. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

➲ Köpek Maskeli Çocuklar


Size bir kasabadan bahsedeceğim  ve asla gitmemeniz gereken bir kasaba. Güvenliğiniz için size adı veya yeri söylemeyeceğim. Ama size şunu söyleyeceğim: eğer bu şehirde olabileceğinizi düşünüyorsanız, oradan gidin ve arkanıza bakmayın.

Birkaç yıl bu olay başıma geldi. Arabamla yolda giderken benzinim bitti ve ıssız bir yerde kala kaldım. Harita bilgim olmadığı için nerede olduğumu tahmin edemiyordum. Bir anda aklıma otostop çekmek geldi bu biraz korkutucu olsa da cesaretimi topladım ve otostop çekmeye karar verdim.

Öğle vakti güneş tam tepeden vuruyor ve kavurucu bir sıcak vardı. Başım ağrıyordu ve kıyafetlerim ter içinde kaldı. Yorgun kolum, bir yolculuk yapma umudum gibi aşağı ve aşağı asılıydı. Ama uzaktan kırmızı bir kamyonet göründü. "Lütfen dur. Lütfen durun, ”diye tekrarladım, başparmağımı sonuna kadar dışarı çıkardım. Kamyon yaklaştıkça, sonunda yavaşlayıp durana kadar kollarımı salladım.

"Araban oradaki mi?" diye sordu direksiyonun başında ki kişi.


"Evet efendim. Benzinim bitti ” dedim

"Atla dedi. Bir sonraki durakta sana biraz benzin
 getireceğiz." dedi.


Cappy  ne kadar iyi biriydi. Ailesi hakkında konuşmaktan kesinlikle hoşlanıyordu,ve eğlenceli hikayeler anlatıyordu. Uzun bir sohbet olmuştu ve biraz da olsa korkum geçmişti.

Bir süre sonra, bu kasabanın ne zaman ortaya çıkacağını merak etmeye başladım ve çok uzak olabileceğine dair endişemi ifade ettim. Cappy'yi rahatsız etmiyor gibiydi. Sanırım yapacak daha iyi bir şeyi yoktu  ve hala nereye gittiğini asla öğrenemedim. Yol inişli çıkışlıydı, daha sonra çimenleri ortada olan iki kahverengi şeride dönüştü. Sonunda vahşi tarlalara bakan bir kasaba görebiliyordum.

Zavallı ama tuhaf, değişik küçük kasaba: beyaz süslemeli soluk mavi evler, el yapımı işaretli birkaç tuğla ve harç işi, kasaba meydanı, büyük kırmızı ahır bulunuyordu. Arabalar buraya orada, bazıları da lastiksiz park edilmişti; ama etrafta hiç insan görmedim. Böyle uzak bir mezra için şaşırtıcı değildi, ama beni şaşırtan şey, ahıra rağmen hiçbir hayvan görmememdi.

Resmi bir akaryakıt istasyonu yoktu ama biz bir benzin pompası önünde eski bir garaj bulundu. Cappy, dağınık garajda arama yaparken gaz kutusunu bir komşusuna ödünç verdiği için özür diledi. “Giden birini bulsam iyi olur,” dedim, “onlara ne yaptığımızı söyle, böylece yeri soyuyor olduğumuzu sanmasınlar.” dedi. Gerçekten, sadece o kokudan kurtulmak istedim.
Bir tane gaz kutusu bulmamız gerekiyordu ve aramaya koyulduk.


Kasaba ıssız görünüyordu ama bir yerden yankılanan sesler duyabiliyordum, bu yüzden onları takip ettim. Uzun otların arasından birbirini kovalayan iki çocuk ortaya çıktı. Uzakta, ileri geri koşan, elmaları birbirine savuran, bazıları dört ayak üzerinde olan bir elma bahçesi vardı. Yaklaştığımda, kahkahalar ve eğlenceli çığlıklar her taraftan geldi. Normal çocuk davranışı gibi görünüyordu, ama sonra hepsinin köpek maskeleri giydiğini fark ettim.

Küçük boy bir piknik masasında oturan ve pastaya benzeyen bir şeyle oynayan birkaç çocuk vardı. Pastadan, maskelerden ve ara sıra partiden bir doğum günü partisinin olduğunu kabul ettim. Mümkün olduğunca tehdit edici görünmemeye çalışarak, üzerinde dolaştım ve sorgulamaya çalıştım.

“Eminim birisi o pastayı pişirip pişirmemek için pişirdi,” dedim, yetkili bir ebeveyn gibi gelmeye çalışarak. Çocuklar yaptıkları işi durdurdular ve bana baktılar. Bir anda titremeye başladım. Hepsi köpek maskesi takıyor ancak bu maskeler sevimli maskeler olmaması beni daha da çok korkuttu.

“Üzgünüm, ama iyi çocuklar bu maskeleri bir dakika çıkarır mısın?” dedim. Çocuklar birbirlerine baktılar, sonra bana döndüler. Utanmaya başladım. “Peki kimin doğum günü?” dedim. Çocuklardan biri biraz yırtıcı bir ses çıkardı. “Ah, sen misin?” Başka bir çocuk diğerini taklit etti. “O zaman sen misin? Hmm? Bu senin doğum günün mü? diye birbirlerine sordular ve köpek taklidi yapmaya devam ettiler.

Sonunda bir bardak su aldım ve birazda olsa rahatladım ancak onlara anne ya da babanız neredeler diye sordum. Sonra ise:

“Peki o zaman. Ama ebeveynlerini bulduğumda bununla ilgili her şeyi duyacaklar. ”Sanki ne dediğimi bile bilmiyorlardı. Ayrılmak için döndüm ama şakacı olan tüm çocuklar şimdi yan yana duruyorlar, yolumu kapatıyorlardı. Onlara hareket etmelerini söylemek yerine, etraflarında dolaşmak için sola doğru yürüdüm. Ama ben bir yöne giderken onlar da gitti. Ve ben başka yöne gittiğimde, onlar da gitti.

