. Ocak 2020 ~ Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

➲ SAKLAMBAÇ




















Yıl:2007 Ben 8 Yaşında Bir Çocuktum. ismim:İsmail Şuan ise 21 Yaşındayım. Bu Anlatacağım Hikaye Tamamen Gerçek Ve Başımdan Geçmiş Bir Hikayedir.






Mutlu bir ailemiz Vardı. Bulgaristan'da (Balçık) şehrinde doğmuştum. Yaşadığımız yer ise tamamen ormanın ortasıydı dedem ve Ninemden kalma evdi. Korkusuz bir çocuktum Dışarıda Sabah 8:00 de kalkar akşam 21:00 kadar dışarıda komşularımızın çocuklarıyla oyunlar oynuyorduk en çok oynadığımız oyun ise saklambaç oyunuydu yaz saatleri gece 21:00 gibi bir araya gelip saklambaç oynuyorduk karanlığı seviyordum ve bu oyunu oynarken geceleri çok keyif alıyordum her ne kadarda korkunç olsa da ormanlarda saklanıp beni bulmalarını bekliyordum düşünsenize hangi çocuk gecenin bir yarısı ormanlarda saklanırdı ki sanırım biraz gözü korkmaz çocuktum yada öyle sanıyordum. Her akşam bu oyunu oynar evime rahat bir şekilde toplanırdım ta ki bir gece. yine böyle saklambaç oyunu oynamak üzere 21:00 da dışarıya çıkıp bir araya gelmiştik.






Bizim evin yani başında koskoca dere gibi bir yer vardı oraya çöplerimizi atıyorduk. Çünkü bizim yaşadığımız yerde çöp kovası yoktu ısız bir yer olduğu için devlet pekte ilgilenmiyordu.






O gece içimde bir acayip bir his vardı tam ne olduğunu bilmiyorum ama garip gibiydi hiç böyle hissetmemiştim saklambaç oyununu oynamaya başladığımızda ben ormanın derinlerine tekrar dalmıştım bir ağacın köküne yaşlanıp birinin beni bulmasını bekliyordum sonra ise bir fışıldama sesi duydum.






''ARKANA BAK!'' ne olduğunu anlamamıştım dedim gibi korku nedir pek bilmiyordum arkama döndüm ve hiç kimseler yoktu. Düşündüm ki bir arkadaşım bana şaka yapıyor diye "SESLENDİM'' Seni görüyorum hadi cık oradan diye aslında kimseyi görmüyordum sadece birisi varsa çıkması için öyle demiştim. Sonra bir şey farkettim arkadaşlarımın sesini normalde duyardım ama hiç ses yoktu önce oyundan vazgeçtiklerini düşündüm ve onları aramak için ormandan çıkmaya karar verdim ama ''ÇIKAMADIM'' yürüyordum ama sanki yol bitmiyor gibiydi daha hızlı yürümeye başladım ama yinede yol bitmiyordu sonra koşmaya başladım deliler gibi ama nafile çıkamıyordum.






Kayboldumu düşündüm ve nefesim daralmıştı oturdum yere ağlamaya başladım tek korktuğum ailemi göremicek olmam ve bana kızacaklarıydı daha sonra tekrar bir fışıldama sesi duydum ''АRKANA BAK'' аma bu seferki sanki kulağımın dibindeydi arkaya kafamı çevirdim ve onu gördüm o büyük uzun bir adamdı SİMSİYAH adeta suratı gözükmüyordu işte o an korku nedir nasıl bir hisstir çok iyi anladım nutkum tutulmuştu nefesimi kontrol edemiyordum kalbim adeta yerinden çıkıcak gibiydi. Ağzımı açmaya çalıştım ama ağırlaşmıştı açamıyordum gözlerim yuvalarından çıkıcak gibi büyüdü korku içerisindeydim aya kalktım koşmak için arkamı döndüm ama o yine karşımdaydı napıcaktım bilmiyorum o hiç tepki vermiyordu sadece duruyordu ben izliyordu ben ise bayılmak üzeriydim.






15 saniyeye kadar birbirimize baka kaldık sonra o üzerime doğru yürümeye başladı ben ise geri geri gidiyordum onun tek ayak adımı benim nerdeyse 5 adımım kadardı ama ondan gözlerimi alamıyordum geriye doğru gidiyordum ama aynı zamanda ona bakıyordum.






Sonra birden koşmaya başladı ben ise arkamı dönüp koşmaya başladım deliriyordum çıkamıyacağım ordan diye sonra birden kendimi yolun ortasında bulduğum bizim evin sokağıydı eve doğru koşmaya başladım bizim evin kapısının önüne vardım ışıklara doğru dudağımda bir ağırlık hissediyordum içeri girdim bizimkiler yatıyordu hemen onları kaldırmaya başladım ama sesim çıkmıyordu. Onları sarsıklamamla uyanmışlardı beni görünce Annem çığlık atı resmen ne oldu diye başladı bağırmaya her nekadarda anlatmaya çalışsam anlatamıyordum. çünkü dudağım ortadan ikiye yarılmıştı!






Babam Beni Kucağını Alıp hemen hastaneye götürmüştü dudağımı diktiler doktorlar ne oldunu sorduğunda,ise ailemde bir şey bilmiyordu Babam doktora durumu anlatmaya başlamıştı hemşireler beni ise acile dikiş atmaları için içeriye almışlardı.






Dudağımı diktikten sonra eve gelmiştik.



ben narkoz etkisinden hemen uyumuştum


sabah uyandığımda ise annem beni kolumdan tutup hocaya götürmüştü dilimin çözülmesi için hoca beni okumaya başladı sonra bir muska ve okunmuş su verip ve aileme bu çocuk çok korkmuş cinlere şeytanlara karışmış onu göz önünde bulundurun demişti annem babam ise şok içerisindeydi beni eve götürüp annem okunmuş su ile yıkadı ve içirdi bana ne olduğunu sormaya çalışıyolardı ben ise anlatmakta zorluk çekiyordum. Babam konuyu kapatmasını söylemişti Anneme bidaha bu konu açılmasın diye uyarmıştı ve böylelikle






3 ay sonra konuşabiliyor ama o çocuk o mutlu o çocuk yoktu onun yerine korkak dışarıya bile kafasını çıkarmayan çocuk gelmişti. ailem bunu unutmam için elinden geleni yapıyolardı ufakta olsa hediyelerle unutturmaya çalışıyorlardı ben gitarı çok severdim babam bana zorda olsa ufak çocuk için gitar almıştı onunla evde oynar çalmaya çalışıyordum ve böylelikle de dikkatim dağlıyor onu düşünmüyordum.. çünkü bu 3 ay içerisinde sadece onu düşünüyor ve uyamıyordum geceleri rüyamda suriyetini görür ve yyerimde zıplarayak kalkardım.


Bu Böyle baya bir süre devam etti ama madiyat ile sıkıntılarımız oluşmaya başlamıştı çünkü ailem ben korkuyorum diye beni brakıp işe gitmiyolardı ama bu böyle nekadar devam edebilirdi ki ...


Bir gün babam bana artık korkmamı ve benim cesur olmamı söylemişti onların çalışmasını ve bu evi geçindirmekle hükümlü olduğunu söylemişti ben ise gitmesini istemiyordum ama erzağımız tükkeniyordu gün geçtikçe kuru ekmek yemeğe muhtağaç kalıyorduk ve bu yüzden babamın bu konuşmasını anladım ve ona ''Tamam Baba sen iyisini bilirsin ben artık okadar korkmuyorum demiştim"ama aslında çok korkuyordum..


Ertesi Gün Yatağımdan Uyandım ve evde kimseler yoktu yatağımdan kalktım giyindim ve gitarimi elime almıştım kendi kendime çalırmış gibi yapar ve şarkı söylüyordum daha sonra evdeki Telefon çaldı açmak için kalktım ve açtığımda ise Almanyadadan


Bir kadın vardı bana Hatice sen misin? dedi bende hayır ben oğluyum siz kimsiniz diye sordum oda oğlum ben senin teyzenim Meryem teyzen dedi Meryem Teyzemi? ben onu hiç tanımıyordum annemin anatığı kadarıyla ben küçükken o Almanya'da evlenmiş diye biliyordum Bana telefonda kendisinin bulgaristanda olduğunu ve balçık otogarda olduğunu söyledi ve bize gelip bi çay içmek ve annemle görüşmek istediğini söyledi bende buyur teyze gel dedim ama annem işte ben evde yanlızım dedim oda tamam ben geliyorum hem anne ne süpriz olur hemde sen yanlız kalmamış olursun dedi bende tamam teyzeciğim diyerek kapatım telefonu


otogar bize 15dk araçla gelinebilcek uzaklıktaydı ama 1 saat geçmesine rağmen kimse gelmemişti ben tekrar yatağıma oturup gitarımı elime aldım kendi kendime söylenirken kapı çaldı ve teyzem geldii diyerek kapıyı açtım karşımda bı kadın duruyordu bana merhabaa ismail ben meryemm teyzen dedi sarıldı öptü şaşkındım ilk defa teyzemi görüyordum annemin bana fotoğraflarda gösterdi gibi bi kadındı


içeriye girdik teyzem uzun uzun anlatmaya başladık o bana almanyada geçirdi günleri anlatıyordu bende ona teyzee niye şimdiyadek hiç gelmedin diye sordum oda oğlum ben çok istedim gelmeyede annen beni istemiyordu dedi teyzem annemle kavgalı ayrılmışlar teyzemin anlatığına göre annem onun kocasını hiç sevmemiş ve evlenmesini istememişti ama teyzem kendisine aşık olduğunu ve burda durmayacağını söylemiş ve bi gece kaçmış ona diye söyledi ben şaşkınlıkla teyzemi dinlerken kapı tekrar çaldı teyzeme otur teyze ben bakarım dedim kapıya doğru ilerledim açtığımda bi yaşlı bi dede çoban karşımdaa duruyordu bana evladım ben karşı bayırda oturan bi çobanım burdan geçerken susadım ama hiç bi yerde su bulamadım haplarımı içmem gerek öğleni geçti dedi bende tamam dedeciğim burda bekle diyerek içerden su almaya gittim teyzem kim o dedi yaşlı bi dede çobanmış su istiyor dedim teyzemde burda çobanda mı var dedi bende ilk defa görüyorum teyze dedim sonra suyu dedeye götürdüm dede baya susamış ve bitkindi haplarını içtikten sonra sağolasın evladım su verenlerin çok olsun dedi ben yoluma gideyim artık dedi ve gitti kapıyı kapatım içeriye teyzemin yanına gitim teyzemde oğlum ben bi markete uğrayım gelirken elim boş geldi birşeyler alırım ayıptır böyle dedi sen geliyormusun diye sordu teyzem ben gelemem teyze evde gitar çalıyorum dedim çünkü dışarıya hala çıkmaya korkuyordum teyzem burda otur ben hemen gelicem diyerek evden çıktı bende evde oyuncağımla kalmıştım sonra telefon çaldı açtığımda ise arayan annemdi oğlum biz geliyoruz birşey istiyormusun dedi bende yok annecim ama 1 saat önce Almanyadaki teyzem geldi eve seni görmeye gelmiş dedim annemin telefonda sesi kesilmişti aloo anne dedim oğlum nasıl teyzen neden bahsediyorsun sen dedi bende Anne almanyadaki teyzem hani şu fotoğraflarda olan annem şaşkınlık içerisinde oldunu ses tonundan anlamıştım oğlum senin teyzen sen daha bebeken öldü dedi ben buz kesilmiştim neoldunu anlamamıştım az önce 1 saat önce evimde olan kadın kimdi annem telefonu kapat hemen geliyoruz dedi ve ben tekrar korku içerisinde ağlamaya başladım annem eve geldiğinde ona herşeyi anlatım oda hırsız birşey diye düşündü daha sonra evi kontrol etiler evde hiç birşey alınmamıştı sonra otorup fotoğraf albumünü dolaptan aldı ve açtı ve ağlayarak bu kadın mı geldi eve dedi bende evet anne bu kadındı göz yaşlarına boğuldu ben ise korkuyordum sonra fotoğrafta birşey dikkatimi çekti bi adam vardi elinde bastonuyla bu kim anne dedim oğlum o senin büyükbaban o köyde öldü sen onu hiç görmedin dedi ama aslında onu görmüştüm o gelen çoban aslında büyükbabamış. şuan 21 yaşındayım bunları yazarken bile gözlerim doluyor anladım tek birşey oda artık ben bir cesur çocuk değildim..

➲ Ölüm Kartı


Sıcak bir ağustos ayında öğleden sonra alışverişe çıkmıştım. Koca markette kırtasiye ve hobi oyuncakları bölümüne gelince bir sürü ufak kutunun üst üste yığılı olması dikkatimi çekti. Bir kutu kaptım ve üzerine yazılanları okudum. “Bewky iskambil kartları-52 adet+2 reklam kartı” Görevlilere fark ettirmeden sinsi bir şekilde paketi yırttım ve birkaç kâğıdı desteden çıkardım. Hoşuma gittiler ve yeni bir kutu alıp parasını ödedikten sonra eve geldim. Bilgisayarımın başına oturmuştum. Arama motoruna “iskambil kartları” yazdım ve çıkan sonuçları incelemeye başladım. Önüme bir bilgi deryası aktı. Sihirbazlıklar, kartları tanıyın vs. ama içlerinden en ilgimi çeken iskambil kartları ile fal bakma-geleceği görme başlığı olmuştu. “Saçma.” Diye düşündüm. Sadece saçmalıktı. Bir insanın geleceği bilebilmesi imkânsızdı. Hele ki kartlar yardımı ile. Gerçekten aptalca bir şeydi. Ama denemek ve bunun komikliğini seyretmek istiyordum. Siteye girdim ve aşamaları okudum.



