. Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

HRİSTİYANLIK İNANCINDA CİNLER

Sizde cinlerin sadece İslâm inancına ait varlıklar olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.

GİZEMLİ BUĞDAY BİÇEN ADAM

Anadolu yaşayan bir çiftin başına gelen korkunç hikaye sizlerle...

KORKTUKÇA OKUYACAĞINIZ BİR DEFİNE HİKEYESİ

Sitemizin en çok okunan hikayeleri arasında bulunan define hikayesi nefesinizi kesecek! Hikayeyi okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

YAKAZA CİN KABİLESİ HAKKINDA TÜM GERÇEKLER

İsimlerini duyduğunuzda korktuğunuz, belki de korktuğunuz için üç harfliler dediğiniz cinlerin kabileleride mevcuttur.

HİÇBİR YERDE BULAMAYACAĞINIZ BÜYÜ KİTAPLARI

Arapça ve Farsça dillerinde yazılmış olan, gerçek büyü kitaplarının dosyaları çok yakında sitemizde yayınlanacaktır!

EN TEHLİKELİ CİN PADİŞAHLARI

Yüzlerce cin türünün yaşadığı evrende, elbette cinlerin en güçlüleri ve tehlikelileri mevcuttur. Cin padişahlarını öğrendikçe korkacaksınız.

➲ Gizemli Buğday Biçen Adam

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere dedemin bana anlattığı bir olayı anlatmak istiyorum. Bunun gerçek bir korku hikayesi tarzında olacağını düşünüyorum.

Olay 90'lı yılların ortalarında yaşanan bir olay olduğunu belirtmek istiyorum. Olayda yer alan isimlerin ve yerin gizli kalması için farklı isimler kullanılacağını belirtmek isterim. Hikayemiz Konya'nın bir köyünün yaylasında geçiyor. Bilirsiniz Konya tarım ile uğraşan ve geçimini bundan sağlayan bir halktan oluşuyor. 

Olayın geçtiği köyde Ali ve eşi Ayşe adında bir çift yaşıyor ve bunlarda yine buğday, nohut vs. tahıl ürünleri ekerek geçimini sağlıyor. Aynı köyde Mehmet isminde bir adamda bu alanda çalışarak geçimini sağlıyor. Ancak Mehmet biraz üşengeç biraz da rahat bir insan olduğu için hasat zamanı hep sona kalan bir insan. Yani diğer insanlar Ağustos ortasında tüm buğday, nohut gibi ürünleri biçip hasatı tamamlıyor ancak Mehmet'in ürünleri hala tarlada duruyor. Bu özelliğini de köyde bilmeyen yok.

Yine bir gün Ayşe ile Ali yaylada yer alan buğdaylarını kontrol etmek için yola çıkar. O zamanlar araba gibi taşıtlar köylerde olmadığı için daha çok at ya da eşek ile yolculuk yapılır. Ali ve Ayşe ' de yollarına eşek ile devam ederler. Yaylada yer alan arazilerine geldiklerinde ne olduklarını şaşırırlar. Çünkü Mehmet tarlada buğdayı biçmektedir. Ama işin ilginç yanı buğdaylar daha tam olgunlaşmamıştır ve ayrıca Mehmet orakla biçtiği yer oldukça büyüktür. Normalde bir insan böyle hızlı bir şekilde orakla buğdayı biçmesi mümkün değildir. Ayşe ile Ali kendi aralarında Mehmet'in delirdiğini düşünür. Sonrasında ise Ayşe ve Ali Mehmet Ağa kolay gelsin diye seslenir ama herhangi bir cevap alamaz. Yine seslenirler ama yine cevap alamazlar. 

Ayşe ve Ali gün boyunca tarlada gerekli işleri tamamlarlar. Dönüş zamanı ise yine Mehmet'i kontrol etmek isterler ancak ne tarlada Mehmet vardır ne sabah gördükleri buğdaylar biçilmiştir. Ayşe ve Ali olayın şoku ile ne yaşadıklarını bilemezler sabah gördükleri o adam kimdi diye düşünürler ve besmele çekerek yavaştan köyün yolunu tutarlar. Sonrasında hocaya bu olayı danışan Ali o gördüklerinin bir cin olabileceği kanısına varırlar. 

➲ Tarladaki Kirli Sakallı Adam


Sevgili arkadaşlar sizlere başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.
İlk önce belirtmeliyim ki bu siteyi seçmemin sebebi uzun zamandır birçok siteye baktım
anlatılanların çoğunun abartı olduğunu gördüm. Bu sitede okuduklarım ise daha çok gerçeği yansıttığını gördüm, fazla uzatmak istemiyorum..

Vanlıyım 24 yaşındayım. Geçimini ziraat ve hayvancılıkla yapan bir ailenin oğluyum. Her yıl yaz mevsiminde köye gider hayvancılık ve daha çok buğday ve yonca ekimi yapardık. Bir gün ektiğimiz bir tarlanın suyunu kontrol etmek için tarlaya gitmiştim. Gittiğim tarla büyük ve düz bir dağın üzerindeydi köye yaklaşık 2 Km uzakta. Tarlaya vardığımda suyun gelmediğini gördüm gidip bakayım dedim. Tarlaya gelen su ise köyümüzde bulunan en büyük dağın dibinden kaynak suyu gibi gelir.

Suyun en başından tarlaya gelen su patlak vermişti onardıktan sonra suyun akışı ile beraber tarlaya doğru yavaş yavaş yürüyerek bir sigara yakmak istedim. Hava rüzgârlı olmamasına rağmen yaktığım her kibrit sönüyor. Ya bir gariplik vardı ya da bana öyle gelmişti kibriti bitirmeme rağmen ateş yanmıyor ve arkamdan gerçekten bir enerji hissediyordum. Ben suyun gittiğini düşünürken bir baktım su kesilmiş bir daha patlak verdi diye geçirdim içimden. Geri döndüm bir daha, bir adım atayım derken bana çok çok yakın bir ses adımı telaffuz etti. Etrafıma baktım ıssız dağlardan başka bir şey yok. Bir daha aynı ses ve aynı bu 5 defa tekrarlandı.

