk doğsa buraya namaz kılmaya gelip Allah'a şükrederler demiş.

➲Gizemli Ev






Öncelikle olarak bu içimdeki sıkıntıdan kurtulmak istiyorum. Ben 36 yaşında İngilizce öğretmeniyim. Ama anlatacaklarım 16 yıl önce köyümüzde yaşanan olayla ilgili. Keşke söylediklerim ve olanlar yalan olsaydı da anlatmasaydım. Ne yazıkki öyle olmadı.. Olayı uzatmadan anlatayım.. Bizim köyde sürekli elektrikler kesilir, bilmem ne arızasından dolayı felan.. O gece kahveden çıktım eve gidiyordum, elimde abur cuburlarım vardı evde yerim diye almıştım. Yaklaşık olarak 20-25 dakika yürüdükten sonra, gözüme o eski ev takıldı. Kuran kursunda hoca anlatmıştı, bu ev sahipli diye.. O yüzden hiç zaman kaybetmeden yürümeye devam ettim.. Bizim köyde gece 10'dan sonra hayat biter. Yani kimse dışarı çıkmaz, herkes zamanını evde geçirir. Bizde arkadaşlarla hep dışarıda takılırdık.

O gece cinci hocaya gidip ondan, sahipli ev hakkında bilgi alacaktık. Hazine falan olabilir sonuçta. Zaman kaybetmeden eve vardık, hocanın evini affedersiniz bok götürüyordu. Bu ne iğrenç kokudur diyerek birbirimize bakıyorduk. Hoca 2.kattan seslendi girin içeri diye. Bizde daldık içeri, arkadaş korkudan gelmeyecem falan dedi, biz 2 kişi içeri girdik. Duvarlarda tüm resimler ters çevrilmiş, duvarda Arapça kelimeler falan vardı. Hocanın yanına çıktık, oturun hele dedi. Derdimizi anlattık, hoca "o eve gitmeyin ha sakın" dedi. O evi Marid cinleri sahiplenmiş. Hoca da zaten iki tane cinle evli olduğunu biliyorduk, daha rahatsız etmeden gidelim dedik. Dışarı çıkar çıkmaz, evden köpek havlama sesleri duyduk, içeri de köpek yoktu halbuki.. Refleks olarak küfür ede ede kaçtık.. Soluklanınca hemen iddiaya girdik, o eve kim girer diye.. O an hepimiz sustuk, bence hepimiz girelim dedim.

Evlere dağıldık ve 1 saat sonra tekrar buluştuk. Yamaçtaki o eve yarım saat sonra vardık, kapının etrafında bir kaç tane gölge gördük, sanki sohbet ediyor gibiydiler. Yanımıza kuran almıştık, yavaş adımlarla ilerledik. Baykuş ötmeye , köpekler havlamaya başlamıştı. Biz bu durumdan keyif almıyorduk ama biri bizi eve çekiyordu. Zaten öylede oldu eve girdik. Evin tadilatı olmadığı için çökme sorunu vardı, yavaş yavaş ilerliyorduk, size yemin ederim yukarıdan gülme sesi geldi, yani tüylerim diken diken olmuştu. O an arkadaşım camdan birşeyin bize baktığını gördü, bizde dalga geçiyor diye rehavete kapıldık, öyle değilmiş, yukarı çıkınca, alttan yürüme sesleri duyduk, sanki biri bizi takip ediyordu. Hemen evden çıkalım diye yalvardım arkadaşlara, tekrar alt kata indik, kapı kapanmıştı açılmıyordu. Zorladık açılmadı, diğer yollara bakmaya başladık ama nafile.. Aradan 5-10 dakika geçti kapı açıldı, inanamadık çünkü kapıyı açan cinci hocaydı, çabuk çıkın kaçın diye sürekli bağırdı, kendisi orada kaldı. Biz koşa koşa köye vardık. Elektrikler olmadığı için bizim evde kaldık arkadaşlarla.. Sonraki gün öğrendik, o evin altında çok fazla miktarda gömü varmış. Bilmem ne kralının kızının eviymiş zamanında.. Ömrüm boyunca ben böyle cinlere inanmazdım ama artık kesinlikle inanıyorum. Sizde dikkatli olun.

➲ Mahkumun Tabut Arkadaşı



Amerika'da, müebbet hapis cezasına çarptırılan bir adam, sabah akşam hapishaneden kaçmanın yollarını düşünüyormuş. Bir gün bahçede volta atarken gardiyanların bir tabutu cenaze arabasına yüklediğini görünce nihayet aylardır aradığı fikri oracıkta bulmuş. Burası büyük bir cezaevi olduğu için her hafta mutlaka 2-3 kişi Tanrı'nın rahmetine kavuşuyormuş. Mahkum, gardiyanlardan birine, cenaze olduğu bir gün tabuta konularak kaçırılması karşılığında epey yüklüce para teklif etmiş. Gardiyan korktuğundan başta biraz mızırdanmış ama sonra paranın cazibesine kapılıp kabul etmiş.


Gardiyan adama, gece cenazelerin bekletildiği yerin anahtarından yaptırıp vermiş. İlk cenazede adam tabutun içine girecekmiş. Cenaze defnedildikten sonra da, gece gardiyan gelip adamı mezardan çıkaracakmış.Plan aynen uygulamaya konmuş. Kaçma ateşiyle yanıp kavrulan mahkum ölüye aldırmadan sıkış tepiş tabutun içine girmiş. Sabah da gardiyanlar tabutu cenaze arabasına yüklemişler ve mezarlığa götürüp laf olsun diye yapılan bir dini törenle gömmüşler.