1. Aşama: Kartları desteden çıkarın ve karıştırın.
Kartları beceriksizce bir alta bir üste koydum ve yerlerinin değiştiğinden emin oldum.
2. Aşama: Kartları önünüze yayın.
3. Aşama: Yalnız bir kart seçin.
Kartı aldım ve baktım. Siyah, kalbe benzeyen ama tam kalp olmayan tek bir işaret vardı. Sitedeki görsellere baktım ve kartı öğrendim. “Maça ası.” Neyi ifade ediyor? “Ölüm.” Kendi kendime güldüm ve saçmalık dedim. Daha sonra kartları kaldırıp televizyonu açtım ve ilk açılan kanalda haberler vardı. “ Kentte zincirleme trafik kazası! 15 ölü ve sayısız yaralı var!” şaşırmıştım. Rastlantılar hayatımın her bölümünde oluşmuştu ama bu ilginç bir rastlantıydı. Kartlar gerçekten doğruları işaret ediyor olabilir miydi? Meraklandım ve tekrar kartları yayarak bir kart aldım. Bu sefer elimde tutuğum kart 8 tane siyah kalbe benzer şeyler, yani maçaydı. Maça 8. Anlamına baktım. Öfkeyi, talihsizliği, tehlikeyi ve hayal kırıklıklarını temsil eder. Acaba şimdi ne olacak diye düşünmeye başlamışken annem odaya girdi ve beni azarlamaya başladı. Şaşkındım. Artık bu kartlarda bir güç olduğuna inanıyordum. Tekrar bir kart seçtim. İlk seçtiğim kart gibi maça as, yani ölüm kartı idi. Bu ne demekti? Yine kim ölecek diye düşünmeye başladım. Hiçbir şey olmadı. Tekrardan desteyi karıştırıp bir kart seçtim. Yine ölüm kartı idi. Bu, beklemem manasına mı geliyordu. Bir fikrim yoktu. O gece evde tuhaf şeyler olmaya başladı. Odamın kapısı kapalı idi. Holden garip sesler geliyor idi. Sanki biri kart destesi karıştırıyormuş gibi kâğıt haşırtıları duyuyordum. Odamdan çıktım ve kapıyı kapattım. Lambayı yaktım. Yerde o sabah aldığım iskambil kartları duruyordu. Korkarak onları aldım ve odamın kapısını açtım. Kartları tam yerine koyacakken arkamda bir nefes hissettim. Arkamı dönecek iken bir şey omzuma dokundu ve sakin olup kartları ona vermemi söyledi. Desteyi ona verdim. Birkaç saniye geçti ve desteyi yatağa fırlattı. Beni de hızlıca itip evden çıktı. O gece hiç uyuyamadım ve sabahı bekledim. Sabah ise desteyi tekrar inceledim ve 51 kart olduğunu fark ettim. Bir tek kart kayıptı. Ölüm kartı; maça as.

➲ Anneme Benzeyen Kadın Kim?


Bundan yaklaşık 6 7 sene önce başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum. O zamanlar 16 17 yaşlarımdaydım. Babam vardiyalı çalışıyordu annemse gündüzleri.bir gün ben okuldan gelmiştim ve o dönem çok çalışıyordum sınavlar beni çok boğmuştu. Eve geldim babam gece vardiyasından gelmiş o yorgunlukla kendini kanepeye atmıştı bende mutfağa geçip bir şeyler hazırladım babam da uyandırmak istedim fakat öyle derin uyuyordu ki seslendiğim halde beni duymadı. Yemeğimi yedim tam duşa girecekken kapı çaldı açtım annemdi saat 2 ye geliyordu annem işten izin aldığını basının çok ağrıdığını söyledi bende o sıra duşa girdim düşümü aldıktan sonra giyinirken içeriden tuhaf tuhaf sesler geliyordu köpek hırıldaması gibi ürperticiydi anne diye seslendim cevap gelmedi sonra evimizin kapısı kapandı banyodan çıktığımda annemin olmadığını fark ettim.. Komşuya gittiğini düşündüm ve telaşlanmadım derken akşam oldu babamda uyandı yemek hazırlaması için annemi bekliyordu kapı çaldı annemdi neredeydin dedim işteydim kızım nerede olacağım demez mi annem işte ise gündüz eve gelen kimdi peki anneme hemen durumu anlattım oda inanmadı tabi sınavların var çok çalışıyorsun kızım deyip dalgacı bir gülümseme attı..haklıydı da birden banyoda giyinirken hırıldama sesleri geldi aklıma ve iyice korkmaya başladım..aradan bir kaç gün geçti aynı o gün ki gibi okuldan geldim ama olayın etkisi hala üzerimdeydi tabi babam uyuyordu annem işteydi mutfağa geçtim kapı çaldı içimde kötü bir his..kapıyı açtım annem di.. öyle şaşkındım ki ayaklarına bakma cesareti bile bulamadım ne bakıyorsun kızım öyle çekil de soluklanayım azcık dedi odaya geçerken ayaklarına baktım fakat eteği çok uzundu kendimi hemen mutfağa attım babamı kaldırırsam bana kötü bir şey yapar diye korktum annem olmadığından emindim çünkü annem cuma günleri mümkün değil izin alamazdı işten..mutfakta ellerim ayağıma dolandı ne yapcam ne yapcam diye dört döndüm odanın kapısını kapattığını duydum ve yemek hazırlıyormuş gibi yaptım mutfağın girişinden beni seyrediyordu ama ben yüzüne bakamıyordum bana baktığını izlediğini hissedebiliyordum kalbim yerinden fırlayacaktı sanki korktuğumu anlamasın diye ee anne nasıl geçti günün dedim ve yüzüne baktım bakmaz olaydım o nasıl bir yüz gözleri ceviz büyüklüğünde gri kasları yoktu ağzı düzdü dudakları yoktu yani burnu da yanlamasınaydı o şeyi görmemle bayılmışım kendime geldiğimde gitmişti babamın sesine uyanmışım sanırım içeri girdim hemen babama anlattım inanmadı tabi ki anneme anlattım annem babamla bu kızı psikologa mı götürsek acaba demeye başladı artık aklımdan şüphe ediyordum hayal değildi hepsi gerçekti çünkü daha önce böyle şeyler yaşamadım ilk kez geldi başıma korku filmi bile izlemeyen bir insandım bir süre geçtikten sonra konu kapandı o olaydan sonra telefonlar geliyordu kızım parktayım gel alışveriş yaptım poşetleri taşımama yardım et derdi 1 yıl boyunca dışarı çıkamadım kapının dürbününden bakmadan kapıyı açamadım..böyle şeyler insanın başına gelebiliyor aklını bile yitirmesine neden olabilir aklı yerinde olmayan birini izleyin sürekli biriyle konuşur gibi hareketler yapar bağırır korkar el kol hareketleri yapar o insanlar bizim görmediğimiz varlıkları gördükleri için o durumlar..sonra o evden taşındık 2 yıl önce babamı kaybettim..şuan normal hayatıma devam ediyorum Allah kimsenin başına vermesin bu tur olayları . . .

➲ Gizemli Buğday Biçen Adam

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere dedemin bana anlattığı bir olayı anlatmak istiyorum. Bunun gerçek bir korku hikayesi tarzında olacağını düşünüyorum.

Olay 90'lı yılların ortalarında yaşanan bir olay olduğunu belirtmek istiyorum. Olayda yer alan isimlerin ve yerin gizli kalması için farklı isimler kullanılacağını belirtmek isterim. Hikayemiz Konya'nın bir köyünün yaylasında geçiyor. Bilirsiniz Konya tarım ile uğraşan ve geçimini bundan sağlayan bir halktan oluşuyor. 

Olayın geçtiği köyde Ali ve eşi Ayşe adında bir çift yaşıyor ve bunlarda yine buğday, nohut vs. tahıl ürünleri ekerek geçimini sağlıyor. Aynı köyde Mehmet isminde bir adamda bu alanda çalışarak geçimini sağlıyor. Ancak Mehmet biraz üşengeç biraz da rahat bir insan olduğu için hasat zamanı hep sona kalan bir insan. Yani diğer insanlar Ağustos ortasında tüm buğday, nohut gibi ürünleri biçip hasatı tamamlıyor ancak Mehmet'in ürünleri hala tarlada duruyor. Bu özelliğini de köyde bilmeyen yok.

Yine bir gün Ayşe ile Ali yaylada yer alan buğdaylarını kontrol etmek için yola çıkar. O zamanlar araba gibi taşıtlar köylerde olmadığı için daha çok at ya da eşek ile yolculuk yapılır. Ali ve Ayşe ' de yollarına eşek ile devam ederler. Yaylada yer alan arazilerine geldiklerinde ne olduklarını şaşırırlar. Çünkü Mehmet tarlada buğdayı biçmektedir. Ama işin ilginç yanı buğdaylar daha tam olgunlaşmamıştır ve ayrıca Mehmet orakla biçtiği yer oldukça büyüktür. Normalde bir insan böyle hızlı bir şekilde orakla buğdayı biçmesi mümkün değildir. Ayşe ile Ali kendi aralarında Mehmet'in delirdiğini düşünür. Sonrasında ise Ayşe ve Ali Mehmet Ağa kolay gelsin diye seslenir ama herhangi bir cevap alamaz. Yine seslenirler ama yine cevap alamazlar. 

Ayşe ve Ali gün boyunca tarlada gerekli işleri tamamlarlar. Dönüş zamanı ise yine Mehmet'i kontrol etmek isterler ancak ne tarlada Mehmet vardır ne sabah gördükleri buğdaylar biçilmiştir. Ayşe ve Ali olayın şoku ile ne yaşadıklarını bilemezler sabah gördükleri o adam kimdi diye düşünürler ve besmele çekerek yavaştan köyün yolunu tutarlar. Sonrasında hocaya bu olayı danışan Ali o gördüklerinin bir cin olabileceği kanısına varırlar. 

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Evimizdeki Kadın Kim?


Kadın ilk bizim sessiz orta-halli evimizi istila ettiği zaman 1999 yılının Aralık ayıydı. Alt kattan babam çağırmıştı, akşam yemeği için çağırıyor sanmıştım. Merdivenlerin başında, bana aşağı inmememi anlatabilmek için elini kaldırmış bir durumda duruyordu.

Gözlerindeki korkuyu gördüğüm an, ortada ters giden birşeyler olduğunu anlamıştım.
“Beni dikkatlice dinlemeni istiyorum.” dedi ve devam etti “Gözlerini benden çevirmemen çok önemli. Farkedeceksin ki, evde başka birisi var. Ama mümkün olduğunca onu görmezden gelmelisin.” dedi.


Az kalsın kahkaha atacaktım. 12 yaş aklım, neler olduğunu anlayamayınca bunun bir şaka olduğunu düşünmüştü fakat ben daha cevap veremeden babam devam etti ; “O sana birşeyler fısıldayacak, seni takip edecek ve senin dikkatini çekebilmek için bir çok farklı şey yapacak. Zor olacak biliyorum ama, onunla etkileşime geçmemen lazım oğlum. Gidecek bu evden, söz veriyorum ama ancak o yokmuş gibi davranıp onu düşünmemeye çalışırsak. Söz ver bana.”
Babama sormak istediğim bir çok şey vardı fakat kafam karışmıştı ve korkuyordum. Sadece ağzımdan “Tamam baba.” çıkabildi.
“Pekala o zaman. Haydi aşağı gel, yemek hazır. Çabuk ol, sana ondan bahsederek kadının biraz daha güçlenmesine neden oldum. Ama mecburdum, yanlışlıkla ona bakmanı göze alamazdım. Güven bana. Şimdi dikkatlice gel.” dedi.


Bana söyleneni yapıyorum. Gözlerim yavaş yavaş geri adımlarla mutfağa doğru ilerleyen babama kilitlenmiş, merdivenlerden ağır ağır iniyordum. Alt kata ulaştığımda havanın soğuduğunu net bir şekilde fark edebiliyordum. Havada tanıdık, kötü, ekşi bir koku vardı. Bana zamanında duvarda ölüp 1 hafta boyunca kokan rakunu hatırlattı.


Babamla masaya aynı anda oturmuştuk. Karşımda kız kardeşim oturuyordu, başını eğmiş boş gözleri önündeki boş porselen tabağa bakıyordu. Annem fırından yemek tepsisini çıkardı, gözleri çökmüş gözyaşları yüzünde iş yapmıştı.
Dikkatimi aileme veriyordum ama gözüme yine de bulanık bir figür ilişiyordu. Keçeleşmiş saç ve sağlıksız bir gri ten. Yemeklerimizde normalde olan neşe ve enerji emilmişti resmen.
Masanın altından kız kardeşim dizime dokundu ve “Sen de görebiliyor musun kadını” diye fısıldadı.
Başımı salladım.

“Sessiz olun” diye fısıldadı babam.
Kadın ıslak ve çıtırtılı bir şekilde bir adım attı. Koku iğrençti. Kadın masaya sokulmuştu, tam olarak kız kardeşimin arkasında duruyordu, aralarında sadece 5-6 cm vardı ve zayıf elini kız kardeşimin omzuna koymuştu. Kız kardeşim korkuyla bana bakıyordu, başımı hemen aşağı indirmiştim.
Annem yemeklerimizi servis etti, herşey yolundaymış gibi gösterebilmek için elinden geleni yapıyordu. Kız kardeşim kontrolünü kaybetmesin diye babamın masa altından onun elini tuttuğunu görüyordum. Kız kardeşim bütün bir yemeği, omzunda iskelet gibi bir elle geçirmişti. Kadın ise çok düşük sesli bir şekilde sürekli fısıldıyordu.

Aylar boyunca biz bu şekilde yaşamaya devam ettik, istenmeyen ve her zaman orada olan bir misafirle yaşarken normal bir şekilde yaşamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Evden ayrıldığımızda bile, bi şekilde her zaman bizi takip ediyordu. 4ümüz arabaya bindiğimizde bile, aynadan baktığımızda her zaman yolun kenarında o kadını görüyorduk. Annem ve babam eve misafir kabul etmiyorlardı, bizim de arkadaşlarımız da kalmamıza izin vermiyorlardı.
Eğer kadının varlığı hakkında konuşmamız gerekirse ve eğer kadın da çok yakın değilse, bunu fısıldayarak yapıyorduk. Babam kimseye söylememiz için bize söz verdirtmişti. Bu şekilde bu paraziti karantina altında sadece bizim evde tutabilecektik. Anladığımıza göre eğer dışarıdan birisi kadını bilmiyorsa, kadını göremiyordu ve aynı zamanda kadın sadece bir eve musallat oluyordu.
Bir kaç sene sonra kadının bizim eve gelmesine babamın sebep olduğunu öğrendim. 70’li yıllarda, kız kardeşine bulaşmıştı bu kadın ve onu eve kadar takip etmişti. 1999 yılında ise bir şekilde babam tekrar kadını hatırlamıştı ve buna karşılık olarak da kadın bizim evimize bulaşmıştı. Biz de bu yüzden kadını sır olarak tutacağımıza söz vermiştik ve bu yaptığımız en zor şeydi.
Her zaman evden bir grup olarak hep beraber ayrılmaya çalıştık ve kadın takip etti.
En zor tecrübeyi annem yaşıyordu, çünkü kız kardeşimle ben okulda ve babam da işteyken kadınla yalnız evde başbaşa kalmak zorundaydı. Herşey, annem artık dayanamadığında değişti. Karlı bir Şubat akşamıydı, yemeğimizi yemiştik ve annem erken yatmaya karar vermişti. Kadın yatakta oturuyordu, görmezden gelmesi neredeyse imkansızdı. Annem artık dayanamadı ve kadına bağırdı, ondan bizi yalnız bırakmasını istedi. Babam sesi duyduğumda üst kata annemi durdurmaya koştu.
Ama o annemi son gördüğümüz andı. Annemden geriye kalan tek şey beyaz halıdaki kan birikintisiydi. Kadın hala oradaydı ama annem gitmişti. Sonraki haftalarda kadın bana fısıldamaya başladı, bana “anneni görebilirsin, yapman gereken tek şey bana bakmak ve nasıl görebileceğini sormak” diyordu. Ama ona asla bakmadım.

