. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

korku hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korku hikayesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Beddua'nın Bedeli



Bizim eve yazın, pek kimse gelip gitmez. Bende genelde yalnız kalırdım. Çok sıkılırsam arkadaşlarımı çağırırdım. Bizim ev 3 odalı ve bir odası da çok karanlık ve serindi.

Bende serin olduğu için orada yatardım.

O gün, arkadaşlar ile bizim evde toplanmıştık. Cin muhabbeti yapmaya başladık. Benim başıma daha önce de böyle olaylar geldiği için arkadaşları korkutmak amacıyla, birkaç şaka yapayım dedim.

Arkadaşlarım çok korkmuştu. Bana söyledikleri sözleri duydum. Fakat o zaman pek de umursamamıştım.

Söyledikleri sözler, Allah sana da inşallah, böyle şeyler yaşatır demişlerdi.

Gece olunca arkadaşlarım gitti.

Bende serin ve karanlık olan odada yatayım dedim.

Odaya girdim ve yattım.

Uyuduktan yarım saat sonra, hafif bir rüzgar hissettim.

Odada ufak bir pencere vardı. O açıktı. Kalkıp kapatmak istedim ve harekete geçtim. Uyku sersemliği ile doğrulurken bir anda gözüm tavana dikildi.

Yerimden kalkmak istedim kalkamadım!

Biranda gözlerim kapandı.

Bu sefer ben gözlerimi açmaya çalıştım.

O benim gözlerimi kapatmaya çalıştı!

Daha sonra da beni yataktan atmaya çalıştı!

Ben kendimi diğer tarafa doğru çekmeye çalışıyordum.

Biranda beni bıraktı. Sonra duvara çarptı.

Daha beni bırakmasından saniyeler geçmeden, belimden yukarıya kalkmaya başladım!

Ellerim havadaydı! Aşağıya düşmüyordum!

Ellerimi de benimle birlikte havaya kaldırmıştı!

Kapalı olan gözlerim biranda açıldı!

Karşımda bir çift göz gördüm!

Kırmızı ve alev gibiydi!

Sağdan sola ve soldan sağa kapak gibi kapanıp açılıyordu!

Bedenime ve bütün organlarıma sanki çiviler batıyormuş gibi hissediyordum!

Beni öldürecek diye çok korkmuştum.

Normalde dua ezberleyemem ve pek sık dua okumam. Ama beni yukarıya kaldırırken biranda, şuan bile tam hatırlamadığım bir dua okudum!

Duayı okur okumaz beni yatağa fırlattı!

Sersem gibiydim.

Yataktan doğrulduğumda, başparmağımın yarılmış olduğunu gördüm. Çok kanıyordu. Açılan yaradan, kemiğimi görebiliyordum.

Kendimi o korku ile hemen dışarıya attım!

Elime, içten 27 dikiş ile kemikten life bağladılar. Dıştan ise 7 dikiş ile ancak kapatabildiler.

Olaydan sonra evde tek başına kalamadım. Hem ruhsal hem fiziksel bunalımlar geçirdim.

Ve bir bedduanın bunlara sebep olacağını hiç tahmin etmedim!

Cinci Hoca ve Köylü Kız







Büyü bozma işleri ile uğraşan Harun Ceylan isimli hoca, yine bir büyü bozma işi için, Kastamonu’nun bir köyüne gitti.

Gittiği köyde 6 hane vardı.

Kendisini arayan kişiyi ulaşıp evi kolayca buldu.

Harun Ceylan, evde birkaç gün güzel bir şekilde geçirdi.

İşe koyulma vakti geldi diyerek başladı.

47 yaşında ki Hatice’yi kurtarmak için gece olmasını bekledi.

Gece 1 gibi evin bahçesine geçtiler. Harun, yere bir çember çizdi.

Çemberin çevresine, dua yazılı kağıtlar koydu.

Hatice’yi çemberin içine soktu. Dualar okudu. Ancak ters giden bir şeyler vardı.

Hatice, hiç tepki vermiyordu.

Harun’a kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

Şu kelimeleri tekrar edip duruyordu.

Hatice: – Helakis inna vezir abi fürün!

Devam ederek tekrarlıyordu.

Hatice’nin kocası bu duruma çok sinirlendi. Kadın Tekrarladıkça Adam Deliriyordu.

Adam, bir hışımla eve girdi. Ruhsatlı silahını aldı ve Hatice’ye 5 el ateş etti!

Ardından kendini vurdu!

Harun 5 dakika boyunca kendine gelemedi.

Eşyalarını almak için içeri girdi.

Aşağı ineceği sırada, mutfak kapısının açıldığını fark etti!

Ardından, deprem olurcasına ev sallanmaya başladı! Apar topar kaçtı! Arabasına koştu ve bindi.

Tam bu sırada, evin önünde duran gölgeleri fark etti!

Gölgelerin dibinde 5 adet kara kedi vardı.

Arabayı çalıştırdı ve köyden uzaklaştı.

Seyir halinde yolun ortasında yaşlı bir kadın çıktı ve Harun vurmamak için şarampole çarptı ve yuvarlandı.

Kazadan sonra, Harun’un ayakları sakat kaldı.

Harun: – Her gece Hatice Rüyamda beni boğuyor!


➲ Cin Laneti


Merhaba arkadaşlar benim ismim Melih size başımdan geçen bir korku hikayemi anlatacağım. Şuan 20 yaşındayım olayı bundan 8 sene önce 12 yaşında iken yaşadım. 

Ben olayı yaşadığım günden hiçbir şeyden habersiz yine okuldan eve geldim. Biraz televizyon falan izledikten sonra uyumak için odaya gittim. Odada abim, ben ve kız kardeşim kalıyoruz. Hepimiz uyuduktan sonra ben gece bir anda birinin beni dürtmesi ile uyandım ve o an pencerede kulakları uzun olan bir şey gördüm. O an bunun rüya olabileceğini  düşündüm ancak kendimde olduğumu teyit etmek için kendimi cimcikledim ve uykuda olmadığımı anladım. O gördüğümden çok korktuğum için kuran okuyarak tekrar uyumaya çalıştım.

Sabah uyanır uyanmaz direk anneme, babama ve abime başıma gelen bu olayı anlattım. Ancak onlar böyle bir şeyin olamayacağını ve küçük olduğum için bir rüyada olduğunu söylediler. Onlara bu olayın gerçek olduğunu anlatsamda bana inanmadılar. Neyse o gün yine okula falan gidip geldikten sonra uyuma vakti geldi. Ben yine uykuya daldım ancak yine bir el beni dürterek uyandırdı. Dün gece gördüğüm o siyah kulaklı şeyi gene gördüm. Bu sefer küçük kardeşim de sanırım gördü ki oda ağlamaya başladı ve hemen annem odaya kardeşime bakmak için geldi.

Benim uyanık olduğumu gören annem niye uyumadın diye sordu. Ben ise yine dünkü korkunç şeyi gördüğümü söyledim ve annem bu sefer söylediğime inanmıştı. Sabah oldu babama olanları anlatsakta yine inanamadı bize hatta annem hocaya falan götürelim dese de babam oralı bile olmadı. O gün yine bir şekilde geçti 3. gece sonunda yine ben uykudan uyandırıldım ve o şeyi çok yakınımda hissettim korkudan çenem yamulmuştu ve o korkuyla çığlık attım. Çığlığımı duyan annem ve babam odaya geldi beni o halde gören annem ve babam oldukça tedirgin gözüküyordu. Hemen hastaneye gittik ve doktor bunun neden olduğunu anlamadı ve tedavi için gerekenlerin yapılmasını söyledi.

Tedavi için hastanede 10 gün kalmak zorunda kaldım. Geceleri hastanede bile uyumak oldukça zor bir hal almıştı. Geceleri sürekli uyanıyor bir şekilde geri uyumaya çalışıyordum. Hastaneden çıktıktan sonra annem babama bir hocaya götürelim dedi. Babam ise geçti işte gerek yok deyip geçiştirdi. Ertesi gün babamın haberi olmadan bir hocanın yanına gittik annemle beraber. Hocaya olayı biteni anlattık ve hemen nedenini bize açıkladı. Hoca, o gördüğüm şeyin cin olduğunu ve sürekli beni dürtmesinin sebebinin beni de aralarına almak için yaptığını söyledi. Hatta beni lanetlemek için çok fazla çaba gösterdiklerini yüzümün yamulmasının da onlara katılmadığım için beni cezalandırmak için yapmışlar. Onlarda korunmamı sağlayan şey ise uyumak için okuduğum Kuran-ı Kerim'miş. Hoca yine orada bana birçok ayet okudu ve yatmadan önce birkaç ayet okumam gerektiğini söyledi

Şuan 20 yaşındayım ve o günden sonra birkaç ayet okumadan uyumam. O gördüğüm varlığı da hocaya gittiğimden beri hiç görmedim. Size tavsiyem sizde uyumadan önce kesinlikle birkaç ayet okumanız faydanıza olacaktır. 

➲ Köpek Maskeli Çocuklar


Size bir kasabadan bahsedeceğim  ve asla gitmemeniz gereken bir kasaba. Güvenliğiniz için size adı veya yeri söylemeyeceğim. Ama size şunu söyleyeceğim: eğer bu şehirde olabileceğinizi düşünüyorsanız, oradan gidin ve arkanıza bakmayın.

Birkaç yıl bu olay başıma geldi. Arabamla yolda giderken benzinim bitti ve ıssız bir yerde kala kaldım. Harita bilgim olmadığı için nerede olduğumu tahmin edemiyordum. Bir anda aklıma otostop çekmek geldi bu biraz korkutucu olsa da cesaretimi topladım ve otostop çekmeye karar verdim.

Öğle vakti güneş tam tepeden vuruyor ve kavurucu bir sıcak vardı. Başım ağrıyordu ve kıyafetlerim ter içinde kaldı. Yorgun kolum, bir yolculuk yapma umudum gibi aşağı ve aşağı asılıydı. Ama uzaktan kırmızı bir kamyonet göründü. "Lütfen dur. Lütfen durun, ”diye tekrarladım, başparmağımı sonuna kadar dışarı çıkardım. Kamyon yaklaştıkça, sonunda yavaşlayıp durana kadar kollarımı salladım.

"Araban oradaki mi?" diye sordu direksiyonun başında ki kişi.


"Evet efendim. Benzinim bitti ” dedim

"Atla dedi. Bir sonraki durakta sana biraz benzin
 getireceğiz." dedi.


Cappy  ne kadar iyi biriydi. Ailesi hakkında konuşmaktan kesinlikle hoşlanıyordu,ve eğlenceli hikayeler anlatıyordu. Uzun bir sohbet olmuştu ve biraz da olsa korkum geçmişti.

Bir süre sonra, bu kasabanın ne zaman ortaya çıkacağını merak etmeye başladım ve çok uzak olabileceğine dair endişemi ifade ettim. Cappy'yi rahatsız etmiyor gibiydi. Sanırım yapacak daha iyi bir şeyi yoktu  ve hala nereye gittiğini asla öğrenemedim. Yol inişli çıkışlıydı, daha sonra çimenleri ortada olan iki kahverengi şeride dönüştü. Sonunda vahşi tarlalara bakan bir kasaba görebiliyordum.

Zavallı ama tuhaf, değişik küçük kasaba: beyaz süslemeli soluk mavi evler, el yapımı işaretli birkaç tuğla ve harç işi, kasaba meydanı, büyük kırmızı ahır bulunuyordu. Arabalar buraya orada, bazıları da lastiksiz park edilmişti; ama etrafta hiç insan görmedim. Böyle uzak bir mezra için şaşırtıcı değildi, ama beni şaşırtan şey, ahıra rağmen hiçbir hayvan görmememdi.