Kesin şunu dedim.Onları itmek istemedim; onlar sadece çocuklardı. Ancak maskeleri çok farklı ve gerçekçi gözüküyordu. İki maske birbirine benzemiyordu - her biri farklı bir köpek cinsi, ifadeler uysaldan öfkeye kadar değişiyordu. Saymaya başladığımda, “Üç…” birkaç çocuk soluk, düşük homurdanan sesler çıkarmaya başladı. Geri saymaya devam ettim, “İki…” ve daha fazla çocuk kötü hırıltılara katıldı. Hareket etmeyeceklerini bilerek ağır bir nefes aldım.

“Tamam o zaman… Bir!” Hepsi bir kerede, çocuklar yüksek sesle havlamaya başladılar. Ne kadar vahşi ve öfkeli olduklarından korktum. “Kes şunu!” Diye emrettim, ama sadece daha yüksek sesle havladılar. İçlerinden biri bana çürük bir elma fırlattı ve o elma acıttı.Bu sefer diğer çocuklarda bana bir şeyler fırlatmaya devam ettiler. “Aileni bulana kadar bekle!” Diye bağırmaya başladım ama bitirmeden önce bir elmayı yüzüme götürdüm. Dikkatim dağılmışken birkaç çocuk beni itti ve dengemi kaybettim. Hepsi bana koştu, tekmeledi ve tırmaladı.


“Siz çocuklardaki sorun nedir ?!” diye bağırdım, onları tek tek yere iterek. Ama onlar solmaya devam ettiler, tekmelemeye ve tırmalamaya devam ettiler ve rahatsız edici sesler çıkardılar. Köpek gibi uluyan ve şiddetli yüksek ses başımı ağrıttı. Çocukları vurmaya başladım, güvenliklerini ya da ebeveynlerinin  ne yapacaklarını umursamadım. Onlardan kurtulduktan

sonra Cappy bulmak için kaçtım.














Çocuklar beni kasabaya kadar kovaladılar. Onlar sadece çocuklardı ama ürkütücü görüntüleri vardı.  Cappy'nin kamyonunu gördüm ama onu görmedim. Çocuklar beni yakaladılar ve beni yere düşürdüler. Yine, o tuhaf ve korkutucu veletlerle çevriliydim. Kalkmaya çalıştım ama üzerimde çok fazla çocuk vardı ve yardım çığlıklarım hiçbir yardım getirmedi.

Lanet olası maskeleri çıkar! Diye bağırdım, birini çıkarmaya çalışarak; sıkı bağlanmıştı. Havlama kahkahalara döndü ve başka yetişkinlerin izliyor olabileceğinden korktum . Çocuklar aniden saldırmayı bıraktığında öfkem biraz dinmişti. Hepsi başlarını aynı yöne çevirdi ve birlikte kaçarak sevinç çığlıkları atıyorlardı. tim.

“Cappy!” Diye bağırdım, etrafa baktım. Sesim kilometrelerce yankılandı. Çocuklar gözden uzaktı, bu yüzden hala garajda arama yapmak için kamyona doğru koştum. Kimsenin bize yardım edip edemeyeceğini görmek için önce mağazada görünümlü yerde durdum. Ancak içerde kimse yoktu  ve içerdeki raflar genellikle boş ve tozla kaplıydı.Sonra ise dışardan bir kargaşa sesi duydum.

Pencereden dışarı baktım ama kimseyi görmedim, bu yüzden kapıyı biraz açtım ve kulağımı çevirdim. Bu çocuklarla ilgili bir şeyler olduğundan emindim. Bütün kasabadaki tek gürültü o yönden geliyordu.Bir yanım  garaja geri dönmem gerektiğini söylüyordu ama  çocukların davranışları için azarlanıyorlar mı diye bakmak istedim. Boğuk, kederli bir çığlık duyana kadar yankıları takip ettim.

Sesi duyduğum eve ulaştığımda evde kimse varmı diye bağırdım ve kapıya tıkladım ancak herhangi bir cevap alamadım. Sonra yine kargaşa sesleri gelmeye başladı ve sesi takip ettim.

Kargaşa, meyve bahçesine yakın bir tepenin dibindeki bir çiftlik evinden geliyordu. O kadar hızlı koştum ki eve geldiğimde tereddüt etsem de neredeyse topukların üstüne düştüm. Kapı tamamen açıktı ve yerde köpek maskeleri vardı. Neler olduğunu bilmem gerekiyordu ama öğrenmeye hazır değildim. Tekrar yardım için ya da Cappy için bağırmayı düşündüm, ama yine de ses çıkaramadım. Çığlıklar biraz azaldığında, sundurma basamaklarını yukarı kaydırdım ve içeri baktım ama içeride kimseyi görmedim. Maskeler yerde duruyordu.

 İçeri girmek zorunda kaldım. Ayak sesleri panoları gıcırdattı ama gerginliği gidermeyeceğini
biliyordum. Bir parça maske beni iğrenç seslere yaklaştırdı ve harap evden bodrum katına inen açık bir kapıya götürdü. 

Yakından dinlerken, neler olduğunu belirlemeye çalıştım. Kesinlikle bu çocuklardı - hırıltı, havlama, sızlanma, salya sesleri geliyordu. Oraya gitmek istemedim ama kendi gözlerimle görmek zorunda kaldım.

Tek bir ampul odanın çoğunu aydınlatıyordu ama merdivenlere tam olarak ulaşamıyordu, bu yüzden karanlıkta saklanacağımı biliyordum. Çoçukları gördüm ve çoğu ışık altında merkezde toplandı. Görünüşe göre bir şeyler yiyorlardı.

Yedikleri bir etti ve yerken ağızlarında kanlar akıyordu yüzlerini tarif etmem olanaksızdı çünkü çok kötü ve iğrenç aynı zamanda deformite olmuşlardı. Peki bu ne eti diye düşündüm ama birde ne göreyim o yedikleri Cappy'di bir anda çok korktum ne yapacağımı düşünüyordum.


Ağzımı kapattım ve çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.Oradan kaçmak istedim ancak onların beni duymaması için dua ediyordum. O evden çıktım ve mağazaya doğru yol aldım ve hemen bir barikat kurarak kendimi koruyabileceğimi düşündüm.