Korkmuştum aldırmamaya çalışıyor şarkı mırıldanıyordum. Su kaynağına ulaştım su aynı yerden patlak vermiş yine onarıp suyun akışı ile beraber gitmeye başladım. Sanıyorsam 10 adım atmadan su yine patlak verdi. Bir gariplik olduğunu biliyordum. Kibrit yanmıyor, su gelmiyor, birileri adımı telaffuz ediyordu, bizim arkadaşların oyunudur diye söylenirken içimden. Tekrar arkamı döndüm suyun kaynağına uzun boylu yabancı kirli sakallı biri oturmuş eliyle su içiyor gözlerini dikmiş bana bakıyor. Acayip ürkmüştüm buda kim dedim kendi kendime gerçekten adamda alışagelmişin dışında garip bir tip vardı. Herhalde halüsinasyon görüyorum sandım. Çünkü suyun kaynağındaki dağda zehirli otlar olduğu için kimse koyun otlatmaya gelmez ve o dağda yol varken kimse başka köye yaya yürümez dedim. Ben suyla ilgileniyor gibi yapıp korkuyla düşünüyorken kafamı kaldırdım ki yok nereye gitti acaba. Biraz öteye baktım dağın diğer ucundan aşağı iniyordu. Ama yürümesi bile çok garip sanki koşuyordu. Ama her bakışımda başka his uyandırıyor inanın tarif edemiyorum. Ne yapacağını izledim, aşağıya vardığında yere eğilip eline tırpan aldığını gördüm. Ohh dedim bizim köydekilerden biri tutmuş bunu ot biçmesi için dedim kendi kendime, eee ama daha ot biçilecek sezonda değil yaklaşık 25 güne yakın bir zaman var peki kim bu o tırpan ne Allah’ım yardım et. Tabanlara kuvvet köye kadar koştum. Korkuyla eve gittim. Korkum geçmişti, bir sigara içtim köyün gençleriyle. 15 dakika falan geçmişti aradan az önce söz ettiğim ot tarlasının sahibi geçti metin amca dedim, sen ne ara amele getirdin daha erken değil mi ne amelesi dedi. Valla dedim demin ben tarla suyu için kaynağa gittim bir adam senin otunu biçiyordu. Yok öyle bir şey dedi, istersen git bak dedim bana sende gel dedi tamam dedim. Atına bindi bende arkasına bindim gittik. Baktı ot falan biçilmemiş her şey normal hatta benim tarlanın suyu bile tarlaya ulaşmış. Hâlbuki en son patlak verdiğinde yapmadan köye kaçmıştım. Metin amca bana baktı hani nerde dalgamı geçiyorsun dedi şimdi anlatsam inanmaz kusura bakma ben öyle gördüm neyse deyip köye gittik. Akşam çıktım dışarı elektrikler kesik gene sigara yaktım arkamdan bir ses la dedi, arkama baksam da karanlıktan başka bir şey yok, dondum kaldım yerimde. İnanın bedenimde hissediyordum bir şeylerin bana dokunduğunu. Döndüm kapı kapanmış kibrit yakıyorum sönene kadar. Aydınlığa bakıyorum kimse yok.. la diyor anlamını bilmiyorum Arapçada hayır demekmiş. O kadar korktum ki gözlerimi açtığımda korkuda ağzımın yamulduğunu tüm köyün başımda olduğunu gördüm. Metin yanıma geldi bana doğru söyle bugün tarlada ne gördün hatırlamak bile istemiyorum korkuyorum geçiştirdim bir şey görmedim boş ver falan dedim. bende gördüm anlat ne gördün dedi kafaya mı alıyor bilmiyorum ama, rahat bırak beni deyip yatağıma gittim uyudum.. Sabah olmuş kalktım dışarı çıktım çeşmede su akıntısı ohh yüzümü yıkayayım dedim elimi suyun akışına bırakıyorum elim ıslanmıyor anlatılamaz kadar korkunç ve garipti kafamı kaldırmamla o şeyi görmem bir oldu çığlık attım uyandım meğer rüyaymış. Dışarı çıktım reenkarnasyon gibi rüyanın aynısı sabah olmuş aynı suyun akıntısı ve suya doğru gidiyorum elimi suya attım merakla ellerim ıslandı güldüm kendi kendime rüyayı unutup yüzümü yıkadım su içtim başımı bir kaldırdım ki ah o gün o anı keşke yaşamasaydım. Aynı rüyadaki adam elleri arkaya doğru uzanmış siyah tenli gözlerine bakmak istemedim sanki dudağı patlamış. Bağırdım ama sesim çıkmıyor bedenime bir kere vurduğunu gördüm yere düştüğümde ayaklarının sanki ağaç kökü gibi olduklarını gördüm. Ben en son gözümü açtığımda Van’da hastanedeyim ortopedi doktoru yanıma geldi alınan yara izlerinde sana vuran at çok kuvvetliymiş şansın var dedi doktor ne atı dedim. Sabah görenler olmuş sana bir atın vurduğunu ama ben gördüklerimden emindim at değildi ve halen vurduğu yerde 3 yıldır iz var isteyen olursa fotoğrafını bile gönderebilirim ve 3 yıldır köye gitmiyorum. O olaydan kısa süre sonra deprem oldu. Pazar günü saat 2 suları müthiş bir sarsıntı camdan baktığımda tüm binalar sanki oyun oynuyormuş gibi sallanıyordu deprem durdu, bizler kaçmaya başladık en son tüm kardeşlerimden emin olmak için odalara bakıyordum. Girdiğim en son odada yine onu gördüm ama sadece gözlerimi açıp kapayana kadar sonra kayboldu. Daha sonra Diyarbakır’daki dayımlara gittik ailecek oradan dayımın yardımıyla çok dindar bir hocaya gittim yalnız başıma olayları anlattım.


Sana neden böyle bir şey yaptıklarını bilemem ama at konusuna gelince fiziksel dokunuşları olduğu zaman insan gözüyle bile herkes tarafından görülebilirler ve insanlar o garip şeyin sana vurması at vuruyor gibi görmeleri sağlanmış. Senin gördüğünü ise Allah kimseye göstermesin dedi kur-an (a.ş.) dan bir ayet yazıp muska yaptı o günden bugüne hiç görmedim.


Ayrıca isteyenlere vurduğu yerin fotoğrafını gösterebilirim. 3 yıldır geçmeyen izin fotoğrafını aslında hatırlamamak için çok uğraştım paylaşmam bile bana o anları hatırlattı.


Ama anlatmamın sebebi hayat bu her an insanın başına her şey gelebilir. Bizi koruyan tek olan Allah’ı (c.c.) unutmamamızı hatırlamak için. Şuan kur-an (a.ş) okuyup tüm namazlarımı kılıyorum ve içimde bir his eğer dinden ayrı kalırsam bana o kötülüklerin tekrar geleceğini söylüyor.

➲ Evimizdeki Kadın Kim?


Kadın ilk bizim sessiz orta-halli evimizi istila ettiği zaman 1999 yılının Aralık ayıydı. Alt kattan babam çağırmıştı, akşam yemeği için çağırıyor sanmıştım. Merdivenlerin başında, bana aşağı inmememi anlatabilmek için elini kaldırmış bir durumda duruyordu.