Resmi bir akaryakıt istasyonu yoktu ama biz bir benzin pompası önünde eski bir garaj bulundu. Cappy, dağınık garajda arama yaparken gaz kutusunu bir komşusuna ödünç verdiği için özür diledi. “Giden birini bulsam iyi olur,” dedim, “onlara ne yaptığımızı söyle, böylece yeri soyuyor olduğumuzu sanmasınlar.” dedi. Gerçekten, sadece o kokudan kurtulmak istedim.
Bir tane gaz kutusu bulmamız gerekiyordu ve aramaya koyulduk.


Kasaba ıssız görünüyordu ama bir yerden yankılanan sesler duyabiliyordum, bu yüzden onları takip ettim. Uzun otların arasından birbirini kovalayan iki çocuk ortaya çıktı. Uzakta, ileri geri koşan, elmaları birbirine savuran, bazıları dört ayak üzerinde olan bir elma bahçesi vardı. Yaklaştığımda, kahkahalar ve eğlenceli çığlıklar her taraftan geldi. Normal çocuk davranışı gibi görünüyordu, ama sonra hepsinin köpek maskeleri giydiğini fark ettim.

Küçük boy bir piknik masasında oturan ve pastaya benzeyen bir şeyle oynayan birkaç çocuk vardı. Pastadan, maskelerden ve ara sıra partiden bir doğum günü partisinin olduğunu kabul ettim. Mümkün olduğunca tehdit edici görünmemeye çalışarak, üzerinde dolaştım ve sorgulamaya çalıştım.

“Eminim birisi o pastayı pişirip pişirmemek için pişirdi,” dedim, yetkili bir ebeveyn gibi gelmeye çalışarak. Çocuklar yaptıkları işi durdurdular ve bana baktılar. Bir anda titremeye başladım. Hepsi köpek maskesi takıyor ancak bu maskeler sevimli maskeler olmaması beni daha da çok korkuttu.

“Üzgünüm, ama iyi çocuklar bu maskeleri bir dakika çıkarır mısın?” dedim. Çocuklar birbirlerine baktılar, sonra bana döndüler. Utanmaya başladım. “Peki kimin doğum günü?” dedim. Çocuklardan biri biraz yırtıcı bir ses çıkardı. “Ah, sen misin?” Başka bir çocuk diğerini taklit etti. “O zaman sen misin? Hmm? Bu senin doğum günün mü? diye birbirlerine sordular ve köpek taklidi yapmaya devam ettiler.

Sonunda bir bardak su aldım ve birazda olsa rahatladım ancak onlara anne ya da babanız neredeler diye sordum. Sonra ise:

“Peki o zaman. Ama ebeveynlerini bulduğumda bununla ilgili her şeyi duyacaklar. ”Sanki ne dediğimi bile bilmiyorlardı. Ayrılmak için döndüm ama şakacı olan tüm çocuklar şimdi yan yana duruyorlar, yolumu kapatıyorlardı. Onlara hareket etmelerini söylemek yerine, etraflarında dolaşmak için sola doğru yürüdüm. Ama ben bir yöne giderken onlar da gitti. Ve ben başka yöne gittiğimde, onlar da gitti.

Kesin şunu dedim.Onları itmek istemedim; onlar sadece çocuklardı. Ancak maskeleri çok farklı ve gerçekçi gözüküyordu. İki maske birbirine benzemiyordu - her biri farklı bir köpek cinsi, ifadeler uysaldan öfkeye kadar değişiyordu. Saymaya başladığımda, “Üç…” birkaç çocuk soluk, düşük homurdanan sesler çıkarmaya başladı. Geri saymaya devam ettim, “İki…” ve daha fazla çocuk kötü hırıltılara katıldı. Hareket etmeyeceklerini bilerek ağır bir nefes aldım.

“Tamam o zaman… Bir!” Hepsi bir kerede, çocuklar yüksek sesle havlamaya başladılar. Ne kadar vahşi ve öfkeli olduklarından korktum. “Kes şunu!” Diye emrettim, ama sadece daha yüksek sesle havladılar. İçlerinden biri bana çürük bir elma fırlattı ve o elma acıttı.Bu sefer diğer çocuklarda bana bir şeyler fırlatmaya devam ettiler. “Aileni bulana kadar bekle!” Diye bağırmaya başladım ama bitirmeden önce bir elmayı yüzüme götürdüm. Dikkatim dağılmışken birkaç çocuk beni itti ve dengemi kaybettim. Hepsi bana koştu, tekmeledi ve tırmaladı.


“Siz çocuklardaki sorun nedir ?!” diye bağırdım, onları tek tek yere iterek. Ama onlar solmaya devam ettiler, tekmelemeye ve tırmalamaya devam ettiler ve rahatsız edici sesler çıkardılar. Köpek gibi uluyan ve şiddetli yüksek ses başımı ağrıttı. Çocukları vurmaya başladım, güvenliklerini ya da ebeveynlerinin  ne yapacaklarını umursamadım. Onlardan kurtulduktan

sonra Cappy bulmak için kaçtım.














Çocuklar beni kasabaya kadar kovaladılar. Onlar sadece çocuklardı ama ürkütücü görüntüleri vardı.  Cappy'nin kamyonunu gördüm ama onu görmedim. Çocuklar beni yakaladılar ve beni yere düşürdüler. Yine, o tuhaf ve korkutucu veletlerle çevriliydim. Kalkmaya çalıştım ama üzerimde çok fazla çocuk vardı ve yardım çığlıklarım hiçbir yardım getirmedi.

Lanet olası maskeleri çıkar! Diye bağırdım, birini çıkarmaya çalışarak; sıkı bağlanmıştı. Havlama kahkahalara döndü ve başka yetişkinlerin izliyor olabileceğinden korktum . Çocuklar aniden saldırmayı bıraktığında öfkem biraz dinmişti. Hepsi başlarını aynı yöne çevirdi ve birlikte kaçarak sevinç çığlıkları atıyorlardı. tim.

“Cappy!” Diye bağırdım, etrafa baktım. Sesim kilometrelerce yankılandı. Çocuklar gözden uzaktı, bu yüzden hala garajda arama yapmak için kamyona doğru koştum. Kimsenin bize yardım edip edemeyeceğini görmek için önce mağazada görünümlü yerde durdum. Ancak içerde kimse yoktu  ve içerdeki raflar genellikle boş ve tozla kaplıydı.Sonra ise dışardan bir kargaşa sesi duydum.

Pencereden dışarı baktım ama kimseyi görmedim, bu yüzden kapıyı biraz açtım ve kulağımı çevirdim. Bu çocuklarla ilgili bir şeyler olduğundan emindim. Bütün kasabadaki tek gürültü o yönden geliyordu.Bir yanım  garaja geri dönmem gerektiğini söylüyordu ama  çocukların davranışları için azarlanıyorlar mı diye bakmak istedim. Boğuk, kederli bir çığlık duyana kadar yankıları takip ettim.

Sesi duyduğum eve ulaştığımda evde kimse varmı diye bağırdım ve kapıya tıkladım ancak herhangi bir cevap alamadım. Sonra yine kargaşa sesleri gelmeye başladı ve sesi takip ettim.

Kargaşa, meyve bahçesine yakın bir tepenin dibindeki bir çiftlik evinden geliyordu. O kadar hızlı koştum ki eve geldiğimde tereddüt etsem de neredeyse topukların üstüne düştüm. Kapı tamamen açıktı ve yerde köpek maskeleri vardı. Neler olduğunu bilmem gerekiyordu ama öğrenmeye hazır değildim. Tekrar yardım için ya da Cappy için bağırmayı düşündüm, ama yine de ses çıkaramadım. Çığlıklar biraz azaldığında, sundurma basamaklarını yukarı kaydırdım ve içeri baktım ama içeride kimseyi görmedim. Maskeler yerde duruyordu.

 İçeri girmek zorunda kaldım. Ayak sesleri panoları gıcırdattı ama gerginliği gidermeyeceğini
biliyordum. Bir parça maske beni iğrenç seslere yaklaştırdı ve harap evden bodrum katına inen açık bir kapıya götürdü. 

Yakından dinlerken, neler olduğunu belirlemeye çalıştım. Kesinlikle bu çocuklardı - hırıltı, havlama, sızlanma, salya sesleri geliyordu. Oraya gitmek istemedim ama kendi gözlerimle görmek zorunda kaldım.

Tek bir ampul odanın çoğunu aydınlatıyordu ama merdivenlere tam olarak ulaşamıyordu, bu yüzden karanlıkta saklanacağımı biliyordum. Çoçukları gördüm ve çoğu ışık altında merkezde toplandı. Görünüşe göre bir şeyler yiyorlardı.

Yedikleri bir etti ve yerken ağızlarında kanlar akıyordu yüzlerini tarif etmem olanaksızdı çünkü çok kötü ve iğrenç aynı zamanda deformite olmuşlardı. Peki bu ne eti diye düşündüm ama birde ne göreyim o yedikleri Cappy'di bir anda çok korktum ne yapacağımı düşünüyordum.


Ağzımı kapattım ve çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.Oradan kaçmak istedim ancak onların beni duymaması için dua ediyordum. O evden çıktım ve mağazaya doğru yol aldım ve hemen bir barikat kurarak kendimi koruyabileceğimi düşündüm.

Gece oldu ve çocukların uzaktan inleyen seslerini duyabiliyordum. Beni aramaya koyulduklarını düşündüm. Aklıma bir anda Cappy geldi bana yardım edeyim derken zavallı adamı o korkunç yaratıklar yedi. Şu anda gaz bulmayı eskisinden daha çok istiyordum çünkü bu lanet olası kasabayı yakmak istiyordum.

Çoçukların uluma sesleri ve iniltileri geçmişti, bu yüzden arka kapıdan gizlice çıktım ve ormana sürünerek gittim ve güneş doğduktan sonra bir ana yola çıkmayı planladım. Bir anda bir siluet yaklaşıyordu zar zor görülebiliyordu ve yabani otların hışırtısını duyabiliyordum; o vahşilerden biriydi. Beni duyduklarından ve diğerlerini uyaracaklarından korktuğum için tereddüt ettim. Ayaklarımın yakınında birkaç kilo ağırlığında kaya vardı, bu yüzden bir tane aldım ve sıkı tuttum.

Çocuk otların içinden sıçrayan bir hayvanı kaparken gördüm. Zavallı yaratığa kemirirken canım yandı ve tiksindim. Yemek yerken hırlıyordu. Kafasını yavaşça kaldırırken nefesimi tuttum ve o çocuğun kafasını defalarca vurdum. Bunu bir çocuğa yapabileceğimi hiç düşünmemiştim ama güvenliğim için bunu yapmam ve az da olsa Cappy'nin intikamını almak istedim.

Güneş doğmaya başladı ve çocuğun vücudunu gözlemledim.Değişik bir vücudu vardı dişleri kocaman iri gözleri yüz şekli falan bayağı ürpertici seviyedeydi. Sonra ise  kahkaha sesleri kasabadan duyulmaya başladı ve ters yönde hızlıca arkama bakmadan koşmaya başladım.
Sonrasında ise bir ana yola çıktım ve biraz yorgun bedenimi dinlendirdim. Aklımda hala onların hırıltı sesleri ve gözümün önünde ucube görüntüleri geliyordu. Onlar kimdi neden böyle davranışlar gerçekleştiriyorlardı hala anlamadım ve o günden sonra o kasabanın 100 km ötesinden bile geçmedim.