Gece oldu ve çocukların uzaktan inleyen seslerini duyabiliyordum. Beni aramaya koyulduklarını düşündüm. Aklıma bir anda Cappy geldi bana yardım edeyim derken zavallı adamı o korkunç yaratıklar yedi. Şu anda gaz bulmayı eskisinden daha çok istiyordum çünkü bu lanet olası kasabayı yakmak istiyordum.

Çoçukların uluma sesleri ve iniltileri geçmişti, bu yüzden arka kapıdan gizlice çıktım ve ormana sürünerek gittim ve güneş doğduktan sonra bir ana yola çıkmayı planladım. Bir anda bir siluet yaklaşıyordu zar zor görülebiliyordu ve yabani otların hışırtısını duyabiliyordum; o vahşilerden biriydi. Beni duyduklarından ve diğerlerini uyaracaklarından korktuğum için tereddüt ettim. Ayaklarımın yakınında birkaç kilo ağırlığında kaya vardı, bu yüzden bir tane aldım ve sıkı tuttum.

Çocuk otların içinden sıçrayan bir hayvanı kaparken gördüm. Zavallı yaratığa kemirirken canım yandı ve tiksindim. Yemek yerken hırlıyordu. Kafasını yavaşça kaldırırken nefesimi tuttum ve o çocuğun kafasını defalarca vurdum. Bunu bir çocuğa yapabileceğimi hiç düşünmemiştim ama güvenliğim için bunu yapmam ve az da olsa Cappy'nin intikamını almak istedim.

Güneş doğmaya başladı ve çocuğun vücudunu gözlemledim.Değişik bir vücudu vardı dişleri kocaman iri gözleri yüz şekli falan bayağı ürpertici seviyedeydi. Sonra ise  kahkaha sesleri kasabadan duyulmaya başladı ve ters yönde hızlıca arkama bakmadan koşmaya başladım.
Sonrasında ise bir ana yola çıktım ve biraz yorgun bedenimi dinlendirdim. Aklımda hala onların hırıltı sesleri ve gözümün önünde ucube görüntüleri geliyordu. Onlar kimdi neden böyle davranışlar gerçekleştiriyorlardı hala anlamadım ve o günden sonra o kasabanın 100 km ötesinden bile geçmedim.

➲ SAKLAMBAÇ




















Yıl:2007 Ben 8 Yaşında Bir Çocuktum. ismim:İsmail Şuan ise 21 Yaşındayım. Bu Anlatacağım Hikaye Tamamen Gerçek Ve Başımdan Geçmiş Bir Hikayedir.






Mutlu bir ailemiz Vardı. Bulgaristan'da (Balçık) şehrinde doğmuştum. Yaşadığımız yer ise tamamen ormanın ortasıydı dedem ve Ninemden kalma evdi. Korkusuz bir çocuktum Dışarıda Sabah 8:00 de kalkar akşam 21:00 kadar dışarıda komşularımızın çocuklarıyla oyunlar oynuyorduk en çok oynadığımız oyun ise saklambaç oyunuydu yaz saatleri gece 21:00 gibi bir araya gelip saklambaç oynuyorduk karanlığı seviyordum ve bu oyunu oynarken geceleri çok keyif alıyordum her ne kadarda korkunç olsa da ormanlarda saklanıp beni bulmalarını bekliyordum düşünsenize hangi çocuk gecenin bir yarısı ormanlarda saklanırdı ki sanırım biraz gözü korkmaz çocuktum yada öyle sanıyordum. Her akşam bu oyunu oynar evime rahat bir şekilde toplanırdım ta ki bir gece. yine böyle saklambaç oyunu oynamak üzere 21:00 da dışarıya çıkıp bir araya gelmiştik.






Bizim evin yani başında koskoca dere gibi bir yer vardı oraya çöplerimizi atıyorduk. Çünkü bizim yaşadığımız yerde çöp kovası yoktu ısız bir yer olduğu için devlet pekte ilgilenmiyordu.






O gece içimde bir acayip bir his vardı tam ne olduğunu bilmiyorum ama garip gibiydi hiç böyle hissetmemiştim saklambaç oyununu oynamaya başladığımızda ben ormanın derinlerine tekrar dalmıştım bir ağacın köküne yaşlanıp birinin beni bulmasını bekliyordum sonra ise bir fışıldama sesi duydum.






''ARKANA BAK!'' ne olduğunu anlamamıştım dedim gibi korku nedir pek bilmiyordum arkama döndüm ve hiç kimseler yoktu. Düşündüm ki bir arkadaşım bana şaka yapıyor diye "SESLENDİM'' Seni görüyorum hadi cık oradan diye aslında kimseyi görmüyordum sadece birisi varsa çıkması için öyle demiştim. Sonra bir şey farkettim arkadaşlarımın sesini normalde duyardım ama hiç ses yoktu önce oyundan vazgeçtiklerini düşündüm ve onları aramak için ormandan çıkmaya karar verdim ama ''ÇIKAMADIM'' yürüyordum ama sanki yol bitmiyor gibiydi daha hızlı yürümeye başladım ama yinede yol bitmiyordu sonra koşmaya başladım deliler gibi ama nafile çıkamıyordum.






Kayboldumu düşündüm ve nefesim daralmıştı oturdum yere ağlamaya başladım tek korktuğum ailemi göremicek olmam ve bana kızacaklarıydı daha sonra tekrar bir fışıldama sesi duydum ''АRKANA BAK'' аma bu seferki sanki kulağımın dibindeydi arkaya kafamı çevirdim ve onu gördüm o büyük uzun bir adamdı SİMSİYAH adeta suratı gözükmüyordu işte o an korku nedir nasıl bir hisstir çok iyi anladım nutkum tutulmuştu nefesimi kontrol edemiyordum kalbim adeta yerinden çıkıcak gibiydi. Ağzımı açmaya çalıştım ama ağırlaşmıştı açamıyordum gözlerim yuvalarından çıkıcak gibi büyüdü korku içerisindeydim aya kalktım koşmak için arkamı döndüm ama o yine karşımdaydı napıcaktım bilmiyorum o hiç tepki vermiyordu sadece duruyordu ben izliyordu ben ise bayılmak üzeriydim.