Gözlerindeki korkuyu gördüğüm an, ortada ters giden birşeyler olduğunu anlamıştım.
“Beni dikkatlice dinlemeni istiyorum.” dedi ve devam etti “Gözlerini benden çevirmemen çok önemli. Farkedeceksin ki, evde başka birisi var. Ama mümkün olduğunca onu görmezden gelmelisin.” dedi.


Az kalsın kahkaha atacaktım. 12 yaş aklım, neler olduğunu anlayamayınca bunun bir şaka olduğunu düşünmüştü fakat ben daha cevap veremeden babam devam etti ; “O sana birşeyler fısıldayacak, seni takip edecek ve senin dikkatini çekebilmek için bir çok farklı şey yapacak. Zor olacak biliyorum ama, onunla etkileşime geçmemen lazım oğlum. Gidecek bu evden, söz veriyorum ama ancak o yokmuş gibi davranıp onu düşünmemeye çalışırsak. Söz ver bana.”
Babama sormak istediğim bir çok şey vardı fakat kafam karışmıştı ve korkuyordum. Sadece ağzımdan “Tamam baba.” çıkabildi.
“Pekala o zaman. Haydi aşağı gel, yemek hazır. Çabuk ol, sana ondan bahsederek kadının biraz daha güçlenmesine neden oldum. Ama mecburdum, yanlışlıkla ona bakmanı göze alamazdım. Güven bana. Şimdi dikkatlice gel.” dedi.


Bana söyleneni yapıyorum. Gözlerim yavaş yavaş geri adımlarla mutfağa doğru ilerleyen babama kilitlenmiş, merdivenlerden ağır ağır iniyordum. Alt kata ulaştığımda havanın soğuduğunu net bir şekilde fark edebiliyordum. Havada tanıdık, kötü, ekşi bir koku vardı. Bana zamanında duvarda ölüp 1 hafta boyunca kokan rakunu hatırlattı.


Babamla masaya aynı anda oturmuştuk. Karşımda kız kardeşim oturuyordu, başını eğmiş boş gözleri önündeki boş porselen tabağa bakıyordu. Annem fırından yemek tepsisini çıkardı, gözleri çökmüş gözyaşları yüzünde iş yapmıştı.
Dikkatimi aileme veriyordum ama gözüme yine de bulanık bir figür ilişiyordu. Keçeleşmiş saç ve sağlıksız bir gri ten. Yemeklerimizde normalde olan neşe ve enerji emilmişti resmen.
Masanın altından kız kardeşim dizime dokundu ve “Sen de görebiliyor musun kadını” diye fısıldadı.
Başımı salladım.

“Sessiz olun” diye fısıldadı babam.
Kadın ıslak ve çıtırtılı bir şekilde bir adım attı. Koku iğrençti. Kadın masaya sokulmuştu, tam olarak kız kardeşimin arkasında duruyordu, aralarında sadece 5-6 cm vardı ve zayıf elini kız kardeşimin omzuna koymuştu. Kız kardeşim korkuyla bana bakıyordu, başımı hemen aşağı indirmiştim.
Annem yemeklerimizi servis etti, herşey yolundaymış gibi gösterebilmek için elinden geleni yapıyordu. Kız kardeşim kontrolünü kaybetmesin diye babamın masa altından onun elini tuttuğunu görüyordum. Kız kardeşim bütün bir yemeği, omzunda iskelet gibi bir elle geçirmişti. Kadın ise çok düşük sesli bir şekilde sürekli fısıldıyordu.

Aylar boyunca biz bu şekilde yaşamaya devam ettik, istenmeyen ve her zaman orada olan bir misafirle yaşarken normal bir şekilde yaşamak için elimizden gelenin en iyisini yaptık. Evden ayrıldığımızda bile, bi şekilde her zaman bizi takip ediyordu. 4ümüz arabaya bindiğimizde bile, aynadan baktığımızda her zaman yolun kenarında o kadını görüyorduk. Annem ve babam eve misafir kabul etmiyorlardı, bizim de arkadaşlarımız da kalmamıza izin vermiyorlardı.
Eğer kadının varlığı hakkında konuşmamız gerekirse ve eğer kadın da çok yakın değilse, bunu fısıldayarak yapıyorduk. Babam kimseye söylememiz için bize söz verdirtmişti. Bu şekilde bu paraziti karantina altında sadece bizim evde tutabilecektik. Anladığımıza göre eğer dışarıdan birisi kadını bilmiyorsa, kadını göremiyordu ve aynı zamanda kadın sadece bir eve musallat oluyordu.
Bir kaç sene sonra kadının bizim eve gelmesine babamın sebep olduğunu öğrendim. 70’li yıllarda, kız kardeşine bulaşmıştı bu kadın ve onu eve kadar takip etmişti. 1999 yılında ise bir şekilde babam tekrar kadını hatırlamıştı ve buna karşılık olarak da kadın bizim evimize bulaşmıştı. Biz de bu yüzden kadını sır olarak tutacağımıza söz vermiştik ve bu yaptığımız en zor şeydi.
Her zaman evden bir grup olarak hep beraber ayrılmaya çalıştık ve kadın takip etti.
En zor tecrübeyi annem yaşıyordu, çünkü kız kardeşimle ben okulda ve babam da işteyken kadınla yalnız evde başbaşa kalmak zorundaydı. Herşey, annem artık dayanamadığında değişti. Karlı bir Şubat akşamıydı, yemeğimizi yemiştik ve annem erken yatmaya karar vermişti. Kadın yatakta oturuyordu, görmezden gelmesi neredeyse imkansızdı. Annem artık dayanamadı ve kadına bağırdı, ondan bizi yalnız bırakmasını istedi. Babam sesi duyduğumda üst kata annemi durdurmaya koştu.
Ama o annemi son gördüğümüz andı. Annemden geriye kalan tek şey beyaz halıdaki kan birikintisiydi. Kadın hala oradaydı ama annem gitmişti. Sonraki haftalarda kadın bana fısıldamaya başladı, bana “anneni görebilirsin, yapman gereken tek şey bana bakmak ve nasıl görebileceğini sormak” diyordu. Ama ona asla bakmadım.