➲ Anneme Benzeyen Kadın Kim?


Bundan yaklaşık 6 7 sene önce başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum. O zamanlar 16 17 yaşlarımdaydım. Babam vardiyalı çalışıyordu annemse gündüzleri.bir gün ben okuldan gelmiştim ve o dönem çok çalışıyordum sınavlar beni çok boğmuştu. Eve geldim babam gece vardiyasından gelmiş o yorgunlukla kendini kanepeye atmıştı bende mutfağa geçip bir şeyler hazırladım babam da uyandırmak istedim fakat öyle derin uyuyordu ki seslendiğim halde beni duymadı. Yemeğimi yedim tam duşa girecekken kapı çaldı açtım annemdi saat 2 ye geliyordu annem işten izin aldığını basının çok ağrıdığını söyledi bende o sıra duşa girdim düşümü aldıktan sonra giyinirken içeriden tuhaf tuhaf sesler geliyordu köpek hırıldaması gibi ürperticiydi anne diye seslendim cevap gelmedi sonra evimizin kapısı kapandı banyodan çıktığımda annemin olmadığını fark ettim.. Komşuya gittiğini düşündüm ve telaşlanmadım derken akşam oldu babamda uyandı yemek hazırlaması için annemi bekliyordu kapı çaldı annemdi neredeydin dedim işteydim kızım nerede olacağım demez mi annem işte ise gündüz eve gelen kimdi peki anneme hemen durumu anlattım oda inanmadı tabi sınavların var çok çalışıyorsun kızım deyip dalgacı bir gülümseme attı..haklıydı da birden banyoda giyinirken hırıldama sesleri geldi aklıma ve iyice korkmaya başladım..aradan bir kaç gün geçti aynı o gün ki gibi okuldan geldim ama olayın etkisi hala üzerimdeydi tabi babam uyuyordu annem işteydi mutfağa geçtim kapı çaldı içimde kötü bir his..kapıyı açtım annem di.. öyle şaşkındım ki ayaklarına bakma cesareti bile bulamadım ne bakıyorsun kızım öyle çekil de soluklanayım azcık dedi odaya geçerken ayaklarına baktım fakat eteği çok uzundu kendimi hemen mutfağa attım babamı kaldırırsam bana kötü bir şey yapar diye korktum annem olmadığından emindim çünkü annem cuma günleri mümkün değil izin alamazdı işten..mutfakta ellerim ayağıma dolandı ne yapcam ne yapcam diye dört döndüm odanın kapısını kapattığını duydum ve yemek hazırlıyormuş gibi yaptım mutfağın girişinden beni seyrediyordu ama ben yüzüne bakamıyordum bana baktığını izlediğini hissedebiliyordum kalbim yerinden fırlayacaktı sanki korktuğumu anlamasın diye ee anne nasıl geçti günün dedim ve yüzüne baktım bakmaz olaydım o nasıl bir yüz gözleri ceviz büyüklüğünde gri kasları yoktu ağzı düzdü dudakları yoktu yani burnu da yanlamasınaydı o şeyi görmemle bayılmışım kendime geldiğimde gitmişti babamın sesine uyanmışım sanırım içeri girdim hemen babama anlattım inanmadı tabi ki anneme anlattım annem babamla bu kızı psikologa mı götürsek acaba demeye başladı artık aklımdan şüphe ediyordum hayal değildi hepsi gerçekti çünkü daha önce böyle şeyler yaşamadım ilk kez geldi başıma korku filmi bile izlemeyen bir insandım bir süre geçtikten sonra konu kapandı o olaydan sonra telefonlar geliyordu kızım parktayım gel alışveriş yaptım poşetleri taşımama yardım et derdi 1 yıl boyunca dışarı çıkamadım kapının dürbününden bakmadan kapıyı açamadım..böyle şeyler insanın başına gelebiliyor aklını bile yitirmesine neden olabilir aklı yerinde olmayan birini izleyin sürekli biriyle konuşur gibi hareketler yapar bağırır korkar el kol hareketleri yapar o insanlar bizim görmediğimiz varlıkları gördükleri için o durumlar..sonra o evden taşındık 2 yıl önce babamı kaybettim..şuan normal hayatıma devam ediyorum Allah kimsenin başına vermesin bu tur olayları . . .

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Kara Keçi

 Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı... Urfa’da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların devam edip etmediğini bilmediğini ama yine de emin olmadığını söylerdi bize. Çünkü köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin adı “Karakeçi“, nam-ı diğer “Cinli Köy“. Çevre kasaba ve köylerin insanları, cinlerin musallat olduğu bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış. 1900’lü yıllarda Karakeçi’nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Rehavet basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun suratını yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey çevresinde toplanmış ve başında bekleyen, ona sinirli sinirli bakan ve bağırıp çağırarak ağıza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve ev ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar “Gul Yaban“i rivayetleri çok yaygınmış ama yine de İbrahim’in anlattıklarını çok saçma bulmuşlar. Hatta onun delirdiğini sanmışlar. Olay bir süre sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için evden çıkmış ve ertesi sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir vaziyette, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.

 Çobanın oğlu Hüseyin, bir kaç yıl sonra evde yalnız kaldığı bir zaman, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, ev hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka birşeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, iblisler gider diye; ama her ne kadar Allah’a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamen seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bazı koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş bile. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarlarının ardından sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş. Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı zaman herkes ona inanmış, çünkü bir iki dakika önce her zaman evlerinin duvarına asılı ılan Kuran-ı Kerim’i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de çevre köylere bu olay yayılmış ve köy bundan sonra “Cinli Köy“ diye anılmış. Ama bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin’de bu hadiseden sonra bir daha ağzına “Allah“ lafını almamış. 10 sene sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın ölmeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını farketmiş. Ondan sonra bütün eve ve de ev halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin’in nasıl öldüğü anlaşılamamış, zira o gece yanında kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bazı homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş ama önemsememiş. Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara’ya taşınmış, evlenip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı tuhaf hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük. Ölmeden önceki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin.

➲ Asansör



Ameliyathaneden çıkan doktor, dördüncü kattaki ofisine inmek için asansöre bindi. Yanında bir de hasta vardı. Asansör sekizinci kata gelip durdu ve kapıları açıldı. Asansör kapısının önünde küçük bir çocuk dikiliyordu.

"Aşağı mı iniyor?" diye sordu çocuk. Doktor, çocuğu dikkatlice süzdü ve cevap verdi:

-"Hayır, yukarı çıkıyor." Düğmeye bastı ve asansörün kapıları kapandı. Yanındaki hasta, doktora dönüp sordu:

-"Neden çocuğun bizimle birlikte asansöre binmesine izin vermedin? Aşağı iniyorduk zaten." Doktor:

-"Çocuk çoktan ölmüştü. Geçtiğimiz gün lösemi yüzünden hayatını kaybetti."

-"Ölü olduğunu nerden çıkardın?" diye sordu hasta.

-"Sol bileğindeki mavi bilekliği görmedin mi? Ölenleri morga götürülmeleri için mavi bileklikle işaretlerler." dedi doktor.

-"Benimki gibi mi yani?" dedi hasta bilekliğini doktora göstererek.

➲Esrarengiz Oyuncak Bebekler


Güney Illinois'in kırsal kesimlerinde bir oyuncak firması, bebek bekleyen anne adayları için son derece gerçekçi sesler çıkaran oyuncak bebekler üretmeye başladı. Fakat anlatılanlara göre anne adayları doğum yaptıktan sonra oyuncak bebekler sürekli ağlıyordu. Normalde oyuncak bebeğin ağlama sesini sallayarak susturmak mümkünken doğumdan sonra oyuncakları susturmak için sertçe sarsmak ve vurmak gerekmeye başladı. Gün geçtikçe oyuncakları susturmak için ihtiyaç duyulan şiddet arttı. Sonunda oyuncak bebekler susturulamaz hâle gelince ebeveynler gürültüden kurtulabilmek için oyuncağın kafasındaki mekanizmayı parçalayabilmek umuduyla oyuncakları duvardan duvara vurmak zorunda kaldı.

Pek çok vakada anlatılanlara göre bu olaylar karşısında komşular, çocuk istismarı ihbarında bulunmak üzere polisi aradılar. Polisler olay yerine geldiklerinde kan sıçramış duvarlarda ve yerlerde bebeklere ait organ parçaları buldu. Annelerse polislerin neden geldiğine anlam veremiyorlar ve tek yaptıklarının aptal oyuncakları susturmak için duvara vurmak olduğunu söylüyorlardı; bir yandan da kucaklarındaki bebek şekli verilmiş boş kundağı pışpışlıyorlardı...

➲Cenaze İle Başlayan Musallat +18




Her şey ninemin vefat etmesiyle başladı, mevsimlerden kıştı soğuklar iyice sarmıştı her bir yanı. Ben o zaman üniversitede okuyordum. Bir gün Babam aradı ve ninemin vefat ettiğini ve memlekete gelmemi söyledi. Atladım benim külüstüre sabaha karşı ,apar topar sabah geldim köye. Cenaze vakti yaklaştığı için herkes ninemin evinin önünde toplanmıştı, bizimkilerde evin içindeydi. Dışardakilerden birkaç kişi başın soğolsun falan dediler, sağolun falan dedikten sonra balkona çıktım ayakkabılarımı çıkardım içeri geçmek için, odaya geçmek için antreden geçmek gerekiyor ama antre bile çok kalabalık cenaze evi olduğu için bütün kadınların başları kapalı, ninemin bulunduğu odaya sığmayanlarda ayakta antrede bekliyorlar hepsinin başı kapalıydı, başı kapalı demek yanlış olur peştemallıydı antredekilerin hepsi, bizim burlarda yani egede yaşlılar genelde bu şekilde başlarını örterdi her neyse , herhalde cenazede böyle giyiniliyor diye düşünüp üstünde durmadım, kafamla antrede duran peştemallı kadınları selamladım ama selamımı almadılar zaten bana bakmıyorlardı yere eğikti yüzleri, pek önemsemedim, içeri odaya geçtim.
İçeri girdiğimde annemi ve babamı gördüm, cenazenin tamamı battaniyeyle kapatılmıştı.karnının orta yerine de bir bıçak koymuşlardı. odada akrabalardan birkaç kişi daha vardı.hepsi yerdeki sedirlerin üzerine çökmüş, yere bakıyordu. annem beni görünce gözleriyle otur işareti yaptı.bulunduğum yere oturdum. ancak dikkatimi çeken birşey vardı, evde bir matem havası yoktu yada bana öyle gelmişti bilmiyorum neyse sessiz bir şekilde birkaç dakika geçtikten sonra içeriye başka kadınlarda girdi.cenazeyi yıkamak için götüreceklerdi, aldılar battaniyeye sarılı cenazeyi dört bir ucundan dört kadın tuttu, havaya kaldırdılar ve götürmeye başladılar.antreye doğru ilerlediler. bende onları izliyordum ayağa kalktım taşımakta zorlanırlarsa yardım edeyim diye. bu sırada antredeki peştemallı kadınlara baktım sadece yere bakıyorlardı daha da garip olanı zaten dar olan antrede dört kişinin taşımaya çalıştığı cenazeye yol vermemeleriydi duvar kenarında put gibi sıralanmış yere bakıyorlardı. antreden cenazeyi çıkaran kadınlarda bu duruma hiçbir tepki vermeyip sıkış tepiş geçmeye çalışıyorlardı içimden anlayışsızlığa bak diyorum.

