. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

korku hikayaleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korku hikayaleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Beddua'nın Bedeli



Bizim eve yazın, pek kimse gelip gitmez. Bende genelde yalnız kalırdım. Çok sıkılırsam arkadaşlarımı çağırırdım. Bizim ev 3 odalı ve bir odası da çok karanlık ve serindi.

Bende serin olduğu için orada yatardım.

O gün, arkadaşlar ile bizim evde toplanmıştık. Cin muhabbeti yapmaya başladık. Benim başıma daha önce de böyle olaylar geldiği için arkadaşları korkutmak amacıyla, birkaç şaka yapayım dedim.

Arkadaşlarım çok korkmuştu. Bana söyledikleri sözleri duydum. Fakat o zaman pek de umursamamıştım.

Söyledikleri sözler, Allah sana da inşallah, böyle şeyler yaşatır demişlerdi.

Gece olunca arkadaşlarım gitti.

Bende serin ve karanlık olan odada yatayım dedim.

Odaya girdim ve yattım.

Uyuduktan yarım saat sonra, hafif bir rüzgar hissettim.

Odada ufak bir pencere vardı. O açıktı. Kalkıp kapatmak istedim ve harekete geçtim. Uyku sersemliği ile doğrulurken bir anda gözüm tavana dikildi.

Yerimden kalkmak istedim kalkamadım!

Biranda gözlerim kapandı.

Bu sefer ben gözlerimi açmaya çalıştım.

O benim gözlerimi kapatmaya çalıştı!

Daha sonra da beni yataktan atmaya çalıştı!

Ben kendimi diğer tarafa doğru çekmeye çalışıyordum.

Biranda beni bıraktı. Sonra duvara çarptı.

Daha beni bırakmasından saniyeler geçmeden, belimden yukarıya kalkmaya başladım!

Ellerim havadaydı! Aşağıya düşmüyordum!

Ellerimi de benimle birlikte havaya kaldırmıştı!

Kapalı olan gözlerim biranda açıldı!

Karşımda bir çift göz gördüm!

Kırmızı ve alev gibiydi!

Sağdan sola ve soldan sağa kapak gibi kapanıp açılıyordu!

Bedenime ve bütün organlarıma sanki çiviler batıyormuş gibi hissediyordum!

Beni öldürecek diye çok korkmuştum.

Normalde dua ezberleyemem ve pek sık dua okumam. Ama beni yukarıya kaldırırken biranda, şuan bile tam hatırlamadığım bir dua okudum!

Duayı okur okumaz beni yatağa fırlattı!

Sersem gibiydim.

Yataktan doğrulduğumda, başparmağımın yarılmış olduğunu gördüm. Çok kanıyordu. Açılan yaradan, kemiğimi görebiliyordum.

Kendimi o korku ile hemen dışarıya attım!

Elime, içten 27 dikiş ile kemikten life bağladılar. Dıştan ise 7 dikiş ile ancak kapatabildiler.

Olaydan sonra evde tek başına kalamadım. Hem ruhsal hem fiziksel bunalımlar geçirdim.

Ve bir bedduanın bunlara sebep olacağını hiç tahmin etmedim!

Cinci Hoca ve Köylü Kız







Büyü bozma işleri ile uğraşan Harun Ceylan isimli hoca, yine bir büyü bozma işi için, Kastamonu’nun bir köyüne gitti.

Gittiği köyde 6 hane vardı.

Kendisini arayan kişiyi ulaşıp evi kolayca buldu.

Harun Ceylan, evde birkaç gün güzel bir şekilde geçirdi.

İşe koyulma vakti geldi diyerek başladı.

47 yaşında ki Hatice’yi kurtarmak için gece olmasını bekledi.

Gece 1 gibi evin bahçesine geçtiler. Harun, yere bir çember çizdi.

Çemberin çevresine, dua yazılı kağıtlar koydu.

Hatice’yi çemberin içine soktu. Dualar okudu. Ancak ters giden bir şeyler vardı.

Hatice, hiç tepki vermiyordu.

Harun’a kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

Şu kelimeleri tekrar edip duruyordu.

Hatice: – Helakis inna vezir abi fürün!

Devam ederek tekrarlıyordu.

Hatice’nin kocası bu duruma çok sinirlendi. Kadın Tekrarladıkça Adam Deliriyordu.

Adam, bir hışımla eve girdi. Ruhsatlı silahını aldı ve Hatice’ye 5 el ateş etti!

Ardından kendini vurdu!

Harun 5 dakika boyunca kendine gelemedi.

Eşyalarını almak için içeri girdi.

Aşağı ineceği sırada, mutfak kapısının açıldığını fark etti!

Ardından, deprem olurcasına ev sallanmaya başladı! Apar topar kaçtı! Arabasına koştu ve bindi.

Tam bu sırada, evin önünde duran gölgeleri fark etti!

Gölgelerin dibinde 5 adet kara kedi vardı.

Arabayı çalıştırdı ve köyden uzaklaştı.

Seyir halinde yolun ortasında yaşlı bir kadın çıktı ve Harun vurmamak için şarampole çarptı ve yuvarlandı.

Kazadan sonra, Harun’un ayakları sakat kaldı.

Harun: – Her gece Hatice Rüyamda beni boğuyor!


➲ Köpek Maskeli Çocuklar


Size bir kasabadan bahsedeceğim  ve asla gitmemeniz gereken bir kasaba. Güvenliğiniz için size adı veya yeri söylemeyeceğim. Ama size şunu söyleyeceğim: eğer bu şehirde olabileceğinizi düşünüyorsanız, oradan gidin ve arkanıza bakmayın.

Birkaç yıl bu olay başıma geldi. Arabamla yolda giderken benzinim bitti ve ıssız bir yerde kala kaldım. Harita bilgim olmadığı için nerede olduğumu tahmin edemiyordum. Bir anda aklıma otostop çekmek geldi bu biraz korkutucu olsa da cesaretimi topladım ve otostop çekmeye karar verdim.

Öğle vakti güneş tam tepeden vuruyor ve kavurucu bir sıcak vardı. Başım ağrıyordu ve kıyafetlerim ter içinde kaldı. Yorgun kolum, bir yolculuk yapma umudum gibi aşağı ve aşağı asılıydı. Ama uzaktan kırmızı bir kamyonet göründü. "Lütfen dur. Lütfen durun, ”diye tekrarladım, başparmağımı sonuna kadar dışarı çıkardım. Kamyon yaklaştıkça, sonunda yavaşlayıp durana kadar kollarımı salladım.

"Araban oradaki mi?" diye sordu direksiyonun başında ki kişi.


"Evet efendim. Benzinim bitti ” dedim

"Atla dedi. Bir sonraki durakta sana biraz benzin
 getireceğiz." dedi.


Cappy  ne kadar iyi biriydi. Ailesi hakkında konuşmaktan kesinlikle hoşlanıyordu,ve eğlenceli hikayeler anlatıyordu. Uzun bir sohbet olmuştu ve biraz da olsa korkum geçmişti.

Bir süre sonra, bu kasabanın ne zaman ortaya çıkacağını merak etmeye başladım ve çok uzak olabileceğine dair endişemi ifade ettim. Cappy'yi rahatsız etmiyor gibiydi. Sanırım yapacak daha iyi bir şeyi yoktu  ve hala nereye gittiğini asla öğrenemedim. Yol inişli çıkışlıydı, daha sonra çimenleri ortada olan iki kahverengi şeride dönüştü. Sonunda vahşi tarlalara bakan bir kasaba görebiliyordum.

Zavallı ama tuhaf, değişik küçük kasaba: beyaz süslemeli soluk mavi evler, el yapımı işaretli birkaç tuğla ve harç işi, kasaba meydanı, büyük kırmızı ahır bulunuyordu. Arabalar buraya orada, bazıları da lastiksiz park edilmişti; ama etrafta hiç insan görmedim. Böyle uzak bir mezra için şaşırtıcı değildi, ama beni şaşırtan şey, ahıra rağmen hiçbir hayvan görmememdi.

Resmi bir akaryakıt istasyonu yoktu ama biz bir benzin pompası önünde eski bir garaj bulundu. Cappy, dağınık garajda arama yaparken gaz kutusunu bir komşusuna ödünç verdiği için özür diledi. “Giden birini bulsam iyi olur,” dedim, “onlara ne yaptığımızı söyle, böylece yeri soyuyor olduğumuzu sanmasınlar.” dedi. Gerçekten, sadece o kokudan kurtulmak istedim.
Bir tane gaz kutusu bulmamız gerekiyordu ve aramaya koyulduk.


Kasaba ıssız görünüyordu ama bir yerden yankılanan sesler duyabiliyordum, bu yüzden onları takip ettim. Uzun otların arasından birbirini kovalayan iki çocuk ortaya çıktı. Uzakta, ileri geri koşan, elmaları birbirine savuran, bazıları dört ayak üzerinde olan bir elma bahçesi vardı. Yaklaştığımda, kahkahalar ve eğlenceli çığlıklar her taraftan geldi. Normal çocuk davranışı gibi görünüyordu, ama sonra hepsinin köpek maskeleri giydiğini fark ettim.

Küçük boy bir piknik masasında oturan ve pastaya benzeyen bir şeyle oynayan birkaç çocuk vardı. Pastadan, maskelerden ve ara sıra partiden bir doğum günü partisinin olduğunu kabul ettim. Mümkün olduğunca tehdit edici görünmemeye çalışarak, üzerinde dolaştım ve sorgulamaya çalıştım.

“Eminim birisi o pastayı pişirip pişirmemek için pişirdi,” dedim, yetkili bir ebeveyn gibi gelmeye çalışarak. Çocuklar yaptıkları işi durdurdular ve bana baktılar. Bir anda titremeye başladım. Hepsi köpek maskesi takıyor ancak bu maskeler sevimli maskeler olmaması beni daha da çok korkuttu.

“Üzgünüm, ama iyi çocuklar bu maskeleri bir dakika çıkarır mısın?” dedim. Çocuklar birbirlerine baktılar, sonra bana döndüler. Utanmaya başladım. “Peki kimin doğum günü?” dedim. Çocuklardan biri biraz yırtıcı bir ses çıkardı. “Ah, sen misin?” Başka bir çocuk diğerini taklit etti. “O zaman sen misin? Hmm? Bu senin doğum günün mü? diye birbirlerine sordular ve köpek taklidi yapmaya devam ettiler.