Mahkum tabutun içinde sabırsızlanarak gardiyanın gelip onu çıkarmasını bekliyormuş. Epey vakit geçtiği halde gelen giden olmayınca biraz biraz endişelenmeye başlamış. Bayağı bir zaman geçip de hala gelen olmayınca bizimki hafiften tırsmaya başlamış. "Acaba kendim çıkabilir miyim?" diyerek etrafı araştırmak istemiş. Cebinden zar zor çakmağını çıkarıp yakmış. Tabutun üstünü incelerken gözü bir an yanındaki ölüye takılmış. Ve o an donup kalmış! Yanındaki ceset anlaşmayı yaptığı gardiyanmış!

➲ Çiftlikteki Kadın Kim?


Kardeşim ve ben küçükken, ailemizle sevimli bir çiftlik evine taşınmıştık. Babamın işi gereği, 7-8 ay boyunca orada kalacaktık. Ama bu bizim için hiç sorun değildi çünkü hem ben hem de kardeşim o evde oynamayı çok seviyorduk. Dışarıda yemyeşil kocaman bir alan vardı. Ayrıca ev de bir sürü eski eşyayla, zaman geçirecek onlarca ıvır zıvırla doluydu. Tüm bunların yanı sıra, evin en sevdiğimiz tarafı oradaki kibar hayaletti. Kardeşimle ben, kibarlığı ve şefkati nedeniyle ona Anne ismini vermiştik.

Anne bizi fazlasıyla düşünüyor olmalıydı çünkü sabah uyandığımızda komidinlerimizin üzerinde hep birer bardak süt oluyordu. Ayrıca biz oyun oynarken ya da televizyon izlerken, salondaki eski sandalyeye oturup bizi seyrediyor, hatta bazen sandalyeyi odanın ortasına kadar getiriyordu. Anne her anımızda yanımızda oluyor, bizi koruyup kolluyordu. Ya da biz öyle sanıyorduk. Aradan yıllar geçtikten sonra, eski bir gazetede tesadüfen bizim kaldığımız çiftlik evinin fotoğrafını gördüm ve haberi okumaya başladım.

Anne dediğimiz kadının fotoğrafının altında yazanlar, onun dul bir kadın olduğunu, 2 çocuğunu sütün içine zehir koyarak öldürdüğünü ve sonrasında da salonun ortasında kendini asarak intihar ettiğini gösteriyordu. Ve fotoğrafa bakılırsa; kadının kendini öldürmek için üstüne çıktığı sandalye, biz oyun oynarken onun oturup bizi izlediği sandalyeydi.

➲Yatağın Altındaki Adam Kim?




Ocağın ikisiydi.Saat gecenin 2:04 'ü. Kapımdaki tıklama sesine uyandım.Her 3 saniyede bir tıklama.
Yatağımdan çıkıp merdivenlerden aşağı indim.Tıklama sesi gittikçe hızlanıyordu, kalp atışı gibi.
Kapıya vardığımda tıklama sesi durdu.Dışarı baktım, kimse yoktu.


Odama geri döndüm ve yatağa yattım.Birinin bana oyun oynadığını düşündüm. 4:21 'de dış kapının kapanma sesine uyandım.Dehşet içine doğruldum.Pencereme baktığımda buğulu camda "gülümse" yazdığını gördüm. Polisi aramak için telefonu elime aldım.Telefonda "Sana gülümsemeni söyledim." yazıyordu.Çığlık attım ve koşarak evden dışarı çıktım.

Dışarı çıkar çıkmaz yolun karşısındaki komşularıma gittim.Kapıyı hemen açtılar.
Şiddetli bir şekilde ağlarken beni sakinleştirmeye çalıştılar.Polisi aradık saat tam 5:42'de polis evime geldi ve her yeri etraflıca aradılar. Bana, evde benden başka birinin bulunduğuna dair herhangi bir ize rastlamadıklarını söylediler.Penceremdeki ve telefondaki mesajlar gitmişti. Bana muhtemelen hayal gördüğümü, belki tıbbi yardımın yararlı olabileceğini söylediler. S*ktir et.Gördüğümün gerçek olduğunu biliyordum.

Ertesi akşam bütün günü komşularımda geçirdikten sonra evime gittim.Odama çıktım.Yatağımı ve odanın kapısını görüntüleyecek şekilde kameramı kurdum. Kaydı başlattım ve yatağıma yatıp uyudum.Şükürler olsun ki gece aralıksız bir şekilde uyudum.Ertesi gün kayda baktığımda gözlerime inanamadım. Gece tam 3'te yatağımın altından bir şey sürünerek çıktı.Tamamen çıplak bir adam.Ayağa kalktı ve yatakta uyuyan bana bakmaya başladı. Tam bir saat boyunca hiç kıpırdamadan bana baktı.Sonra hareket etti.Yüzü ekranı kaplayacak şekilde kameraya yaklaştı.Yüzü çok solgundu.
Gözleri simsiyahtı.Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.Tam 2 saat boyunca hiç hareket etmeden sadece arada bir başını iki yanına sallayarak kameraya baktı.
2 saat sonunda yeniden yatağıma yürüdü ve altına süründü.Videoyu benim uyanıp kameraya doğru yürüyüşüme doğru hızlandırdım.Kayıt bitmişti. Korkumdan olduğum yerde kalakaldım.Videoda adam odadan çıkmıyor tekrar yatağımın altına dönüyordu.O her ne ise hala buradaydı.