Bütün bunları size anlatmamın sebebi ise, sizden o kadını düşünmenizi istiyorum.
Kadını bu sabah tekrar gördüm, 18 yıl sonra. Karımı ve çocuklarımı bu lanet kadına vermek istemiyorum. Sizden onun o siyah saçını ve gri tenini düşünmenizi istiyorum. O adını evinizde, şimdi bulunduğunuz odanın köşesinde düşünün, size baktığını sizi izlediğini düşünün. Düşünün ki benim evimden gitsin. Bunu size anlatarak size zaten bulaştırdım, eninde sonunda bir gün evinizde kadını fark edeceksiniz. Size tavsiyem onu görmezden gelin. Bu sizin iyiliğiniz için olur.
Çok özür diliyorum….ama mecburdum

➲ Siyah Elbiseli Adam


Merhabalar benim adım Ercan 19 yaşındayım ve Ankara'da oturuyorum. Size bugün başımdan geçen bir korkunç hikayemi anlatmak istiyorum. Aslında internette korku hikayeleri okumayı severim ve hatta uzun korku hikayeleri daha çok ilgimi çektiği için bunları okumak hoşuma gidiyordu. Ancak bu hikayelerin korkunç olmasının yanında çokta gerçekçi olmadığını düşünürdüm. Çünkü böyle şeylerin genelde filmlerde ya da dizilerde olabileceğini tahmin ederdim ama taki başıma bu anlatacağım olay gelene dek..

Yine bir gün okuldan geldim ve biraz televizyon falan izledikten sonra annem yemeğin hazır olduğunu söyledi ve annem, ben, babam ve kardeşim yemek yemeye başladık. Yemekten sonra biraz daha vakit geçirdikten sonra saat geç oldu ve herkes uyumak için odasına gitti. Biz kardeşim Ali ile birlikte aynı oda da uyuyorduk. Bu arada kardeşim Ali 5 yaşında. Neyse Ali küçük olduğu için erkenden uyudu. Ancak ben kız arkadaşım olduğu için biraz geç vakitlerde uyuyordum çünkü geceleri onunla mesajlaşıyordum. Kız arkadaşım ile konuşurken bir anda kardeşim ali beni niye hiç parka götürmüyorsun hiç diyerek uykusundan uyandı ve koşarak annemlerin yatak odasına gitti. Ancak işin ilginç yanı kardeşimi genelde haftada 3-4 gün parka eğlenmesi için götürürdüm. İçimden demekki rüyasında değişik birşey gördü ve ondan böyle düşünüyor dedim kendi kendime. Ali odadan çıktıktan hemen sonra çok vakit geçmeden odaya ağlayarak geri döndü ve kardeşim abi çok kötü siyah bir adam gördüm diyerek yüksek sesle ağlıyordu. Sonrasında ise hemen yatağın içine girdi ve üstüne yorganı çekti. Ardından ise Ali'nin ağlamasını duyan annem hemen odamıza geldi. Annem de kan ter içinde bana bişeyler anlatmaya çalışıyordu ancak tam olarak ne o anlatabiliyordu ne de ben dediklerinden bişey anlıyordum. Sonrasında ise tüm bu gürültü ile babamda bizim odaya geldi ve annem kendine gelsin diye sert bir tokat attı. 

Ben içimden neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ve annem kendine geldikten sonra babama gel konuşalım biraz dedi. Annem, babam ve ben salona geçtik ve konuşmaya başladık. Annem kardeşimin ağlama sesinden sonra uyandığında babamın baş ucunda siyah elbiseli bir adamın olduğunu ve sanki babamı boğacak gibi hareketler içinde olduğunu anlattı. İşin ilginç yanı ise kardeşimin de odaya geldiğinde yine annemin anlattığı durumun aynısını tekrar etmesiydi. Sonrasında babam odaya gitti ancak ortada ne bir insan ne de siyah elbiseli herhangi bir şey yoktu. 

Tüm bu olanlardan sonra aklıma sürekli bu yaşadığımız olay gelmekteydi ve geceleri uyumadan dua okuyarak uyuyordum. Ayrıca korkum tamamen geçene kadar 4-5 ay ışıklar sürekli açık olacak şekilde uyudum. Ancak hala aklımda olan şey gerçekten o siyah elbiseli adam kimdi merak ediyorum. 

➲ Cinli Ev


Birgün, işten eve geldiğimde annemi ağlarken gördüm. “Hayırdır anne, ne oldu?“ dedim. Bana, “Kardeşin... Kardeşine bak, delirdi sanki...“ diye korku dolu gözlerle bakınca yerimden fırlayıp kardeşimin bulundugu odaya girdim. Bana tuhaf gelen hiçbir şey fark etmedim. “Ahmet, birşey mi var kardeşim?“ dedim. Bana, “Hayır abi, gayet iyiyim.“ dedi. Ben de fazla üstüne gitmek istemedim. Ertesi gün yine eve geldiğimde, merdivenleri çıkarken sanki bizim evin kapısı uzaklaşıyormuş gibi tuaf bir korkuya kapıldım. Tam ne oluyor diye düşünürken, annemin çığlığını duydum. Hızlı adımlarla evin kapısına ulaştım. Elimi cebime atıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım. Birden içerden annemin hıçkırığının dışında, hırıltılı ama insana ait olamayacak bir ses duydum. Bunu duyunca, evde biri acaba anneme mi saldırıyor diye düşünüp eve hışınla girdim. Annem ve küçük kardeşim, holde bana bakıyorlardı. “Anne, ne oldu?“ dedim. “Yine Ahmet çıldırdı. Küçük kardeşin Füsun’la bana saldırdı.“ Çok sinirlenmiştim. Ya annem bana yalan söylüyor, yada kardeşim delirdi diye düşünmeye başladım. Annemin suratına tekrar baktığımda, korku dolu gözlerle yine karşılaştım. Füsun da çok korkmuştu; ama hala şaka yapılıyor sanmıştı. (Füsun 5 yaşında) Sinirlenmiştim. Tam hızla Ahmet’in bulundugu odaya girecekken, Ahmet birden kapıda belirdi. (İnanırmısınız, ufak kardeşimden ilk defa ürkmüştüm.) Bana bakıyordu sanki düşmanca. Sonra arkasını dönüp odasına girdi. Peşinden gidip “Ahmet!“ dediğimde tekrar bana bakıp, “Beni rahat bırak abiiiiiiii!“ diye bağırdı. Sinirlenmiştim. “Seni öldürürüm oğlum! Babam, az sonra gelecek. Ya anlatırsın herşeyi yada çok fena olacak. Babama anneme saldırdığını söylerim.“ “Tamam abi ama bana biraz zaman ver. Sana herşeyi anlatacağım.“ dedi. İlk defa kardeşimin bana yalan söyledigini hissettim. O gece, herkes yatmıştı. Ben de kardeşimi izlemeye başladım. Odasına gittim, baktım uyuyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki, sanki içimden bir ses, “Kardeşin sana bakıyor!“ dedi ve aniden döndüm; ama bakmıyordu. Sonra, “Lan oglum, manyak mısın!“ dedim kendi kendime. O gece yattım ama ne yatış! Sabaha kadar uyuyamadım. Sanki gözümü kapatınca Ahmet yanımda... Acıyorum. “Yok arkadaş, bu böyle olmuyacak.“ dedim. “En iyisi mi, yarın tüm günümü kardeşime ayırayım, onu sesizce takip edeyim.“ dedim.

 Sabah olmustu. Ben, erken kalktığım için, anneme, “Ben, saat 10 gibi dönerim.“ deyip çıktım. Ahmet de uyanmıştı. Bana candan yakın olan kardeşim, şimdi çok uzaktı. Yanıma bile gelmedi. Tam çıkarken, “Gece iyi uyudun mu?“ dedi. irkilmiştim. Ona bakmadan hemen çıktım ve kahveye gittim. Saat 10’a gelince eve hızlı adımlarla vardım. Sessizce mutfağa girdim; çünkü ordan kardeşimin odası gözüküyordu. Beni görmesin diye, daha önceden mutfağın perdelerini sıkı sıkı örtmüştüm. Sadece minik bir delik kalacak şekilde bırakıp, odayı tamamen görür bir haldeydi. Kardeşim, odadaydı ve tek başına kanepeye oturmuş, dizlerini ovuyordu. Sonra birden durdu. Benim de kanım sanki cekiliyor gibi hissetmeye başladım. Sonra birden göz göze geldik. Aman Allah’ım! Minicik delikten baktığımı hissetmişti. Çıldıracak gibi oldum. Hızlıca odasına girdim. Gözüm dönmüştü. “Lan noluyor!“ dedim, hiç tepkime yok! Ona dokununca, kaskatı oldugunu hissettim. Anneme, “Anne, koş!“ dediğim anda, elimi öyle bir tuttu ki kırılıyor sandım. Sonra hırıltılı bir sesle, “Seni öldüreceğim!“ dedi ve yere düştü. Sallanıyordu yada titreme gibi birşeydi. Sesi değişmişti. Çıglık mıydı yoksa hırıltı mı, anlayamamıştım. Annem, koşa koşa içeri girdi. “Ahmet, oglum! Ahmet’im!“ Ben, donmuş gibiydim. Sanki ayakta öylece kalmıştım. Annem bana, “Oğlum, tut! Kendine zarar verecek!“ diye bağırdıgında kendime geldim. Annemle bile tutamıyorduk sanki kardeşimi. Sonra birden kaskatı durdu. Sanki kilitlenmiş gibiydi. Kafası geriye düşmüş, gözü simsiyaha dönüşmüş gibiydi. Sanki, parmakları dönmüş, kırılmış gibi duruyorlardı. Bir noktaya bakıyordu. Annem, “Dokunma!“ dedi ve dua okumaya başladı. O arada bir defter fark ettim. Elime aldım. İçini açınca değişik bir yazı stili ile birşeyler yazılı olduğunu gördüm. Sonra, insana ait olamayacak bir sesle Ahmet bana birden, “Sakın dokunma!“ diye bağırdı. Defter, elimden düştü. Korkmuştum. Bana saldıracak sandım. Nefes alıp verişi değişmişti. Bana bakıyordu. Gözlerinin beyazlığını fark edemiyordum. Sonra kafasını sağa sola savurmaya ve garip ses yada cığlıkla, “Abi niye baktın, abi niye baktın!“ diye habire birşeyler söylüyordu. Birden kaskatı kesildi. Kolunu yavaşca kaldırdı. İşaret parmagı ile pencereyi gösterdi. Sonra bana bakarak, “Geliyor, geliyor!“ diye ağlamaya başladı. “Ne geliyor, neeeeeeeeeee!“ diye bağırdım. Annem, durmadan sureler okuyordu. Birden, “Allahu ekber, Allahu ekber!“ diye hoca ezan okuyunca, kardeşim iyice çıldırdı. Sara kırizine benzer gibi yere düşdü. Sarsılıyordu. Hoca, her “Allahu ekber!“deyişinde kardeşim cığlık atıyordu. Ve bayıldı. Annemle ben, şok içindeydik. “Ne yapabiliriz, ne!“ diye düşünmeye başladık. “Babama söyliyelim.“ dedim. Annem, “Onun inancı yok ki, inanmaz!“ “Anne, inanmıyor da bu ne! Hadi göstersin doktorluğunu!“ dedim. Çıldıracağım! Sonra kardeşim, “Abi, abi...“ demeye başladı. “Ahmet’im, canım kardeşim! Ne oluyor sana? Ne olur söyle!“ “Abi, ben yatakta değil miydim? Ne işim var burda? Bana ne olmuş ki???“ dedi. “Hatırlamıyor musun?“ dedim, “Hayır.“ dedi. “Abi, annem niye ağlıyor, niye abi?“ dedi. O sırada kapı sesi duyuldu. Babam gelmişti. “Anne, babama herşeyi anlatalım. Saklama!“ O gece babamla konuşmaya karar verdik. Tuhaf olan şey, Ahmet hiçbir zaman babamın yanında garip olmuyordu. Gayet normaldi. O gece, babam viskisini yudumluyor, hasta raporlarını inceliyordu. Kapıya vurdum, yanına girdim. “Ne oldu Murat?“ dedi. Babama, “Ahmet...“ dedim. Ama bir kere nefes alıp verdim. (Babamla sakin konuşmak istiyordum. Yaşım 25 olmasına rağmen, hala ondan çekiniyordum.) Babama, “Seninle birşey konuşmak istiyorum.“ dedim. O, “Şimdi olmaz. Önemli bir ameliyatım var ertesi gün. Raporları incelemem gerek!“ dedi; ama ben anlatmaya kararlıydım. “Ahmet...“ dedim. “Lütfen baba, sadece dinle. Çok önemli...“ deyince, “Tamam, ama kısa tut!“ dedi. Babam, sakindi. Bugünki tüm olanı biteni anlattım. Beni sakince dinledi. Sonra birden, “Hadi ordan, ben öyle şeylere inanmam! Tamam, bu kadar yeter! Çık dışarı, çalışmam gerek!“ dedi. Çok sinirlenmiştim. Tam kapıya yönelmiştim ki, Ahmet’in odasından korkunç bir çığlık yükseldi. Evin ışıkları gidip gidip geliyordu. Ürkünçtü. Ev, sanki kolonlardan çatırdıyordu. Dönüp babama baktım. “Buyur baba, hadi açıkla bu olayı.“ dedim. “Kötü bir rüya görmüştür.“ dedi. Sonra Ahmet’in odasına yöneldik. Babama, “Peki ışıklar niye gidip geldi?“ dedim. Bana,“Bu kadar salak olma. 21. yüzyılda yaşıyoruz.“ dedi. Ahmet’in odasına yaklaştıgımızda, acık olan kapı birden kapandı ve içerden kilitlendi.