Sonunda bir bardak su aldım ve birazda olsa rahatladım ancak onlara anne ya da babanız neredeler diye sordum. Sonra ise:

“Peki o zaman. Ama ebeveynlerini bulduğumda bununla ilgili her şeyi duyacaklar. ”Sanki ne dediğimi bile bilmiyorlardı. Ayrılmak için döndüm ama şakacı olan tüm çocuklar şimdi yan yana duruyorlar, yolumu kapatıyorlardı. Onlara hareket etmelerini söylemek yerine, etraflarında dolaşmak için sola doğru yürüdüm. Ama ben bir yöne giderken onlar da gitti. Ve ben başka yöne gittiğimde, onlar da gitti.

Kesin şunu dedim.Onları itmek istemedim; onlar sadece çocuklardı. Ancak maskeleri çok farklı ve gerçekçi gözüküyordu. İki maske birbirine benzemiyordu - her biri farklı bir köpek cinsi, ifadeler uysaldan öfkeye kadar değişiyordu. Saymaya başladığımda, “Üç…” birkaç çocuk soluk, düşük homurdanan sesler çıkarmaya başladı. Geri saymaya devam ettim, “İki…” ve daha fazla çocuk kötü hırıltılara katıldı. Hareket etmeyeceklerini bilerek ağır bir nefes aldım.

“Tamam o zaman… Bir!” Hepsi bir kerede, çocuklar yüksek sesle havlamaya başladılar. Ne kadar vahşi ve öfkeli olduklarından korktum. “Kes şunu!” Diye emrettim, ama sadece daha yüksek sesle havladılar. İçlerinden biri bana çürük bir elma fırlattı ve o elma acıttı.Bu sefer diğer çocuklarda bana bir şeyler fırlatmaya devam ettiler. “Aileni bulana kadar bekle!” Diye bağırmaya başladım ama bitirmeden önce bir elmayı yüzüme götürdüm. Dikkatim dağılmışken birkaç çocuk beni itti ve dengemi kaybettim. Hepsi bana koştu, tekmeledi ve tırmaladı.


“Siz çocuklardaki sorun nedir ?!” diye bağırdım, onları tek tek yere iterek. Ama onlar solmaya devam ettiler, tekmelemeye ve tırmalamaya devam ettiler ve rahatsız edici sesler çıkardılar. Köpek gibi uluyan ve şiddetli yüksek ses başımı ağrıttı. Çocukları vurmaya başladım, güvenliklerini ya da ebeveynlerinin  ne yapacaklarını umursamadım. Onlardan kurtulduktan

sonra Cappy bulmak için kaçtım.














Çocuklar beni kasabaya kadar kovaladılar. Onlar sadece çocuklardı ama ürkütücü görüntüleri vardı.  Cappy'nin kamyonunu gördüm ama onu görmedim. Çocuklar beni yakaladılar ve beni yere düşürdüler. Yine, o tuhaf ve korkutucu veletlerle çevriliydim. Kalkmaya çalıştım ama üzerimde çok fazla çocuk vardı ve yardım çığlıklarım hiçbir yardım getirmedi.

Lanet olası maskeleri çıkar! Diye bağırdım, birini çıkarmaya çalışarak; sıkı bağlanmıştı. Havlama kahkahalara döndü ve başka yetişkinlerin izliyor olabileceğinden korktum . Çocuklar aniden saldırmayı bıraktığında öfkem biraz dinmişti. Hepsi başlarını aynı yöne çevirdi ve birlikte kaçarak sevinç çığlıkları atıyorlardı. tim.

“Cappy!” Diye bağırdım, etrafa baktım. Sesim kilometrelerce yankılandı. Çocuklar gözden uzaktı, bu yüzden hala garajda arama yapmak için kamyona doğru koştum. Kimsenin bize yardım edip edemeyeceğini görmek için önce mağazada görünümlü yerde durdum. Ancak içerde kimse yoktu  ve içerdeki raflar genellikle boş ve tozla kaplıydı.Sonra ise dışardan bir kargaşa sesi duydum.

Pencereden dışarı baktım ama kimseyi görmedim, bu yüzden kapıyı biraz açtım ve kulağımı çevirdim. Bu çocuklarla ilgili bir şeyler olduğundan emindim. Bütün kasabadaki tek gürültü o yönden geliyordu.Bir yanım  garaja geri dönmem gerektiğini söylüyordu ama  çocukların davranışları için azarlanıyorlar mı diye bakmak istedim. Boğuk, kederli bir çığlık duyana kadar yankıları takip ettim.

Sesi duyduğum eve ulaştığımda evde kimse varmı diye bağırdım ve kapıya tıkladım ancak herhangi bir cevap alamadım. Sonra yine kargaşa sesleri gelmeye başladı ve sesi takip ettim.

Kargaşa, meyve bahçesine yakın bir tepenin dibindeki bir çiftlik evinden geliyordu. O kadar hızlı koştum ki eve geldiğimde tereddüt etsem de neredeyse topukların üstüne düştüm. Kapı tamamen açıktı ve yerde köpek maskeleri vardı. Neler olduğunu bilmem gerekiyordu ama öğrenmeye hazır değildim. Tekrar yardım için ya da Cappy için bağırmayı düşündüm, ama yine de ses çıkaramadım. Çığlıklar biraz azaldığında, sundurma basamaklarını yukarı kaydırdım ve içeri baktım ama içeride kimseyi görmedim. Maskeler yerde duruyordu.

 İçeri girmek zorunda kaldım. Ayak sesleri panoları gıcırdattı ama gerginliği gidermeyeceğini
biliyordum. Bir parça maske beni iğrenç seslere yaklaştırdı ve harap evden bodrum katına inen açık bir kapıya götürdü. 

Yakından dinlerken, neler olduğunu belirlemeye çalıştım. Kesinlikle bu çocuklardı - hırıltı, havlama, sızlanma, salya sesleri geliyordu. Oraya gitmek istemedim ama kendi gözlerimle görmek zorunda kaldım.

Tek bir ampul odanın çoğunu aydınlatıyordu ama merdivenlere tam olarak ulaşamıyordu, bu yüzden karanlıkta saklanacağımı biliyordum. Çoçukları gördüm ve çoğu ışık altında merkezde toplandı. Görünüşe göre bir şeyler yiyorlardı.

Yedikleri bir etti ve yerken ağızlarında kanlar akıyordu yüzlerini tarif etmem olanaksızdı çünkü çok kötü ve iğrenç aynı zamanda deformite olmuşlardı. Peki bu ne eti diye düşündüm ama birde ne göreyim o yedikleri Cappy'di bir anda çok korktum ne yapacağımı düşünüyordum.


Ağzımı kapattım ve çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.Oradan kaçmak istedim ancak onların beni duymaması için dua ediyordum. O evden çıktım ve mağazaya doğru yol aldım ve hemen bir barikat kurarak kendimi koruyabileceğimi düşündüm.

Gece oldu ve çocukların uzaktan inleyen seslerini duyabiliyordum. Beni aramaya koyulduklarını düşündüm. Aklıma bir anda Cappy geldi bana yardım edeyim derken zavallı adamı o korkunç yaratıklar yedi. Şu anda gaz bulmayı eskisinden daha çok istiyordum çünkü bu lanet olası kasabayı yakmak istiyordum.

Çoçukların uluma sesleri ve iniltileri geçmişti, bu yüzden arka kapıdan gizlice çıktım ve ormana sürünerek gittim ve güneş doğduktan sonra bir ana yola çıkmayı planladım. Bir anda bir siluet yaklaşıyordu zar zor görülebiliyordu ve yabani otların hışırtısını duyabiliyordum; o vahşilerden biriydi. Beni duyduklarından ve diğerlerini uyaracaklarından korktuğum için tereddüt ettim. Ayaklarımın yakınında birkaç kilo ağırlığında kaya vardı, bu yüzden bir tane aldım ve sıkı tuttum.

Çocuk otların içinden sıçrayan bir hayvanı kaparken gördüm. Zavallı yaratığa kemirirken canım yandı ve tiksindim. Yemek yerken hırlıyordu. Kafasını yavaşça kaldırırken nefesimi tuttum ve o çocuğun kafasını defalarca vurdum. Bunu bir çocuğa yapabileceğimi hiç düşünmemiştim ama güvenliğim için bunu yapmam ve az da olsa Cappy'nin intikamını almak istedim.

Güneş doğmaya başladı ve çocuğun vücudunu gözlemledim.Değişik bir vücudu vardı dişleri kocaman iri gözleri yüz şekli falan bayağı ürpertici seviyedeydi. Sonra ise  kahkaha sesleri kasabadan duyulmaya başladı ve ters yönde hızlıca arkama bakmadan koşmaya başladım.
Sonrasında ise bir ana yola çıktım ve biraz yorgun bedenimi dinlendirdim. Aklımda hala onların hırıltı sesleri ve gözümün önünde ucube görüntüleri geliyordu. Onlar kimdi neden böyle davranışlar gerçekleştiriyorlardı hala anlamadım ve o günden sonra o kasabanın 100 km ötesinden bile geçmedim.

➲ Ölüm Kartı


Sıcak bir ağustos ayında öğleden sonra alışverişe çıkmıştım. Koca markette kırtasiye ve hobi oyuncakları bölümüne gelince bir sürü ufak kutunun üst üste yığılı olması dikkatimi çekti. Bir kutu kaptım ve üzerine yazılanları okudum. “Bewky iskambil kartları-52 adet+2 reklam kartı” Görevlilere fark ettirmeden sinsi bir şekilde paketi yırttım ve birkaç kâğıdı desteden çıkardım. Hoşuma gittiler ve yeni bir kutu alıp parasını ödedikten sonra eve geldim. Bilgisayarımın başına oturmuştum. Arama motoruna “iskambil kartları” yazdım ve çıkan sonuçları incelemeye başladım. Önüme bir bilgi deryası aktı. Sihirbazlıklar, kartları tanıyın vs. ama içlerinden en ilgimi çeken iskambil kartları ile fal bakma-geleceği görme başlığı olmuştu. “Saçma.” Diye düşündüm. Sadece saçmalıktı. Bir insanın geleceği bilebilmesi imkânsızdı. Hele ki kartlar yardımı ile. Gerçekten aptalca bir şeydi. Ama denemek ve bunun komikliğini seyretmek istiyordum. Siteye girdim ve aşamaları okudum.