Birkaç saat sonra cenazeyi defnetmek için mezarlığa gittiğimizde tabutu elden ele olacak şekilde taşıdık , ayrıca bizim oralarda cenaze namazına sadece erkekler gelir, gerçi kadınlar kılabiliyor mu onu da bilmiyorum her neyse ama normalde hiçbir kadının gelmemesi gereken cenazede bu sefer kadınlarda vardı tam 4 tane kadın, antrede ayakta dikilirken gördüğüm kadınlardı yanlarından geçtiğim için boylarını poslarını biliyordum onlardı emindim, şimdi de yine ayakta yüzleri yere eğik şekilde, duruyorlardı herkesten ayrı ama herkesi görebilecekleri bir köşede niye hep yere bakıyorlar diye içimi merak kaplamıştı, ayrıca benim dikkatimi cenazeyi taşırken hiç çekmemişlerdi tabutu musalla taşına koyup cenaze namazı için saf tuttuğumuzda farketmiştim birdenbire nasıl orda bitivermişlerdi , neyse herkesin yüzüne baktım kimse o kadınların bulunduğu yöne doğru bakmıyordu sanki kimsenin tanıdığı değillerdi, belki de sadece ölen ninem tanıyordu, ne olduklarını sonradan öğrenecektim.

Hoca namazı kıldırırken bir gözümde onlardaydı, tüm namaz boyunca başları öne eğik şekilde beklediler hiç kıpırdamadılar bile, ta ki namaz bitip hoca haklarınızı helal ediyor musunuz diye sorana kadar. tüm cemaat helal olsun derken ben farklı bir ses duyuyor gibiydim, herkesin ağzından çıkandan daha farklı bir cümle demek doğru sanırım. nedensiz bir şekilde gözüm peştemallı kadınların olduğu tarafa gitti zaten gariplerdi bu garip ve korkutucu sesler beni nedensizce onlara bakmaya sevketmişti. Ki yanılmsmıştım da ses onlardan geliyordu ağızlarının hareket ettiğini görebiliyordum ama yüzleri hala yere bakıyordu , put gibi duran bu varlıkların konuştuğunu görmek bilmek, nedensizce içime bir korku saldı, ”küllehü ene cinniah” ” küllehü ene cinniah” diyorlardı dördü birden, dört ayrı ses tonunu kulaklarımda hissediyordum adeta, bana uzak sayılabilecek bir mesafede olmalarına rağmen. o kadar yüksek ve bilinmezlik dolu bir sesle bağırıyorlardı ama benden başka hiç kimse o tarafa bakmıyordu sadece ben duyuyor gibiydim sanki. kimseye de soramıyordum kim bunlar neyin nesi diye, çünkü herkes cenazeyle ilgileniyordu.

Ben bunları düşünüp kadınların olduğu tarafa bakarken, cemaat cenazeyi musalla taşından kaldırmıştı bile mezara doğru gidiyordu, turgutun yani kuzenimin dürtmesiyle düşüncelerimi toparladım tabutu taşımaya yardım ettim, mezarın yanına getirdik tabutu yere koyduk. babam ve hoca tabutu açıp cenazeyi mezara yerleştirdiler ama cenaze mezara yerleştirilirken mezarın etrafına bir çarşaf gerdiler, daha sonra da hoca çapraz şekilde tahtaları yerleştirdi ve mezara toprak atılmaya başlandı bende bir kaç dakika sonra küreği alıp toprağı atmaya başladım bir kaç kürekten sonra küreği yanımdaki adama verdim. mezarın başında kalabalık yapmayayım diyip biraz uzaklaşmak için arkamı döndüm. döner dönmez de onu gördüm peştemallı kadınlardan bir tam arkamda durmuş, başı öne eğik şekilde, birden karşımda görünce betim benzim attı, tüylerim diken diken oldu. kendimi panikle bir iki adım geriye attım arkamdaki birine çarptım, bir anlığına kafamı çarptığım adama doğru çevirdim, özür dilemeden tekrar önüme onu gördüğüm yere baktım ama yoktu az önce karşımda dikilen peştemallı kadın yoktu şimdi bir saniye içinde kuş olup uçmadı ya bu amk. etrafa baktım kalabalığın arasında kayboldu mu ondan mı göremedim diye yoktu, zaten kaybolması da zordu cenazedeki herkes erkekti hemen görürdüm nerede olduğunu ama yoktu işte, lan noluyor amk peştemallı kadınları fazla mı kafaya taktım hayal mi görüyorum ne oluyor? tekrardan bu sefer 4 peştemallı kadının ayakta durdukları yere baktım, hiç biri yoktu.

Cenazeden sonra annem babam akrabalar ninemin evinde başsağlığına gelenleri ağırlamak için kalırlarken bende kendi evimize geçtim yakındı zaten birbirine evler, amacım kaç saatlik yol yorgunu olduğum için biraz uyuyup kendine gelmekti belki de yorgunluktan peştemallı kadınları kafamı bu kadar takmıştım bir sigara yakıp içtim sonra da uyudum bir kaç saat uyuyacağım diye girdiğim yataktan hava kararınca anca çıkabilmiştim ama değmişti doğrusu uyandığımda kendimi oldukça dinlenmiş hissediyordum daracık araba koltuğu belimin ırzına geçmişti resmen, kalktım baktım eve kimse yok hala ninemin evindelerdir diye düşünüp bir kaç şey atıştırıp bende evden çıktım, hava iyice kararmıştı, daha öncede söylediğim gibi ninemin evi yakındı bize, birkaç dakika yürüdükten sonra vardım, bizimkiler ateş yakmışlardı başsağlığına gelenler dışarıda sandalyelerde oturuyordu çünkü millet toplanmıştı üşümesin diye, yalnız sadece erkekler dışarıda oturuyordu, kadınlarsa evdeydi, neyse hoca geldi Mevlütü okudu herkes yavaş yavaş dağıldı, en son bizim akrabalar kaldı dışarda üşüdüğümüzden bizde içeri girdik, lokma falan ne zaman dağıtalım nerden alalım diye konuşuyorlar ben hem sıkıldığımdam hem de sigara krizim geldiğinden dışarı çıktım, ateşin etrafındaki sandalyelerden birine oturdum, hem sigaramı içiyorum hem düşünüyorum bu sırada ilerdeki sokaktan bir ses duydum yavaş yavaş artan bir ses

Eve ilk geldiğimde antrede sonrada cenazede gördüğüm peştemaşlı kadınlar karşıdaki sokaktan geçiyorlardı dördü yan yana sıralanmış yine yüzleri yere eğik, ama bu sefer sessizler, sadece ayak sesleri duyuluyor, ama bu ayak seslerini ayakkabı sesi olarak düşünmeyin, çıplak ayak sesiydi gelen sesler, oturduğum sandalyede donakaldım hareket bile edemedim sadece kadınlara doğru bakabiliyordum, kendinizi benim yerime koyun 4 tane peştemallı her yeri kapalı kadın gece tek başına karanlık sokakta yüzleri yere eğik şekilde yürüyor ve yere her basışlarında ayaklarının çıplak olduğunu anlıyorsunuz, ben bu şekilde donmuş sadece onlara bakabiliyorken evin kapısı açıldı refleks olarak hemen kapıya bakayım içeriden çıkan amcamdı tekrar sokağa yola baktım hiç birşey yoktu artık garip şeyler olduğuna emin olmuştum

Akşam kendi evimize geçince babama dedim baba mezarlıktaki peştemallı kadınları tanıyor musun? ne kadını ne diyorsun dedi, sen o kadınları görmedin mi mezarlıkta dedim, oğlum saçma sapa konuşma cenaze namazında kadınların ne işi olsun, zaten kafam balon gibi dünyalar kadar cenaze işiyle gelenle gidenle uğraştım, bir de senin bu saçma sapan sorularınla mı uğraşayım dedi. lan nasıl olur benim gözlerimle gördüğüm seslerini duyduğum kadınları babam nasıl görmedim der, yoksa gerçekte sadece ben mi görmüştüm, kimsenin onlardan tarafa bakmaması bu yüzden miydi yoksa, ama böyle birşey nasıl olabilirdi ki diye düşünürken babam dedi onu bunu boşver de git şu ninenin evine bak kapı falan açık kalmış mı diye, şimdi ninenin öldüğünü duyup evin boş olduğunu bilirler hırsız falan gelir, bişey çalınmasın dedi. Mecbur iyi tamam bakayım dedim, gittim ninemin evine, içimde beni rahatsız eden birşeyler vardı bir an önce geri dönmek istiyordum neyse vardım ninemin evine çıktım balkona önce kapıyı kontrol ettim açıktı.

Ulan baba nasıl dikkatsiz bir insansın kapıyı kilitlemeden bırakmışsın diyorum içimden neyse dedim içeriden birşey çalınmış mı kontrol edeyim bari dedim, açtım kapıyı içeri girdim lambayı yaktım. içeride her yer her yerdeydi bütün eşyalar dağınık, yerlerde. duvardaki fotoğraflar düşmüş, noldu lan buraya akşam böyle değildi burası. etrafa bakarken duvardaki tek fotoğrafa takıldı gözüm, diğer fotoğraflar gibi yere düşmemişti bu. daha yakından incelemek için ilerledim. dedemle ninemin fotoğrafıydı bu ikisi de çekyatta yanyana oturmuş gülüyorlardı.biraz inceledikten sonra fotoğrafın sol köşesinde bir ayrıntı dikkatimi çekti. başka birisi daha vardı fotoğrafta ama sadece bir kısmı görünüyordu fotoğrafta, ama bu kadarlık kısmını görmem bile birşeyler anımsamama yetmişti peştemallı kadınlardan birisiydi bu. içimi bir ürperti kaplarken cama tıklatıldı.

hemen arkamı döndüm bir anlık da olsa birisini pencerenin önünden geçerken görmüştüm sanki, ama bir anlık birşeydi belkide ben öyle gördüm diye düşünüp kendimi cesaretlendirmeye çalışıyordum bir yandan da bir an önce kendi evime gitmeliyim diyordum, kapıya doğru bir adım attım odadaki lamba söndü, karanlıkta korkularımla kalakaldım, birkaç saniye sonra tekrar yandı lamba ve pencerenin önünde onları gördüm, o 4 peştemallı kadını. yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı hiç harket yoktu. kimsiniz siz diye bağırdım cevap yok tekrar bağırdım kimsiniz siz diye yine cevap yok. tekrar sormak üzereydim ki lamba yine söndü hemen sonra tekrar yandı. hemen pencere tarafına baktım peştemallı kadınlar kaybolmuştu. hemen evden koşarak çıktım ama nasıl koşmak topukları göte vur vura koşmak nasıl oluyormuş o gece öğrendim.

Nasıl bir panikle açtıysam kapıyı bizimkiler kapıya geldi, annem babam kardeşim yani.ne oldu niye koştun dedi annem, 4 tane kadın vardı ninemin evinin dışında gördüm pencereden dedim, bana bir süre baktılar sonra kaçtılar dedim. babam hemen bakmaya gitti. bense oturdum bekliyorum salonda annem kendine gelirsin, korkmuşsun diyip su getirdi onu içtim yaklaşık 10 dakika sonra babam geldi, sen kapıyı kilitledin mi de mı koştun geldin buraya dedi. ne kilitlemesi baba olduğu gibi bıraktım geldim nasıl kaçtığımı bilemedim, evin içi de dağınıktı duvardaki fotoğraflar falan hep yere düşmüştü gördün sende değil mi dedim babama, ne diyorsun oğlum sen evin içi çıkarken nasıl bıraktıysak öyleydi düzenliydi yani, kapıda kilitliydi zaten dedi. ne diyordu bu adam az önce bizzat yaşadıklarım gördüklerime nasıl yok öyle birşey diyordu, ben mi deliriyordum yoksa etrafımdakilerde mi bir gariplik vardı.