Bütün bunları size anlatmamın sebebi ise, sizden o kadını düşünmenizi istiyorum.
Kadını bu sabah tekrar gördüm, 18 yıl sonra. Karımı ve çocuklarımı bu lanet kadına vermek istemiyorum. Sizden onun o siyah saçını ve gri tenini düşünmenizi istiyorum. O adını evinizde, şimdi bulunduğunuz odanın köşesinde düşünün, size baktığını sizi izlediğini düşünün. Düşünün ki benim evimden gitsin. Bunu size anlatarak size zaten bulaştırdım, eninde sonunda bir gün evinizde kadını fark edeceksiniz. Size tavsiyem onu görmezden gelin. Bu sizin iyiliğiniz için olur.
Çok özür diliyorum….ama mecburdum

➲ Siyah Elbiseli Adam


Merhabalar benim adım Ercan 19 yaşındayım ve Ankara'da oturuyorum. Size bugün başımdan geçen bir korkunç hikayemi anlatmak istiyorum. Aslında internette korku hikayeleri okumayı severim ve hatta uzun korku hikayeleri daha çok ilgimi çektiği için bunları okumak hoşuma gidiyordu. Ancak bu hikayelerin korkunç olmasının yanında çokta gerçekçi olmadığını düşünürdüm. Çünkü böyle şeylerin genelde filmlerde ya da dizilerde olabileceğini tahmin ederdim ama taki başıma bu anlatacağım olay gelene dek..

Yine bir gün okuldan geldim ve biraz televizyon falan izledikten sonra annem yemeğin hazır olduğunu söyledi ve annem, ben, babam ve kardeşim yemek yemeye başladık. Yemekten sonra biraz daha vakit geçirdikten sonra saat geç oldu ve herkes uyumak için odasına gitti. Biz kardeşim Ali ile birlikte aynı oda da uyuyorduk. Bu arada kardeşim Ali 5 yaşında. Neyse Ali küçük olduğu için erkenden uyudu. Ancak ben kız arkadaşım olduğu için biraz geç vakitlerde uyuyordum çünkü geceleri onunla mesajlaşıyordum. Kız arkadaşım ile konuşurken bir anda kardeşim ali beni niye hiç parka götürmüyorsun hiç diyerek uykusundan uyandı ve koşarak annemlerin yatak odasına gitti. Ancak işin ilginç yanı kardeşimi genelde haftada 3-4 gün parka eğlenmesi için götürürdüm. İçimden demekki rüyasında değişik birşey gördü ve ondan böyle düşünüyor dedim kendi kendime. Ali odadan çıktıktan hemen sonra çok vakit geçmeden odaya ağlayarak geri döndü ve kardeşim abi çok kötü siyah bir adam gördüm diyerek yüksek sesle ağlıyordu. Sonrasında ise hemen yatağın içine girdi ve üstüne yorganı çekti. Ardından ise Ali'nin ağlamasını duyan annem hemen odamıza geldi. Annem de kan ter içinde bana bişeyler anlatmaya çalışıyordu ancak tam olarak ne o anlatabiliyordu ne de ben dediklerinden bişey anlıyordum. Sonrasında ise tüm bu gürültü ile babamda bizim odaya geldi ve annem kendine gelsin diye sert bir tokat attı. 

Ben içimden neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ve annem kendine geldikten sonra babama gel konuşalım biraz dedi. Annem, babam ve ben salona geçtik ve konuşmaya başladık. Annem kardeşimin ağlama sesinden sonra uyandığında babamın baş ucunda siyah elbiseli bir adamın olduğunu ve sanki babamı boğacak gibi hareketler içinde olduğunu anlattı. İşin ilginç yanı ise kardeşimin de odaya geldiğinde yine annemin anlattığı durumun aynısını tekrar etmesiydi. Sonrasında babam odaya gitti ancak ortada ne bir insan ne de siyah elbiseli herhangi bir şey yoktu. 

Tüm bu olanlardan sonra aklıma sürekli bu yaşadığımız olay gelmekteydi ve geceleri uyumadan dua okuyarak uyuyordum. Ayrıca korkum tamamen geçene kadar 4-5 ay ışıklar sürekli açık olacak şekilde uyudum. Ancak hala aklımda olan şey gerçekten o siyah elbiseli adam kimdi merak ediyorum. 

➲ Cinli Ev


Birgün, işten eve geldiğimde annemi ağlarken gördüm. “Hayırdır anne, ne oldu?“ dedim. Bana, “Kardeşin... Kardeşine bak, delirdi sanki...“ diye korku dolu gözlerle bakınca yerimden fırlayıp kardeşimin bulundugu odaya girdim. Bana tuhaf gelen hiçbir şey fark etmedim. “Ahmet, birşey mi var kardeşim?“ dedim. Bana, “Hayır abi, gayet iyiyim.“ dedi. Ben de fazla üstüne gitmek istemedim. Ertesi gün yine eve geldiğimde, merdivenleri çıkarken sanki bizim evin kapısı uzaklaşıyormuş gibi tuaf bir korkuya kapıldım. Tam ne oluyor diye düşünürken, annemin çığlığını duydum. Hızlı adımlarla evin kapısına ulaştım. Elimi cebime atıp anahtarlarımı bulmaya çalıştım. Birden içerden annemin hıçkırığının dışında, hırıltılı ama insana ait olamayacak bir ses duydum. Bunu duyunca, evde biri acaba anneme mi saldırıyor diye düşünüp eve hışınla girdim. Annem ve küçük kardeşim, holde bana bakıyorlardı. “Anne, ne oldu?“ dedim. “Yine Ahmet çıldırdı. Küçük kardeşin Füsun’la bana saldırdı.“ Çok sinirlenmiştim. Ya annem bana yalan söylüyor, yada kardeşim delirdi diye düşünmeye başladım. Annemin suratına tekrar baktığımda, korku dolu gözlerle yine karşılaştım. Füsun da çok korkmuştu; ama hala şaka yapılıyor sanmıştı. (Füsun 5 yaşında) Sinirlenmiştim. Tam hızla Ahmet’in bulundugu odaya girecekken, Ahmet birden kapıda belirdi. (İnanırmısınız, ufak kardeşimden ilk defa ürkmüştüm.) Bana bakıyordu sanki düşmanca. Sonra arkasını dönüp odasına girdi. Peşinden gidip “Ahmet!“ dediğimde tekrar bana bakıp, “Beni rahat bırak abiiiiiiii!“ diye bağırdı. Sinirlenmiştim. “Seni öldürürüm oğlum! Babam, az sonra gelecek. Ya anlatırsın herşeyi yada çok fena olacak. Babama anneme saldırdığını söylerim.“ “Tamam abi ama bana biraz zaman ver. Sana herşeyi anlatacağım.“ dedi. İlk defa kardeşimin bana yalan söyledigini hissettim. O gece, herkes yatmıştı. Ben de kardeşimi izlemeye başladım. Odasına gittim, baktım uyuyordu. Tam arkamı dönmüştüm ki, sanki içimden bir ses, “Kardeşin sana bakıyor!“ dedi ve aniden döndüm; ama bakmıyordu. Sonra, “Lan oglum, manyak mısın!“ dedim kendi kendime. O gece yattım ama ne yatış! Sabaha kadar uyuyamadım. Sanki gözümü kapatınca Ahmet yanımda... Acıyorum. “Yok arkadaş, bu böyle olmuyacak.“ dedim. “En iyisi mi, yarın tüm günümü kardeşime ayırayım, onu sesizce takip edeyim.“ dedim.