1. Aşama: Kartları desteden çıkarın ve karıştırın.
Kartları beceriksizce bir alta bir üste koydum ve yerlerinin değiştiğinden emin oldum.
2. Aşama: Kartları önünüze yayın.
3. Aşama: Yalnız bir kart seçin.
Kartı aldım ve baktım. Siyah, kalbe benzeyen ama tam kalp olmayan tek bir işaret vardı. Sitedeki görsellere baktım ve kartı öğrendim. “Maça ası.” Neyi ifade ediyor? “Ölüm.” Kendi kendime güldüm ve saçmalık dedim. Daha sonra kartları kaldırıp televizyonu açtım ve ilk açılan kanalda haberler vardı. “ Kentte zincirleme trafik kazası! 15 ölü ve sayısız yaralı var!” şaşırmıştım. Rastlantılar hayatımın her bölümünde oluşmuştu ama bu ilginç bir rastlantıydı. Kartlar gerçekten doğruları işaret ediyor olabilir miydi? Meraklandım ve tekrar kartları yayarak bir kart aldım. Bu sefer elimde tutuğum kart 8 tane siyah kalbe benzer şeyler, yani maçaydı. Maça 8. Anlamına baktım. Öfkeyi, talihsizliği, tehlikeyi ve hayal kırıklıklarını temsil eder. Acaba şimdi ne olacak diye düşünmeye başlamışken annem odaya girdi ve beni azarlamaya başladı. Şaşkındım. Artık bu kartlarda bir güç olduğuna inanıyordum. Tekrar bir kart seçtim. İlk seçtiğim kart gibi maça as, yani ölüm kartı idi. Bu ne demekti? Yine kim ölecek diye düşünmeye başladım. Hiçbir şey olmadı. Tekrardan desteyi karıştırıp bir kart seçtim. Yine ölüm kartı idi. Bu, beklemem manasına mı geliyordu. Bir fikrim yoktu. O gece evde tuhaf şeyler olmaya başladı. Odamın kapısı kapalı idi. Holden garip sesler geliyor idi. Sanki biri kart destesi karıştırıyormuş gibi kâğıt haşırtıları duyuyordum. Odamdan çıktım ve kapıyı kapattım. Lambayı yaktım. Yerde o sabah aldığım iskambil kartları duruyordu. Korkarak onları aldım ve odamın kapısını açtım. Kartları tam yerine koyacakken arkamda bir nefes hissettim. Arkamı dönecek iken bir şey omzuma dokundu ve sakin olup kartları ona vermemi söyledi. Desteyi ona verdim. Birkaç saniye geçti ve desteyi yatağa fırlattı. Beni de hızlıca itip evden çıktı. O gece hiç uyuyamadım ve sabahı bekledim. Sabah ise desteyi tekrar inceledim ve 51 kart olduğunu fark ettim. Bir tek kart kayıptı. Ölüm kartı; maça as.

➲ Anneme Benzeyen Kadın Kim?


Bundan yaklaşık 6 7 sene önce başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum. O zamanlar 16 17 yaşlarımdaydım. Babam vardiyalı çalışıyordu annemse gündüzleri.bir gün ben okuldan gelmiştim ve o dönem çok çalışıyordum sınavlar beni çok boğmuştu. Eve geldim babam gece vardiyasından gelmiş o yorgunlukla kendini kanepeye atmıştı bende mutfağa geçip bir şeyler hazırladım babam da uyandırmak istedim fakat öyle derin uyuyordu ki seslendiğim halde beni duymadı. Yemeğimi yedim tam duşa girecekken kapı çaldı açtım annemdi saat 2 ye geliyordu annem işten izin aldığını basının çok ağrıdığını söyledi bende o sıra duşa girdim düşümü aldıktan sonra giyinirken içeriden tuhaf tuhaf sesler geliyordu köpek hırıldaması gibi ürperticiydi anne diye seslendim cevap gelmedi sonra evimizin kapısı kapandı banyodan çıktığımda annemin olmadığını fark ettim.. Komşuya gittiğini düşündüm ve telaşlanmadım derken akşam oldu babamda uyandı yemek hazırlaması için annemi bekliyordu kapı çaldı annemdi neredeydin dedim işteydim kızım nerede olacağım demez mi annem işte ise gündüz eve gelen kimdi peki anneme hemen durumu anlattım oda inanmadı tabi sınavların var çok çalışıyorsun kızım deyip dalgacı bir gülümseme attı..haklıydı da birden banyoda giyinirken hırıldama sesleri geldi aklıma ve iyice korkmaya başladım..aradan bir kaç gün geçti aynı o gün ki gibi okuldan geldim ama olayın etkisi hala üzerimdeydi tabi babam uyuyordu annem işteydi mutfağa geçtim kapı çaldı içimde kötü bir his..kapıyı açtım annem di.. öyle şaşkındım ki ayaklarına bakma cesareti bile bulamadım ne bakıyorsun kızım öyle çekil de soluklanayım azcık dedi odaya geçerken ayaklarına baktım fakat eteği çok uzundu kendimi hemen mutfağa attım babamı kaldırırsam bana kötü bir şey yapar diye korktum annem olmadığından emindim çünkü annem cuma günleri mümkün değil izin alamazdı işten..mutfakta ellerim ayağıma dolandı ne yapcam ne yapcam diye dört döndüm odanın kapısını kapattığını duydum ve yemek hazırlıyormuş gibi yaptım mutfağın girişinden beni seyrediyordu ama ben yüzüne bakamıyordum bana baktığını izlediğini hissedebiliyordum kalbim yerinden fırlayacaktı sanki korktuğumu anlamasın diye ee anne nasıl geçti günün dedim ve yüzüne baktım bakmaz olaydım o nasıl bir yüz gözleri ceviz büyüklüğünde gri kasları yoktu ağzı düzdü dudakları yoktu yani burnu da yanlamasınaydı o şeyi görmemle bayılmışım kendime geldiğimde gitmişti babamın sesine uyanmışım sanırım içeri girdim hemen babama anlattım inanmadı tabi ki anneme anlattım annem babamla bu kızı psikologa mı götürsek acaba demeye başladı artık aklımdan şüphe ediyordum hayal değildi hepsi gerçekti çünkü daha önce böyle şeyler yaşamadım ilk kez geldi başıma korku filmi bile izlemeyen bir insandım bir süre geçtikten sonra konu kapandı o olaydan sonra telefonlar geliyordu kızım parktayım gel alışveriş yaptım poşetleri taşımama yardım et derdi 1 yıl boyunca dışarı çıkamadım kapının dürbününden bakmadan kapıyı açamadım..böyle şeyler insanın başına gelebiliyor aklını bile yitirmesine neden olabilir aklı yerinde olmayan birini izleyin sürekli biriyle konuşur gibi hareketler yapar bağırır korkar el kol hareketleri yapar o insanlar bizim görmediğimiz varlıkları gördükleri için o durumlar..sonra o evden taşındık 2 yıl önce babamı kaybettim..şuan normal hayatıma devam ediyorum Allah kimsenin başına vermesin bu tur olayları . . .

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Cinli Ev


Birgün, işten eve geldiğimde annemi ağlarken gördüm. “Hayırdır anne, ne oldu?“ dedim. Bana, “Kardeşin... Kardeşine bak, delirdi sanki...“ diye korku dolu gözlerle bakınca yerimden fırlayıp kardeşimin bulundugu odaya girdim. Bana tuhaf gelen hiçbir şey fark etmedim. “Ahmet, birşey mi var kardeşim?“ dedim. Bana, “Hayır abi, gayet iyiyim.“ dedi. Ben de fazla üstüne gitmek istemedim. Ertesi gün yine eve geldiğimde, merdivenleri çıkarken sanki bizim evin kapısı uzaklaşıyormuş gibi tuaf bir korkuya kapıldım. Tam ne oluyor diye düşünürken, annemin çığlığını duydum. Hızlı adımlarla evin kapısına ulaştım. Elimi cebime atıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım. Birden içerden annemin hıçkırığının dışında, hırıltılı ama insana ait olamayacak bir ses duydum. Bunu duyunca, evde biri acaba anneme mi saldırıyor diye düşünüp eve hışınla girdim. Annem ve küçük kardeşim, holde bana bakıyorlardı. “Anne, ne oldu?“ dedim. “Yine Ahmet çıldırdı. Küçük kardeşin Füsun’la bana saldırdı.“ Çok sinirlenmiştim. Ya annem bana yalan söylüyor, yada kardeşim delirdi diye düşünmeye başladım. Annemin suratına tekrar baktığımda, korku dolu gözlerle yine karşılaştım. Füsun da çok korkmuştu; ama hala şaka yapılıyor sanmıştı. (Füsun 5 yaşında) Sinirlenmiştim. Tam hızla Ahmet’in bulundugu odaya girecekken, Ahmet birden kapıda belirdi. (İnanırmısınız, ufak kardeşimden ilk defa ürkmüştüm.) Bana bakıyordu sanki düşmanca. Sonra arkasını dönüp odasına girdi. Peşinden gidip “Ahmet!“ dediğimde tekrar bana bakıp, “Beni rahat bırak abiiiiiiii!“ diye bağırdı. Sinirlenmiştim. “Seni öldürürüm oğlum! Babam, az sonra gelecek. Ya anlatırsın herşeyi yada çok fena olacak. Babama anneme saldırdığını söylerim.“ “Tamam abi ama bana biraz zaman ver. Sana herşeyi anlatacağım.“ dedi. İlk defa kardeşimin bana yalan söyledigini hissettim. O gece, herkes yatmıştı. Ben de kardeşimi izlemeye başladım. Odasına gittim, baktım uyuyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki, sanki içimden bir ses, “Kardeşin sana bakıyor!“ dedi ve aniden döndüm; ama bakmıyordu. Sonra, “Lan oglum, manyak mısın!“ dedim kendi kendime. O gece yattım ama ne yatış! Sabaha kadar uyuyamadım. Sanki gözümü kapatınca Ahmet yanımda... Acıyorum. “Yok arkadaş, bu böyle olmuyacak.“ dedim. “En iyisi mi, yarın tüm günümü kardeşime ayırayım, onu sesizce takip edeyim.“ dedim.