Tamam boşverin diyip geçiştirdim odama geçtim amacım kafamı biraz olsun toparlayabilmekti, hangisi hayal hangisi gerçek, kimin söylediği doğru karıştırır olmuştum. ertesi gün daha oraya gelmemin ikinci gününde benim sınavım var gitmem lazım diyip yola çıktım hiç aslı yoktu sınavımın olduğunun sadece kafayı yemeden uzaklaşmak istemiştim buradan , giderken babam arabayı bırakmamı istemişti mevlüt işi falan var lazım olur diyerekten. ben de mecbur bıraktım otobüsle dönüyorumdum üniversite okuduğum şehre. neyse vardım şehre, yolculuk iki saat civarı sürmüştü.atladım servise yurdun önünde indim. baya geç bir saat olmuştu yurt odalarında tek tük ışık yanıyordu, çoğu kişi yatmıştı demek ki, bizim odaya baktım mavi cılız bir ışık yanıyordu gece lambasıydı yani, oda arkadaşlarımda yatmıştı yani. neyse çıktım odaya açtım kapıyı yanımda bir tane küçük çanta vardı eşyalarımı koyduğum onları açıp dolabıma yerleştiriyorum gece lambasının zayıf mavi ışığında, bir yandan da yataklarında yatan adamlara bakıyorum kim bunlar amk.

Benim oda arkadaşlarıma hiç benzemiyorlar, yanlış odaya mı geldim amk diye şüpheye düştüm kapıdaki oda numarasına bakmaya karar verdim. açtım kapıyı dışarıdan baktım evet doğruydu benim oda numaramdı kapıda yazan e o zaman odada yatanlar kim amk, hadi biri farklı kişi olsa birşeyden şüphelenmeyeceğim de hepsi başka başka adamlar, yoksa yarı karanlık odada yanlış mı gördüm çocukların suratını diyip odanın ışığını açtım bu sefer uyuyanların yüzüne dikkatlice baktım, hayır hiçbirini tanımıyordum.

Lan noluyor amk odaya yeni birileri taşındı, ee bana niye haber vermeden böyle birşey yaptılar, benim oda arkadaşlarımın hepsi birden mi gitti nasıl iş lan bu diye kafamda düşünceler dolanırken kafamda sigara içme isteği belirdi, kafam karıştığında hep böyle olurdu. kafamdaki düşünceleri toparlamak için bir sigara yakıp pencereye gittim açtım pencereyi. sigarayı çekip düşüncelerimi toparlamaya çalışırken odanın lambası söndü.bir kaç saniye sonra tekrar yandı.arkamı döndüm lamba niye kapanıp açıldı diye, gördüklerim karşısında küfür bile edemedim.odanın orta yerinde 4 peştemallı kadın ayakta yüzleri yere eğik şekilde duruyorlardı. yine ynı şeyleri söylüyorlardı ”küllehü ene cinniah” ”küllehü ene cinniah” hiç durmadan bunu söylüyorlardı, sesleri odada yankılanıyordu. seslerden olsa gerek odadaki tanımadığım çocuklarda uyandı hepsi birden.

Ben noluyor lan bağırıp çağıracaklarını düşünürken onlar hiçbir tepki göstermeden kalktılar.peştemallı kadınların yanına gittiler. hepsi birden bana dönük şekilde aynı cümleyi söylemeye başladılar ”küllehü ene cinniah” ama onlar yere bakmıyorlardı kadınlar gibi, yüzlerini görebiliyordum, gözleri tamamen bembeyazdı bir insan gözü gibi değildi gözbebekleri yoktu. derken birisi bana doğru yaklaştı. bense olduğum yerden kıpıldayamıyordum. iyice yanıma yaklştıktan sonra ” bağırarak normal olmayan daha önce hiç kimseden duymadığım bir ses tonuyla ”tavvil umri’’ dedi.uyandım irkilerek etrafıma baktım, otobüsteydim, dışarıya baktım gökyüzü aydınlıktı, nasıl bir rüyaydı bu sanki gerçek gibiydi. saate baktım daha yola çıkalı yarım saat olmamıştı, derin bir nefes aldım yol boyunca rüyanın etkisyle hiç uymadım neyse vardım üniversite okuduğum şehre geldim yurda, odada kimse yoktu daha gündüz olduğu için herkes okuldaydı sanırım.hem yol yorgunluğu hem de rüyanın etkisinden olsa gerek, üstümü değiştirip yattım yatağa biraz uyumak için. uyandığımda oda karanlıktı gece olmuştu, birkaç dakika yatakta debelenip kendime gelmeye çalışırken kapının dışından sesler duydum

oda arkadaşlarımın sesleriydi gelen sesler. o anda rahatladım ister istemez de olsa rüyanın etkisi altında oluyorsunuz çünkü ya yine rüyamdaki gibi olursa diye düşünüyosunuz. kapıyı açtılar önce sonra ışığı açtılar ama gördüklerim beklediklerimle aynı değildi, gelenler rüyamda gördüklerimle aynı kişilerdi, çok net hatırlıyordum. odaya girip beni gördüklerinde içlerinden birisi kardeşim hoşgeldin. başın sağolsun tekrardan, hayırdır niye erken geldin bu kadar dedi. sesi oda arkadaşım kadirin sesiydi ama sureti farklıydı o değildi böyle birşey nasıl olabilirdi allah kimseyi sesi tanıdık birisi ama sureti başka birisi olan birini görmeyi nasip etmesin, dilim tutulmuş gibi kalakaldım konuşamıyordum zaten bu durumda ne konuşabilirsiniz ki? karşımdaki benden cevap bekler gibi bana bakıyordu. bu cevap vermemem yada verememem diğerlerinin de dikkatini çekmiş olacak ki diğerleri de bana bakmaya başladı.

iyi misin kardeşim neyin var dedi tekrardan, hala inanamıyordum sesi kadirin sesiydi fakat gelen sureti rüyamda gördüğümün aynısıydı. yanıma doğru gelmeye başlayınca gelme dedim, gelme dur uzak dur benden. noldu la dedi karşımdaki. kimsin sen dedim kadir lan ben tanımadın mı dedi uyku sersemi gözün mü görmez oldu dedi. ne diyordu bu karşımdaki yoksa gerçekten ben mi yanlış görüyordum ama yok herşey karşımda apaçık duruyordu.sesi kadirin sesiydi fakat sureti onun değildi. uzak durun benden dedim yataktan kalktım.kapıya doğru yöneldim, karşımdaki kendini oda arkadaşım diye tanıtanlar ise sadece bana bakıyorlardı.aceleyle açtım kapıyı hemen müdür odasına koştum.

Baktım odaya müdür hala odadaydı ışığı yanıyordu çünkü pencereden görünüyordu, kapısını çalmadan direkt girdim odaya, ama karşımda müdür yerine başka birisi vardı. aklımdan odada olanların hepsi burda da mı olacak diye geçti ama emin olmak için sordum belki başka birisi yerine bakıyordur diye. müdüre bakmıştım ben dedim, karşımdaki adam suratıma garip garip baktıktan sonra tanımadın herhalde oğlum tanımadın mı benim turhan abin, müdür dedi. o sırada da arkama doğru baktı, o bakınca bende arkama baktım odadakiler arkamdaydı, beni takip etmişlerdi. noldu buna dedi karşımdaki adam odadan gelenlere, benden bahsediyordu, onlarda bilmiyoruz anlamında kafalarını salladılar. bense bir anlık reflekse odadan çıktım kapıda bekleyenlerin arasından, yurttan çıktım ağlıyorum ama kaçarken, bu yaşadıklarım neydi hepsi zihnimin bana oynadığı bir oyun muydu

Hem yorulup hem de yurttan biraz uzaklaşınca bir banka oturdum.korku ve şaşkınlıktan dolayı titriyordum haliyle sigara yakmamda zor oldu. gördüklerim yaşadıklarımdan sonra yurda dönemezdim, bende sınıftan tanıdığım evde kalan bir arkadaşımı aradım, sende kalabilir miyim bugün dedim.kalabilirsin tabi hayırdır yurtta birşey mi oldu dedi, eve gelince anlatırım dedim. sınıfta en yakın arkadaşımdı berkay hatta evine birkaç kez kız bile atmıştım her neyse vardım evine çaldım kapısını ama içimde bir korku da var ya yurtta yaşadıklarım burda da başıma gelirse ya berkayda tanıdığım bildiğim gibi görünmezse o zaman artık kafayı yer miyim acaba? ben bunları düşünürken kapıyı açtı bu, normaldi yani bildiğim berkay,kardeşim kötü birşey mi oldu dedi kapıyı açar açmaz, lan bu kadar mı belli oluyor yaşadıklarım yüzüme mi vurmuştu ? belki yurrtta sıkıldım da geldim yanına insana direkt böyle sorulur mu,kafamda bunlar dolanırken dedim kapı ağzında mı konuşalım içerde konuşuruz dedim, geçtik içeri, çay koymuş ben gelmededn onu getirdi mutfaktan bardaklara koydu, bir sigara yaktım çayın yanında, başladım yaşadıklarımı anlatmaya, kelime atlamadan hepsini anlattım. anltacaklarım bittikten sonra gayet bilgili şekilde var böyle şeyler kardeşim dedi, senin yaşadıklarına benzer birşeyi benim uzak akrabalarımdan biri de yaşamıştı , tam olarak aynı olmasa da dedi, demek ki bu kadar sakin ve bilgili şekilde karşılamasının sebebi buydu. ne bunların sebebi dedim korkanlar üç harfli de derler, iyi saatte olsunlar da, herkes adını anmaya korkar, ama hepsinin demek istedikleri cindir dedi.

Cin lafından korktum çünkü başıma böyle bişey geleceğini hiç düşünmemiştim daha önce zaten kim düşünürdü, akla hayale gelmeyecek şeylerdi bunlar, neydi akrabanın başına gelenler dedim berkaya, anlatmaya başladı, ben o ki akrabamı hiç görmedim, ben doğmadan çok önce yaşamış babaannnem anlattıydı bana da onlara karıştırdı derdi. peki nasıl olmuş dedim anlatmaya devam etti.arıcı mustafa derlermiş ona, ova ova dağ dağ kovanları gezdirir arıların en bol çiçekli yerlerden beslenmesini bal yapmasını sağlarmış, geceleri de genelde kovanların başından ayrılmazmış ayı yada vahşi hayvanlar kovanları talan etmesinler diye,bazen tek başına olurmuş bazen de arkadaşlarıyla. lakin bir gün kovanları beklemede tek başınayken tam uykuya dalacağı bir sırada ses duymuş bir tıkırtı sesi.hemen kalkmış tabi panikle kovanlara bakmış, ama hiçbirşey yok, merakta etmiş tabi sesin nereden geldiğini, etrafa bakmaya başlamış elinde gaz lambasıyla, biraz ilerledikten sonra onları görmüş.

neleri görmüş oğlum gizemli gizemli anlatma berkay diye buna biraz atar yaptım biraz, o da anlatmaya devam etti, onları görmüş dedi. bir kafileyi sessiz bir kafileyi en önde atın üzerindeki bir gelin varmış arkasında da sıra halinde yürüyen kişiler ama garip olan şu ki at ve çevresindekiler geri geri yürüyormuş, ileri doğru değil, yüzlerinin baktığı yönün tam tersine doğru. hemen anlamış tabiki arıcı mustafa onların cinlerin düğün kafilesi olduğunu, olduğu yere kendini atmış saklanmış, kafile onu farketmeden geçip gitmiş, yada arıcı mustafa öyle sanmış.
sabaha kadar beklemiş arıcı mustafa sabahın ik ışıklarıyla birlikte de kovanlarını, herşeyini geride bırakıp köye geri dönmüş ama bu olaydan sonra köylüler onun garip hal ve hareketler içinde olduğunu farketmişler , gündüzleri köyün çevresindeki dağlara tek başına gider, oralardan 2-3 gün boyunca gelmek bilmezmiş, bir gün abisi bu durumlardan iyice şüphelenip onu yine dağa gittiği bir gün takip etmiş, epey bir süre arıcı mustafayı takip ettikten sonra, bir oyuğun önünde durmuş arıcı mustafa, anlaşılmayan bir dille bağırmış oyuğa doğru. bağırdıktan bir süre sonra da kollarını açıp birilerine sarılır gibi hareketler yapmaya başlamış.