 Sabah olmustu. Ben, erken kalktığım için, anneme, “Ben, saat 10 gibi dönerim.“ deyip çıktım. Ahmet de uyanmıştı. Bana candan yakın olan kardeşim, şimdi çok uzaktı. Yanıma bile gelmedi. Tam çıkarken, “Gece iyi uyudun mu?“ dedi. irkilmiştim. Ona bakmadan hemen çıktım ve kahveye gittim. Saat 10’a gelince eve hızlı adımlarla vardım. Sessizce mutfağa girdim; çünkü ordan kardeşimin odası gözüküyordu. Beni görmesin diye, daha önceden mutfağın perdelerini sıkı sıkı örtmüştüm. Sadece minik bir delik kalacak şekilde bırakıp, odayı tamamen görür bir haldeydi. Kardeşim, odadaydı ve tek başına kanepeye oturmuş, dizlerini ovuyordu. Sonra birden durdu. Benim de kanım sanki cekiliyor gibi hissetmeye başladım. Sonra birden göz göze geldik. Aman Allah’ım! Minicik delikten baktığımı hissetmişti. Çıldıracak gibi oldum. Hızlıca odasına girdim. Gözüm dönmüştü. “Lan noluyor!“ dedim, hiç tepkime yok! Ona dokununca, kaskatı oldugunu hissettim. Anneme, “Anne, koş!“ dediğim anda, elimi öyle bir tuttu ki kırılıyor sandım. Sonra hırıltılı bir sesle, “Seni öldüreceğim!“ dedi ve yere düştü. Sallanıyordu yada titreme gibi birşeydi. Sesi değişmişti. Çıglık mıydı yoksa hırıltı mı, anlayamamıştım. Annem, koşa koşa içeri girdi. “Ahmet, oglum! Ahmet’im!“ Ben, donmuş gibiydim. Sanki ayakta öylece kalmıştım. Annem bana, “Oğlum, tut! Kendine zarar verecek!“ diye bağırdıgında kendime geldim. Annemle bile tutamıyorduk sanki kardeşimi. Sonra birden kaskatı durdu. Sanki kilitlenmiş gibiydi. Kafası geriye düşmüş, gözü simsiyaha dönüşmüş gibiydi. Sanki, parmakları dönmüş, kırılmış gibi duruyorlardı. Bir noktaya bakıyordu. Annem, “Dokunma!“ dedi ve dua okumaya başladı. O arada bir defter fark ettim. Elime aldım. İçini açınca değişik bir yazı stili ile birşeyler yazılı olduğunu gördüm. Sonra, insana ait olamayacak bir sesle Ahmet bana birden, “Sakın dokunma!“ diye bağırdı. Defter, elimden düştü. Korkmuştum. Bana saldıracak sandım. Nefes alıp verişi değişmişti. Bana bakıyordu. Gözlerinin beyazlığını fark edemiyordum. Sonra kafasını sağa sola savurmaya ve garip ses yada cığlıkla, “Abi niye baktın, abi niye baktın!“ diye habire birşeyler söylüyordu. Birden kaskatı kesildi. Kolunu yavaşca kaldırdı. İşaret parmagı ile pencereyi gösterdi. Sonra bana bakarak, “Geliyor, geliyor!“ diye ağlamaya başladı. “Ne geliyor, neeeeeeeeeee!“ diye bağırdım. Annem, durmadan sureler okuyordu. Birden, “Allahu ekber, Allahu ekber!“ diye hoca ezan okuyunca, kardeşim iyice çıldırdı. Sara kırizine benzer gibi yere düşdü. Sarsılıyordu. Hoca, her “Allahu ekber!“deyişinde kardeşim cığlık atıyordu. Ve bayıldı. Annemle ben, şok içindeydik. “Ne yapabiliriz, ne!“ diye düşünmeye başladık. “Babama söyliyelim.“ dedim. Annem, “Onun inancı yok ki, inanmaz!“ “Anne, inanmıyor da bu ne! Hadi göstersin doktorluğunu!“ dedim. Çıldıracağım! Sonra kardeşim, “Abi, abi...“ demeye başladı. “Ahmet’im, canım kardeşim! Ne oluyor sana? Ne olur söyle!“ “Abi, ben yatakta değil miydim? Ne işim var burda? Bana ne olmuş ki???“ dedi. “Hatırlamıyor musun?“ dedim, “Hayır.“ dedi. “Abi, annem niye ağlıyor, niye abi?“ dedi. O sırada kapı sesi duyuldu. Babam gelmişti. “Anne, babama herşeyi anlatalım. Saklama!“ O gece babamla konuşmaya karar verdik. Tuhaf olan şey, Ahmet hiçbir zaman babamın yanında garip olmuyordu. Gayet normaldi. O gece, babam viskisini yudumluyor, hasta raporlarını inceliyordu. Kapıya vurdum, yanına girdim. “Ne oldu Murat?“ dedi. Babama, “Ahmet...“ dedim. Ama bir kere nefes alıp verdim. (Babamla sakin konuşmak istiyordum. Yaşım 25 olmasına rağmen, hala ondan çekiniyordum.) Babama, “Seninle birşey konuşmak istiyorum.“ dedim. O, “Şimdi olmaz. Önemli bir ameliyatım var ertesi gün. Raporları incelemem gerek!“ dedi; ama ben anlatmaya kararlıydım. “Ahmet...“ dedim. “Lütfen baba, sadece dinle. Çok önemli...“ deyince, “Tamam, ama kısa tut!“ dedi. Babam, sakindi. Bugünki tüm olanı biteni anlattım. Beni sakince dinledi. Sonra birden, “Hadi ordan, ben öyle şeylere inanmam! Tamam, bu kadar yeter! Çık dışarı, çalışmam gerek!“ dedi. Çok sinirlenmiştim. Tam kapıya yönelmiştim ki, Ahmet’in odasından korkunç bir çığlık yükseldi. Evin ışıkları gidip gidip geliyordu. Ürkünçtü. Ev, sanki kolonlardan çatırdıyordu. Dönüp babama baktım. “Buyur baba, hadi açıkla bu olayı.“ dedim. “Kötü bir rüya görmüştür.“ dedi. Sonra Ahmet’in odasına yöneldik. Babama, “Peki ışıklar niye gidip geldi?“ dedim. Bana,“Bu kadar salak olma. 21. yüzyılda yaşıyoruz.“ dedi. Ahmet’in odasına yaklaştıgımızda, acık olan kapı birden kapandı ve içerden kilitlendi.