 Sabah olmustu. Ben, erken kalktığım için, anneme, “Ben, saat 10 gibi dönerim.“ deyip çıktım. Ahmet de uyanmıştı. Bana candan yakın olan kardeşim, şimdi çok uzaktı. Yanıma bile gelmedi. Tam çıkarken, “Gece iyi uyudun mu?“ dedi. irkilmiştim. Ona bakmadan hemen çıktım ve kahveye gittim. Saat 10’a gelince eve hızlı adımlarla vardım. Sessizce mutfağa girdim; çünkü ordan kardeşimin odası gözüküyordu. Beni görmesin diye, daha önceden mutfağın perdelerini sıkı sıkı örtmüştüm. Sadece minik bir delik kalacak şekilde bırakıp, odayı tamamen görür bir haldeydi. Kardeşim, odadaydı ve tek başına kanepeye oturmuş, dizlerini ovuyordu. Sonra birden durdu. Benim de kanım sanki cekiliyor gibi hissetmeye başladım. Sonra birden göz göze geldik. Aman Allah’ım! Minicik delikten baktığımı hissetmişti. Çıldıracak gibi oldum. Hızlıca odasına girdim. Gözüm dönmüştü. “Lan noluyor!“ dedim, hiç tepkime yok! Ona dokununca, kaskatı oldugunu hissettim. Anneme, “Anne, koş!“ dediğim anda, elimi öyle bir tuttu ki kırılıyor sandım. Sonra hırıltılı bir sesle, “Seni öldüreceğim!“ dedi ve yere düştü. Sallanıyordu yada titreme gibi birşeydi. Sesi değişmişti. Çıglık mıydı yoksa hırıltı mı, anlayamamıştım. Annem, koşa koşa içeri girdi. “Ahmet, oglum! Ahmet’im!“ Ben, donmuş gibiydim. Sanki ayakta öylece kalmıştım. Annem bana, “Oğlum, tut! Kendine zarar verecek!“ diye bağırdıgında kendime geldim. Annemle bile tutamıyorduk sanki kardeşimi. Sonra birden kaskatı durdu. Sanki kilitlenmiş gibiydi. Kafası geriye düşmüş, gözü simsiyaha dönüşmüş gibiydi. Sanki, parmakları dönmüş, kırılmış gibi duruyorlardı. Bir noktaya bakıyordu. Annem, “Dokunma!“ dedi ve dua okumaya başladı. O arada bir defter fark ettim. Elime aldım. İçini açınca değişik bir yazı stili ile birşeyler yazılı olduğunu gördüm. Sonra, insana ait olamayacak bir sesle Ahmet bana birden, “Sakın dokunma!“ diye bağırdı. Defter, elimden düştü. Korkmuştum. Bana saldıracak sandım. Nefes alıp verişi değişmişti. Bana bakıyordu. Gözlerinin beyazlığını fark edemiyordum. Sonra kafasını sağa sola savurmaya ve garip ses yada cığlıkla, “Abi niye baktın, abi niye baktın!“ diye habire birşeyler söylüyordu. Birden kaskatı kesildi. Kolunu yavaşca kaldırdı. İşaret parmagı ile pencereyi gösterdi. Sonra bana bakarak, “Geliyor, geliyor!“ diye ağlamaya başladı. “Ne geliyor, neeeeeeeeeee!“ diye bağırdım. Annem, durmadan sureler okuyordu. Birden, “Allahu ekber, Allahu ekber!“ diye hoca ezan okuyunca, kardeşim iyice çıldırdı. Sara kırizine benzer gibi yere düşdü. Sarsılıyordu. Hoca, her “Allahu ekber!“deyişinde kardeşim cığlık atıyordu. Ve bayıldı. Annemle ben, şok içindeydik. “Ne yapabiliriz, ne!“ diye düşünmeye başladık. “Babama söyliyelim.“ dedim. Annem, “Onun inancı yok ki, inanmaz!“ “Anne, inanmıyor da bu ne! Hadi göstersin doktorluğunu!“ dedim. Çıldıracağım! Sonra kardeşim, “Abi, abi...“ demeye başladı. “Ahmet’im, canım kardeşim! Ne oluyor sana? Ne olur söyle!“ “Abi, ben yatakta değil miydim? Ne işim var burda? Bana ne olmuş ki???“ dedi. “Hatırlamıyor musun?“ dedim, “Hayır.“ dedi. “Abi, annem niye ağlıyor, niye abi?“ dedi. O sırada kapı sesi duyuldu. Babam gelmişti. “Anne, babama herşeyi anlatalım. Saklama!“ O gece babamla konuşmaya karar verdik. Tuhaf olan şey, Ahmet hiçbir zaman babamın yanında garip olmuyordu. Gayet normaldi. O gece, babam viskisini yudumluyor, hasta raporlarını inceliyordu. Kapıya vurdum, yanına girdim. “Ne oldu Murat?“ dedi. Babama, “Ahmet...“ dedim. Ama bir kere nefes alıp verdim. (Babamla sakin konuşmak istiyordum. Yaşım 25 olmasına rağmen, hala ondan çekiniyordum.) Babama, “Seninle birşey konuşmak istiyorum.“ dedim. O, “Şimdi olmaz. Önemli bir ameliyatım var ertesi gün. Raporları incelemem gerek!“ dedi; ama ben anlatmaya kararlıydım. “Ahmet...“ dedim. “Lütfen baba, sadece dinle. Çok önemli...“ deyince, “Tamam, ama kısa tut!“ dedi. Babam, sakindi. Bugünki tüm olanı biteni anlattım. Beni sakince dinledi. Sonra birden, “Hadi ordan, ben öyle şeylere inanmam! Tamam, bu kadar yeter! Çık dışarı, çalışmam gerek!“ dedi. Çok sinirlenmiştim. Tam kapıya yönelmiştim ki, Ahmet’in odasından korkunç bir çığlık yükseldi. Evin ışıkları gidip gidip geliyordu. Ürkünçtü. Ev, sanki kolonlardan çatırdıyordu. Dönüp babama baktım. “Buyur baba, hadi açıkla bu olayı.“ dedim. “Kötü bir rüya görmüştür.“ dedi. Sonra Ahmet’in odasına yöneldik. Babama, “Peki ışıklar niye gidip geldi?“ dedim. Bana,“Bu kadar salak olma. 21. yüzyılda yaşıyoruz.“ dedi. Ahmet’in odasına yaklaştıgımızda, acık olan kapı birden kapandı ve içerden kilitlendi.

 Babam, “Neler oluyor böyle!“ dedi. Sonra kardeşimin çığlıkları odadan yükselmeye başladı. Babamı ilk defa paniklemiş gördüm. Bana, “Kapıyı kır!“ dedi. “Kır şu kapıyı, ne bakıyorsun!“ Kapıyı kırdım. İçeri girdiğimizde, Ahmet duvarın köşesine geçmiş, sırtı bize dönük oturuyordu. Hırltılı hırıltılı, “Sizi öldürecem, sizi öldürecem!“ diyordu. Annem de gelmişti. Kadıncağız, sesli olarak sureler okumaya başladı. Babam, “Ne yapıyorsun sen!“ dedi. Ahmet, sureleri duydukça cığlık atıyordu. Sonra sırtının üstüne yere düştü. Ağzından köpükler geliyordu. Babam, “Sara krizi geçiriyor.“ diye yanına gitti. Ben, Ahmet’i tutmaya çalışıyordum. Krizi geçmişti. Uyandı. “Baba, abi... Ne oluyor? Ne işim var benim yerde!“ diye ağlamaya başladı. Babam bana, “Sen, bu gece kardeşinle yat. Yarın, bie psikoloğa gösteririz.“ dedi. Babama, “Baba, bu piskoloktan öte!“ dedim. Bana, “Konuşma, ne o zaman söyle!“ dedi. Onunla tartışmaya giremezdim. Herkes odadan cıktı. “Ahmetim, canım kardeşim. Ne oluyor sana!“ “Abi, bana birşey mi oluyor?“ dedi. Unutmuş gibiydi. “Tamam, birşey yok.“ dedim; ama unuttugunu sanmıyordum. “Hadi gel, yatalım.“ dedim. Kardeşimi koynuma alarak yattık ve konuşmaya başladık. Ben, ona, “Hani bana herşeyi anlatacaktın.“ deyince, “Abi, sana herşeyi söylemek isterim; ama söylersem beni öldüreceklerini söylediler.“ “Kim onlar, kim?“ dedim. “Lütfen abi, beni zorlama!“ dedi. Yatmadan önce okulda ögrendigim duayı okudum. “Ah!“ dedim. “Neden daha önce annemi dinleyip Kur’an ögrenmedim ki!“ diye içimden geçirdim. Kardeşim, uyumuştu; bense hala düşünüyordum. Bir ara gözümü kapattım. Odada sanki hafif bir rüzgâr estiğini hissettim. Korkuya kapılıp hemen sağa sola dikkat kesildim. Kardeşimin yere düştügünde işaret etigi pencere tarafına baktım. “Acaba açık mıydı?“ diye. Açık değildi. Odada sağı solu inceleye inceleye, aklıma güzel şeyler getirmeye calışarak ve yine sağa sola bakarak tam uyuyacaktım ki bir şey dikkatimi çekti. Kardeşimin duvarda bir resmi vardı. Güzel bir resim... Hep bir noktaya bakıyor gibi durur, yani yatarken gözlerine bakıyor gibi gözükmez; ama sanki beni izliyor gibiydi. Rahatsız olmuştum. Kalktım, resmi kaldırdım. 