Abisi bu durumdan hem korkup hem de delirdiğini düşünmüş ve onu izlemeyi bırakıp yanına doğru yürümüş, onun geldiğini farkeden arıcı mustafa onu uzaklaştırmaya çalışmış git demiş abisine sinir ve panikle, sadece git. beni onlarla rahat bırakın demiş. kimler demiş abisi ,etrafındakiler şu anda sana bakıyorlar, sen onları göremezsin, git burdan hemen demiş, abisi anlattıklarına anlam veremeyip korkusundan arıcı mustafanın dediğini yapmış ve gitmiş, o andan sonra arıcı musafayı ne bir gören olmuş ne de duyan, delirdi de derler onlara karıştı da, onlardan kurtuluş zordur, senin başına her nasıl musallat oldularsa kolay kolay bırakmayacaklar. bunun bir çaresi yok mu kardeşim yoksa bende onlara karışıp gidecek miyim, çevremde görünmeyen şeyleri gören görünen şeyleri farklı gören birisi mi olacağım dedim. bunların sana nasıl musallat olduklarını öğrenmemiz lazım dedi. nasıl öğreneceğiz dedim. bu işlerin ehli birine gitmemiz lazım dedi.










Bir kaç gün sonra indik arabadan çaldık bir evin kapısını hava da kararmaya başlamıştı, o arada acaba geri dönsek mi diye düşünmedim değil çünkü geldiğimiz yol bile bana korkutucu gelmişti nedense belki yaşadıklarımla alakalıydı, berkayda burayı nerden bildiğini hiç söylememişti bana, bu düşüncelerdeyken kapı açıldı, içeriden bir kadın çıktı. Yaşlı, yüzü buruşmuş siyah bir başörtüsü takan biriydi, direkt ne istiyorsunuz dedi, direkt sert bir şekilde giriş yapınca ilk birkaç saniye cevap veremedim cevap verecekken berkay benim yerime konuştu, birşey danışacaktık size diyebildi sadece, ne dedi kadın, beni işaret ederek arkadaşıma bir büyü yapıldığını yada musallat olduklarını düşünüyorum dedi, geçin içeri dedi kadın, içeri geçtik berkayla birlikte, evde doğru düzgün eşya yok, bir masanın üzerine konulmuş cam kavanozların içinde çeşitli renkte sular vardı yada her neyse, duvara arapça yazılı bir kağıt vardı sonradan o kağıt elime geçti size onun fotoğrafını atacağım, arapça yazılı kağıdın bulunduğu duvarın karşısındaki duvara insan çizimi yapılmıştı sonradan şahit olduğum bir büyü de çizilenin aynısıydı sadece daha büyük şekildeydi bu duvardaki, ben evi incelerken falcı kadın oturun dedi, berkayla baktık ama oturacak ne çekyat ne koltuk ne sandalye ne de herhangi bir şey vardı, bunu düşündüğümüzü farketmiş olacak ki yere çökün dedi sesi emrediciydi dediğini hemen yaptık, sana musallat olan var mı yok mu öğrenmek için onu çağıracağım dedi lakin korktuğunuz anda sakın dua okumayın çağıracağım cin müslüman taifesinden değil

Benim gözler faltaşı gibi açıldı cin çağırma lafını duyunca, berkaya baktım yere bakıyordu gözlerini kapatmıştı, nereye düştüm ben bir delinin peşine takılıpta diyordu içinden muhtemelen ama bunun suçlusu ben değildim kendisi getirmişti beni buraya, kadın bizim bulunduğumuz yerden ayrıldı,berkayla bense biraz olsun bile kıpırdamıyorduk, sonra falcı kadın geldi elinde bir ekmek ve kuran vardı, kuranı açtı dikkatimi çeken birşey oldu bazı sayfaları yırtıktı, falcı kadın açtığı sayfayı yırttı ben ise ne yapıyor aq delisi diyorum içimden, yere koydu yırttığı sayfayı üstüne getirdiği ekmeği koydu, sanki biz odada yokmuşuz gibi kuran ve ekmeğin üstüne doğru çömeldi ve işemeye başladı üstüne şaşkınlık ve korkuyla bakıyordum olan bitene gökhana baktım gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu kadına, bu yaptığının nedenini o zaman bilmiyordum ama sonradan öğrendim müslüman olamayan bir cinden yardım almak için müslümanlığı aşağılayacak şeyler yapmak gerekirmiş kadında bu yüzden öyle yapmış.
Falcı kadın ayağa kalktı tam önümüze geldi, odada bulunan daha önce görmediğim siyah taşları bir kabın içinde yaktı, siyah bir duman çıkıyordu yanan şeyden, duman bütün odayı kaplamıştı, arapça olduğunu tahmin ettiğim bir takım sözler söylemeye başladı yanan ateşe bakarak ama çok hızlı şekilde söylüyordu söylediklerini anlayamıyordum, durdu türkçe konuşmaya başladı ‘ ey ilim sahibi kasum, ateşten doğma kasum, bu aciz olan topraktan yaratılanlara ses ver’ dedi ve bana sordu, ismin nedir? ismimi söyledim, tekrar anlamadığım dilde konuşmaya başladı bu sefer yavaş konuşuyordu ‘’ve sahi cesedi kulli ‘dedi ateşten öyle bir duman çıktı ki tüm odayı kapkaranlık yapmıştı, tekrar bana baktı 7 ceddini bırakmayacak bir büyü var üstünde, onların 7 ceddine senin yedi ceddin, dedi, çok güçlü bir büyü dedi.Kim neden yapmış bu büyüyü, nasıl kurtulacağım bundan dedim bu musallat sana değil ailenden senin soyundan birine yapılmış, onlarla bir anlaşma yapacağız sana ve sülalene musallat olan kabileyle başka yolu yok dedi, nasıl olacak bu anlaşma dedim, şimdi olmayacak dedi 9 akşam sonra bana istediğim malzemeleri getir, 9 akşam sonra bu evde olacak ayin, ve onlar anlaşmayı kabul ederse bu büyü bu musallat bitecek dedi, lakin o vakit gelinceye kadar bundan kimseye bahsetmeyeceksiniz eğer onlardan ve musallatdan ne kadar çok haberi olan olursa onları başınıza daha da sararsınız dedi, istediği malzemeleri söyledi bana şimdi burada yazmayacağım onları bulmaya çalışıp ileride anlatacağım ayini uygulamaya çalışanlar olabilir diye, getirmem gereken malzemeleri söyledikten sonra çabuk gidin buradan dedi hava karardı yatsı olmak üzere.

Çıktık falcı kadının evinden düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum ama toparlayamıyorum bir türlü, böyle bir şey başınıza gelse siz ne hissederdiniz ki, yaktım bir sigara yola çıktık berkayın arabasıyla, benim soyumdan kime musallat olmuşlardı, o anda aklımda bir kıvılcım çaktı resmen, o cenazeye gittiğim günü hatırladım ilk kez orada görmüştüm peştemallı kadınları, ninemin evinde antrede ayakta yüzü eğik şekilde beklerlerken, cenazeyi dışarı çıkarmaya çalışırlarken kimse onlar varmış gibi davranmıyordu keza mezarlıkta da öyleydi, bütün bunların ninemle bir ilgisi var mıydı gerçekten, yoksa ben mi kafamda kuruyordum bunları, ama ninemin ölmesinin hemen ardından bunların olmasının bir anlamı olmalıydı, onu musallatı benim üzerime mi bulaşmıştı, beynimde binlerce soru vardı, bunların cevabını bulmadan duramayacaktım. Berkaya dedim beni otogara bırak memlekete döneceğim evdekilere anlatmam lazım bütün olanları, falcı kadının dediklerini hatırlattı kimseye anlatmaman gerekiyor falan dedi ama onu dinlemedim bile bindim en yakın zamanda memlekete giden otobüse, indim eve.Sabahın ilk ışıkları köyü yeni aydınlatmaya başlamıştı, birkaç gün önceyi düşündüm, cenaze için geldiğimde ne kadar normal bir hayatım olduğunu şimdiyse nasıl bir hayatım olduğunu, ninemin evinin önünde durduğumda ise tüm bu düşüncelerden arındım herşeyin başladığı yer burasıydı, ilk önce evi dışarıdan bir süre inceledim, hem havanın aydınlanması hem de meraktan dolayı içeri girmeye karar verdim,havanın aydınlanması cesaret veriyordu en azından, kapıya baktım kilitli değildi açıktı babam niye kilitlememiş dedim ama üzerinde fazla da durmadım, içeriye girdim. Düzenliydi içerisi duvardaki fotoğraflara baktım hiçbir anormallik yoktu, ninemin eşyalarını sakladığı yüklük vardır, bilenler bilir genelde eski evlerde olur, o anda aklıma oraya bakmak geldi, açtım kapağı yorganlar vardı aralarına elimi soktum birşey bulabilir miyim diye, bulamadım. Bu böyle olmayacak diye yorganların döşeklerin hepsini indirdim, bir çarşafa sarılmış halde metal bir kutu buldum, hemen açtım içini fotoğraflar vardı içinde, en baştaki fotoğrafı elime aldım, dedem ve ninemin fotoğrafıydı bu bu evde çekilmiş bir fotoğraf çekyatta yanyana oturmuş gülümseyerek poz vermişler, ah bir de gerçek suratları olsaydı, size o an yaşadığım korkuyu tarif edemem, fotoğraftaki gülümseyen yüzlerin korkunçluğunu, korku ve dehşet duyup hemen fotoğrafı olduğu yere bıraktım, evden çıkmak istiyordum sadece. Kapıya yöneldim açmaya çalıştım açılmadı, arkamı döndüm karşımdalardı
Dedem ve ninem ve karşımdaki çekyatta oturmuş bana doğru bakıyorlardı fotoğrafta olduğu gibi aynı şekilde ama karşımdakiler gerçekti fotoğraf karesi değillerdi, ’’ sette kül lehü cinniah’’ dedi ikisi birden yüzleri daha da iğrenç ve korkunç oluyordu, elleriyle pencereyi işaret ediyorlardı, ‘’sette kül lehü cinniah’’ derlerken pencerenin tarafını işaret ediyorlar, kafamı pencereden tarafa çevirdim 4 peştemallı kadın pencerenin önündelerdi, yine aynı şekilde yüzleri yere eğik, kafamı tekrar ninem ve dedemin olduğu yöne çevirdim çekyatta oturmuyorlardı, dibimdelerdi, o korkunç yüzleriyle sadece birkaç santim uzağımdalardı, nefeslerini hissedebiliyorum, sonra otobüsün kasiste sarsılmasıyla uyandım, yanımdaki sudan içtim hemen boğazım yanıyordu resmen