15 saniyeye kadar birbirimize baka kaldık sonra o üzerime doğru yürümeye başladı ben ise geri geri gidiyordum onun tek ayak adımı benim nerdeyse 5 adımım kadardı ama ondan gözlerimi alamıyordum geriye doğru gidiyordum ama aynı zamanda ona bakıyordum.






Sonra birden koşmaya başladı ben ise arkamı dönüp koşmaya başladım deliriyordum çıkamıyacağım ordan diye sonra birden kendimi yolun ortasında bulduğum bizim evin sokağıydı eve doğru koşmaya başladım bizim evin kapısının önüne vardım ışıklara doğru dudağımda bir ağırlık hissediyordum içeri girdim bizimkiler yatıyordu hemen onları kaldırmaya başladım ama sesim çıkmıyordu. Onları sarsıklamamla uyanmışlardı beni görünce Annem çığlık atı resmen ne oldu diye başladı bağırmaya her nekadarda anlatmaya çalışsam anlatamıyordum. çünkü dudağım ortadan ikiye yarılmıştı!






Babam Beni Kucağını Alıp hemen hastaneye götürmüştü dudağımı diktiler doktorlar ne oldunu sorduğunda,ise ailemde bir şey bilmiyordu Babam doktora durumu anlatmaya başlamıştı hemşireler beni ise acile dikiş atmaları için içeriye almışlardı.






Dudağımı diktikten sonra eve gelmiştik.



ben narkoz etkisinden hemen uyumuştum


sabah uyandığımda ise annem beni kolumdan tutup hocaya götürmüştü dilimin çözülmesi için hoca beni okumaya başladı sonra bir muska ve okunmuş su verip ve aileme bu çocuk çok korkmuş cinlere şeytanlara karışmış onu göz önünde bulundurun demişti annem babam ise şok içerisindeydi beni eve götürüp annem okunmuş su ile yıkadı ve içirdi bana ne olduğunu sormaya çalışıyolardı ben ise anlatmakta zorluk çekiyordum. Babam konuyu kapatmasını söylemişti Anneme bidaha bu konu açılmasın diye uyarmıştı ve böylelikle






3 ay sonra konuşabiliyor ama o çocuk o mutlu o çocuk yoktu onun yerine korkak dışarıya bile kafasını çıkarmayan çocuk gelmişti. ailem bunu unutmam için elinden geleni yapıyolardı ufakta olsa hediyelerle unutturmaya çalışıyorlardı ben gitarı çok severdim babam bana zorda olsa ufak çocuk için gitar almıştı onunla evde oynar çalmaya çalışıyordum ve böylelikle de dikkatim dağlıyor onu düşünmüyordum.. çünkü bu 3 ay içerisinde sadece onu düşünüyor ve uyamıyordum geceleri rüyamda suriyetini görür ve yyerimde zıplarayak kalkardım.


Bu Böyle baya bir süre devam etti ama madiyat ile sıkıntılarımız oluşmaya başlamıştı çünkü ailem ben korkuyorum diye beni brakıp işe gitmiyolardı ama bu böyle nekadar devam edebilirdi ki ...


Bir gün babam bana artık korkmamı ve benim cesur olmamı söylemişti onların çalışmasını ve bu evi geçindirmekle hükümlü olduğunu söylemişti ben ise gitmesini istemiyordum ama erzağımız tükkeniyordu gün geçtikçe kuru ekmek yemeğe muhtağaç kalıyorduk ve bu yüzden babamın bu konuşmasını anladım ve ona ''Tamam Baba sen iyisini bilirsin ben artık okadar korkmuyorum demiştim"ama aslında çok korkuyordum..


Ertesi Gün Yatağımdan Uyandım ve evde kimseler yoktu yatağımdan kalktım giyindim ve gitarimi elime almıştım kendi kendime çalırmış gibi yapar ve şarkı söylüyordum daha sonra evdeki Telefon çaldı açmak için kalktım ve açtığımda ise Almanyadadan


Bir kadın vardı bana Hatice sen misin? dedi bende hayır ben oğluyum siz kimsiniz diye sordum oda oğlum ben senin teyzenim Meryem teyzen dedi Meryem Teyzemi? ben onu hiç tanımıyordum annemin anatığı kadarıyla ben küçükken o Almanya'da evlenmiş diye biliyordum Bana telefonda kendisinin bulgaristanda olduğunu ve balçık otogarda olduğunu söyledi ve bize gelip bi çay içmek ve annemle görüşmek istediğini söyledi bende buyur teyze gel dedim ama annem işte ben evde yanlızım dedim oda tamam ben geliyorum hem anne ne süpriz olur hemde sen yanlız kalmamış olursun dedi bende tamam teyzeciğim diyerek kapatım telefonu


otogar bize 15dk araçla gelinebilcek uzaklıktaydı ama 1 saat geçmesine rağmen kimse gelmemişti ben tekrar yatağıma oturup gitarımı elime aldım kendi kendime söylenirken kapı çaldı ve teyzem geldii diyerek kapıyı açtım karşımda bı kadın duruyordu bana merhabaa ismail ben meryemm teyzen dedi sarıldı öptü şaşkındım ilk defa teyzemi görüyordum annemin bana fotoğraflarda gösterdi gibi bi kadındı