 Babam, “Neler oluyor böyle!“ dedi. Sonra kardeşimin çığlıkları odadan yükselmeye başladı. Babamı ilk defa paniklemiş gördüm. Bana, “Kapıyı kır!“ dedi. “Kır şu kapıyı, ne bakıyorsun!“ Kapıyı kırdım. İçeri girdiğimizde, Ahmet duvarın köşesine geçmiş, sırtı bize dönük oturuyordu. Hırltılı hırıltılı, “Sizi öldürecem, sizi öldürecem!“ diyordu. Annem de gelmişti. Kadıncağız, sesli olarak sureler okumaya başladı. Babam, “Ne yapıyorsun sen!“ dedi. Ahmet, sureleri duydukça cığlık atıyordu. Sonra sırtının üstüne yere düştü. Ağzından köpükler geliyordu. Babam, “Sara krizi geçiriyor.“ diye yanına gitti. Ben, Ahmet’i tutmaya çalışıyordum. Krizi geçmişti. Uyandı. “Baba, abi... Ne oluyor? Ne işim var benim yerde!“ diye ağlamaya başladı. Babam bana, “Sen, bu gece kardeşinle yat. Yarın, bie psikoloğa gösteririz.“ dedi. Babama, “Baba, bu piskoloktan öte!“ dedim. Bana, “Konuşma, ne o zaman söyle!“ dedi. Onunla tartışmaya giremezdim. Herkes odadan cıktı. “Ahmetim, canım kardeşim. Ne oluyor sana!“ “Abi, bana birşey mi oluyor?“ dedi. Unutmuş gibiydi. “Tamam, birşey yok.“ dedim; ama unuttugunu sanmıyordum. “Hadi gel, yatalım.“ dedim. Kardeşimi koynuma alarak yattık ve konuşmaya başladık. Ben, ona, “Hani bana herşeyi anlatacaktın.“ deyince, “Abi, sana herşeyi söylemek isterim; ama söylersem beni öldüreceklerini söylediler.“ “Kim onlar, kim?“ dedim. “Lütfen abi, beni zorlama!“ dedi. Yatmadan önce okulda ögrendigim duayı okudum. “Ah!“ dedim. “Neden daha önce annemi dinleyip Kur’an ögrenmedim ki!“ diye içimden geçirdim. Kardeşim, uyumuştu; bense hala düşünüyordum. Bir ara gözümü kapattım. Odada sanki hafif bir rüzgâr estiğini hissettim. Korkuya kapılıp hemen sağa sola dikkat kesildim. Kardeşimin yere düştügünde işaret etigi pencere tarafına baktım. “Acaba açık mıydı?“ diye. Açık değildi. Odada sağı solu inceleye inceleye, aklıma güzel şeyler getirmeye calışarak ve yine sağa sola bakarak tam uyuyacaktım ki bir şey dikkatimi çekti. Kardeşimin duvarda bir resmi vardı. Güzel bir resim... Hep bir noktaya bakıyor gibi durur, yani yatarken gözlerine bakıyor gibi gözükmez; ama sanki beni izliyor gibiydi. Rahatsız olmuştum. Kalktım, resmi kaldırdım. 

Tekrar kardeşimin yanına yatarak bildigim duayı daha çok tekrar tekrar okudum. Oda sessizdi. Gözümü kapadım. Sonra kapının açıldığını hissettim. Yine dikkat kesildim. Kapı yönüne baktım. Kapı, gercekten açıktı. Sonra yine dua okumaya basladım. Korkmuyacaktım; çünkü gücü kudreti sonsuz olana (Allah’a) sıgınmıştım. İnancım, o gece doruk noktasındaydı. İçimden bir şey, “Sakın korkma!“ diyordu. Sonra gözümü yumdum. Ayak tarafımda bir ağırlık hissettim. Sanki yatağa biri çıkmıştı. Yavaş yavaş göğsüme doğru çıkıyordu.Ama korkmuyacaktım. Sonra bedenimi sıkıştırdığını hissettim. Gözümü açtım ama kafamı çeviremiyordum. Birden, “Senden değil, seni Yaratan’dan korkarım.“ dedim. Bunu deyince ağırlık sanki iyice arttı. İçimden, “Lütfen anne gel, lütfen anne gel!“ diye ağlamaya basladım. Evet, içimden ağlıyordum. Sonra kapı açıldı. Ağırlık kayboldu. Kafamı kaldırdım ki annem. “Anne, anne! İyi ki geldin.“ dedim. Annemde ise hiç ses yok. “Anne,“ dedim. “Oğlum, sen istersen odana geç. Ben, kardeşinle kalırım.“ dedi. “Yok, ben kalırım.“ dedim. “Oglum,“ dedi. “Hemen kalk!“ Şöyle bir anneme baktım; ama aman Allah’ım! “Annem olamazsın sen! Nesin sen? Kimsin sen?“ Ses çıkarmadı. Öylece bakıyordu. Ayakları tersti. Dua okumaya başladım. Sonra nasıl oldu anlamadım, bir şekilde kayboldu. Kardeşimi o gece yanlız bırakmamam gerektiğini anlamıştım. Ne yapmam gerektiğini düşünürken uyuya kalmışım. Çok ilginçti. Rüyamda, uzun karanlık bir koridorda yürüyorumdum. Sonra önümde Ahmet’in olduğunu fark ettim. Ona doğru koştukça, o uzaklasıyordu. “Ahmet, dur! Ahmet, dur kardeşim!“ diye bagırıyordum. O, “Abi, yardım et abiiiiiiiiiiiii!“ diye birden kayboldu. Ben, daha hızlı koşmaya basladım. Yetişemiyecegimi anlayınca durdum. İçimden bir şey, “Geriye dön!“ diyordu. “Geriye dön...“ Nefes nefese idim. Dönünce Ahmet birden boğazıma sarıldı. Sıkıyordu. Resmen boğuluyordum. Gözlerimi açtığımda Ahmet’in beni boğuyor olduğunu ve annemin beni hıçkırıklar içinde kurtarmaya çalıştığını fark edince, Ahmet’i üstümden attım. Bana bakarak gülüyordu. “Seni boğacağımı söyledim, seni boğacağımı söyledim!“ diye gülüyordu. Duvara doğru dönerek duvarı tırnakları ile kazımaya başladı. Bunu görünce üstüne atladım. Anneme, “Onu yatağa bağlayalım.“ dedim. Annem’le kardeşimi yatağa bağladık. Kardeşim, iyice çıldırdı. Bana, “Pis homo, pis homo! Sakın hocayı getirme, sakın! Yoksa seni bec......im!“ diyordu. Nerden anlamıştı hocayı? Babam, sabah erken gitmişti işe. Saat 7:00 gibi ameliyata girecekti. Gitmeden anneme, “Ahmet’i hastaneye getir. Onu psikoloğa gösterelim.“ demiş. Anneme, “Ben şimdi geliyorum.“ diye evden çıktım. Bir hoca bulacaktım. Arkadaşımın tavsiyesi ile bir hoca buldum. Ona her şeyi anlattım ve bizim eve getirdim. Beraber merdivenleri cıkarken, hoca dua okumaya basladı. Annem, bizim geldiğimizi gördüğü için kapıyı açık bırakmıştı. Biz kapıya yanaşınca, kapı birden kapandı. Annem, kapıyı tekrar açtı. Ben, içeri girdim; hoca ise girmedi. Bana bakarak, “Ben, ilk etapta giremem.“ dedi. “Neden?“ diye sordugumda, “Bu ev, hiç hayırlı değil. Size burayı kim ve ne zaman sattı?“ “Ne alakası var!“ dedim. “Size burayı satan kişinin başına da aynı olaylar gelmişti.“ “Peki sen nerden biliyorsun?“ dedim. “Satan şahıs, çok ucuza sattı.“ ve hiç bir şey demedi. Bana, “Beni sana kim önerdi?“ dedi. “Arkadaşım Dursun.“ dedim. “O zaman ara Dursun’u!“ “Niye ki?“ dedim. “Sen, ara Dursun’u!“ Aradım. “Ya Dursun, bugün yanına ugradım ya,“ “Alo, evet dinliyorum seni...“ “Bana bir hoca bul diye.“ Dursun, birden telefonda gülmeye başladı. Bana, “Sen içtin mi?“ diye sordu. “Hayır, ne alakası var! Şimdi dedim ya!“ “Arkadaşım, beni geçen sen memleketime ugurlamadın mı?“ deyince şok geçirdim yani. “Sen hala gelmedin mi? Evet, o zaman ben kimle konuştum?“ derken, “Ooooo, hadi işim var. Bitince ararım.“ deyip suratıma kapattı telefonu. “Neler oluyor?“ diye düşünürken, hoca hızla kardeşimin bulundugu odaya girdi. Ben, donakalmıştım. “Sen... Sen kimsin o zaman!“ diyebilmişim sadece. Hoca girince kardeşim, “Sen, sen! Seni tanıyorum!“ diye korkunç bir çığlık attı. Hoca, kardeşime, “Yaradan Rabb’in adına! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Seni zavallı!“ dedi ve sureler okumaya başladı. Ben, hâlâ neler olduğunu çözememiştim. Bu şahıs, kimdi? Sonra kardeşimle konuşmaya başladı. “Bu insanları rahat bırak!“ dedi. Kardeşim, “Abi, abi! Çıkar onu odadan!“ diye ağlamaya başladı. Ben, hala telefonun şokunu yaşıyordum. Sonra bu şahıs, bana, “Hadi kardeşini sıkı tut!“ dedi. Annemi de çağırdı; ama tutmadan önce abdest almamızı istedi. Aldık. Yani annemin bana gösterdiği şekilde. 