neyse indim otobüsten geldim köye ninemin evinin önünde bir kalabalık toplanmıştı, bazıları sandalyede oturmuş bazıları da ayakta bekliyordu. ayrıca duaya benzer sesler geliyordu kalabalığın toplandığı yerden, arapça sesler korku duymama sebep olmuştu ama bu seslere kulak kabartınca peştemallı kadınların sözyledikleriyle aynı olmadığını farkettim, bu bir nebze de olsa içimi ferahlattı, bu ferahlamayla kalabalığa doğru yaklaşınca bunların mevlüt için toplandığını anladım hoca elinde mikrofon, okuyordu. ben de bir köşeye oturdum, aileme yaşadıklarımı anlatmak için milletin dağılmasını mevlütün dağılmasını bekliyorum.neyse hoca okumasını bitirdi, millet yavaş kalkmaya başladı, buna mütakiben benim yanımdaki sandalyelerde oturan dayılar kendi aralarında konuşmaya başladı. ilk başta konuştukları ilgimi çekmedi ama daha sonra dikkat kesilmemi sağlayacak şeyler konuşmaya başladılar.şöyle diyordu yaşlı dayının biri ”allah afftsin arkasından dua okuyoruz ama günahları büyüktü, büyük oğlununun ilk karısına büyü yaptırıp, ayırdı derlerdi, ne kadar doğru bilinmez ama olan laf budur dedi. onu dinleyen dayılardan doğru doğru diye onayladı. konuştuklarının doğru muydu gerçekten yoksa sadece birer dedikodu muydu ama ateş olmayan yerden duman çıkmazdı, amcamın eski karısı kimdi bugüne kadar amcamın ayrıldığını kimseden işitmemiştim, birşeyler saklanmaya mı çalışılmıştı yoksa.mevlütten sonra herkes dağılınca annem sınavın yok muydu niye geldin dedi, tek sınavım vardı ona girip mevlüte yetişeyim dedim diye bir yalan uydurdum halbuki mevlüt olduğundan haberim bile yoktu. yaşadıklarımı hemen anlatmamaya karar verdim, amacım ninemin evinde amcamın eski karısı, ninemin eski karısı hakkında birşeyler araştırmaktı, aslında ne aradığım ne bulacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu ama evi aramalıydım birşeyler beni dürtüyordu sanki. girdim içeri rüyamda olduğu gibi yüklüğe baktım ilk olarak, açtım kapağını yorganları kaldırdım, rüyamdaki gibi bir çarşafa sarılı bir kutu vardı. içimden rüyamdakilerin aynısını mı göreceğim diye bir korku duyuyordum bu tereddüt içinde kutuyu açtım fotoğraflar vardı içinde ama en baştaki fotoğrafı aldım bu fotoğraf rüyamdaki gibi değildi, dedem amcam ve bir kadın vardı fotoğrafta. kadın kapalıydı fotoğrafa bıkkın bir şekilde bakmıştı. sebebsizce peştemallı kadınlarla araalarında bağlantı kurdum, belki de yüzünü hep merak ettiğim kadınların yüzüne bakıyordum elimdeki fotoğrafta. bu neyin nesiydi babama sormalıydım.

Amcamı arıyorum telefonla ama telefonu kapalı evini arıyorum evinde de değil yengem de nerede olduğunu bilmiyor, kafamı toparlamak için bir sigara yakmışken telefonum çaldı, arayan berkaydı. Ne yaptın anlattın mı ailene olanları diyor telaşlı bir sesle, hayır anlatmadım dedim, ama bir fotoğraf buldum ninemin evinde hiç tanımadığım bir kadında vardı fotoğrafta babamda tanımıyor dedim, berkay hemen buraya gel fotoğrafı falcı kadına gösterelim dedi, fotoğrafta amcam var hem onunla alakalı birşeyler duydum burada onla konuşsam daha iyi olacak aslında dedim ama ulaşamıyorum amcama, sen gel buraya falcı kadına gidelim fotoğraf önemli birşey dedi büyü yapılırken bile kullanılan bir nesne, falcı kadın o fotoğraf sayesinde birşeyleri görür dedi, haklı olabilir miydi, amcama da ulaşamıyordum zaten işler iyice garipleşmişti. Ne kaybederdim ki fotoğrafı falcı kadına göstersem belki de berkayın dediği gibi birşeyleri görürdü kim olduğunu bana söyleyebirdi, tamam dedim berkaya geliyorum

Birkaç saat sonra nihayet üniversite okuduğum şehirde berkayın yanındaydım, atladık arabasına falcı kadının evine doğru yola çıktık, yolda berkayla neredeyse hiç konuşmadık üzerinde garip bir hava vardı, sadece fotoğrafı görmek için konuşmuştu benimle her neyse vardık falcı kadının evine çaldık kapısını, o uğursuz suratıyla kapıyı falcı kadın açtı, sanki yıllardır yıkanmamış gibi yüzündeki kırışıklar kapkaraydı. Neden geldiniz dedi dokuz gün dokuz yatsı sonra gelin demedim mi size dedi, hiç bir şey söylemedim sadece fotoğrafı gösterdim, bu fotoğraftakini öğrenmek istiyorum o yüzden geldim, ilminle yardımcı bana dedim. İçeri geçin dedi ben bunları söyledikten sonra, içeri geçtik elimden fotoğrafı aldı, bir kabın yarısına su doldurdu daha sonra kırmızı bir sıvının olduğu şişeyi aldı evdeki tek masanın üzerinden, kapağını açtığında ise odayı leş gibi bir koku kapladı, kan kokusuydu bu, kim bilir hangi mahluğun kanıydı. Yarısına kadar su doldurduğu kaba biraz da kan döktü, daha sonra fotoğrafta kadının olduğu kısmı kesti, kestiği kısmı kabın içine attı. İşaret parmağıyla karıştırmaya başladı, su ve kanı fotoğraf ile birlikte. Mırıldanarak birşeyler okumaya başladı ama onları buraya yazmayacağım çünkü direkt olarak ifrit çağırmayla ilgili, karanlık, bilinmemesi gereken sözler. Mırıldanarak başlayan sözler gitgide daha yüksek şekilde söyleniyordu, odanın içinde sesler yankılanıyordu artık ‘’ellezine fereha minhasse azeferun min şerri ‘’. En sonunda durdu, yüzünü kaptan bana doğru çevirdi, ninen bu kadına büyü yapmış oğlum, yani gelinine, onun adını varlığını kimse hatırlamıyor, büyü yüzünden, büyü çok güçlü, çok tesirli. Allah nineni affetsin hepinizin günahı onun boynunda, ninenin soyundan gelenlerin hepsi bu büyünün cezasını çekecek, delirecek, olmayan şeyleri görmeye başlayacak, hepsi çığlıklar içinde yitip gidecek dedi.Benim bugüne kadar hiçbir kötülüğünü görmediğim ninem nasıl böyle şeyler yapmıştı, onun yaptıkları yüzünden ben ceza mı çekecektim cinlere mi karışacaktım, delirecek miydim, peki sadece neden ben yaşıyordum bunları, ben bu düşüncelerdeyken falcı kadının sesi beni kendime getirdi. Bundan kurtulmanın iki yolu var ya sana musallat olanlarla bir anlaşma yapacaksın yada onların hepsini yakacaksın, sana ve sülalene verilen cinler çok güçlü ifritler anlaşmazlar, sadece tek bir yolun var onları yakmak lakin buna benim ilmim yetmez, sana musallat olanlar çok güçlü, bu işi burda yapamazsın dedi. Nasıl yapacağım nasıl kurtulacağım dedim dörtova köyünde bir hoca var ilmi çok geniş o sana yardımcı olabilecek kişi, gidin burdan şimdi onu bulun dedi

Köye yaklaştıkça yol iyice bozulmuştu artık toprak yolda ilerliyorduk, nihayet köyün içine geldik küçük bir camisi vardı köyün ama çok eskiydi ışıkları yanmıyordu, aslına bakarsanız cami olduğu bile anlaşılmıyordu nerdeyse, çok bakımsızdı sadece çok ufak bir minaresi olduğu için cami demiştim, birkaç kişi köyün meydanında sandalyede oturmuş konuşmadan duruyordu, kahve desem kahve değildi öyle bildiğin meydanda put gibi oturuyorlardı, arabadan indik yanlarına gittik, …. Hocanın evini gösterir misiniz dedim karşımdaki ağzını açmadan birkaç yüz metre uzaktaki tepeyi gösterdi eliyle, garip bir köydü hiç şüphesiz, tamam sağol dayı dedim cevap bile vermedi, hadi gel berkay dedim yürüyerek gidelim, yolda yürürken başka birşey daha dikkatimi çekmişti köyde hiç araba yoktu sokaktaki hayvanlardan başka köyde bir hareket de yoktu. Tepedeki hocanım evine vardık berkayla birlikte ben çaldım kapıyı, bir kaç saniye sonra kapıyı hoca olduğunu tahmin ettiğim kişi açtı sakalları uzun ama genç sayılabilecek birisiydi, buyrun dedi, hocam dedim başımda bir bela var ancak sizin bunu çözebileceğinizi söylediler dedim ben bunları söylerken bana doğru bakmıyordu berkaya doğru bakıyordu, kapıda beklemeyin içeride konuşalım buyrun dedi geçtik içeriye oturun evladım dedi kapının açıldığı odaya girdiğimizde, odada karşılıklı iki çekyat vardı zaten berkayla ben birisine oturduk hoca da tam karşımızdaki diğer çekyata oturdu, selamun aleyküm dedi. aleyküm selam dedi, aleyküm selam diye karşılık verdim. burayı bu evi size kim tarif etti herhangi bir sıradışılık gördünüz mü dedi, köyün meydanında oturan iki yaşlı adam vardı lakin konuşmadılar hiç, elleriyle işaret ettiler bu evi öyle bulduk burayı dedim, anladım anlamında başını salladı, daha sonra anlat derdini dedi. tek kelam atlamadan başımdan geçenleri anlattım, hoca sessizce dinledi sadece. ben anlatmayı bitirince vaktimiz yok dedi acele adeceğiz. içeri odaya geçti hoca, o sırada berkaya baktım sakindi, benim içimdeki heyecan ve korku onda yok gibiydi bu sırada hoca tekrar odaya geldi elinde tam 3 tane mum vardı ve bir kağıt. bize doğru döndü perdeleri kapatın ve ışığı söndürün daha sonra yere diz çökerek oturun dedi. hemen dediğini yaptık bütün perdeleri kapattık, ışığı da kapattık, zaten ayın olmadığı bir geceydi, perdelerde kapatılınca iyice zifiri karanlık içinde kalmıştık taa ki hoca mumları teker teker yakmaya başlayıncaya kadar. artık odada 3 mumun verdiği cılız ışık vardı, mumların alevlerinin hareketiyle duvardaki gölgelerde hareket ediyor gibiydi. hoca elindeki kağıdı 3 parça haline getirip hepimizin önüne dizdiği mumlarda 3 kağıdı ayrı ayrı yaktı. yaktığı kağıtlar önce kırmızı sonra mavi bir alev alarak yanıyordu ve dumanları odayı kaplıyordu.