Tekrar kardeşimin yanına yatarak bildigim duayı daha çok tekrar tekrar okudum. Oda sessizdi. Gözümü kapadım. Sonra kapının açıldığını hissettim. Yine dikkat kesildim. Kapı yönüne baktım. Kapı, gercekten açıktı. Sonra yine dua okumaya basladım. Korkmuyacaktım; çünkü gücü kudreti sonsuz olana (Allah’a) sıgınmıştım. İnancım, o gece doruk noktasındaydı. İçimden bir şey, “Sakın korkma!“ diyordu. Sonra gözümü yumdum. Ayak tarafımda bir ağırlık hissettim. Sanki yatağa biri çıkmıştı. Yavaş yavaş göğsüme doğru çıkıyordu.Ama korkmuyacaktım. Sonra bedenimi sıkıştırdığını hissettim. Gözümü açtım ama kafamı çeviremiyordum. Birden, “Senden değil, seni Yaratan’dan korkarım.“ dedim. Bunu deyince ağırlık sanki iyice arttı. İçimden, “Lütfen anne gel, lütfen anne gel!“ diye ağlamaya basladım. Evet, içimden ağlıyordum. Sonra kapı açıldı. Ağırlık kayboldu. Kafamı kaldırdım ki annem. “Anne, anne! İyi ki geldin.“ dedim. Annemde ise hiç ses yok. “Anne,“ dedim. “Oğlum, sen istersen odana geç. Ben, kardeşinle kalırım.“ dedi. “Yok, ben kalırım.“ dedim. “Oglum,“ dedi. “Hemen kalk!“ Şöyle bir anneme baktım; ama aman Allah’ım! “Annem olamazsın sen! Nesin sen? Kimsin sen?“ Ses çıkarmadı. Öylece bakıyordu. Ayakları tersti. Dua okumaya başladım. Sonra nasıl oldu anlamadım, bir şekilde kayboldu. Kardeşimi o gece yanlız bırakmamam gerektiğini anlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünürken uyuya kalmışım. Çok ilginçti. Rüyamda, uzun karanlık bir koridorda yürüyorumdum. Sonra önümde Ahmet’in olduğunu fark ettim. Ona doğru koştukça, o uzaklasıyordu. “Ahmet, dur! Ahmet, dur kardeşim!“ diye bagırıyordum. O, “Abi, yardım et abiiiiiiiiiiiii!“ diye birden kayboldu. Ben, daha hızlı koşmaya basladım. Yetişemiyecegimi anlayınca durdum. İçimden bir şey, “Geriye dön!“ diyordu. “Geriye dön...“ Nefes nefese idim. Dönünce Ahmet birden boğazıma sarıldı. Sıkıyordu. Resmen boğuluyordum. Gözlerimi açtığımda Ahmet’in beni boğuyor olduğunu ve annemin beni hıçkırıklar içinde kurtarmaya çalıştığını fark edince, Ahmet’i üstümden attım. Bana bakarak gülüyordu. “Seni boğacağımı söyledim, seni boğacağımı söyledim!“ diye gülüyordu. Duvara doğru dönerek duvarı tırnakları ile kazımaya başladı. Bunu görünce üstüne atladım. Anneme, “Onu yatağa bağlayalım.“ dedim. Annem’le kardeşimi yatağa bağladık. Kardeşim, iyice çıldırdı. Bana, “Pis homo, pis homo! Sakın hocayı getirme, sakın! Yoksa seni bec......im!“ diyordu. Nerden anlamıştı hocayı? Babam, sabah erken gitmişti işe. Saat 7:00 gibi ameliyata girecekti. Gitmeden anneme, “Ahmet’i hastaneye getir. Onu psikoloğa gösterelim.“ demiş. Anneme, “Ben şimdi geliyorum.“ diye evden çıktım. Bir hoca bulacaktım. Arkadaşımın tavsiyesi ile bir hoca buldum. Ona her şeyi anlattım ve bizim eve getirdim. Beraber merdivenleri cıkarken, hoca dua okumaya basladı. Annem, bizim geldiğimizi gördüğü için kapıyı açık bırakmıştı. Biz kapıya yanaşınca, kapı birden kapandı. Annem, kapıyı tekrar açtı. Ben, içeri girdim; hoca ise girmedi. Bana bakarak, “Ben, ilk etapta giremem.“ dedi. “Neden?“ diye sordugumda, “Bu ev, hiç hayırlı değil. Size burayı kim ve ne zaman sattı?“ “Ne alakası var!“ dedim. “Size burayı satan kişinin başına da aynı olaylar gelmişti.“ “Peki sen nerden biliyorsun?“ dedim. “Satan şahıs, çok ucuza sattı.“ ve hiç bir şey demedi. Bana, “Beni sana kim önerdi?“ dedi. “Arkadaşım Dursun.“ dedim. “O zaman ara Dursun’u!“ “Niye ki?“ dedim. “Sen, ara Dursun’u!“ Aradım. “Ya Dursun, bugün yanına ugradım ya,“ “Alo, evet dinliyorum seni...“ “Bana bir hoca bul diye.“ Dursun, birden telefonda gülmeye başladı. Bana, “Sen içtin mi?“ diye sordu. “Hayır, ne alakası var! Şimdi dedim ya!“ “Arkadaşım, beni geçen sen memleketime ugurlamadın mı?“ deyince şok geçirdim yani. “Sen hala gelmedin mi? Evet, o zaman ben kimle konuştum?“ derken, “Ooooo, hadi işim var. Bitince ararım.“ deyip suratıma kapattı telefonu. “Neler oluyor?“ diye düşünürken, hoca hızla kardeşimin bulundugu odaya girdi. Ben, donakalmıştım. “Sen... Sen kimsin o zaman!“ diyebilmişim sadece. Hoca girince kardeşim, “Sen, sen! Seni tanıyorum!“ diye korkunç bir çığlık attı. Hoca, kardeşime, “Yaradan Rabb’in adına! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Seni zavallı!“ dedi ve sureler okumaya başladı. Ben, hâlâ neler olduğunu çözememiştim. Bu şahıs, kimdi? Sonra kardeşimle konuşmaya başladı. “Bu insanları rahat bırak!“ dedi. Kardeşim, “Abi, abi! Çıkar onu odadan!“ diye ağlamaya başladı. Ben, hala telefonun şokunu yaşıyordum. Sonra bu şahıs, bana, “Hadi kardeşini sıkı tut!“ dedi. Annemi de çağırdı; ama tutmadan önce abdest almamızı istedi. Aldık. Yani annemin bana gösterdiği şekilde. 

Sonra kardeşimin yanına gittik. Hoca, baş ucunda Kur’an okumaya başladı. Bize, “Hadi, şimdi tutun!“ deyince, annemle ben hemen tuttuk. Kardeşim, çığlık atıyordu. Gözleri, siyahla kan kırmızısı şeklinde değişip duruyordu. Sonra yatağı sallanmaya başladı. Odadaki gardrop kapakları açılıp kapanıyordu. Mutfaktan tabak kırılma sesleri geliyordu. Lambalar açılıp kapanırken, bizim bulundugumuz odadaki lamba ise patladı. Sonra ani bi sessizlik oldu. Kardeşim, bayılmıştı. “Bitti mi?“ dedim, hoca olarak getirdiğim şahısa dönerek. “Hayır, burada kaldığınız sürece hiç bitmez.“ dedi. “Sizden önce, burda bir aile yaşardı. Çok güzel bir aileydi. Sonra küçük oğullarında paranormal bir durum meydana geldi. Başlangıcında, oğulları gece su içmeye kalkmış. Koridorda yürürken, şu an bulunduğumuz odanın kapısı acılmış. O zaman, bu odayı sadece misafirler için kullanırlarmış. Çocuk, kim açtı diye içeri girdiğinde, kapı birden kapanmış ve çocuğun içerden çığlığı yükselmiş.“ “Ve sonra?“ dedigimde, “Tamam, bu kadar. Sonrası sondu zaten.“ dedi. Bana, “Sen, Kur’an bilir misin?“ “Hayır!“ dedim. “Ya sen teyze?“ dedi. Annem, “Biraz...“ dedi. Bana dönerek, “Niye öğrenmedin?“ dedi. Cevap veremedim. “Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini biliyor musun?“ dedi. “Evet.“ dedim. “Babanın inancı nasıl?“ diye sorunca yine cevap veremedim. Bana, “İşte, sizin zayıf halkanız bu!“ dedi. “Burdan üç gün içinde taşının, yoksa ailenizden biri zarar görecek.“ dedi. “Ne! Taşınmak mı! Babama bunu nasıl kabul ettiririm?“ diyince, “Bu, beni ilgilendirmez.“ dedi. Kapıya doğru yöneldi. Gidiyordu. Sonra bana dış kapıdan bakarak, “Hani su içmeye giden çoçuk vardı ya...“ Hiçbir şey diyemedim. Sadece, “Evet?“ şeklinde kafamı salladım. “O, bendim.“ deyip hızla uzaklaştı.Hızlıca ayağa kalktım. Kapıya koştum. Daha sorularım bitmemişti. Ama o çoktan gitmişti. O gün hoca öyle diyince, annemle, “Artık bu evde kalamayız.“ diye konuştuk. Kardeşim de kendine gelmişti babamı zor bela ikna ettik. Hem de tam da üçüncü günde. (burda, babamın başına bişey geldi ve şimdi dini bütün bir insan oldu) Ve o evden taşındık. 

Aradan üç yıl geçmişti. Birgün, o mahalleye işim düşmüştü. gittiğimde, “Eve de bakayım.“ dedim. Kocaman bir bahçesi vardı. Ev, üç katlıydı. Babam, orayı bir mütahite vermişti. Yıkılsın, evler yapılsın diye; ama mütahitin yıkım işlerinde hep aksilikler olmuş. İşcilerden biri, aklını kaçırmış, biri de ağır yaralanmıştı. Mütahit de yıkamıyacagını anlayınca, o ev öylece kaderine terk edilmişti. Bahçe kapısına kilit vurmuşlardı ve “İçeri girmek tehlikeli ve yasaktır!“ diye bir tabela asılıydı. Evin bahcesine bakarak geçerken, evin kapısının aralandıgını gördüm. Ev, sanki beni cagırıyordu. Arkama bakmadan dönüp gittim ve bir daha o mahalleye, hatta o evin bir mil yakınına bile yaklaşmadım.