içeriye girdik teyzem uzun uzun anlatmaya başladık o bana almanyada geçirdi günleri anlatıyordu bende ona teyzee niye şimdiyadek hiç gelmedin diye sordum oda oğlum ben çok istedim gelmeyede annen beni istemiyordu dedi teyzem annemle kavgalı ayrılmışlar teyzemin anlatığına göre annem onun kocasını hiç sevmemiş ve evlenmesini istememişti ama teyzem kendisine aşık olduğunu ve burda durmayacağını söylemiş ve bi gece kaçmış ona diye söyledi ben şaşkınlıkla teyzemi dinlerken kapı tekrar çaldı teyzeme otur teyze ben bakarım dedim kapıya doğru ilerledim açtığımda bi yaşlı bi dede çoban karşımdaa duruyordu bana evladım ben karşı bayırda oturan bi çobanım burdan geçerken susadım ama hiç bi yerde su bulamadım haplarımı içmem gerek öğleni geçti dedi bende tamam dedeciğim burda bekle diyerek içerden su almaya gittim teyzem kim o dedi yaşlı bi dede çobanmış su istiyor dedim teyzemde burda çobanda mı var dedi bende ilk defa görüyorum teyze dedim sonra suyu dedeye götürdüm dede baya susamış ve bitkindi haplarını içtikten sonra sağolasın evladım su verenlerin çok olsun dedi ben yoluma gideyim artık dedi ve gitti kapıyı kapatım içeriye teyzemin yanına gitim teyzemde oğlum ben bi markete uğrayım gelirken elim boş geldi birşeyler alırım ayıptır böyle dedi sen geliyormusun diye sordu teyzem ben gelemem teyze evde gitar çalıyorum dedim çünkü dışarıya hala çıkmaya korkuyordum teyzem burda otur ben hemen gelicem diyerek evden çıktı bende evde oyuncağımla kalmıştım sonra telefon çaldı açtığımda ise arayan annemdi oğlum biz geliyoruz birşey istiyormusun dedi bende yok annecim ama 1 saat önce Almanyadaki teyzem geldi eve seni görmeye gelmiş dedim annemin telefonda sesi kesilmişti aloo anne dedim oğlum nasıl teyzen neden bahsediyorsun sen dedi bende Anne almanyadaki teyzem hani şu fotoğraflarda olan annem şaşkınlık içerisinde oldunu ses tonundan anlamıştım oğlum senin teyzen sen daha bebeken öldü dedi ben buz kesilmiştim neoldunu anlamamıştım az önce 1 saat önce evimde olan kadın kimdi annem telefonu kapat hemen geliyoruz dedi ve ben tekrar korku içerisinde ağlamaya başladım annem eve geldiğinde ona herşeyi anlatım oda hırsız birşey diye düşündü daha sonra evi kontrol etiler evde hiç birşey alınmamıştı sonra otorup fotoğraf albumünü dolaptan aldı ve açtı ve ağlayarak bu kadın mı geldi eve dedi bende evet anne bu kadındı göz yaşlarına boğuldu ben ise korkuyordum sonra fotoğrafta birşey dikkatimi çekti bi adam vardi elinde bastonuyla bu kim anne dedim oğlum o senin büyükbaban o köyde öldü sen onu hiç görmedin dedi ama aslında onu görmüştüm o gelen çoban aslında büyükbabamış. şuan 21 yaşındayım bunları yazarken bile gözlerim doluyor anladım tek birşey oda artık ben bir cesur çocuk değildim..

➲ Ölüm Kartı


Sıcak bir ağustos ayında öğleden sonra alışverişe çıkmıştım. Koca markette kırtasiye ve hobi oyuncakları bölümüne gelince bir sürü ufak kutunun üst üste yığılı olması dikkatimi çekti. Bir kutu kaptım ve üzerine yazılanları okudum. “Bewky iskambil kartları-52 adet+2 reklam kartı” Görevlilere fark ettirmeden sinsi bir şekilde paketi yırttım ve birkaç kâğıdı desteden çıkardım. Hoşuma gittiler ve yeni bir kutu alıp parasını ödedikten sonra eve geldim. Bilgisayarımın başına oturmuştum. Arama motoruna “iskambil kartları” yazdım ve çıkan sonuçları incelemeye başladım. Önüme bir bilgi deryası aktı. Sihirbazlıklar, kartları tanıyın vs. ama içlerinden en ilgimi çeken iskambil kartları ile fal bakma-geleceği görme başlığı olmuştu. “Saçma.” Diye düşündüm. Sadece saçmalıktı. Bir insanın geleceği bilebilmesi imkânsızdı. Hele ki kartlar yardımı ile. Gerçekten aptalca bir şeydi. Ama denemek ve bunun komikliğini seyretmek istiyordum. Siteye girdim ve aşamaları okudum.



1. Aşama: Kartları desteden çıkarın ve karıştırın.
Kartları beceriksizce bir alta bir üste koydum ve yerlerinin değiştiğinden emin oldum.
2. Aşama: Kartları önünüze yayın.
3. Aşama: Yalnız bir kart seçin.
Kartı aldım ve baktım. Siyah, kalbe benzeyen ama tam kalp olmayan tek bir işaret vardı. Sitedeki görsellere baktım ve kartı öğrendim. “Maça ası.” Neyi ifade ediyor? “Ölüm.” Kendi kendime güldüm ve saçmalık dedim. Daha sonra kartları kaldırıp televizyonu açtım ve ilk açılan kanalda haberler vardı. “ Kentte zincirleme trafik kazası! 15 ölü ve sayısız yaralı var!” şaşırmıştım. Rastlantılar hayatımın her bölümünde oluşmuştu ama bu ilginç bir rastlantıydı. Kartlar gerçekten doğruları işaret ediyor olabilir miydi? Meraklandım ve tekrar kartları yayarak bir kart aldım. Bu sefer elimde tutuğum kart 8 tane siyah kalbe benzer şeyler, yani maçaydı. Maça 8. Anlamına baktım. Öfkeyi, talihsizliği, tehlikeyi ve hayal kırıklıklarını temsil eder. Acaba şimdi ne olacak diye düşünmeye başlamışken annem odaya girdi ve beni azarlamaya başladı. Şaşkındım. Artık bu kartlarda bir güç olduğuna inanıyordum. Tekrar bir kart seçtim. İlk seçtiğim kart gibi maça as, yani ölüm kartı idi. Bu ne demekti? Yine kim ölecek diye düşünmeye başladım. Hiçbir şey olmadı. Tekrardan desteyi karıştırıp bir kart seçtim. Yine ölüm kartı idi. Bu, beklemem manasına mı geliyordu. Bir fikrim yoktu. O gece evde tuhaf şeyler olmaya başladı. Odamın kapısı kapalı idi. Holden garip sesler geliyor idi. Sanki biri kart destesi karıştırıyormuş gibi kâğıt haşırtıları duyuyordum. Odamdan çıktım ve kapıyı kapattım. Lambayı yaktım. Yerde o sabah aldığım iskambil kartları duruyordu. Korkarak onları aldım ve odamın kapısını açtım. Kartları tam yerine koyacakken arkamda bir nefes hissettim. Arkamı dönecek iken bir şey omzuma dokundu ve sakin olup kartları ona vermemi söyledi. Desteyi ona verdim. Birkaç saniye geçti ve desteyi yatağa fırlattı. Beni de hızlıca itip evden çıktı. O gece hiç uyuyamadım ve sabahı bekledim. Sabah ise desteyi tekrar inceledim ve 51 kart olduğunu fark ettim. Bir tek kart kayıptı. Ölüm kartı; maça as.