 Babam, “Neler oluyor böyle!“ dedi. Sonra kardeşimin çığlıkları odadan yükselmeye başladı. Babamı ilk defa paniklemiş gördüm. Bana, “Kapıyı kır!“ dedi. “Kır şu kapıyı, ne bakıyorsun!“ Kapıyı kırdım. İçeri girdiğimizde, Ahmet duvarın köşesine geçmiş, sırtı bize dönük oturuyordu. Hırltılı hırıltılı, “Sizi öldürecem, sizi öldürecem!“ diyordu. Annem de gelmişti. Kadıncağız, sesli olarak sureler okumaya başladı. Babam, “Ne yapıyorsun sen!“ dedi. Ahmet, sureleri duydukça cığlık atıyordu. Sonra sırtının üstüne yere düştü. Ağzından köpükler geliyordu. Babam, “Sara krizi geçiriyor.“ diye yanına gitti. Ben, Ahmet’i tutmaya çalışıyordum. Krizi geçmişti. Uyandı. “Baba, abi... Ne oluyor? Ne işim var benim yerde!“ diye ağlamaya başladı. Babam bana, “Sen, bu gece kardeşinle yat. Yarın, bie psikoloğa gösteririz.“ dedi. Babama, “Baba, bu piskoloktan öte!“ dedim. Bana, “Konuşma, ne o zaman söyle!“ dedi. Onunla tartışmaya giremezdim. Herkes odadan cıktı. “Ahmetim, canım kardeşim. Ne oluyor sana!“ “Abi, bana birşey mi oluyor?“ dedi. Unutmuş gibiydi. “Tamam, birşey yok.“ dedim; ama unuttugunu sanmıyordum. “Hadi gel, yatalım.“ dedim. Kardeşimi koynuma alarak yattık ve konuşmaya başladık. Ben, ona, “Hani bana herşeyi anlatacaktın.“ deyince, “Abi, sana herşeyi söylemek isterim; ama söylersem beni öldüreceklerini söylediler.“ “Kim onlar, kim?“ dedim. “Lütfen abi, beni zorlama!“ dedi. Yatmadan önce okulda ögrendigim duayı okudum. “Ah!“ dedim. “Neden daha önce annemi dinleyip Kur’an ögrenmedim ki!“ diye içimden geçirdim. Kardeşim, uyumuştu; bense hala düşünüyordum. Bir ara gözümü kapattım. Odada sanki hafif bir rüzgâr estiğini hissettim. Korkuya kapılıp hemen sağa sola dikkat kesildim. Kardeşimin yere düştügünde işaret etigi pencere tarafına baktım. “Acaba açık mıydı?“ diye. Açık değildi. Odada sağı solu inceleye inceleye, aklıma güzel şeyler getirmeye calışarak ve yine sağa sola bakarak tam uyuyacaktım ki bir şey dikkatimi çekti. Kardeşimin duvarda bir resmi vardı. Güzel bir resim... Hep bir noktaya bakıyor gibi durur, yani yatarken gözlerine bakıyor gibi gözükmez; ama sanki beni izliyor gibiydi. Rahatsız olmuştum. Kalktım, resmi kaldırdım. 

Tekrar kardeşimin yanına yatarak bildigim duayı daha çok tekrar tekrar okudum. Oda sessizdi. Gözümü kapadım. Sonra kapının açıldığını hissettim. Yine dikkat kesildim. Kapı yönüne baktım. Kapı, gercekten açıktı. Sonra yine dua okumaya basladım. Korkmuyacaktım; çünkü gücü kudreti sonsuz olana (Allah’a) sıgınmıştım. İnancım, o gece doruk noktasındaydı. İçimden bir şey, “Sakın korkma!“ diyordu. Sonra gözümü yumdum. Ayak tarafımda bir ağırlık hissettim. Sanki yatağa biri çıkmıştı. Yavaş yavaş göğsüme doğru çıkıyordu.Ama korkmuyacaktım. Sonra bedenimi sıkıştırdığını hissettim. Gözümü açtım ama kafamı çeviremiyordum. Birden, “Senden değil, seni Yaratan’dan korkarım.“ dedim. Bunu deyince ağırlık sanki iyice arttı. İçimden, “Lütfen anne gel, lütfen anne gel!“ diye ağlamaya basladım. Evet, içimden ağlıyordum. Sonra kapı açıldı. Ağırlık kayboldu. Kafamı kaldırdım ki annem. “Anne, anne! İyi ki geldin.“ dedim. Annemde ise hiç ses yok. “Anne,“ dedim. “Oğlum, sen istersen odana geç. Ben, kardeşinle kalırım.“ dedi. “Yok, ben kalırım.“ dedim. “Oglum,“ dedi. “Hemen kalk!“ Şöyle bir anneme baktım; ama aman Allah’ım! “Annem olamazsın sen! Nesin sen? Kimsin sen?“ Ses çıkarmadı. Öylece bakıyordu. Ayakları tersti. Dua okumaya başladım. Sonra nasıl oldu anlamadım, bir şekilde kayboldu. Kardeşimi o gece yanlız bırakmamam gerektiğini anlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünürken uyuya kalmışım. Çok ilginçti. Rüyamda, uzun karanlık bir koridorda yürüyorumdum. Sonra önümde Ahmet’in olduğunu fark ettim. Ona doğru koştukça, o uzaklasıyordu. “Ahmet, dur! Ahmet, dur kardeşim!“ diye bagırıyordum. O, “Abi, yardım et abiiiiiiiiiiiii!“ diye birden kayboldu. Ben, daha hızlı koşmaya basladım. Yetişemiyecegimi anlayınca durdum. İçimden bir şey, “Geriye dön!“ diyordu. “Geriye dön...“ Nefes nefese idim. Dönünce Ahmet birden boğazıma sarıldı. Sıkıyordu. Resmen boğuluyordum. Gözlerimi açtığımda Ahmet’in beni boğuyor olduğunu ve annemin beni hıçkırıklar içinde kurtarmaya çalıştığını fark edince, Ahmet’i üstümden attım. Bana bakarak gülüyordu. “Seni boğacağımı söyledim, seni boğacağımı söyledim!“ diye gülüyordu. Duvara doğru dönerek duvarı tırnakları ile kazımaya başladı. Bunu görünce üstüne atladım. Anneme, “Onu yatağa bağlayalım.“ dedim. Annem’le kardeşimi yatağa bağladık. Kardeşim, iyice çıldırdı. Bana, “Pis homo, pis homo! Sakın hocayı getirme, sakın! Yoksa seni bec......im!“ diyordu. Nerden anlamıştı hocayı? Babam, sabah erken gitmişti işe. Saat 7:00 gibi ameliyata girecekti. Gitmeden anneme, “Ahmet’i hastaneye getir. Onu psikoloğa gösterelim.“ demiş. Anneme, “Ben şimdi geliyorum.“ diye evden çıktım. Bir hoca bulacaktım. Arkadaşımın tavsiyesi ile bir hoca buldum. Ona her şeyi anlattım ve bizim eve getirdim. Beraber merdivenleri cıkarken, hoca dua okumaya basladı. Annem, bizim geldiğimizi gördüğü için kapıyı açık bırakmıştı. Biz kapıya yanaşınca, kapı birden kapandı. Annem, kapıyı tekrar açtı. Ben, içeri girdim; hoca ise girmedi. Bana bakarak, “Ben, ilk etapta giremem.“ dedi. “Neden?“ diye sordugumda, “Bu ev, hiç hayırlı değil. Size burayı kim ve ne zaman sattı?“ “Ne alakası var!“ dedim. “Size burayı satan kişinin başına da aynı olaylar gelmişti.“ “Peki sen nerden biliyorsun?“ dedim. “Satan şahıs, çok ucuza sattı.“ ve hiç bir şey demedi. Bana, “Beni sana kim önerdi?“ dedi. “Arkadaşım Dursun.“ dedim. “O zaman ara Dursun’u!“ “Niye ki?“ dedim. “Sen, ara Dursun’u!“ Aradım. “Ya Dursun, bugün yanına ugradım ya,“ “Alo, evet dinliyorum seni...“ “Bana bir hoca bul diye.“ Dursun, birden telefonda gülmeye başladı. Bana, “Sen içtin mi?“ diye sordu. “Hayır, ne alakası var! Şimdi dedim ya!“ “Arkadaşım, beni geçen sen memleketime ugurlamadın mı?“ deyince şok geçirdim yani. “Sen hala gelmedin mi? Evet, o zaman ben kimle konuştum?“ derken, “Ooooo, hadi işim var. Bitince ararım.“ deyip suratıma kapattı telefonu. “Neler oluyor?“ diye düşünürken, hoca hızla kardeşimin bulundugu odaya girdi. Ben, donakalmıştım. “Sen... Sen kimsin o zaman!“ diyebilmişim sadece. Hoca girince kardeşim, “Sen, sen! Seni tanıyorum!“ diye korkunç bir çığlık attı. Hoca, kardeşime, “Yaradan Rabb’in adına! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Seni zavallı!“ dedi ve sureler okumaya başladı. Ben, hâlâ neler olduğunu çözememiştim. Bu şahıs, kimdi? Sonra kardeşimle konuşmaya başladı. “Bu insanları rahat bırak!“ dedi. Kardeşim, “Abi, abi! Çıkar onu odadan!“ diye ağlamaya başladı. Ben, hala telefonun şokunu yaşıyordum. Sonra bu şahıs, bana, “Hadi kardeşini sıkı tut!“ dedi. Annemi de çağırdı; ama tutmadan önce abdest almamızı istedi. Aldık. Yani annemin bana gösterdiği şekilde. 

Sonra kardeşimin yanına gittik. Hoca, baş ucunda Kur’an okumaya başladı. Bize, “Hadi, şimdi tutun!“ deyince, annemle ben hemen tuttuk. Kardeşim, çığlık atıyordu. Gözleri, siyahla kan kırmızısı şeklinde değişip duruyordu. Sonra yatağı sallanmaya başladı. Odadaki gardrop kapakları açılıp kapanıyordu. Mutfaktan tabak kırılma sesleri geliyordu. Lambalar açılıp kapanırken, bizim bulundugumuz odadaki lamba ise patladı. Sonra ani bi sessizlik oldu. Kardeşim, bayılmıştı. “Bitti mi?“ dedim, hoca olarak getirdiğim şahısa dönerek. “Hayır, burada kaldığınız sürece hiç bitmez.“ dedi. “Sizden önce, burda bir aile yaşardı. Çok güzel bir aileydi. Sonra küçük oğullarında paranormal bir durum meydana geldi. Başlangıcında, oğulları gece su içmeye kalkmış. Koridorda yürürken, şu an bulunduğumuz odanın kapısı acılmış. O zaman, bu odayı sadece misafirler için kullanırlarmış. Çocuk, kim açtı diye içeri girdiğinde, kapı birden kapanmış ve çocuğun içerden çığlığı yükselmiş.“ “Ve sonra?“ dedigimde, “Tamam, bu kadar. Sonrası sondu zaten.“ dedi. Bana, “Sen, Kur’an bilir misin?“ “Hayır!“ dedim. “Ya sen teyze?“ dedi. Annem, “Biraz...“ dedi. Bana dönerek, “Niye öğrenmedin?“ dedi. Cevap veremedim. “Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini biliyor musun?“ dedi. “Evet.“ dedim. “Babanın inancı nasıl?“ diye sorunca yine cevap veremedim. Bana, “İşte, sizin zayıf halkanız bu!“ dedi. “Burdan üç gün içinde taşının, yoksa ailenizden biri zarar görecek.“ dedi. “Ne! Taşınmak mı! Babama bunu nasıl kabul ettiririm?“ diyince, “Bu, beni ilgilendirmez.“ dedi. Kapıya doğru yöneldi. Gidiyordu. Sonra bana dış kapıdan bakarak, “Hani su içmeye giden çoçuk vardı ya...“ Hiçbir şey diyemedim. Sadece, “Evet?“ şeklinde kafamı salladım. “O, bendim.“ deyip hızla uzaklaştı.Hızlıca ayağa kalktım. Kapıya koştum. Daha sorularım bitmemişti. Ama o çoktan gitmişti. O gün hoca öyle diyince, annemle, “Artık bu evde kalamayız.“ diye konuştuk. Kardeşim de kendine gelmişti babamı zor bela ikna ettik. Hem de tam da üçüncü günde. (burda, babamın başına bişey geldi ve şimdi dini bütün bir insan oldu) Ve o evden taşındık. 

Aradan üç yıl geçmişti. Birgün, o mahalleye işim düşmüştü. gittiğimde, “Eve de bakayım.“ dedim. Kocaman bir bahçesi vardı. Ev, üç katlıydı. Babam, orayı bir mütahite vermişti. Yıkılsın, evler yapılsın diye; ama mütahitin yıkım işlerinde hep aksilikler olmuş. İşcilerden biri, aklını kaçırmış, biri de ağır yaralanmıştı. Mütahit de yıkamıyacagını anlayınca, o ev öylece kaderine terk edilmişti. Bahçe kapısına kilit vurmuşlardı ve “İçeri girmek tehlikeli ve yasaktır!“ diye bir tabela asılıydı. Evin bahcesine bakarak geçerken, evin kapısının aralandıgını gördüm. Ev, sanki beni cagırıyordu. Arkama bakmadan dönüp gittim ve bir daha o mahalleye, hatta o evin bir mil yakınına bile yaklaşmadım.

➲ Bebek Bakıcısı



Selam ben Alev üniversite öğrencisiyim sizlere başıma gelen korkunç olayı anlatmak istiyorum. Masraflarını karşılamak için günlük part time işler bakmaya başladım. Bir çok iş ilanına baktıktan sonra 3 çocuğa dadı aradıklarını gördüm. Bu konu hiç bir bilgim yoktu zaten ilanda da bilgi istenmiyordu. İlanda, genç, güzel ve sorumluluk sahibi bir kadın dadı aradıkları yazıyordu.

Numarayı aradığımda karşıma neşeli konuşan iyi bir kadın çıktı. İş ilanı için aradığımı söyledim. Bana buluşmadan işe başlayabilirsin dedi ve beni eve götürmek istediğini söyledi. Ben biraz tereddüt ettim fakat bunu kabul ettim.

Sabah olduğumda kadın beni eve götürdü. Kapıda bizi karı-koca karşıladı ve benimle gelen kadın içeriye girmeden oradan ayrıldı. Güler yüzlü bir aileydi, ev kocaman ve lükstü. Bana çocuklarını anlatmaya başladılar.

2 erkek 1 kız çocuğuydu, 10 - 8 ve 6 yaşlarında. Arkadaş canlısı, neşeli ve kibar çocuklara benziyorlardı. Yaramazlık yapmayan uslu çocuklardı.

Akşam başbaşa yemeğe çıkacaklarını geç saatte döneceklerini söylediler. İlk günüm olduğu için çok heyecanlıydım içinde ya bir şey olursa korkusu da vardı. Bana telefon numarasını verdiler acil durumda arayacaktım. İstediğim odaya girmek serbestti ve istediğimi yapabilirsin dediler.

Evden çıktıklarında çocuklarla salona geldik ve TV izlemeye başladık. Biraz acıkmıştım ve atıştırmalık için buzdolabına gittim. Bu arada çocuklar hiç konuşmuyordu zor zar ağızlarında bir iki kelime çıkarabiliyordum.

Buzdolabını karıştırırken arka taraflarda gözüme bir kavanoz çarptı. Kavanoz siyah bez parçası ile sarılırdı. Bezi çıkardığımda koyu kırmızı sıvının içinde bir et parçası vardı. Ne tür bir et olduğunu bilmiyorum ilk defa böyle bir şey görmüştüm.