➲ Bebek Bakıcısı



Selam ben Alev üniversite öğrencisiyim sizlere başıma gelen korkunç olayı anlatmak istiyorum. Masraflarını karşılamak için günlük part time işler bakmaya başladım. Bir çok iş ilanına baktıktan sonra 3 çocuğa dadı aradıklarını gördüm. Bu konu hiç bir bilgim yoktu zaten ilanda da bilgi istenmiyordu. İlanda, genç, güzel ve sorumluluk sahibi bir kadın dadı aradıkları yazıyordu.

Numarayı aradığımda karşıma neşeli konuşan iyi bir kadın çıktı. İş ilanı için aradığımı söyledim. Bana buluşmadan işe başlayabilirsin dedi ve beni eve götürmek istediğini söyledi. Ben biraz tereddüt ettim fakat bunu kabul ettim.

Sabah olduğumda kadın beni eve götürdü. Kapıda bizi karı-koca karşıladı ve benimle gelen kadın içeriye girmeden oradan ayrıldı. Güler yüzlü bir aileydi, ev kocaman ve lükstü. Bana çocuklarını anlatmaya başladılar.

2 erkek 1 kız çocuğuydu, 10 - 8 ve 6 yaşlarında. Arkadaş canlısı, neşeli ve kibar çocuklara benziyorlardı. Yaramazlık yapmayan uslu çocuklardı.

Akşam başbaşa yemeğe çıkacaklarını geç saatte döneceklerini söylediler. İlk günüm olduğu için çok heyecanlıydım içinde ya bir şey olursa korkusu da vardı. Bana telefon numarasını verdiler acil durumda arayacaktım. İstediğim odaya girmek serbestti ve istediğimi yapabilirsin dediler.

Evden çıktıklarında çocuklarla salona geldik ve TV izlemeye başladık. Biraz acıkmıştım ve atıştırmalık için buzdolabına gittim. Bu arada çocuklar hiç konuşmuyordu zor zar ağızlarında bir iki kelime çıkarabiliyordum.

Buzdolabını karıştırırken arka taraflarda gözüme bir kavanoz çarptı. Kavanoz siyah bez parçası ile sarılırdı. Bezi çıkardığımda koyu kırmızı sıvının içinde bir et parçası vardı. Ne tür bir et olduğunu bilmiyorum ilk defa böyle bir şey görmüştüm.

Kavanozu tam yerine koyacakken bir ses duydum. Ne o an ki korkuyla kafamı çarptım.

Gelen kişi en büyük oğullarıydı ve bana, "o kavanozu yerine koy, bir daha bilmediğin şeylere dokunma" dedi.

Bakışları ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Sessiz bir şekilde...

"Özür dilerim" dedim.


Hala bana bakıyordu ve oradan ayrılmıyordu. Kavanozu yerine koyduktan sonra salona gitti ve koltuktaki yerine tekrar oturdu. Bende ortam biraz neşelenir diye onlara çizgi film açtım.

Çizgi film bittiğinde haberler başladı. Haberlere kaybolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudu parçalara ayrılmış. Bu haber beni çok etkiledi ve tanımadığım bir yerde olduğum için korkuttu. Çocuklara "hadi geç oldu. artık uyuyalım" dedim.

3'ü de aynı odada kalıyordu. Pijamalarını giydirdim onları yatağa yatırdım ve ışığı kapatarak salona tekrar geldim.

Canım sıkılıyordu. DVD arşivini karıştırmaya başladım fakat tek şey çizgi filmdi. Fakat en alt çekmecede başka bir CD vardı. Üzerinde "M Kızları" yazıyordu. Merak ettim ve onu taktım.

Ailenin özel olarak çektiği bir video idi. Anne, baba ve çocuklar gülüp eğlenirken video çekmiş. Özel bir video olduğu için kapatmaya karar verdim. Tam kapatacağım sırada benim yaşlarımda birini gördüm. Eski bakıcı olduğunu düşündüm.

Sanki çok yakından tanıdığım birine benziyordu. Yakın bir zamanda onu gördüğüme emindim. Sonra aklıma haberler geldi ve haberlerdeki öldürülen kız olduğunun farkına vardım.

Elim, ayağım titremeye başladı, korkutan kıbırdayamadım ve çığlık atmak istiyordum.

Aklıma kavanoz geldi ve tekrar kavanozu açtım. İnsan derisinden bir parça olduğunu gördüm. İyice incelediğimde kafa derisi olduğunu gördüm saçları içinde duruyordu.

Korkudan altıma işemeye başladım.

Kavanozu ve CD'yi çantama koydum pijamalarımı çıkarırken büyük çocuklarının beni izlediğini fark ettim. Bana...

"Nereye gidiyorsun" dedi.

Kekelemeye başladım ve evde bir şey unuttuğumu 10 dakikaya geleceğimi söyledim. Pijamalarımı çıkarmıştım üstümde tişört altımda ise sadece iç çamaşırım vardı. Çok korkuyordum.... o sırada kardeşleri de odada çıktı.

Evin en küçüğü olan küçük kız, "sen gidemezsin, bizi yalnız bırakamazsınnn...." diye bağırmaya başladı.

"Ailenizi arıyorum" dedim ve numarayı çevirmeye başladım.

O sırada en büyük oğlu bacağımı tutarak, "çok açım hiç bir yere gitmiyorsun" dedi.

Ona vurarak kurtuldum ve çıkış kapısının yanında bulunan yedek arabanın anahtarını alarak evden çıkarak koşmaya başladım. Hemen arabaya atladım ve kapıları kilitledim.

Çocuklar çığlık atıyor ve ağlıyordu. O sırada aile eve gelmişti ve bana "nereye gidiyorsun buraya gel sorun nedir" dediler.

Karakola kadar hiç durmadan gittim ve kendimi karakola attıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi. Başıma gelen her şeyi polislere anlattım.

Polis eve geldi ve arama yaptılar. Evde kayıp kızın eşyalarını ve parçalarını bulmuşlardı. Aile ortada yoktu ve değerli eşyalarını alıp gitmişlerdi...

➲ Asansör



Ameliyathaneden çıkan doktor, dördüncü kattaki ofisine inmek için asansöre bindi. Yanında bir de hasta vardı. Asansör sekizinci kata gelip durdu ve kapıları açıldı. Asansör kapısının önünde küçük bir çocuk dikiliyordu.

"Aşağı mı iniyor?" diye sordu çocuk. Doktor, çocuğu dikkatlice süzdü ve cevap verdi:

-"Hayır, yukarı çıkıyor." Düğmeye bastı ve asansörün kapıları kapandı. Yanındaki hasta, doktora dönüp sordu:

-"Neden çocuğun bizimle birlikte asansöre binmesine izin vermedin? Aşağı iniyorduk zaten." Doktor:

-"Çocuk çoktan ölmüştü. Geçtiğimiz gün lösemi yüzünden hayatını kaybetti."

-"Ölü olduğunu nerden çıkardın?" diye sordu hasta.

-"Sol bileğindeki mavi bilekliği görmedin mi? Ölenleri morga götürülmeleri için mavi bileklikle işaretlerler." dedi doktor.

-"Benimki gibi mi yani?" dedi hasta bilekliğini doktora göstererek.

➲İmam ve Çarşaflı Kadın

Urfa'da imamlık yapan Hasan S.., sabah namazını kıldırmak için abdestini alıp caminin yolunu tutar. Camiye giden yol mezarın yanından geçmektedir. Hasan hoca yolun yarısına geldiğinde, siyah çarşaflı bir kadının mezarlık kapısından ağladığını görür. Hoca seslenmiş ancak kadın ağlamaya devam etmiş. Hoca bir yandan namazı kaçırmamak için yola koyulacağı sırada, kadın oğlunun öldüğünü söyleyerek hocadan ona yardım etmesini istedi. Hoca, oğlun nerede diye sordu kadına.. Kadın beni takip et deyince, hoca mesafeli bir şekilde kadını takip etti. Mezarlığın içinde bulunan harabe bir eve girince hoca durup kadına seslenmiş. Ancak zifiri karanlıkta kaybolan kadına bağırarak bulamamış. Harabe eve gireceği sırada evin içinden 4-5 köpek çıkarak hocayı kovalamışlar. Hoca soluk soluğa camiye gelip namazını kıldırınca, cemaate durumu anlatmış. Sabaha doğru o eve gittiklerinde, ne kadın varmış nede öldüğünü iddia ettiği oğlu.. O kadının cinni olduğunu anlayan hoca, cemaat korkmasın diye konuyu kapatmış ancak o günden sonra yolu uzatarak gitti hep camiye..

➲Öğretmenin İntihar Mektubu



Kadir öğretmen Denizli'nin bir köyünde 1990 senesinde öğretmenlik yapmaktadır. Kadir öğretmen belli olaylar yaşadıktan sonra intihar etmiştir. İntihar ettikten sonra kadir öğretmenin evinde şu intihar mektubu çıkmıştır ve mektupta şöyle yazmaktadır:

"Ben Kadir Öz, 1964 doğumlu sınıf öğretmeniyim. Bu mektup bir intihar mektubudur. Bu köye geldiğimde her şey güzeldi, insanın hayallerini süsleyen köyler olur ya, aynı o şekilde. Köyde bana muhtarın kalmam için verdiği yer, yıkıldı yıkılacak bir evdi. 1-2 ay güzel geçti. Bir gece uyuduğum sırada evimin kapısı çaldı, öğrencilerinden Halil İbrahim, "hocam yetiş babama bir şeyler oluyor. Sizden başka kimse yardım edemez" deyince apar topar düştüm peşime.. O önden gidiyor ben arkadan, ona bağırıyorum nerede eviniz diye, ses vermiyor, koşmaya devam ediyordu. Bir süre sonra harabe olmuş bir evin önünde durdu. Hocam hocam deyip elimden tutup beni içeri soktu. Evde kimse yoktu. Evde ilerlediğim sırada kapı arkamdan sertçe kapandı, Halil İbrahim birden gözden kayboldu. Bende korkudan evden çıkıp, kendi evime koşmaya başladım. Eve varır varmaz gusül abdesti aldım. Cenabet gezdiğimden değil ne olur ne olmaz. Sabah olunca Halil İbrahim'i yanıma çağırdım, kulağını çektim ve "Dün gece neden beni o eve götürdün?" diye sorunca, yok hocam kuran çarpsın ki evdeydim. İsterseniz babama sorun dedi. Onu gönderdim. Beni korku sarmıştı. O günden itibaren her gece evim taşlandı. Yaklaşık üç gün boyunca taşlandı.. Dün gece de, yaşlı bir kadın evimin önüne geldi, bana sürekli bu evden çık deyip durdu. Ben çığlık atınca hızlı adımlarla uzaklaştı benden.. Uyurum dedim, uyuduğum anda ev deprem oluyor gibi sallanıyor, yatarken odamın kapısının önünde beni izleyenleri görüyorum, hissediyorum.. Sabaha kadar uyumadım. Şuan da intihar edeceğim. Ne kadar günah olduğunu bilsem de yapacağım. Aileme bu mektubu vermeyin.. Elveda"

Kadir hoca evinde kendini asarak intihar etti. Söylenene göre kaldığı ev, daha önce musallata uğrayıp ölen bir aileye aitti.