➲ Anneme Benzeyen Kadın Kim?


Bundan yaklaşık 6 7 sene önce başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum. O zamanlar 16 17 yaşlarımdaydım. Babam vardiyalı çalışıyordu annemse gündüzleri.bir gün ben okuldan gelmiştim ve o dönem çok çalışıyordum sınavlar beni çok boğmuştu. Eve geldim babam gece vardiyasından gelmiş o yorgunlukla kendini kanepeye atmıştı bende mutfağa geçip bir şeyler hazırladım babam da uyandırmak istedim fakat öyle derin uyuyordu ki seslendiğim halde beni duymadı. Yemeğimi yedim tam duşa girecekken kapı çaldı açtım annemdi saat 2 ye geliyordu annem işten izin aldığını basının çok ağrıdığını söyledi bende o sıra duşa girdim düşümü aldıktan sonra giyinirken içeriden tuhaf tuhaf sesler geliyordu köpek hırıldaması gibi ürperticiydi anne diye seslendim cevap gelmedi sonra evimizin kapısı kapandı banyodan çıktığımda annemin olmadığını fark ettim.. Komşuya gittiğini düşündüm ve telaşlanmadım derken akşam oldu babamda uyandı yemek hazırlaması için annemi bekliyordu kapı çaldı annemdi neredeydin dedim işteydim kızım nerede olacağım demez mi annem işte ise gündüz eve gelen kimdi peki anneme hemen durumu anlattım oda inanmadı tabi sınavların var çok çalışıyorsun kızım deyip dalgacı bir gülümseme attı..haklıydı da birden banyoda giyinirken hırıldama sesleri geldi aklıma ve iyice korkmaya başladım..aradan bir kaç gün geçti aynı o gün ki gibi okuldan geldim ama olayın etkisi hala üzerimdeydi tabi babam uyuyordu annem işteydi mutfağa geçtim kapı çaldı içimde kötü bir his..kapıyı açtım annem di.. öyle şaşkındım ki ayaklarına bakma cesareti bile bulamadım ne bakıyorsun kızım öyle çekil de soluklanayım azcık dedi odaya geçerken ayaklarına baktım fakat eteği çok uzundu kendimi hemen mutfağa attım babamı kaldırırsam bana kötü bir şey yapar diye korktum annem olmadığından emindim çünkü annem cuma günleri mümkün değil izin alamazdı işten..mutfakta ellerim ayağıma dolandı ne yapcam ne yapcam diye dört döndüm odanın kapısını kapattığını duydum ve yemek hazırlıyormuş gibi yaptım mutfağın girişinden beni seyrediyordu ama ben yüzüne bakamıyordum bana baktığını izlediğini hissedebiliyordum kalbim yerinden fırlayacaktı sanki korktuğumu anlamasın diye ee anne nasıl geçti günün dedim ve yüzüne baktım bakmaz olaydım o nasıl bir yüz gözleri ceviz büyüklüğünde gri kasları yoktu ağzı düzdü dudakları yoktu yani burnu da yanlamasınaydı o şeyi görmemle bayılmışım kendime geldiğimde gitmişti babamın sesine uyanmışım sanırım içeri girdim hemen babama anlattım inanmadı tabi ki anneme anlattım annem babamla bu kızı psikologa mı götürsek acaba demeye başladı artık aklımdan şüphe ediyordum hayal değildi hepsi gerçekti çünkü daha önce böyle şeyler yaşamadım ilk kez geldi başıma korku filmi bile izlemeyen bir insandım bir süre geçtikten sonra konu kapandı o olaydan sonra telefonlar geliyordu kızım parktayım gel alışveriş yaptım poşetleri taşımama yardım et derdi 1 yıl boyunca dışarı çıkamadım kapının dürbününden bakmadan kapıyı açamadım..böyle şeyler insanın başına gelebiliyor aklını bile yitirmesine neden olabilir aklı yerinde olmayan birini izleyin sürekli biriyle konuşur gibi hareketler yapar bağırır korkar el kol hareketleri yapar o insanlar bizim görmediğimiz varlıkları gördükleri için o durumlar..sonra o evden taşındık 2 yıl önce babamı kaybettim..şuan normal hayatıma devam ediyorum Allah kimsenin başına vermesin bu tur olayları . . .

➲ Gizemli Buğday Biçen Adam

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere dedemin bana anlattığı bir olayı anlatmak istiyorum. Bunun gerçek bir korku hikayesi tarzında olacağını düşünüyorum.

Olay 90'lı yılların ortalarında yaşanan bir olay olduğunu belirtmek istiyorum. Olayda yer alan isimlerin ve yerin gizli kalması için farklı isimler kullanılacağını belirtmek isterim. Hikayemiz Konya'nın bir köyünün yaylasında geçiyor. Bilirsiniz Konya tarım ile uğraşan ve geçimini bundan sağlayan bir halktan oluşuyor. 

Olayın geçtiği köyde Ali ve eşi Ayşe adında bir çift yaşıyor ve bunlarda yine buğday, nohut vs. tahıl ürünleri ekerek geçimini sağlıyor. Aynı köyde Mehmet isminde bir adamda bu alanda çalışarak geçimini sağlıyor. Ancak Mehmet biraz üşengeç biraz da rahat bir insan olduğu için hasat zamanı hep sona kalan bir insan. Yani diğer insanlar Ağustos ortasında tüm buğday, nohut gibi ürünleri biçip hasatı tamamlıyor ancak Mehmet'in ürünleri hala tarlada duruyor. Bu özelliğini de köyde bilmeyen yok.