Kavanozu tam yerine koyacakken bir ses duydum. Ne o an ki korkuyla kafamı çarptım.

Gelen kişi en büyük oğullarıydı ve bana, "o kavanozu yerine koy, bir daha bilmediğin şeylere dokunma" dedi.

Bakışları ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Sessiz bir şekilde...

"Özür dilerim" dedim.


Hala bana bakıyordu ve oradan ayrılmıyordu. Kavanozu yerine koyduktan sonra salona gitti ve koltuktaki yerine tekrar oturdu. Bende ortam biraz neşelenir diye onlara çizgi film açtım.

Çizgi film bittiğinde haberler başladı. Haberlere kaybolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudu parçalara ayrılmış. Bu haber beni çok etkiledi ve tanımadığım bir yerde olduğum için korkuttu. Çocuklara "hadi geç oldu. artık uyuyalım" dedim.

3'ü de aynı odada kalıyordu. Pijamalarını giydirdim onları yatağa yatırdım ve ışığı kapatarak salona tekrar geldim.

Canım sıkılıyordu. DVD arşivini karıştırmaya başladım fakat tek şey çizgi filmdi. Fakat en alt çekmecede başka bir CD vardı. Üzerinde "M Kızları" yazıyordu. Merak ettim ve onu taktım.

Ailenin özel olarak çektiği bir video idi. Anne, baba ve çocuklar gülüp eğlenirken video çekmiş. Özel bir video olduğu için kapatmaya karar verdim. Tam kapatacağım sırada benim yaşlarımda birini gördüm. Eski bakıcı olduğunu düşündüm.

Sanki çok yakından tanıdığım birine benziyordu. Yakın bir zamanda onu gördüğüme emindim. Sonra aklıma haberler geldi ve haberlerdeki öldürülen kız olduğunun farkına vardım.

Elim, ayağım titremeye başladı, korkutan kıbırdayamadım ve çığlık atmak istiyordum.

Aklıma kavanoz geldi ve tekrar kavanozu açtım. İnsan derisinden bir parça olduğunu gördüm. İyice incelediğimde kafa derisi olduğunu gördüm saçları içinde duruyordu.

Korkudan altıma işemeye başladım.

Kavanozu ve CD'yi çantama koydum pijamalarımı çıkarırken büyük çocuklarının beni izlediğini fark ettim. Bana...

"Nereye gidiyorsun" dedi.

Kekelemeye başladım ve evde bir şey unuttuğumu 10 dakikaya geleceğimi söyledim. Pijamalarımı çıkarmıştım üstümde tişört altımda ise sadece iç çamaşırım vardı. Çok korkuyordum.... o sırada kardeşleri de odada çıktı.

Evin en küçüğü olan küçük kız, "sen gidemezsin, bizi yalnız bırakamazsınnn...." diye bağırmaya başladı.

"Ailenizi arıyorum" dedim ve numarayı çevirmeye başladım.

O sırada en büyük oğlu bacağımı tutarak, "çok açım hiç bir yere gitmiyorsun" dedi.

Ona vurarak kurtuldum ve çıkış kapısının yanında bulunan yedek arabanın anahtarını alarak evden çıkarak koşmaya başladım. Hemen arabaya atladım ve kapıları kilitledim.

Çocuklar çığlık atıyor ve ağlıyordu. O sırada aile eve gelmişti ve bana "nereye gidiyorsun buraya gel sorun nedir" dediler.

Karakola kadar hiç durmadan gittim ve kendimi karakola attıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi. Başıma gelen her şeyi polislere anlattım.

Polis eve geldi ve arama yaptılar. Evde kayıp kızın eşyalarını ve parçalarını bulmuşlardı. Aile ortada yoktu ve değerli eşyalarını alıp gitmişlerdi...

➲ Kara Keçi

 Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı... Urfa’da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların devam edip etmediğini bilmediğini ama yine de emin olmadığını söylerdi bize. Çünkü köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin adı “Karakeçi“, nam-ı diğer “Cinli Köy“. Çevre kasaba ve köylerin insanları, cinlerin musallat olduğu bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış. 1900’lü yıllarda Karakeçi’nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Rehavet basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun suratını yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey çevresinde toplanmış ve başında bekleyen, ona sinirli sinirli bakan ve bağırıp çağırarak ağıza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve ev ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar “Gul Yaban“i rivayetleri çok yaygınmış ama yine de İbrahim’in anlattıklarını çok saçma bulmuşlar. Hatta onun delirdiğini sanmışlar. Olay bir süre sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için evden çıkmış ve ertesi sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir vaziyette, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.

 Çobanın oğlu Hüseyin, bir kaç yıl sonra evde yalnız kaldığı bir zaman, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, ev hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka birşeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, iblisler gider diye; ama her ne kadar Allah’a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamen seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bazı koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş bile. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarlarının ardından sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş. Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı zaman herkes ona inanmış, çünkü bir iki dakika önce her zaman evlerinin duvarına asılı ılan Kuran-ı Kerim’i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de çevre köylere bu olay yayılmış ve köy bundan sonra “Cinli Köy“ diye anılmış. Ama bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin’de bu hadiseden sonra bir daha ağzına “Allah“ lafını almamış. 10 sene sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın ölmeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını farketmiş. Ondan sonra bütün eve ve de ev halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin’in nasıl öldüğü anlaşılamamış, zira o gece yanında kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bazı homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş ama önemsememiş. Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara’ya taşınmış, evlenip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı tuhaf hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük. Ölmeden önceki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin.

➲ Asansör



Ameliyathaneden çıkan doktor, dördüncü kattaki ofisine inmek için asansöre bindi. Yanında bir de hasta vardı. Asansör sekizinci kata gelip durdu ve kapıları açıldı. Asansör kapısının önünde küçük bir çocuk dikiliyordu.

"Aşağı mı iniyor?" diye sordu çocuk. Doktor, çocuğu dikkatlice süzdü ve cevap verdi:

-"Hayır, yukarı çıkıyor." Düğmeye bastı ve asansörün kapıları kapandı. Yanındaki hasta, doktora dönüp sordu:

-"Neden çocuğun bizimle birlikte asansöre binmesine izin vermedin? Aşağı iniyorduk zaten." Doktor:

-"Çocuk çoktan ölmüştü. Geçtiğimiz gün lösemi yüzünden hayatını kaybetti."

-"Ölü olduğunu nerden çıkardın?" diye sordu hasta.

-"Sol bileğindeki mavi bilekliği görmedin mi? Ölenleri morga götürülmeleri için mavi bileklikle işaretlerler." dedi doktor.

-"Benimki gibi mi yani?" dedi hasta bilekliğini doktora göstererek.

➲Esrarengiz Oyuncak Bebekler


Güney Illinois'in kırsal kesimlerinde bir oyuncak firması, bebek bekleyen anne adayları için son derece gerçekçi sesler çıkaran oyuncak bebekler üretmeye başladı. Fakat anlatılanlara göre anne adayları doğum yaptıktan sonra oyuncak bebekler sürekli ağlıyordu. Normalde oyuncak bebeğin ağlama sesini sallayarak susturmak mümkünken doğumdan sonra oyuncakları susturmak için sertçe sarsmak ve vurmak gerekmeye başladı. Gün geçtikçe oyuncakları susturmak için ihtiyaç duyulan şiddet arttı. Sonunda oyuncak bebekler susturulamaz hâle gelince ebeveynler gürültüden kurtulabilmek için oyuncağın kafasındaki mekanizmayı parçalayabilmek umuduyla oyuncakları duvardan duvara vurmak zorunda kaldı.

Pek çok vakada anlatılanlara göre bu olaylar karşısında komşular, çocuk istismarı ihbarında bulunmak üzere polisi aradılar. Polisler olay yerine geldiklerinde kan sıçramış duvarlarda ve yerlerde bebeklere ait organ parçaları buldu. Annelerse polislerin neden geldiğine anlam veremiyorlar ve tek yaptıklarının aptal oyuncakları susturmak için duvara vurmak olduğunu söylüyorlardı; bir yandan da kucaklarındaki bebek şekli verilmiş boş kundağı pışpışlıyorlardı...

➲Cenaze İle Başlayan Musallat +18




Her şey ninemin vefat etmesiyle başladı, mevsimlerden kıştı soğuklar iyice sarmıştı her bir yanı. Ben o zaman üniversitede okuyordum. Bir gün Babam aradı ve ninemin vefat ettiğini ve memlekete gelmemi söyledi. Atladım benim külüstüre sabaha karşı ,apar topar sabah geldim köye. Cenaze vakti yaklaştığı için herkes ninemin evinin önünde toplanmıştı, bizimkilerde evin içindeydi. Dışardakilerden birkaç kişi başın soğolsun falan dediler, sağolun falan dedikten sonra balkona çıktım ayakkabılarımı çıkardım içeri geçmek için, odaya geçmek için antreden geçmek gerekiyor ama antre bile çok kalabalık cenaze evi olduğu için bütün kadınların başları kapalı, ninemin bulunduğu odaya sığmayanlarda ayakta antrede bekliyorlar hepsinin başı kapalıydı, başı kapalı demek yanlış olur peştemallıydı antredekilerin hepsi, bizim burlarda yani egede yaşlılar genelde bu şekilde başlarını örterdi her neyse , herhalde cenazede böyle giyiniliyor diye düşünüp üstünde durmadım, kafamla antrede duran peştemallı kadınları selamladım ama selamımı almadılar zaten bana bakmıyorlardı yere eğikti yüzleri, pek önemsemedim, içeri odaya geçtim.
İçeri girdiğimde annemi ve babamı gördüm, cenazenin tamamı battaniyeyle kapatılmıştı.karnının orta yerine de bir bıçak koymuşlardı. odada akrabalardan birkaç kişi daha vardı.hepsi yerdeki sedirlerin üzerine çökmüş, yere bakıyordu. annem beni görünce gözleriyle otur işareti yaptı.bulunduğum yere oturdum. ancak dikkatimi çeken birşey vardı, evde bir matem havası yoktu yada bana öyle gelmişti bilmiyorum neyse sessiz bir şekilde birkaç dakika geçtikten sonra içeriye başka kadınlarda girdi.cenazeyi yıkamak için götüreceklerdi, aldılar battaniyeye sarılı cenazeyi dört bir ucundan dört kadın tuttu, havaya kaldırdılar ve götürmeye başladılar.antreye doğru ilerlediler. bende onları izliyordum ayağa kalktım taşımakta zorlanırlarsa yardım edeyim diye. bu sırada antredeki peştemallı kadınlara baktım sadece yere bakıyorlardı daha da garip olanı zaten dar olan antrede dört kişinin taşımaya çalıştığı cenazeye yol vermemeleriydi duvar kenarında put gibi sıralanmış yere bakıyorlardı. antreden cenazeyi çıkaran kadınlarda bu duruma hiçbir tepki vermeyip sıkış tepiş geçmeye çalışıyorlardı içimden anlayışsızlığa bak diyorum.

Birkaç saat sonra cenazeyi defnetmek için mezarlığa gittiğimizde tabutu elden ele olacak şekilde taşıdık , ayrıca bizim oralarda cenaze namazına sadece erkekler gelir, gerçi kadınlar kılabiliyor mu onu da bilmiyorum her neyse ama normalde hiçbir kadının gelmemesi gereken cenazede bu sefer kadınlarda vardı tam 4 tane kadın, antrede ayakta dikilirken gördüğüm kadınlardı yanlarından geçtiğim için boylarını poslarını biliyordum onlardı emindim, şimdi de yine ayakta yüzleri yere eğik şekilde, duruyorlardı herkesten ayrı ama herkesi görebilecekleri bir köşede niye hep yere bakıyorlar diye içimi merak kaplamıştı, ayrıca benim dikkatimi cenazeyi taşırken hiç çekmemişlerdi tabutu musalla taşına koyup cenaze namazı için saf tuttuğumuzda farketmiştim birdenbire nasıl orda bitivermişlerdi , neyse herkesin yüzüne baktım kimse o kadınların bulunduğu yöne doğru bakmıyordu sanki kimsenin tanıdığı değillerdi, belki de sadece ölen ninem tanıyordu, ne olduklarını sonradan öğrenecektim.

Hoca namazı kıldırırken bir gözümde onlardaydı, tüm namaz boyunca başları öne eğik şekilde beklediler hiç kıpırdamadılar bile, ta ki namaz bitip hoca haklarınızı helal ediyor musunuz diye sorana kadar. tüm cemaat helal olsun derken ben farklı bir ses duyuyor gibiydim, herkesin ağzından çıkandan daha farklı bir cümle demek doğru sanırım. nedensiz bir şekilde gözüm peştemallı kadınların olduğu tarafa gitti zaten gariplerdi bu garip ve korkutucu sesler beni nedensizce onlara bakmaya sevketmişti. Ki yanılmsmıştım da ses onlardan geliyordu ağızlarının hareket ettiğini görebiliyordum ama yüzleri hala yere bakıyordu , put gibi duran bu varlıkların konuştuğunu görmek bilmek, nedensizce içime bir korku saldı, ”küllehü ene cinniah” ” küllehü ene cinniah” diyorlardı dördü birden, dört ayrı ses tonunu kulaklarımda hissediyordum adeta, bana uzak sayılabilecek bir mesafede olmalarına rağmen. o kadar yüksek ve bilinmezlik dolu bir sesle bağırıyorlardı ama benden başka hiç kimse o tarafa bakmıyordu sadece ben duyuyor gibiydim sanki. kimseye de soramıyordum kim bunlar neyin nesi diye, çünkü herkes cenazeyle ilgileniyordu.

Ben bunları düşünüp kadınların olduğu tarafa bakarken, cemaat cenazeyi musalla taşından kaldırmıştı bile mezara doğru gidiyordu, turgutun yani kuzenimin dürtmesiyle düşüncelerimi toparladım tabutu taşımaya yardım ettim, mezarın yanına getirdik tabutu yere koyduk. babam ve hoca tabutu açıp cenazeyi mezara yerleştirdiler ama cenaze mezara yerleştirilirken mezarın etrafına bir çarşaf gerdiler, daha sonra da hoca çapraz şekilde tahtaları yerleştirdi ve mezara toprak atılmaya başlandı bende bir kaç dakika sonra küreği alıp toprağı atmaya başladım bir kaç kürekten sonra küreği yanımdaki adama verdim. mezarın başında kalabalık yapmayayım diyip biraz uzaklaşmak için arkamı döndüm. döner dönmez de onu gördüm peştemallı kadınlardan bir tam arkamda durmuş, başı öne eğik şekilde, birden karşımda görünce betim benzim attı, tüylerim diken diken oldu. kendimi panikle bir iki adım geriye attım arkamdaki birine çarptım, bir anlığına kafamı çarptığım adama doğru çevirdim, özür dilemeden tekrar önüme onu gördüğüm yere baktım ama yoktu az önce karşımda dikilen peştemallı kadın yoktu şimdi bir saniye içinde kuş olup uçmadı ya bu amk. etrafa baktım kalabalığın arasında kayboldu mu ondan mı göremedim diye yoktu, zaten kaybolması da zordu cenazedeki herkes erkekti hemen görürdüm nerede olduğunu ama yoktu işte, lan noluyor amk peştemallı kadınları fazla mı kafaya taktım hayal mi görüyorum ne oluyor? tekrardan bu sefer 4 peştemallı kadının ayakta durdukları yere baktım, hiç biri yoktu.