➲Dolaptaki Gizemli Varlık



9 aydır beraber olduğum bir kız vardı. Hayatımın güneşiydi resmen, harika biriydi. Fakat herkesin olduğu gibi onun da bir takım gariplikleri vardı. Bizi biz yapan şeyler bunlar sonuçta. Garipliklerinden biri gece yarısı mesajlarıydı. Genelde sabah gece ondan gelen 3-4 mesajla uyanıyordum. Çoğu zaman otomatik düzeltmeden çıkmış anlamsız kelimeler veya karışık harfler oluyordu mesajlar. Çoğu zaman…

Bu geçen geceye kadardı. Sanıyorum ki saat geçe 3 gibiydi, telefonumun titreme sesine uyandım. Döndüm ve telefonuma uzandım. Mesaj kız arkadaşımdan gelmişti. Bir tarafım bakmama dahi gerek olmadığını söylerken bir tarafım ya ters giden birşeyler varsa diye şüpheci ve paranoid davranıyordu. Mesajı açtım sonuç olarak. “Tom” Yazan tek şey buydu. Şimdi bunu bir çok sebepten dolayı tuhaf bulmuştum. Birincisi mesaj tamamen düzgün yazılmıştı bu sefer yani bu benim adımdı. Fakat kız arkadaşım bama asla Tom diye seslenmez Thomas derdi. Merakıma yenik düştüm ve cevap verdim. Mesajımdan hemen sonra bir cevap geldi.

“Yardım et”

Boynumdaki tüyler diken diken olmuştu. Bir ürperti hissettim ve midem sıkıştı. Hemen kalktım, üstümü giyindim ve arabama atladım. Evi yakındı ama sanki saatler geçmiş gibiydi. Yoldayken onu aramaya karar verdim.

Hat bağlandı. Hattın öbür ucunda derin bir nefes alma haricinde bir ses duyamıyordum. Defalarca “Alo” dedim, panik ve korku sarmıştı artık. 4. kez “Alo” dediğimde bir şey duydum. Ayak sürme sesi ve derinden güçlü ve coşkulu bir kahkaha sesi duydum. Kız arkadaşımın telefonunu kimin aldığını öğrenmek için bağırdım karşı tarafa fakat çok geç kalmıştım. Telefonu kapatmışlardı. O an kız arkadaşımın evine varmıştım.

Arabayı park alanında bıraktım ve evine doğru koştum. Hiç olmadığım kadar hızlı bir şekilde kapıyı açtım ve odasına korkunç bir manzarayla karşılaşmayı bekleyerek koştum. Gördüğüm şey beni tamamen şaşırtmıştı. Kız arkadaşım yatağında uzanmış uyuyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştım ve uyandırdım. Beni gördüğüne şaşırdı ki bu beni daha da şaşırtmıştı. İyi olup olmadığını sordum “iyiyim” dedi biraz rahatsız olmuş bir şekilde. Telefonunu kontrol ettim fakat bana gönderilen mesajla veya aramayla alakalı hiçbir kayıt bulamadım. Yatağının altını ve evin geri kalanını kontrol ettim fakat sıradışı olan hiçbirşey bulamadım. Ben hayal mi görüyordum ki? Mesajlar ve arama hayal miydi? Herşeye rağmen kız arkadaşımın yanında yaklaşık bir saat durdum. O da zaten hemen derin uykusuna geri dönmüştü. Paniğim ve endişelerim yavaşça azaldığında, yatağından usulca kalktım ve eve doğru yola koyuldum. Evden çıkıp arabaya giderken tüm olanları aklımda tekrar tekrar düşünüyordum. Eve dönüş yine normalden uzun gelmişti. Olmuş olabilecek senaryoları düşünüyordum durmadan. Kendi park alanıma girdiğimde kot pantolonumun cebimde telefonum titredi. Telefonu çıkartıp gelen mesajın kız arkadaşımdan olduğunu görünce korku tekrar sardı beni.

“ Dolabı kontrol etmeyi unuttun.”

➲Namaz Kılan Cinler


İç Anadolu'da bir ormanın yanında bir köy varmış. Bu köyde köylülerden biri her sabah sabah namazına gidermiş. Yine bir çarşamba günü camiye gittiğinde gördükleri karşısında şaşırmış. Normalde 4 5 Kişi Olan Cemaat 30 40 Kişiymiş.

Ve cemaattekilerin her birinin yüzü örtülüymüş. Adam şaşırsa da namaza durmuş ve bitirmiş. Köşeye oturup Kuran-ı Kerim okurken cemaat çıkıp gitmiş. Adam bu durumu imama sormak için imama yönelmiş ve imamı görünce dili tutulmuş.

İmam ayakları ters bir şekilde adama doğru bakıp hafif tebessüm ediyormuş. Adam camiden koşarak çıkmış. Yolda giderken cami imamını görmüş. imam ona selam vermiş adam önce tereddüt edip sonrasında olanları sormuş

Bu durum üzerine imam hiçbir şey demeden camiye gidip bakmış. Cami boşmuş. İmam adama dönerek durumu şöyle izah etmiş; Senin namaz kıldığın cemaat ormanın içinde yaşayan Nusaybin cinleriydi. Onlar onlardan biri ne zaman bir çocuk doğsa buraya namaz kılmaya gelip Allah'a şükrederler demiş.

➲Gizemli Ev






Öncelikle olarak bu içimdeki sıkıntıdan kurtulmak istiyorum. Ben 36 yaşında İngilizce öğretmeniyim. Ama anlatacaklarım 16 yıl önce köyümüzde yaşanan olayla ilgili. Keşke söylediklerim ve olanlar yalan olsaydı da anlatmasaydım. Ne yazıkki öyle olmadı.. Olayı uzatmadan anlatayım.. Bizim köyde sürekli elektrikler kesilir, bilmem ne arızasından dolayı felan.. O gece kahveden çıktım eve gidiyordum, elimde abur cuburlarım vardı evde yerim diye almıştım. Yaklaşık olarak 20-25 dakika yürüdükten sonra, gözüme o eski ev takıldı. Kuran kursunda hoca anlatmıştı, bu ev sahipli diye.. O yüzden hiç zaman kaybetmeden yürümeye devam ettim.. Bizim köyde gece 10'dan sonra hayat biter. Yani kimse dışarı çıkmaz, herkes zamanını evde geçirir. Bizde arkadaşlarla hep dışarıda takılırdık.

O gece cinci hocaya gidip ondan, sahipli ev hakkında bilgi alacaktık. Hazine falan olabilir sonuçta. Zaman kaybetmeden eve vardık, hocanın evini affedersiniz bok götürüyordu. Bu ne iğrenç kokudur diyerek birbirimize bakıyorduk. Hoca 2.kattan seslendi girin içeri diye. Bizde daldık içeri, arkadaş korkudan gelmeyecem falan dedi, biz 2 kişi içeri girdik. Duvarlarda tüm resimler ters çevrilmiş, duvarda Arapça kelimeler falan vardı. Hocanın yanına çıktık, oturun hele dedi. Derdimizi anlattık, hoca "o eve gitmeyin ha sakın" dedi. O evi Marid cinleri sahiplenmiş. Hoca da zaten iki tane cinle evli olduğunu biliyorduk, daha rahatsız etmeden gidelim dedik. Dışarı çıkar çıkmaz, evden köpek havlama sesleri duyduk, içeri de köpek yoktu halbuki.. Refleks olarak küfür ede ede kaçtık.. Soluklanınca hemen iddiaya girdik, o eve kim girer diye.. O an hepimiz sustuk, bence hepimiz girelim dedim.

Evlere dağıldık ve 1 saat sonra tekrar buluştuk. Yamaçtaki o eve yarım saat sonra vardık, kapının etrafında bir kaç tane gölge gördük, sanki sohbet ediyor gibiydiler. Yanımıza kuran almıştık, yavaş adımlarla ilerledik. Baykuş ötmeye , köpekler havlamaya başlamıştı. Biz bu durumdan keyif almıyorduk ama biri bizi eve çekiyordu. Zaten öylede oldu eve girdik. Evin tadilatı olmadığı için çökme sorunu vardı, yavaş yavaş ilerliyorduk, size yemin ederim yukarıdan gülme sesi geldi, yani tüylerim diken diken olmuştu. O an arkadaşım camdan birşeyin bize baktığını gördü, bizde dalga geçiyor diye rehavete kapıldık, öyle değilmiş, yukarı çıkınca, alttan yürüme sesleri duyduk, sanki biri bizi takip ediyordu. Hemen evden çıkalım diye yalvardım arkadaşlara, tekrar alt kata indik, kapı kapanmıştı açılmıyordu. Zorladık açılmadı, diğer yollara bakmaya başladık ama nafile.. Aradan 5-10 dakika geçti kapı açıldı, inanamadık çünkü kapıyı açan cinci hocaydı, çabuk çıkın kaçın diye sürekli bağırdı, kendisi orada kaldı. Biz koşa koşa köye vardık. Elektrikler olmadığı için bizim evde kaldık arkadaşlarla.. Sonraki gün öğrendik, o evin altında çok fazla miktarda gömü varmış. Bilmem ne kralının kızının eviymiş zamanında.. Ömrüm boyunca ben böyle cinlere inanmazdım ama artık kesinlikle inanıyorum. Sizde dikkatli olun.