3 mumun alevinde de kağıdı yaktıktan sonra hoca başını öne eğdi mırıldanarak birşeyler okumaya başladı daha sonra sesi yükseldi şöyle diyordu ‘m.. ene v… ente ya nar’ 3 defa bu sözü yüksek sesle tekrarladı. Odayı o küçük kağıtlardan çıktığına inanamayacağınız bir duman kaplamıştı, hoca sözlerini bitirmişti yüzünü yerden kaldırmıştı ama bana bakmıyordu berkaya bakıyordu, kimsin dedi ona bakarak, berkayın yüzü yere eğikti o şekilde duruyordu. Hoca tekrar sordu kimsin, cevap yok. Tekrar sordu kimsin, bu sefer cevap verdi berkay ‘ ben vesnan kabilesinden deybac afif oğlu deneheş’ hoca sordu bu ademoğlundan ne istiyorsun neden ona bulaştın. Kin ve nefret dedi intikam için dedi, neyin intikamı ey kafir dedi hoca. berkay dedi sadece hoca sordu ne için intikam istedi, sevdiği kızı elinden alandan intikam istedi dedi. Sevdiği kız mı berkayın sevdiği nasıl alabilirdim elinden en yakın arkadaşıma bunu nasıl yapabilirdim ki, yapamazdım bunu. Yoksa onun evine atıp birşeyler yaşadığım kızlardan birini mi seviyordu berkay, e bunu bana söyleseydi ben hiç o kıza elimi sürer miydim, neden söylememişti bana, başıma gelen musallatın sebebi bu muydu, herşey berkayın bana kin beslemesi yüzünden mi başlamıştı, ninemin ölümüyle hiçbir alakası yok muydu? Karşımda oturan hocaya baktım aklımda bu düşünceler varken gördüğüm manzarayla aklımı yitirecektim, sadece Allah’ım bana yardım et diyebildim! 3 gün sonra kendime geldiğimde terkedilmiş harabe bir evdeydim ,o köy bomboştu kimse yaşamıyordu. berkayı aradı gözlerim ama yoktu, kayboldu dedi herkes jandarma bulamadı, berkayın da bana anlattığı arıcı mustafa gibi delirdi de dediler, kayboldu da öldü de, ama ben onlara karışıp çığlıklar içinde yitip gittiğini biliyorum. kimse bana inanmasa da… Hoca sandığım varlığın ne olduğunu asla bilemeyeceğim belki ama sureti asla aklımdan çıkmayacak !

➲İmam ve Çarşaflı Kadın

Urfa'da imamlık yapan Hasan S.., sabah namazını kıldırmak için abdestini alıp caminin yolunu tutar. Camiye giden yol mezarın yanından geçmektedir. Hasan hoca yolun yarısına geldiğinde, siyah çarşaflı bir kadının mezarlık kapısından ağladığını görür. Hoca seslenmiş ancak kadın ağlamaya devam etmiş. Hoca bir yandan namazı kaçırmamak için yola koyulacağı sırada, kadın oğlunun öldüğünü söyleyerek hocadan ona yardım etmesini istedi. Hoca, oğlun nerede diye sordu kadına.. Kadın beni takip et deyince, hoca mesafeli bir şekilde kadını takip etti. Mezarlığın içinde bulunan harabe bir eve girince hoca durup kadına seslenmiş. Ancak zifiri karanlıkta kaybolan kadına bağırarak bulamamış. Harabe eve gireceği sırada evin içinden 4-5 köpek çıkarak hocayı kovalamışlar. Hoca soluk soluğa camiye gelip namazını kıldırınca, cemaate durumu anlatmış. Sabaha doğru o eve gittiklerinde, ne kadın varmış nede öldüğünü iddia ettiği oğlu.. O kadının cinni olduğunu anlayan hoca, cemaat korkmasın diye konuyu kapatmış ancak o günden sonra yolu uzatarak gitti hep camiye..

➲Dolaptaki Gizemli Varlık



9 aydır beraber olduğum bir kız vardı. Hayatımın güneşiydi resmen, harika biriydi. Fakat herkesin olduğu gibi onun da bir takım gariplikleri vardı. Bizi biz yapan şeyler bunlar sonuçta. Garipliklerinden biri gece yarısı mesajlarıydı. Genelde sabah gece ondan gelen 3-4 mesajla uyanıyordum. Çoğu zaman otomatik düzeltmeden çıkmış anlamsız kelimeler veya karışık harfler oluyordu mesajlar. Çoğu zaman…

Bu geçen geceye kadardı. Sanıyorum ki saat geçe 3 gibiydi, telefonumun titreme sesine uyandım. Döndüm ve telefonuma uzandım. Mesaj kız arkadaşımdan gelmişti. Bir tarafım bakmama dahi gerek olmadığını söylerken bir tarafım ya ters giden birşeyler varsa diye şüpheci ve paranoid davranıyordu. Mesajı açtım sonuç olarak. “Tom” Yazan tek şey buydu. Şimdi bunu bir çok sebepten dolayı tuhaf bulmuştum. Birincisi mesaj tamamen düzgün yazılmıştı bu sefer yani bu benim adımdı. Fakat kız arkadaşım bama asla Tom diye seslenmez Thomas derdi. Merakıma yenik düştüm ve cevap verdim. Mesajımdan hemen sonra bir cevap geldi.

“Yardım et”

Boynumdaki tüyler diken diken olmuştu. Bir ürperti hissettim ve midem sıkıştı. Hemen kalktım, üstümü giyindim ve arabama atladım. Evi yakındı ama sanki saatler geçmiş gibiydi. Yoldayken onu aramaya karar verdim.

Hat bağlandı. Hattın öbür ucunda derin bir nefes alma haricinde bir ses duyamıyordum. Defalarca “Alo” dedim, panik ve korku sarmıştı artık. 4. kez “Alo” dediğimde bir şey duydum. Ayak sürme sesi ve derinden güçlü ve coşkulu bir kahkaha sesi duydum. Kız arkadaşımın telefonunu kimin aldığını öğrenmek için bağırdım karşı tarafa fakat çok geç kalmıştım. Telefonu kapatmışlardı. O an kız arkadaşımın evine varmıştım.

Arabayı park alanında bıraktım ve evine doğru koştum. Hiç olmadığım kadar hızlı bir şekilde kapıyı açtım ve odasına korkunç bir manzarayla karşılaşmayı bekleyerek koştum. Gördüğüm şey beni tamamen şaşırtmıştı. Kız arkadaşım yatağında uzanmış uyuyordu. Yavaşça ona doğru yaklaştım ve uyandırdım. Beni gördüğüne şaşırdı ki bu beni daha da şaşırtmıştı. İyi olup olmadığını sordum “iyiyim” dedi biraz rahatsız olmuş bir şekilde. Telefonunu kontrol ettim fakat bana gönderilen mesajla veya aramayla alakalı hiçbir kayıt bulamadım. Yatağının altını ve evin geri kalanını kontrol ettim fakat sıradışı olan hiçbirşey bulamadım. Ben hayal mi görüyordum ki? Mesajlar ve arama hayal miydi? Herşeye rağmen kız arkadaşımın yanında yaklaşık bir saat durdum. O da zaten hemen derin uykusuna geri dönmüştü. Paniğim ve endişelerim yavaşça azaldığında, yatağından usulca kalktım ve eve doğru yola koyuldum. Evden çıkıp arabaya giderken tüm olanları aklımda tekrar tekrar düşünüyordum. Eve dönüş yine normalden uzun gelmişti. Olmuş olabilecek senaryoları düşünüyordum durmadan. Kendi park alanıma girdiğimde kot pantolonumun cebimde telefonum titredi. Telefonu çıkartıp gelen mesajın kız arkadaşımdan olduğunu görünce korku tekrar sardı beni.

“ Dolabı kontrol etmeyi unuttun.”

➲Kırmızı Gözlü Kız

Kırmızı Gözlü Kız


Birkaç yıl önce ben 23 yaşındayken arabam bozuldu ve gidebileceği kadar arabayı sürdüm. Eski bir evin önünde arabam durdu. Arabadan çıkıp eski eve doğru yürüdüm. Kapıyı sevimli yaşlı bir çift açana kadar tıkladım.Sabah olup yardım çağırana kadar evlerinde kalmamda ısrar ettiler. İlk önce tekliflerini kabul etmeye korktum ama iyi niyetli olduklarına kanaat getirip tekliflerini kabul ettim. Bana lezzetli bir yemek pişirip yatacağım odaya götürdüler.


Holde yürürken başka bir kapının önünden geçtik,bana:"Kızımızın odasına girme." dediler. Bunun biraz tuhaf olduğunu düşündüm ama ev benim değildi bu yüzden ricalarına saygı duydum. Gece saat 3"te uyandım ve banyoya gittim.


Meraklıydım bu yüzden kızın odasının kapısının anahtar deliğinden odaya baktım. Duvara doğru küçük bir kızın sandalyede oturduğunu gördüm. Cezalı olduğunu düşündüm ve rahatsız etmek istemedim. Banyoya gidip yeniden odaya döndüm.


Birkaç saat sonra 4:30 civarı çok susadım. Şu almak için odamdan çıktım ve mutfağa yöneldim. Kızın odasından geçerken yeniden merakıma yenilip anahtar deliğinden baktım. Tek gördüğüm kırmızıydı.
Bu yüzden odanın her tarafını anahtar deliği de dahil kırmızıya boyadıklarını düşündüm. Sabah uyandığımda aşağı inip yaşlı çifte evlerinde kalmama izin verdikleri için teşekkür ettim. Bana önemli olmadığını söyleyip gecemin nasıl geçtiğini sordular.


Ben "İyi geçti." dedim ve onlara kızlarının odasındaki boya seçimlerini beğendiğimi söyledim. "Ne boyası?"diye sordular. Kızları ile ilgili özel bir şey olup olmadığını sordum.


Birkaç yıl önce öldüğünü ve tek kırmızı bir gözünün olduğunu söylediler. O an anladım ki gördüğüm kırmızılık kızın bana anahtar deliğinden geri bakan kırmızı gözünden başka bir şey değildi.






➲Namaz Kılan Cinler


İç Anadolu'da bir ormanın yanında bir köy varmış. Bu köyde köylülerden biri her sabah sabah namazına gidermiş. Yine bir çarşamba günü camiye gittiğinde gördükleri karşısında şaşırmış. Normalde 4 5 Kişi Olan Cemaat 30 40 Kişiymiş.

Ve cemaattekilerin her birinin yüzü örtülüymüş. Adam şaşırsa da namaza durmuş ve bitirmiş. Köşeye oturup Kuran-ı Kerim okurken cemaat çıkıp gitmiş. Adam bu durumu imama sormak için imama yönelmiş ve imamı görünce dili tutulmuş.

İmam ayakları ters bir şekilde adama doğru bakıp hafif tebessüm ediyormuş. Adam camiden koşarak çıkmış. Yolda giderken cami imamını görmüş. imam ona selam vermiş adam önce tereddüt edip sonrasında olanları sormuş

Bu durum üzerine imam hiçbir şey demeden camiye gidip bakmış. Cami boşmuş. İmam adama dönerek durumu şöyle izah etmiş; Senin namaz kıldığın cemaat ormanın içinde yaşayan Nusaybin cinleriydi. Onlar onlardan biri ne zaman bir çocuk doğsa buraya namaz kılmaya gelip Allah'a şükrederler demiş.