Sonra kardeşimin yanına gittik. Hoca, baş ucunda Kur’an okumaya başladı. Bize, “Hadi, şimdi tutun!“ deyince, annemle ben hemen tuttuk. Kardeşim, çığlık atıyordu. Gözleri, siyahla kan kırmızısı şeklinde değişip duruyordu. Sonra yatağı sallanmaya başladı. Odadaki gardrop kapakları açılıp kapanıyordu. Mutfaktan tabak kırılma sesleri geliyordu. Lambalar açılıp kapanırken, bizim bulundugumuz odadaki lamba ise patladı. Sonra ani bi sessizlik oldu. Kardeşim, bayılmıştı. “Bitti mi?“ dedim, hoca olarak getirdiğim şahısa dönerek. “Hayır, burada kaldığınız sürece hiç bitmez.“ dedi. “Sizden önce, burda bir aile yaşardı. Çok güzel bir aileydi. Sonra küçük oğullarında paranormal bir durum meydana geldi. Başlangıcında, oğulları gece su içmeye kalkmış. Koridorda yürürken, şu an bulunduğumuz odanın kapısı acılmış. O zaman, bu odayı sadece misafirler için kullanırlarmış. Çocuk, kim açtı diye içeri girdiğinde, kapı birden kapanmış ve çocuğun içerden çığlığı yükselmiş.“ “Ve sonra?“ dedigimde, “Tamam, bu kadar. Sonrası sondu zaten.“ dedi. Bana, “Sen, Kur’an bilir misin?“ “Hayır!“ dedim. “Ya sen teyze?“ dedi. Annem, “Biraz...“ dedi. Bana dönerek, “Niye öğrenmedin?“ dedi. Cevap veremedim. “Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğini biliyor musun?“ dedi. “Evet.“ dedim. “Babanın inancı nasıl?“ diye sorunca yine cevap veremedim. Bana, “İşte, sizin zayıf halkanız bu!“ dedi. “Burdan üç gün içinde taşının, yoksa ailenizden biri zarar görecek.“ dedi. “Ne! Taşınmak mı! Babama bunu nasıl kabul ettiririm?“ diyince, “Bu, beni ilgilendirmez.“ dedi. Kapıya doğru yöneldi. Gidiyordu. Sonra bana dış kapıdan bakarak, “Hani su içmeye giden çoçuk vardı ya...“ Hiçbir şey diyemedim. Sadece, “Evet?“ şeklinde kafamı salladım. “O, bendim.“ deyip hızla uzaklaştı.Hızlıca ayağa kalktım. Kapıya koştum. Daha sorularım bitmemişti. Ama o çoktan gitmişti. O gün hoca öyle diyince, annemle, “Artık bu evde kalamayız.“ diye konuştuk. Kardeşim de kendine gelmişti babamı zor bela ikna ettik. Hem de tam da üçüncü günde. (burda, babamın başına bişey geldi ve şimdi dini bütün bir insan oldu) Ve o evden taşındık. 

Aradan üç yıl geçmişti. Birgün, o mahalleye işim düşmüştü. gittiğimde, “Eve de bakayım.“ dedim. Kocaman bir bahçesi vardı. Ev, üç katlıydı. Babam, orayı bir mütahite vermişti. Yıkılsın, evler yapılsın diye; ama mütahitin yıkım işlerinde hep aksilikler olmuş. İşcilerden biri, aklını kaçırmış, biri de ağır yaralanmıştı. Mütahit de yıkamıyacagını anlayınca, o ev öylece kaderine terk edilmişti. Bahçe kapısına kilit vurmuşlardı ve “İçeri girmek tehlikeli ve yasaktır!“ diye bir tabela asılıydı. Evin bahcesine bakarak geçerken, evin kapısının aralandıgını gördüm. Ev, sanki beni cagırıyordu. Arkama bakmadan dönüp gittim ve bir daha o mahalleye, hatta o evin bir mil yakınına bile yaklaşmadım.