Cenazeden sonra annem babam akrabalar ninemin evinde başsağlığına gelenleri ağırlamak için kalırlarken bende kendi evimize geçtim yakındı zaten birbirine evler, amacım kaç saatlik yol yorgunu olduğum için biraz uyuyup kendine gelmekti belki de yorgunluktan peştemallı kadınları kafamı bu kadar takmıştım bir sigara yakıp içtim sonra da uyudum bir kaç saat uyuyacağım diye girdiğim yataktan hava kararınca anca çıkabilmiştim ama değmişti doğrusu uyandığımda kendimi oldukça dinlenmiş hissediyordum daracık araba koltuğu belimin ırzına geçmişti resmen, kalktım baktım eve kimse yok hala ninemin evindelerdir diye düşünüp bir kaç şey atıştırıp bende evden çıktım, hava iyice kararmıştı, daha öncede söylediğim gibi ninemin evi yakındı bize, birkaç dakika yürüdükten sonra vardım, bizimkiler ateş yakmışlardı başsağlığına gelenler dışarıda sandalyelerde oturuyordu çünkü millet toplanmıştı üşümesin diye, yalnız sadece erkekler dışarıda oturuyordu, kadınlarsa evdeydi, neyse hoca geldi Mevlütü okudu herkes yavaş yavaş dağıldı, en son bizim akrabalar kaldı dışarda üşüdüğümüzden bizde içeri girdik, lokma falan ne zaman dağıtalım nerden alalım diye konuşuyorlar ben hem sıkıldığımdam hem de sigara krizim geldiğinden dışarı çıktım, ateşin etrafındaki sandalyelerden birine oturdum, hem sigaramı içiyorum hem düşünüyorum bu sırada ilerdeki sokaktan bir ses duydum yavaş yavaş artan bir ses

Eve ilk geldiğimde antrede sonrada cenazede gördüğüm peştemaşlı kadınlar karşıdaki sokaktan geçiyorlardı dördü yan yana sıralanmış yine yüzleri yere eğik, ama bu sefer sessizler, sadece ayak sesleri duyuluyor, ama bu ayak seslerini ayakkabı sesi olarak düşünmeyin, çıplak ayak sesiydi gelen sesler, oturduğum sandalyede donakaldım hareket bile edemedim sadece kadınlara doğru bakabiliyordum, kendinizi benim yerime koyun 4 tane peştemallı her yeri kapalı kadın gece tek başına karanlık sokakta yüzleri yere eğik şekilde yürüyor ve yere her basışlarında ayaklarının çıplak olduğunu anlıyorsunuz, ben bu şekilde donmuş sadece onlara bakabiliyorken evin kapısı açıldı refleks olarak hemen kapıya bakayım içeriden çıkan amcamdı tekrar sokağa yola baktım hiç birşey yoktu artık garip şeyler olduğuna emin olmuştum

Akşam kendi evimize geçince babama dedim baba mezarlıktaki peştemallı kadınları tanıyor musun? ne kadını ne diyorsun dedi, sen o kadınları görmedin mi mezarlıkta dedim, oğlum saçma sapa konuşma cenaze namazında kadınların ne işi olsun, zaten kafam balon gibi dünyalar kadar cenaze işiyle gelenle gidenle uğraştım, bir de senin bu saçma sapan sorularınla mı uğraşayım dedi. lan nasıl olur benim gözlerimle gördüğüm seslerini duyduğum kadınları babam nasıl görmedim der, yoksa gerçekte sadece ben mi görmüştüm, kimsenin onlardan tarafa bakmaması bu yüzden miydi yoksa, ama böyle birşey nasıl olabilirdi ki diye düşünürken babam dedi onu bunu boşver de git şu ninenin evine bak kapı falan açık kalmış mı diye, şimdi ninenin öldüğünü duyup evin boş olduğunu bilirler hırsız falan gelir, bişey çalınmasın dedi. Mecbur iyi tamam bakayım dedim, gittim ninemin evine, içimde beni rahatsız eden birşeyler vardı bir an önce geri dönmek istiyordum neyse vardım ninemin evine çıktım balkona önce kapıyı kontrol ettim açıktı.

Ulan baba nasıl dikkatsiz bir insansın kapıyı kilitlemeden bırakmışsın diyorum içimden neyse dedim içeriden birşey çalınmış mı kontrol edeyim bari dedim, açtım kapıyı içeri girdim lambayı yaktım. içeride her yer her yerdeydi bütün eşyalar dağınık, yerlerde. duvardaki fotoğraflar düşmüş, noldu lan buraya akşam böyle değildi burası. etrafa bakarken duvardaki tek fotoğrafa takıldı gözüm, diğer fotoğraflar gibi yere düşmemişti bu. daha yakından incelemek için ilerledim. dedemle ninemin fotoğrafıydı bu ikisi de çekyatta yanyana oturmuş gülüyorlardı.biraz inceledikten sonra fotoğrafın sol köşesinde bir ayrıntı dikkatimi çekti. başka birisi daha vardı fotoğrafta ama sadece bir kısmı görünüyordu fotoğrafta, ama bu kadarlık kısmını görmem bile birşeyler anımsamama yetmişti peştemallı kadınlardan birisiydi bu. içimi bir ürperti kaplarken cama tıklatıldı.

hemen arkamı döndüm bir anlık da olsa birisini pencerenin önünden geçerken görmüştüm sanki, ama bir anlık birşeydi belkide ben öyle gördüm diye düşünüp kendimi cesaretlendirmeye çalışıyordum bir yandan da bir an önce kendi evime gitmeliyim diyordum, kapıya doğru bir adım attım odadaki lamba söndü, karanlıkta korkularımla kalakaldım, birkaç saniye sonra tekrar yandı lamba ve pencerenin önünde onları gördüm, o 4 peştemallı kadını. yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı hiç harket yoktu. kimsiniz siz diye bağırdım cevap yok tekrar bağırdım kimsiniz siz diye yine cevap yok. tekrar sormak üzereydim ki lamba yine söndü hemen sonra tekrar yandı. hemen pencere tarafına baktım peştemallı kadınlar kaybolmuştu. hemen evden koşarak çıktım ama nasıl koşmak topukları göte vur vura koşmak nasıl oluyormuş o gece öğrendim.

Nasıl bir panikle açtıysam kapıyı bizimkiler kapıya geldi, annem babam kardeşim yani.ne oldu niye koştun dedi annem, 4 tane kadın vardı ninemin evinin dışında gördüm pencereden dedim, bana bir süre baktılar sonra kaçtılar dedim. babam hemen bakmaya gitti. bense oturdum bekliyorum salonda annem kendine gelirsin, korkmuşsun diyip su getirdi onu içtim yaklaşık 10 dakika sonra babam geldi, sen kapıyı kilitledin mi de mı koştun geldin buraya dedi. ne kilitlemesi baba olduğu gibi bıraktım geldim nasıl kaçtığımı bilemedim, evin içi de dağınıktı duvardaki fotoğraflar falan hep yere düşmüştü gördün sende değil mi dedim babama, ne diyorsun oğlum sen evin içi çıkarken nasıl bıraktıysak öyleydi düzenliydi yani, kapıda kilitliydi zaten dedi. ne diyordu bu adam az önce bizzat yaşadıklarım gördüklerime nasıl yok öyle birşey diyordu, ben mi deliriyordum yoksa etrafımdakilerde mi bir gariplik vardı.

Tamam boşverin diyip geçiştirdim odama geçtim amacım kafamı biraz olsun toparlayabilmekti, hangisi hayal hangisi gerçek, kimin söylediği doğru karıştırır olmuştum. ertesi gün daha oraya gelmemin ikinci gününde benim sınavım var gitmem lazım diyip yola çıktım hiç aslı yoktu sınavımın olduğunun sadece kafayı yemeden uzaklaşmak istemiştim buradan , giderken babam arabayı bırakmamı istemişti mevlüt işi falan var lazım olur diyerekten. ben de mecbur bıraktım otobüsle dönüyorumdum üniversite okuduğum şehre. neyse vardım şehre, yolculuk iki saat civarı sürmüştü.atladım servise yurdun önünde indim. baya geç bir saat olmuştu yurt odalarında tek tük ışık yanıyordu, çoğu kişi yatmıştı demek ki, bizim odaya baktım mavi cılız bir ışık yanıyordu gece lambasıydı yani, oda arkadaşlarımda yatmıştı yani. neyse çıktım odaya açtım kapıyı yanımda bir tane küçük çanta vardı eşyalarımı koyduğum onları açıp dolabıma yerleştiriyorum gece lambasının zayıf mavi ışığında, bir yandan da yataklarında yatan adamlara bakıyorum kim bunlar amk.

Benim oda arkadaşlarıma hiç benzemiyorlar, yanlış odaya mı geldim amk diye şüpheye düştüm kapıdaki oda numarasına bakmaya karar verdim. açtım kapıyı dışarıdan baktım evet doğruydu benim oda numaramdı kapıda yazan e o zaman odada yatanlar kim amk, hadi biri farklı kişi olsa birşeyden şüphelenmeyeceğim de hepsi başka başka adamlar, yoksa yarı karanlık odada yanlış mı gördüm çocukların suratını diyip odanın ışığını açtım bu sefer uyuyanların yüzüne dikkatlice baktım, hayır hiçbirini tanımıyordum.

Lan noluyor amk odaya yeni birileri taşındı, ee bana niye haber vermeden böyle birşey yaptılar, benim oda arkadaşlarımın hepsi birden mi gitti nasıl iş lan bu diye kafamda düşünceler dolanırken kafamda sigara içme isteği belirdi, kafam karıştığında hep böyle olurdu. kafamdaki düşünceleri toparlamak için bir sigara yakıp pencereye gittim açtım pencereyi. sigarayı çekip düşüncelerimi toparlamaya çalışırken odanın lambası söndü.bir kaç saniye sonra tekrar yandı.arkamı döndüm lamba niye kapanıp açıldı diye, gördüklerim karşısında küfür bile edemedim.odanın orta yerinde 4 peştemallı kadın ayakta yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı. yine ynı şeyleri söylüyorlardı ”küllehü ene cinniah” ”küllehü ene cinniah” hiç durmadan bunu söylüyorlardı, sesleri odada yankılanıyordu. seslerden olsa gerek odadaki tanımadığım çocuklarda uyandı hepsi birden.

Ben noluyor lan bağırıp çağıracaklarını düşünürken onlar hiçbir tepki göstermeden kalktılar.peştemallı kadınların yanına gittiler. hepsi birden bana dönük şekilde aynı cümleyi söylemeye başladılar ”küllehü ene cinniah” ama onlar yere bakmıyorlardı kadınlar gibi, yüzlerini görebiliyordum, gözleri tamamen bembeyazdı bir insan gözü gibi değildi gözbebekleri yoktu. derken birisi bana doğru yaklaştı. bense olduğum yerden kıpıldayamıyordum. iyice yanıma yaklştıktan sonra ” bağırarak normal olmayan daha önce hiç kimseden duymadığım bir ses tonuyla ”tavvil umri’’ dedi.uyandım irkilerek etrafıma baktım, otobüsteydim, dışarıya baktım gökyüzü aydınlıktı, nasıl bir rüyaydı bu sanki gerçek gibiydi. saate baktım daha yola çıkalı yarım saat olmamıştı, derin bir nefes aldım yol boyunca rüyanın etkisyle hiç uymadım neyse vardım üniversite okuduğum şehre geldim yurda, odada kimse yoktu daha gündüz olduğu için herkes okuldaydı sanırım.hem yol yorgunluğu hem de rüyanın etkisinden olsa gerek, üstümü değiştirip yattım yatağa biraz uyumak için. uyandığımda oda karanlıktı gece olmuştu, birkaç dakika yatakta debelenip kendime gelmeye çalışırken kapının dışından sesler duydum

oda arkadaşlarımın sesleriydi gelen sesler. o anda rahatladım ister istemez de olsa rüyanın etkisi altında oluyorsunuz çünkü ya yine rüyamdaki gibi olursa diye düşünüyosunuz. kapıyı açtılar önce sonra ışığı açtılar ama gördüklerim beklediklerimle aynı değildi, gelenler rüyamda gördüklerimle aynı kişilerdi, çok net hatırlıyordum. odaya girip beni gördüklerinde içlerinden birisi kardeşim hoşgeldin. başın sağolsun tekrardan, hayırdır niye erken geldin bu kadar dedi. sesi oda arkadaşım kadirin sesiydi ama sureti farklıydı o değildi böyle birşey nasıl olabilirdi allah kimseyi sesi tanıdık birisi ama sureti başka birisi olan birini görmeyi nasip etmesin, dilim tutulmuş gibi kalakaldım konuşamıyordum zaten bu durumda ne konuşabilirsiniz ki? karşımdaki benden cevap bekler gibi bana bakıyordu. bu cevap vermemem yada verememem diğerlerinin de dikkatini çekmiş olacak ki diğerleri de bana bakmaya başladı.

iyi misin kardeşim neyin var dedi tekrardan, hala inanamıyordum sesi kadirin sesiydi fakat gelen sureti rüyamda gördüğümün aynısıydı. yanıma doğru gelmeye başlayınca gelme dedim, gelme dur uzak dur benden. noldu la dedi karşımdaki. kimsin sen dedim kadir lan ben tanımadın mı dedi uyku sersemi gözün mü görmez oldu dedi. ne diyordu bu karşımdaki yoksa gerçekten ben mi yanlış görüyordum ama yok herşey karşımda apaçık duruyordu.sesi kadirin sesiydi fakat sureti onun değildi. uzak durun benden dedim yataktan kalktım.kapıya doğru yöneldim, karşımdaki kendini oda arkadaşım diye tanıtanlar ise sadece bana bakıyorlardı.aceleyle açtım kapıyı hemen müdür odasına koştum.