➲ Mahkumun Tabut Arkadaşı



Amerika'da, müebbet hapis cezasına çarptırılan bir adam, sabah akşam hapishaneden kaçmanın yollarını düşünüyormuş. Bir gün bahçede volta atarken gardiyanların bir tabutu cenaze arabasına yüklediğini görünce nihayet aylardır aradığı fikri oracıkta bulmuş. Burası büyük bir cezaevi olduğu için her hafta mutlaka 2-3 kişi Tanrı'nın rahmetine kavuşuyormuş. Mahkum, gardiyanlardan birine, cenaze olduğu bir gün tabuta konularak kaçırılması karşılığında epey yüklüce para teklif etmiş. Gardiyan korktuğundan başta biraz mızırdanmış ama sonra paranın cazibesine kapılıp kabul etmiş.


Gardiyan adama, gece cenazelerin bekletildiği yerin anahtarından yaptırıp vermiş. İlk cenazede adam tabutun içine girecekmiş. Cenaze defnedildikten sonra da, gece gardiyan gelip adamı mezardan çıkaracakmış.Plan aynen uygulamaya konmuş. Kaçma ateşiyle yanıp kavrulan mahkum ölüye aldırmadan sıkış tepiş tabutun içine girmiş. Sabah da gardiyanlar tabutu cenaze arabasına yüklemişler ve mezarlığa götürüp laf olsun diye yapılan bir dini törenle gömmüşler.


Mahkum tabutun içinde sabırsızlanarak gardiyanın gelip onu çıkarmasını bekliyormuş. Epey vakit geçtiği halde gelen giden olmayınca biraz biraz endişelenmeye başlamış. Bayağı bir zaman geçip de hala gelen olmayınca bizimki hafiften tırsmaya başlamış. "Acaba kendim çıkabilir miyim?" diyerek etrafı araştırmak istemiş. Cebinden zar zor çakmağını çıkarıp yakmış. Tabutun üstünü incelerken gözü bir an yanındaki ölüye takılmış. Ve o an donup kalmış! Yanındaki ceset anlaşmayı yaptığı gardiyanmış!

➲Arka Koltuktaki Katil Kim?

korku hikayeleri
Ortalıkta pek çok korku hikayesi dolanıyor. Bu hikayeler bazen birileri tarafından yaşanmış olsa da kimin başına geldiği kimi zaman belli olmuyor. Bu hikayemiz de şehir efsanesi olarak dolanıyor. Anonim olarak bilinen arka koltuktaki katil kim isimli hikaye nesilden nesile aktarılmış ve oldukça korkunç bir hikaye olarak biliniyor. Dilerseniz hikayeye geçelim.


Part 1 – Başlangıç


Bir bayan bir akşam hem cinsleri alkol almak ve içmek için gezmeye çıkıyor. Alkol almak için gittikleri bardan gecenin geç saatlerinde çıkan kızlar arabaları ile oradan uzaklaşmıştır. Issız bir yoldan evine giden bayanlar arkasında bir aracın geldiğini fark etti. Korkudan daha hızlı süren bayan yol boyunca oldukça tedirgin olmuştu. Arkadaki araç sürekli yaptığı selektör ile kadını taciz eder derecesinde hareketler yapıyordu. Neyse ki kadın arkadaki aracın sağa doğru sinyal verdiğini düşündü.

Bayan sinyalin verildiğini görünce oldukça rahatlamıştı. Ancak tahmin edinenin aksine arkadaki araç sinyal verdiği halde dönmemiş ve bayanı takip etmeye devam ediyordu. Oldukça korkan kadın arkadaki araçtan kurtulmak için elinden geldiğince düşünmeye çalışıyordu. Alkolün verdiği etki ile akıllı bir şekilde düşünmeyen bayan sonunda en iyi fikri bulduğunu düşünüyordu.
Part 2 – Olaylar Çözülmeye Başlıyor
Hikayenin kahramanı olan bayan takip edildiği araçtan kurtulmak için aklına gelen düşünce oldukça güzeldi. Eğer evine gidebilir ve koşarak eve girerse hemen polisi arayıp bu araçtan kurtulabileceğini düşünüyordu. Neyse ki genç bayan korkunç gecenin ardından evine sağ salim ulaşmış ve aracını kilitlemeden evine doğru koşar adımla ulaşmaktı. Arabadan indikten sonra arkadaki araçtan şöyle bir ses gelmişti arabanı kilitle ve hemen polisi ara. Kadın arkadaki adamın neden böyle dediğini düşünmeye başlasa da eve ulaştığı için bir nebze de olsa rahatlamıştı. Sonunda polisi aramış ve sessizce beklemişti.
Part 3 – Sır Perdesi Aralanıyor
Sonunda polisin gelmesi ile sır perdesi aralanmıştı  Aslında arkadaki araçtaki beyefendi kadını korkutmak için değil onun hayatını kurtarmak için onu takip ediyordu. Çünkü adamın dediğine göre her selektör yaptığında kadının arka camında bir gölge ve elinde bir satır gözüküyordu. Hatta adam selektör yaptığında bu gölgenin sahibi gözükmemek için saklanmaya çalışıyordu. Sonunda polis aracın etrafını çevirmişti ve arka Koltuktaki kişiyi yakalanmaya çalışıyordu. Bir anda arabadan inen kişi ormanın derinliklerinde kaybolmuştu. Peki bu kimdi? Bu bir insan mıydı ? Yoksa aslında bu başka bir varlık mıydı? Polis ne kadar arasa da her hangi bir delile ya da kaçan kişinin izine ulaşamadı. Arka koltuktaki katil kim sorusunun cevabı hiçbir zaman çözülemeyecek gibi gözüküyor.

➲ Tek Başına Evde Kalmak

korku hikayeleri

*Part 1*

Merhabalar ben Hilal, 13 yaşındayken yani ilkokul yedinci sınıfa giderken size başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum. Ben 7. Sınıfa giderken yarıyıl tatili araya girmişti. Küçük kardeşim senem jimnastik spor dalında çok iyi olduğu için aile büyüklerim onu bir spor salonuna yazdırmıştı. Bu onun için iyi olsa da benim için pek güzel olmamıştı. Çünkü kardeşim Senem spor salonuna gidince evde tek başıma kalıyordum. Annem küçük sayılmadığım halde evin kapısını gündüzleri kimseye açmamam konusunda beni uyarmıştı.

Annem ve kardeşim dışarı çıkmış ve bende ders çalışmaya devam ediyordum. Aradan yarım ya da 1 saat geçmişti. Ders çalışmaktan sıkıldım ve evin salonuna geçip biraz kitap okumak ve kafa dağıtmak için oturdum. Kendi halimde sakin sakin otururken birden mutfaktan gelen ses ile yerimden fırlamam bir olmuştu. Yapım gereği çok küçük seslerden bile tırsıyordum. Bu sesin ne olduğunu o kadar merak ettiğim kadar gitmeye de fazla cesaret edemiyordum. Koltukta hiç kıpırdamadan ve ses çıkarmadan oturmaya çalışıyor ve bu sesin gitmesi için dua ediyordum.

Sessiz Bekleyiş - Part 2

Sessizce beklemeye devam ettim ve sonunda sesin durduğunu fark ettim. Bir ara çok susadım ama mutfağa gitmeye korktuğum için susuz kalmayı tercih ettim. Daha sonra çantamda su olduğunu fark ettim ve hemen bir çırpıda koşup alıp geldim. Sessiz ortam olunca daha çok korkacak olduğum için hemen televizyonu açma gereği duydum. Ancak kumandayı bulamadım ve bir çırpıda koşup odama gittim.
Odama gider gitmez olayın etkisi ile yatağa girip yorganın altında saatlerce bekledim. Bir ara göz ucuyla dışarıya baktım ve birde ne göreyim dolabımın kapağı açıktı. İlk önce rüzgarın etkisiyle olduğunu sandım ancak bu imkansızdı. Çünkü kardeşimin dolabı dışarıya daha yakın olmasına rağmen onunki kapalıydı. Bir süre nefes nefese kaldım ve annemler gelene kadar kalbim duracak gibi yatağın altında bekledim.


Sonunda Geldiler – Part 3


Sonunda evin kapısı açıldı ve annemler gelmişti. Bir anda koşarak yanlarına gittim ve olayı onlara teker teker anlattım. Annem bu olaylara çok gümüştü ancak gülünecek çok bir şey yoktu. Sen rüya görmüşsün falan dedi ama eminim rüya değildi bu yaşadıklarım. Sonra kanıtlamak için mutfağa götürdüm annemi ve annem sabah bıraktığım gibi dedi ve hiçbir gariplik yok dedi. Sonrasında ise dolabımın kapağının açık olduğunu göstermek için götürdüm ve ne göreyim dolabımın kapağı açık değil kapanmıştı. Bu olayın nasıl olduğunu anlamak pek mümkün değil.
Evde bu süreden sonra tek kalmaktan korktuğum için kendimi kötü hissetsem dahi kardeşim ile beraber spor salonuna bende gitmeye başladım. Ama oy gün o evde neler olduğunu hala anlamış değilim. Ve hala çok korkuyorum.

➲ BİTMEYEN CİN KAVGASI +18

korku-hikayeleri
Askerlik görevimi Kosova'da yaptım. Ekim ayının başlarında askeriyenin mutfağından sürekli eşyalar çalındığını fark ettik. Hiçbir şekilde yiyecek, içecek eksilmiyor sadece kazanlar ve kepçeler çalınıyordu. Ulan kim ne yapıyor bunları diye düşünmeye başladık. Askerliğini yapan bilir, koca kazanı askeriyeye elini kolunu sallayarak girip alıp çıkamazsın...
»DEVAMINI OKU«

➲ BEŞ SENE CİNLERLE BOĞUŞTUK +18

korku-hikayeleri
Evet arkadaşlar size belki uzun, belki kısa bir hikaye anlatacağım. Ürkütücü olduğu kadar komik ve aptalca bir serüven aslında bu. Neyse sözü uzatmadan başlayayım. Benim define avcısı bir dedem var amk. Adam 80 yaşında ama hâlâ “oradan buradan define çıkaracağım, şurayı kazalım burayı kazalım.” diye tutturuyor. Zilyon kere başımıza bela aldık onun yüzünden...
»DEVAMINI OKU«