Yine bir gün Ayşe ile Ali yaylada yer alan buğdaylarını kontrol etmek için yola çıkar. O zamanlar araba gibi taşıtlar köylerde olmadığı için daha çok at ya da eşek ile yolculuk yapılır. Ali ve Ayşe ' de yollarına eşek ile devam ederler. Yaylada yer alan arazilerine geldiklerinde ne olduklarını şaşırırlar. Çünkü Mehmet tarlada buğdayı biçmektedir. Ama işin ilginç yanı buğdaylar daha tam olgunlaşmamıştır ve ayrıca Mehmet orakla biçtiği yer oldukça büyüktür. Normalde bir insan böyle hızlı bir şekilde orakla buğdayı biçmesi mümkün değildir. Ayşe ile Ali kendi aralarında Mehmet'in delirdiğini düşünür. Sonrasında ise Ayşe ve Ali Mehmet Ağa kolay gelsin diye seslenir ama herhangi bir cevap alamaz. Yine seslenirler ama yine cevap alamazlar. 

Ayşe ve Ali gün boyunca tarlada gerekli işleri tamamlarlar. Dönüş zamanı ise yine Mehmet'i kontrol etmek isterler ancak ne tarlada Mehmet vardır ne sabah gördükleri buğdaylar biçilmiştir. Ayşe ve Ali olayın şoku ile ne yaşadıklarını bilemezler sabah gördükleri o adam kimdi diye düşünürler ve besmele çekerek yavaştan köyün yolunu tutarlar. Sonrasında hocaya bu olayı danışan Ali o gördüklerinin bir cin olabileceği kanısına varırlar. 

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Evimizdeki Kadın Kim?


Kadın ilk bizim sessiz orta-halli evimizi istila ettiği zaman 1999 yılının Aralık ayıydı. Alt kattan babam çağırmıştı, akşam yemeği için çağırıyor sanmıştım. Merdivenlerin başında, bana aşağı inmememi anlatabilmek için elini kaldırmış bir durumda duruyordu.

Gözlerindeki korkuyu gördüğüm an, ortada ters giden birşeyler olduğunu anlamıştım.
“Beni dikkatlice dinlemeni istiyorum.” dedi ve devam etti “Gözlerini benden çevirmemen çok önemli. Farkedeceksin ki, evde başka birisi var. Ama mümkün olduğunca onu görmezden gelmelisin.” dedi.


Az kalsın kahkaha atacaktım. 12 yaş aklım, neler olduğunu anlayamayınca bunun bir şaka olduğunu düşünmüştü fakat ben daha cevap veremeden babam devam etti ; “O sana birşeyler fısıldayacak, seni takip edecek ve senin dikkatini çekebilmek için bir çok farklı şey yapacak. Zor olacak biliyorum ama, onunla etkileşime geçmemen lazım oğlum. Gidecek bu evden, söz veriyorum ama ancak o yokmuş gibi davranıp onu düşünmemeye çalışırsak. Söz ver bana.”
Babama sormak istediğim bir çok şey vardı fakat kafam karışmıştı ve korkuyordum. Sadece ağzımdan “Tamam baba.” çıkabildi.
“Pekala o zaman. Haydi aşağı gel, yemek hazır. Çabuk ol, sana ondan bahsederek kadının biraz daha güçlenmesine neden oldum. Ama mecburdum, yanlışlıkla ona bakmanı göze alamazdım. Güven bana. Şimdi dikkatlice gel.” dedi.


Bana söyleneni yapıyorum. Gözlerim yavaş yavaş geri adımlarla mutfağa doğru ilerleyen babama kilitlenmiş, merdivenlerden ağır ağır iniyordum. Alt kata ulaştığımda havanın soğuduğunu net bir şekilde fark edebiliyordum. Havada tanıdık, kötü, ekşi bir koku vardı. Bana zamanında duvarda ölüp 1 hafta boyunca kokan rakunu hatırlattı.


Babamla masaya aynı anda oturmuştuk. Karşımda kız kardeşim oturuyordu, başını eğmiş boş gözleri önündeki boş porselen tabağa bakıyordu. Annem fırından yemek tepsisini çıkardı, gözleri çökmüş gözyaşları yüzünde iş yapmıştı.
Dikkatimi aileme veriyordum ama gözüme yine de bulanık bir figür ilişiyordu. Keçeleşmiş saç ve sağlıksız bir gri ten. Yemeklerimizde normalde olan neşe ve enerji emilmişti resmen.
Masanın altından kız kardeşim dizime dokundu ve “Sen de görebiliyor musun kadını” diye fısıldadı.
Başımı salladım.

“Sessiz olun” diye fısıldadı babam.
Kadın ıslak ve çıtırtılı bir şekilde bir adım attı. Koku iğrençti. Kadın masaya sokulmuştu, tam olarak kız kardeşimin arkasında duruyordu, aralarında sadece 5-6 cm vardı ve zayıf elini kız kardeşimin omzuna koymuştu. Kız kardeşim korkuyla bana bakıyordu, başımı hemen aşağı indirmiştim.
Annem yemeklerimizi servis etti, herşey yolundaymış gibi gösterebilmek için elinden geleni yapıyordu. Kız kardeşim kontrolünü kaybetmesin diye babamın masa altından onun elini tuttuğunu görüyordum. Kız kardeşim bütün bir yemeği, omzunda iskelet gibi bir elle geçirmişti. Kadın ise çok düşük sesli bir şekilde sürekli fısıldıyordu.