Baktım odaya müdür hala odadaydı ışığı yanıyordu çünkü pencereden görünüyordu, kapısını çalmadan direkt girdim odaya, ama karşımda müdür yerine başka birisi vardı. aklımdan odada olanların hepsi burda da mı olacak diye geçti ama emin olmak için sordum belki başka birisi yerine bakıyordur diye. müdüre bakmıştım ben dedim, karşımdaki adam suratıma garip garip baktıktan sonra tanımadın herhalde oğlum tanımadın mı benim turhan abin, müdür dedi. o sırada da arkama doğru baktı, o bakınca bende arkama baktım odadakiler arkamdaydı, beni takip etmişlerdi. noldu buna dedi karşımdaki adam odadan gelenlere, benden bahsediyordu, onlarda bilmiyoruz anlamında kafalarını salladılar. bense bir anlık reflekse odadan çıktım kapıda bekleyenlerin arasından, yurttan çıktım ağlıyorum ama kaçarken, bu yaşadıklarım neydi hepsi zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu

Hem yorulup hem de yurttan biraz uzaklaşınca bir banka oturdum.korku ve şaşkınlıktan dolayı titriyordum haliyle sigara yakmamda zor oldu. gördüklerim yaşadıklarımdan sonra yurda dönemezdim, bende sınıftan tanıdığım evde kalan bir arkadaşımı aradım, sende kalabilir miyim bugün dedim.kalabilirsin tabi hayırdır yurtta birşey mi oldu dedi, eve gelince anlatırım dedim. sınıfta en yakın arkadaşımdı berkay hatta evine birkaç kez kız bile atmıştım her neyse vardım evine çaldım kapısını ama içimde bir korku da var ya yurtta yaşadıklarım burda da başıma gelirse ya berkayda tanıdığım bildiğim gibi görünmezse o zaman artık kafayı yer miyim acaba? ben bunları düşünürken kapıyı açtı bu, normaldi yani bildiğim berkay,kardeşim kötü birşey mi oldu dedi kapıyı açar açmaz, lan bu kadar mı belli oluyor yaşadıklarım yüzüme mi vurmuştu ? belki yurrtta sıkıldım da geldim yanına insana direkt böyle sorulur mu,kafamda bunlar dolanırken dedim kapı ağzında mı konuşalım içerde konuşuruz dedim, geçtik içeri, çay koymuş ben gelmededn onu getirdi mutfaktan bardaklara koydu, bir sigara yaktım çayın yanında, başladım yaşadıklarımı anlatmaya, kelime atlamadan hepsini anlattım. anltacaklarım bittikten sonra gayet bilgili şekilde var böyle şeyler kardeşim dedi, senin yaşadıklarına benzer birşeyi benim uzak akrabalarımdan biri de yaşamıştı , tam olarak aynı olmasa da dedi, demek ki bu kadar sakin ve bilgili şekilde karşılamasının sebebi buydu. ne bunların sebebi dedim korkanlar üç harfli de derler, iyi saatte olsunlar da, herkes adını anmaya korkar, ama hepsinin demek istedikleri cindir dedi.

Cin lafından korktum çünkü başıma böyle bişey geleceğini hiç düşünmemiştim daha önce zaten kim düşünürdü, akla hayale gelmeyecek şeylerdi bunlar, neydi akrabanın başına gelenler dedim berkaya, anlatmaya başladı, ben o ki akrabamı hiç görmedim, ben doğmadan çok önce yaşamış babaannnem anlattıydı bana da onlara karıştırdı derdi. peki nasıl olmuş dedim anlatmaya devam etti.arıcı mustafa derlermiş ona, ova ova dağ dağ kovanları gezdirir arıların en bol çiçekli yerlerden beslenmesini bal yapmasını sağlarmış, geceleri de genelde kovanların başından ayrılmazmış ayı yada vahşi hayvanlar kovanları talan etmesinler diye,bazen tek başına olurmuş bazen de arkadaşlarıyla. lakin bir gün kovanları beklemede tek başınayken tam uykuya dalacağı bir sırada ses duymuş bir tıkırtı sesi.hemen kalkmış tabi panikle kovanlara bakmış, ama hiçbirşey yok, merakta etmiş tabi sesin nereden geldiğini, etrafa bakmaya başlamış elinde gaz lambasıyla, biraz ilerledikten sonra onları görmüş.

neleri görmüş oğlum gizemli gizemli anlatma berkay diye buna biraz atar yaptım biraz, o da anlatmaya devam etti, onları görmüş dedi. bir kafileyi sessiz bir kafileyi en önde atın üzerindeki bir gelin varmış arkasında da sıra halinde yürüyen kişiler ama garip olan şu ki at ve çevresindekiler geri geri yürüyormuş, ileri doğru değil, yüzlerinin baktığı yönün tam tersine doğru. hemen anlamış tabiki arıcı mustafa onların cinlerin düğün kafilesi olduğunu, olduğu yere kendini atmış saklanmış, kafile onu farketmeden geçip gitmiş, yada arıcı mustafa öyle sanmış.
sabaha kadar beklemiş arıcı mustafa sabahın ik ışıklarıyla birlikte de kovanlarını, herşeyini geride bırakıp köye geri dönmüş ama bu olaydan sonra köylüler onun garip hal ve hareketler içinde olduğunu farketmişler , gündüzleri köyün çevresindeki dağlara tek başına gider, oralardan 2-3 gün boyunca gelmek bilmezmiş, bir gün abisi bu durumlardan iyice şüphelenip onu yine dağa gittiği bir gün takip etmiş, epey bir süre arıcı mustafayı takip ettikten sonra, bir oyuğun önünde durmuş arıcı mustafa, anlaşılmayan bir dille bağırmış oyuğa doğru. bağırdıktan bir süre sonra da kollarını açıp birilerine sarılır gibi hareketler yapmaya başlamış.

Abisi bu durumdan hem korkup hem de delirdiğini düşünmüş ve onu izlemeyi bırakıp yanına doğru yürümüş, onun geldiğini farkeden arıcı mustafa onu uzaklaştırmaya çalışmış git demiş abisine sinir ve panikle, sadece git. beni onlarla rahat bırakın demiş. kimler demiş abisi ,etrafındakiler şu anda sana bakıyorlar, sen onları göremezsin, git burdan hemen demiş, abisi anlattıklarına anlam veremeyip korkusundan arıcı mustafanın dediğini yapmış ve gitmiş, o andan sonra arıcı musafayı ne bir gören olmuş ne de duyan, delirdi de derler onlara karıştı da, onlardan kurtuluş zordur, senin başına her nasıl musallat oldularsa kolay kolay bırakmayacaklar. bunun bir çaresi yok mu kardeşim yoksa bende onlara karışıp gidecek miyim, çevremde görünmeyen şeyleri gören görünen şeyleri farklı gören birisi mi olacağım dedim. bunların sana nasıl musallat olduklarını öğrenmemiz lazım dedi. nasıl öğreneceğiz dedim. bu işlerin ehli birine gitmemiz lazım dedi.










Bir kaç gün sonra indik arabadan çaldık bir evin kapısını hava da kararmaya başlamıştı, o arada acaba geri dönsek mi diye düşünmedim değil çünkü geldiğimiz yol bile bana korkutucu gelmişti nedense belki yaşadıklarımla alakalıydı, berkayda burayı nerden bildiğini hiç söylememişti bana, bu düşüncelerdeyken kapı açıldı, içeriden bir kadın çıktı. Yaşlı, yüzü buruşmuş siyah bir başörtüsü takan biriydi, direkt ne istiyorsunuz dedi, direkt sert bir şekilde giriş yapınca ilk birkaç saniye cevap veremedim cevap verecekken berkay benim yerime konuştu, birşey danışacaktık size diyebildi sadece, ne dedi kadın, beni işaret ederek arkadaşıma bir büyü yapıldığını yada musallat olduklarını düşünüyorum dedi, geçin içeri dedi kadın, içeri geçtik berkayla birlikte, evde doğru düzgün eşya yok, bir masanın üzerine konulmuş cam kavanozların içinde çeşitli renkte sular vardı yada her neyse, duvara arapça yazılı bir kağıt vardı sonradan o kağıt elime geçti size onun fotoğrafını atacağım, arapça yazılı kağıdın bulunduğu duvarın karşısındaki duvara insan çizimi yapılmıştı sonradan şahit olduğum bir büyü de çizilenin aynısıydı sadece daha büyük şekildeydi bu duvardaki, ben evi incelerken falcı kadın oturun dedi, berkayla baktık ama oturacak ne çekyat ne koltuk ne sandalye ne de herhangi bir şey vardı, bunu düşündüğümüzü farketmiş olacak ki yere çökün dedi sesi emrediciydi dediğini hemen yaptık, sana musallat olan var mı yok mu öğrenmek için onu çağıracağım dedi lakin korktuğunuz anda sakın dua okumayın çağıracağım cin müslüman taifesinden değil

Benim gözler faltaşı gibi açıldı cin çağırma lafını duyunca, berkaya baktım yere bakıyordu gözlerini kapatmıştı, nereye düştüm ben bir delinin peşine takılıpta diyordu içinden muhtemelen ama bunun suçlusu ben değildim kendisi getirmişti beni buraya, kadın bizim bulunduğumuz yerden ayrıldı,berkayla bense biraz olsun bile kıpırdamıyorduk, sonra falcı kadın geldi elinde bir ekmek ve kuran vardı, kuranı açtı dikkatimi çeken birşey oldu bazı sayfaları yırtıktı, falcı kadın açtığı sayfayı yırttı ben ise ne yapıyor aq delisi diyorum içimden, yere koydu yırttığı sayfayı üstüne getirdiği ekmeği koydu, sanki biz odada yokmuşuz gibi kuran ve ekmeğin üstüne doğru çömeldi ve işemeye başladı üstüne şaşkınlık ve korkuyla bakıyordum olan bitene gökhana baktım gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu kadına, bu yaptığının nedenini o zaman bilmiyordum ama sonradan öğrendim müslüman olamayan bir cinden yardım almak için müslümanlığı aşağılayacak şeyler yapmak gerekirmiş kadında bu yüzden öyle yapmış.
Falcı kadın ayağa kalktı tam önümüze geldi, odada bulunan daha önce görmediğim siyah taşları bir kabın içinde yaktı, siyah bir duman çıkıyordu yanan şeyden, duman bütün odayı kaplamıştı, arapça olduğunu tahmin ettiğim bir takım sözler söylemeye başladı yanan ateşe bakarak ama çok hızlı şekilde söylüyordu söylediklerini anlayamıyordum, durdu türkçe konuşmaya başladı ‘ ey ilim sahibi kasum, ateşten doğma kasum, bu aciz olan topraktan yaratılanlara ses ver’ dedi ve bana sordu, ismin nedir? ismimi söyledim, tekrar anlamadığım dilde konuşmaya başladı bu sefer yavaş konuşuyordu ‘’ve sahi cesedi kulli ‘dedi ateşten öyle bir duman çıktı ki tüm odayı kapkaranlık yapmıştı, tekrar bana baktı 7 ceddini bırakmayacak bir büyü var üstünde, onların 7 ceddine senin yedi ceddin, dedi, çok güçlü bir büyü dedi.Kim neden yapmış bu büyüyü, nasıl kurtulacağım bundan dedim bu musallat sana değil ailenden senin soyundan birine yapılmış, onlarla bir anlaşma yapacağız sana ve sülalene musallat olan kabileyle başka yolu yok dedi, nasıl olacak bu anlaşma dedim, şimdi olmayacak dedi 9 akşam sonra bana istediğim malzemeleri getir, 9 akşam sonra bu evde olacak ayin, ve onlar anlaşmayı kabul ederse bu büyü bu musallat bitecek dedi, lakin o vakit gelinceye kadar bundan kimseye bahsetmeyeceksiniz eğer onlardan ve musallatdan ne kadar çok haberi olan olursa onları başınıza daha da sararsınız dedi, istediği malzemeleri söyledi bana şimdi burada yazmayacağım onları bulmaya çalışıp ileride anlatacağım ayini uygulamaya çalışanlar olabilir diye, getirmem gereken malzemeleri söyledikten sonra çabuk gidin buradan dedi hava karardı yatsı olmak üzere.

Çıktık falcı kadının evinden düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum ama toparlayamıyorum bir türlü, böyle bir şey başınıza gelse siz ne hissederdiniz ki, yaktım bir sigara yola çıktık berkayın arabasıyla, benim soyumdan kime musallat olmuşlardı, o anda aklımda bir kıvılcım çaktı resmen, o cenazeye gittiğim günü hatırladım ilk kez orada görmüştüm peştemallı kadınları, ninemin evinde antrede ayakta yüzü eğik şekilde beklerlerken, cenazeyi dışarı çıkarmaya çalışırlarken kimse onlar varmış gibi davranmıyordu keza mezarlıkta da öyleydi, bütün bunların ninemle bir ilgisi var mıydı gerçekten, yoksa ben mi kafamda kuruyordum bunları, ama ninemin ölmesinin hemen ardından bunların olmasının bir anlamı olmalıydı, onu musallatı benim üzerime mi bulaşmıştı, beynimde binlerce soru vardı, bunların cevabını bulmadan duramayacaktım. Berkaya dedim beni otogara bırak memlekete döneceğim evdekilere anlatmam lazım bütün olanları, falcı kadının dediklerini hatırlattı kimseye anlatmaman gerekiyor falan dedi ama onu dinlemedim bile bindim en yakın zamanda memlekete giden otobüse, indim eve.Sabahın ilk ışıkları köyü yeni aydınlatmaya başlamıştı, birkaç gün önceyi düşündüm, cenaze için geldiğimde ne kadar normal bir hayatım olduğunu şimdiyse nasıl bir hayatım olduğunu, ninemin evinin önünde durduğumda ise tüm bu düşüncelerden arındım herşeyin başladığı yer burasıydı, ilk önce evi dışarıdan bir süre inceledim, hem havanın aydınlanması hem de meraktan dolayı içeri girmeye karar verdim,havanın aydınlanması cesaret veriyordu en azından, kapıya baktım kilitli değildi açıktı babam niye kilitlememiş dedim ama üzerinde fazla da durmadım, içeriye girdim. Düzenliydi içerisi duvardaki fotoğraflara baktım hiçbir anormallik yoktu, ninemin eşyalarını sakladığı yüklük vardır, bilenler bilir genelde eski evlerde olur, o anda aklıma oraya bakmak geldi, açtım kapağı yorganlar vardı aralarına elimi soktum birşey bulabilir miyim diye, bulamadım. Bu böyle olmayacak diye yorganların döşeklerin hepsini indirdim, bir çarşafa sarılmış halde metal bir kutu buldum, hemen açtım içini fotoğraflar vardı içinde, en baştaki fotoğrafı elime aldım, dedem ve ninemin fotoğrafıydı bu bu evde çekilmiş bir fotoğraf çekyatta yanyana oturmuş gülümseyerek poz vermişler, ah bir de gerçek suratları olsaydı, size o an yaşadığım korkuyu tarif edemem, fotoğraftaki gülümseyen yüzlerin korkunçluğunu, korku ve dehşet duyup hemen fotoğrafı olduğu yere bıraktım, evden çıkmak istiyordum sadece. Kapıya yöneldim açmaya çalıştım açılmadı, arkamı döndüm karşımdalardı
Dedem ve ninem ve karşımdaki çekyatta oturmuş bana doğru bakıyorlardı fotoğrafta olduğu gibi aynı şekilde ama karşımdakiler gerçekti fotoğraf karesi değillerdi, ’’ sette kül lehü cinniah’’ dedi ikisi birden yüzleri daha da iğrenç ve korkunç oluyordu, elleriyle pencereyi işaret ediyorlardı, ‘’sette kül lehü cinniah’’ derlerken pencerenin tarafını işaret ediyorlar, kafamı pencereden tarafa çevirdim 4 peştemallı kadın pencerenin önündelerdi, yine aynı şekilde yüzleri yere eğik, kafamı tekrar ninem ve dedemin olduğu yöne çevirdim çekyatta oturmuyorlardı, dibimdelerdi, o korkunç yüzleriyle sadece birkaç santim uzağımdalardı, nefeslerini hissedebiliyorum, sonra otobüsün kasiste sarsılmasıyla uyandım, yanımdaki sudan içtim hemen boğazım yanıyordu resmen