Aylar boyunca biz bu şekilde yaşamaya devam ettik, istenmeyen ve her zaman orada olan bir misafirle yaşarken normal bir şekilde yaşamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Evden ayrıldığımızda bile, bi şekilde her zaman bizi takip ediyordu. 4ümüz arabaya bindiğimizde bile, aynadan baktığımızda her zaman yolun kenarında o kadını görüyorduk. Annem ve babam eve misafir kabul etmiyorlardı, bizim de arkadaşlarımız da kalmamıza izin vermiyorlardı.
Eğer kadının varlığı hakkında konuşmamız gerekirse ve eğer kadın da çok yakın değilse, bunu fısıldayarak yapıyorduk. Babam kimseye söylememiz için bize söz verdirtmişti. Bu şekilde bu paraziti karantina altında sadece bizim evde tutabilecektik. Anladığımıza göre eğer dışarıdan birisi kadını bilmiyorsa, kadını göremiyordu ve aynı zamanda kadın sadece bir eve musallat oluyordu.
Bir kaç sene sonra kadının bizim eve gelmesine babamın sebep olduğunu öğrendim. 70’li yıllarda, kız kardeşine bulaşmıştı bu kadın ve onu eve kadar takip etmişti. 1999 yılında ise bir şekilde babam tekrar kadını hatırlamıştı ve buna karşılık olarak da kadın bizim evimize bulaşmıştı. Biz de bu yüzden kadını sır olarak tutacağımıza söz vermiştik ve bu yaptığımız en zor şeydi.
Her zaman evden bir grup olarak hep beraber ayrılmaya çalıştık ve kadın takip etti.
En zor tecrübeyi annem yaşıyordu, çünkü kız kardeşimle ben okulda ve babam da işteyken kadınla yalnız evde başbaşa kalmak zorundaydı. Herşey, annem artık dayanamadığında değişti. Karlı bir Şubat akşamıydı, yemeğimizi yemiştik ve annem erken yatmaya karar vermişti. Kadın yatakta oturuyordu, görmezden gelmesi neredeyse imkansızdı. Annem artık dayanamadı ve kadına bağırdı, ondan bizi yalnız bırakmasını istedi. Babam sesi duyduğumda üst kata annemi durdurmaya koştu.
Ama o annemi son gördüğümüz andı. Annemden geriye kalan tek şey beyaz halıdaki kan birikintisiydi. Kadın hala oradaydı ama annem gitmişti. Sonraki haftalarda kadın bana fısıldamaya başladı, bana “anneni görebilirsin, yapman gereken tek şey bana bakmak ve nasıl görebileceğini sormak” diyordu. Ama ona asla bakmadım.

Bütün bunları size anlatmamın sebebi ise, sizden o kadını düşünmenizi istiyorum.
Kadını bu sabah tekrar gördüm, 18 yıl sonra. Karımı ve çocuklarımı bu lanet kadına vermek istemiyorum. Sizden onun o siyah saçını ve gri tenini düşünmenizi istiyorum. O adını evinizde, şimdi bulunduğunuz odanın köşesinde düşünün, size baktığını sizi izlediğini düşünün. Düşünün ki benim evimden gitsin. Bunu size anlatarak size zaten bulaştırdım, eninde sonunda bir gün evinizde kadını fark edeceksiniz. Size tavsiyem onu görmezden gelin. Bu sizin iyiliğiniz için olur.
Çok özür diliyorum….ama mecburdum

➲ Siyah Elbiseli Adam


Merhabalar benim adım Ercan 19 yaşındayım ve Ankara'da oturuyorum. Size bugün başımdan geçen bir korkunç hikayemi anlatmak istiyorum. Aslında internette korku hikayeleri okumayı severim ve hatta uzun korku hikayeleri daha çok ilgimi çektiği için bunları okumak hoşuma gidiyordu. Ancak bu hikayelerin korkunç olmasının yanında çokta gerçekçi olmadığını düşünürdüm. Çünkü böyle şeylerin genelde filmlerde ya da dizilerde olabileceğini tahmin ederdim ama taki başıma bu anlatacağım olay gelene dek..

Yine bir gün okuldan geldim ve biraz televizyon falan izledikten sonra annem yemeğin hazır olduğunu söyledi ve annem, ben, babam ve kardeşim yemek yemeye başladık. Yemekten sonra biraz daha vakit geçirdikten sonra saat geç oldu ve herkes uyumak için odasına gitti. Biz kardeşim Ali ile birlikte aynı oda da uyuyorduk. Bu arada kardeşim Ali 5 yaşında. Neyse Ali küçük olduğu için erkenden uyudu. Ancak ben kız arkadaşım olduğu için biraz geç vakitlerde uyuyordum çünkü geceleri onunla mesajlaşıyordum. Kız arkadaşım ile konuşurken bir anda kardeşim ali beni niye hiç parka götürmüyorsun hiç diyerek uykusundan uyandı ve koşarak annemlerin yatak odasına gitti. Ancak işin ilginç yanı kardeşimi genelde haftada 3-4 gün parka eğlenmesi için götürürdüm. İçimden demekki rüyasında değişik birşey gördü ve ondan böyle düşünüyor dedim kendi kendime. Ali odadan çıktıktan hemen sonra çok vakit geçmeden odaya ağlayarak geri döndü ve kardeşim abi çok kötü siyah bir adam gördüm diyerek yüksek sesle ağlıyordu. Sonrasında ise hemen yatağın içine girdi ve üstüne yorganı çekti. Ardından ise Ali'nin ağlamasını duyan annem hemen odamıza geldi. Annem de kan ter içinde bana bişeyler anlatmaya çalışıyordu ancak tam olarak ne o anlatabiliyordu ne de ben dediklerinden bişey anlıyordum. Sonrasında ise tüm bu gürültü ile babamda bizim odaya geldi ve annem kendine gelsin diye sert bir tokat attı. 

Ben içimden neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ve annem kendine geldikten sonra babama gel konuşalım biraz dedi. Annem, babam ve ben salona geçtik ve konuşmaya başladık. Annem kardeşimin ağlama sesinden sonra uyandığında babamın baş ucunda siyah elbiseli bir adamın olduğunu ve sanki babamı boğacak gibi hareketler içinde olduğunu anlattı. İşin ilginç yanı ise kardeşimin de odaya geldiğinde yine annemin anlattığı durumun aynısını tekrar etmesiydi. Sonrasında babam odaya gitti ancak ortada ne bir insan ne de siyah elbiseli herhangi bir şey yoktu. 

Tüm bu olanlardan sonra aklıma sürekli bu yaşadığımız olay gelmekteydi ve geceleri uyumadan dua okuyarak uyuyordum. Ayrıca korkum tamamen geçene kadar 4-5 ay ışıklar sürekli açık olacak şekilde uyudum. Ancak hala aklımda olan şey gerçekten o siyah elbiseli adam kimdi merak ediyorum.