neyse indim otobüsten geldim köye ninemin evinin önünde bir kalabalık toplanmıştı, bazıları sandalyede oturmuş bazıları da ayakta bekliyordu. ayrıca duaya benzer sesler geliyordu kalabalığın toplandığı yerden, arapça sesler korku duymama sebep olmuştu ama bu seslere kulak kabartınca peştemallı kadınların sözyledikleriyle aynı olmadığını farkettim, bu bir nebze de olsa içimi ferahlattı, bu ferahlamayla kalabalığa doğru yaklaşınca bunların mevlüt için toplandığını anladım hoca elinde mikrofon, okuyordu. ben de bir köşeye oturdum, aileme yaşadıklarımı anlatmak için milletin dağılmasını mevlütün dağılmasını bekliyorum.neyse hoca okumasını bitirdi, millet yavaş kalkmaya başladı, buna mütakiben benim yanımdaki sandalyelerde oturan dayılar kendi aralarında konuşmaya başladı. ilk başta konuştukları ilgimi çekmedi ama daha sonra dikkat kesilmemi sağlayacak şeyler konuşmaya başladılar.şöyle diyordu yaşlı dayının biri ”allah afftsin arkasından dua okuyoruz ama günahları büyüktü, büyük oğlununun ilk karısına büyü yaptırıp, ayırdı derlerdi, ne kadar doğru bilinmez ama olan laf budur dedi. onu dinleyen dayılardan doğru doğru diye onayladı. konuştuklarının doğru muydu gerçekten yoksa sadece birer dedikodu muydu ama ateş olmayan yerden duman çıkmazdı, amcamın eski karısı kimdi bugüne kadar amcamın ayrıldığını kimseden işitmemiştim, birşeyler saklanmaya mı çalışılmıştı yoksa.mevlütten sonra herkes dağılınca annem sınavın yok muydu niye geldin dedi, tek sınavım vardı ona girip mevlüte yetişeyim dedim diye bir yalan uydurdum halbuki mevlüt olduğundan haberim bile yoktu. yaşadıklarımı hemen anlatmamaya karar verdim, amacım ninemin evinde amcamın eski karısı, ninemin eski karısı hakkında birşeyler araştırmaktı, aslında ne aradığım ne bulacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu ama evi aramalıydım birşeyler beni dürtüyordu sanki. girdim içeri rüyamda olduğu gibi yüklüğe baktım ilk olarak, açtım kapağını yorganları kaldırdım, rüyamdaki gibi bir çarşafa sarılı bir kutu vardı. içimden rüyamdakilerin aynısını mı göreceğim diye bir korku duyuyordum bu tereddüt içinde kutuyu açtım fotoğraflar vardı içinde ama en baştaki fotoğrafı aldım bu fotoğraf rüyamdaki gibi değildi, dedem amcam ve bir kadın vardı fotoğrafta. kadın kapalıydı fotoğrafa bıkkın bir şekilde bakmıştı. sebebsizce peştemallı kadınlarla araalarında bağlantı kurdum, belki de yüzünü hep merak ettiğim kadınların yüzüne bakıyordum elimdeki fotoğrafta. bu neyin nesiydi babama sormalıydım.

Amcamı arıyorum telefonla ama telefonu kapalı evini arıyorum evinde de değil yengem de nerede olduğunu bilmiyor, kafamı toparlamak için bir sigara yakmışken telefonum çaldı, arayan berkaydı. Ne yaptın anlattın mı ailene olanları diyor telaşlı bir sesle, hayır anlatmadım dedim, ama bir fotoğraf buldum ninemin evinde hiç tanımadığım bir kadında vardı fotoğrafta babamda tanımıyor dedim, berkay hemen buraya gel fotoğrafı falcı kadına gösterelim dedi, fotoğrafta amcam var hem onunla alakalı birşeyler duydum burada onla konuşsam daha iyi olacak aslında dedim ama ulaşamıyorum amcama, sen gel buraya falcı kadına gidelim fotoğraf önemli birşey dedi büyü yapılırken bile kullanılan bir nesne, falcı kadın o fotoğraf sayesinde birşeyleri görür dedi, haklı olabilir miydi, amcama da ulaşamıyordum zaten işler iyice garipleşmişti. Ne kaybederdim ki fotoğrafı falcı kadına göstersem belki de berkayın dediği gibi birşeyleri görürdü kim olduğunu bana söyleyebirdi, tamam dedim berkaya geliyorum

Birkaç saat sonra nihayet üniversite okuduğum şehirde berkayın yanındaydım, atladık arabasına falcı kadının evine doğru yola çıktık, yolda berkayla neredeyse hiç konuşmadık üzerinde garip bir hava vardı, sadece fotoğrafı görmek için konuşmuştu benimle her neyse vardık falcı kadının evine çaldık kapısını, o uğursuz suratıyla kapıyı falcı kadın açtı, sanki yıllardır yıkanmamış gibi yüzündeki kırışıklar kapkaraydı. Neden geldiniz dedi dokuz gün dokuz yatsı sonra gelin demedim mi size dedi, hiç bir şey söylemedim sadece fotoğrafı gösterdim, bu fotoğraftakini öğrenmek istiyorum o yüzden geldim, ilminle yardımcı bana dedim. İçeri geçin dedi ben bunları söyledikten sonra, içeri geçtik elimden fotoğrafı aldı, bir kabın yarısına su doldurdu daha sonra kırmızı bir sıvının olduğu şişeyi aldı evdeki tek masanın üzerinden, kapağını açtığında ise odayı leş gibi bir koku kapladı, kan kokusuydu bu, kim bilir hangi mahluğun kanıydı. Yarısına kadar su doldurduğu kaba biraz da kan döktü, daha sonra fotoğrafta kadının olduğu kısmı kesti, kestiği kısmı kabın içine attı. İşaret parmağıyla karıştırmaya başladı, su ve kanı fotoğraf ile birlikte. Mırıldanarak birşeyler okumaya başladı ama onları buraya yazmayacağım çünkü direkt olarak ifrit çağırmayla ilgili, karanlık, bilinmemesi gereken sözler. Mırıldanarak başlayan sözler gitgide daha yüksek şekilde söyleniyordu, odanın içinde sesler yankılanıyordu artık ‘’ellezine fereha minhasse azeferun min şerri ‘’. En sonunda durdu, yüzünü kaptan bana doğru çevirdi, ninen bu kadına büyü yapmış oğlum, yani gelinine, onun adını varlığını kimse hatırlamıyor, büyü yüzünden, büyü çok güçlü, çok tesirli. Allah nineni affetsin hepinizin günahı onun boynunda, ninenin soyundan gelenlerin hepsi bu büyünün cezasını çekecek, delirecek, olmayan şeyleri görmeye başlayacak, hepsi çığlıklar içinde yitip gidecek dedi.Benim bugüne kadar hiçbir kötülüğünü görmediğim ninem nasıl böyle şeyler yapmıştı, onun yaptıkları yüzünden ben ceza mı çekecektim cinlere mi karışacaktım, delirecek miydim, peki sadece neden ben yaşıyordum bunları, ben bu düşüncelerdeyken falcı kadının sesi beni kendime getirdi. Bundan kurtulmanın iki yolu var ya sana musallat olanlarla bir anlaşma yapacaksın yada onların hepsini yakacaksın, sana ve sülalene verilen cinler çok güçlü ifritler anlaşmazlar, sadece tek bir yolun var onları yakmak lakin buna benim ilmim yetmez, sana musallat olanlar çok güçlü, bu işi burda yapamazsın dedi. Nasıl yapacağım nasıl kurtulacağım dedim dörtova köyünde bir hoca var ilmi çok geniş o sana yardımcı olabilecek kişi, gidin burdan şimdi onu bulun dedi

Köye yaklaştıkça yol iyice bozulmuştu artık toprak yolda ilerliyorduk, nihayet köyün içine geldik küçük bir camisi vardı köyün ama çok eskiydi ışıkları yanmıyordu, aslına bakarsanız cami olduğu bile anlaşılmıyordu nerdeyse, çok bakımsızdı sadece çok ufak bir minaresi olduğu için cami demiştim, birkaç kişi köyün meydanında sandalyede oturmuş konuşmadan duruyordu, kahve desem kahve değildi öyle bildiğin meydanda put gibi oturuyorlardı, arabadan indik yanlarına gittik, …. Hocanın evini gösterir misiniz dedim karşımdaki ağzını açmadan birkaç yüz metre uzaktaki tepeyi gösterdi eliyle, garip bir köydü hiç şüphesiz, tamam sağol dayı dedim cevap bile vermedi, hadi gel berkay dedim yürüyerek gidelim, yolda yürürken başka birşey daha dikkatimi çekmişti köyde hiç araba yoktu sokaktaki hayvanlardan başka köyde bir hareket de yoktu. Tepedeki hocanım evine vardık berkayla birlikte ben çaldım kapıyı, bir kaç saniye sonra kapıyı hoca olduğunu tahmin ettiğim kişi açtı sakalları uzun ama genç sayılabilecek birisiydi, buyrun dedi, hocam dedim başımda bir bela var ancak sizin bunu çözebileceğinizi söylediler dedim ben bunları söylerken bana doğru bakmıyordu berkaya doğru bakıyordu, kapıda beklemeyin içeride konuşalım buyrun dedi geçtik içeriye oturun evladım dedi kapının açıldığı odaya girdiğimizde, odada karşılıklı iki çekyat vardı zaten berkayla ben birisine oturduk hoca da tam karşımızdaki diğer çekyata oturdu, selamun aleyküm dedi. aleyküm selam dedi, aleyküm selam diye karşılık verdim. burayı bu evi size kim tarif etti herhangi bir sıradışılık gördünüz mü dedi, köyün meydanında oturan iki yaşlı adam vardı lakin konuşmadılar hiç, elleriyle işaret ettiler bu evi öyle bulduk burayı dedim, anladım anlamında başını salladı, daha sonra anlat derdini dedi. tek kelam atlamadan başımdan geçenleri anlattım, hoca sessizce dinledi sadece. ben anlatmayı bitirince vaktimiz yok dedi acele adeceğiz. içeri odaya geçti hoca, o sırada berkaya baktım sakindi, benim içimdeki heyecan ve korku onda yok gibiydi bu sırada hoca tekrar odaya geldi elinde tam 3 tane mum vardı ve bir kağıt. bize doğru döndü perdeleri kapatın ve ışığı söndürün daha sonra yere diz çökerek oturun dedi. hemen dediğini yaptık bütün perdeleri kapattık, ışığı da kapattık, zaten ayın olmadığı bir geceydi, perdelerde kapatılınca iyice zifiri karanlık içinde kalmıştık taa ki hoca mumları teker teker yakmaya başlayıncaya kadar. artık odada 3 mumun verdiği cılız ışık vardı, mumların alevlerinin hareketiyle duvardaki gölgelerde hareket ediyor gibiydi. hoca elindeki kağıdı 3 parça haline getirip hepimizin önüne dizdiği mumlarda 3 kağıdı ayrı ayrı yaktı. yaktığı kağıtlar önce kırmızı sonra mavi bir alev alarak yanıyordu ve dumanları odayı kaplıyordu.

3 mumun alevinde de kağıdı yaktıktan sonra hoca başını öne eğdi mırıldanarak birşeyler okumaya başladı daha sonra sesi yükseldi şöyle diyordu ‘m.. ene v… ente ya nar’ 3 defa bu sözü yüksek sesle tekrarladı. Odayı o küçük kağıtlardan çıktığına inanamayacağınız bir duman kaplamıştı, hoca sözlerini bitirmişti yüzünü yerden kaldırmıştı ama bana bakmıyordu berkaya bakıyordu, kimsin dedi ona bakarak, berkayın yüzü yere eğikti o şekilde duruyordu. Hoca tekrar sordu kimsin, cevap yok. Tekrar sordu kimsin, bu sefer cevap verdi berkay ‘ ben vesnan kabilesinden deybac afif oğlu deneheş’ hoca sordu bu ademoğlundan ne istiyorsun neden ona bulaştın. Kin ve nefret dedi intikam için dedi, neyin intikamı ey kafir dedi hoca. berkay dedi sadece hoca sordu ne için intikam istedi, sevdiği kızı elinden alandan intikam istedi dedi. Sevdiği kız mı berkayın sevdiği nasıl alabilirdim elinden en yakın arkadaşıma bunu nasıl yapabilirdim ki, yapamazdım bunu. Yoksa onun evine atıp birşeyler yaşadığım kızlardan birini mi seviyordu berkay, e bunu bana söyleseydi ben hiç o kıza elimi sürer miydim, neden söylememişti bana, başıma gelen musallatın sebebi bu muydu, herşey berkayın bana kin beslemesi yüzünden mi başlamıştı, ninemin ölümüyle hiçbir alakası yok muydu? Karşımda oturan hocaya baktım aklımda bu düşünceler varken gördüğüm manzarayla aklımı yitirecektim, sadece Allah’ım bana yardım et diyebildim! 3 gün sonra kendime geldiğimde terkedilmiş harabe bir evdeydim ,o köy bomboştu kimse yaşamıyordu. berkayı aradı gözlerim ama yoktu, kayboldu dedi herkes jandarma bulamadı, berkayın da bana anlattığı arıcı mustafa gibi delirdi de dediler, kayboldu da öldü de, ama ben onlara karışıp çığlıklar içinde yitip gittiğini biliyorum. kimse bana inanmasa da… Hoca sandığım varlığın ne olduğunu asla bilemeyeceğim belki ama sureti asla aklımdan çıkmayacak !