➲ Bebek Bakıcısı



Selam ben Alev üniversite öğrencisiyim sizlere başıma gelen korkunç olayı anlatmak istiyorum. Masraflarını karşılamak için günlük part time işler bakmaya başladım. Bir çok iş ilanına baktıktan sonra 3 çocuğa dadı aradıklarını gördüm. Bu konu hiç bir bilgim yoktu zaten ilanda da bilgi istenmiyordu. İlanda, genç, güzel ve sorumluluk sahibi bir kadın dadı aradıkları yazıyordu.

Numarayı aradığımda karşıma neşeli konuşan iyi bir kadın çıktı. İş ilanı için aradığımı söyledim. Bana buluşmadan işe başlayabilirsin dedi ve beni eve götürmek istediğini söyledi. Ben biraz tereddüt ettim fakat bunu kabul ettim.

Sabah olduğumda kadın beni eve götürdü. Kapıda bizi karı-koca karşıladı ve benimle gelen kadın içeriye girmeden oradan ayrıldı. Güler yüzlü bir aileydi, ev kocaman ve lükstü. Bana çocuklarını anlatmaya başladılar.

2 erkek 1 kız çocuğuydu, 10 - 8 ve 6 yaşlarında. Arkadaş canlısı, neşeli ve kibar çocuklara benziyorlardı. Yaramazlık yapmayan uslu çocuklardı.

Akşam başbaşa yemeğe çıkacaklarını geç saatte döneceklerini söylediler. İlk günüm olduğu için çok heyecanlıydım içinde ya bir şey olursa korkusu da vardı. Bana telefon numarasını verdiler acil durumda arayacaktım. İstediğim odaya girmek serbestti ve istediğimi yapabilirsin dediler.

Evden çıktıklarında çocuklarla salona geldik ve TV izlemeye başladık. Biraz acıkmıştım ve atıştırmalık için buzdolabına gittim. Bu arada çocuklar hiç konuşmuyordu zor zar ağızlarında bir iki kelime çıkarabiliyordum.

Buzdolabını karıştırırken arka taraflarda gözüme bir kavanoz çarptı. Kavanoz siyah bez parçası ile sarılırdı. Bezi çıkardığımda koyu kırmızı sıvının içinde bir et parçası vardı. Ne tür bir et olduğunu bilmiyorum ilk defa böyle bir şey görmüştüm.

Kavanozu tam yerine koyacakken bir ses duydum. Ne o an ki korkuyla kafamı çarptım.

Gelen kişi en büyük oğullarıydı ve bana, "o kavanozu yerine koy, bir daha bilmediğin şeylere dokunma" dedi.

Bakışları ve ses tonu beni çok korkutmuştu. Sessiz bir şekilde...

"Özür dilerim" dedim.


Hala bana bakıyordu ve oradan ayrılmıyordu. Kavanozu yerine koyduktan sonra salona gitti ve koltuktaki yerine tekrar oturdu. Bende ortam biraz neşelenir diye onlara çizgi film açtım.

Çizgi film bittiğinde haberler başladı. Haberlere kaybolan genç bir kızın haberi vardı. Vücudu parçalara ayrılmış. Bu haber beni çok etkiledi ve tanımadığım bir yerde olduğum için korkuttu. Çocuklara "hadi geç oldu. artık uyuyalım" dedim.

3'ü de aynı odada kalıyordu. Pijamalarını giydirdim onları yatağa yatırdım ve ışığı kapatarak salona tekrar geldim.

Canım sıkılıyordu. DVD arşivini karıştırmaya başladım fakat tek şey çizgi filmdi. Fakat en alt çekmecede başka bir CD vardı. Üzerinde "M Kızları" yazıyordu. Merak ettim ve onu taktım.

Ailenin özel olarak çektiği bir video idi. Anne, baba ve çocuklar gülüp eğlenirken video çekmiş. Özel bir video olduğu için kapatmaya karar verdim. Tam kapatacağım sırada benim yaşlarımda birini gördüm. Eski bakıcı olduğunu düşündüm.

Sanki çok yakından tanıdığım birine benziyordu. Yakın bir zamanda onu gördüğüme emindim. Sonra aklıma haberler geldi ve haberlerdeki öldürülen kız olduğunun farkına vardım.

Elim, ayağım titremeye başladı, korkutan kıbırdayamadım ve çığlık atmak istiyordum.

Aklıma kavanoz geldi ve tekrar kavanozu açtım. İnsan derisinden bir parça olduğunu gördüm. İyice incelediğimde kafa derisi olduğunu gördüm saçları içinde duruyordu.

Korkudan altıma işemeye başladım.

Kavanozu ve CD'yi çantama koydum pijamalarımı çıkarırken büyük çocuklarının beni izlediğini fark ettim. Bana...

"Nereye gidiyorsun" dedi.

Kekelemeye başladım ve evde bir şey unuttuğumu 10 dakikaya geleceğimi söyledim. Pijamalarımı çıkarmıştım üstümde tişört altımda ise sadece iç çamaşırım vardı. Çok korkuyordum.... o sırada kardeşleri de odada çıktı.

Evin en küçüğü olan küçük kız, "sen gidemezsin, bizi yalnız bırakamazsınnn...." diye bağırmaya başladı.

"Ailenizi arıyorum" dedim ve numarayı çevirmeye başladım.

O sırada en büyük oğlu bacağımı tutarak, "çok açım hiç bir yere gitmiyorsun" dedi.

Ona vurarak kurtuldum ve çıkış kapısının yanında bulunan yedek arabanın anahtarını alarak evden çıkarak koşmaya başladım. Hemen arabaya atladım ve kapıları kilitledim.

Çocuklar çığlık atıyor ve ağlıyordu. O sırada aile eve gelmişti ve bana "nereye gidiyorsun buraya gel sorun nedir" dediler.

Karakola kadar hiç durmadan gittim ve kendimi karakola attıktan sonra içime bir rahatlama hissi geldi. Başıma gelen her şeyi polislere anlattım.

Polis eve geldi ve arama yaptılar. Evde kayıp kızın eşyalarını ve parçalarını bulmuşlardı. Aile ortada yoktu ve değerli eşyalarını alıp gitmişlerdi...

➲ Kara Keçi

 Kapı komşumuz Hüsnü bey amca anlatırdı... Urfa’da ki köylerinde bir zamanlar çok garip olaylar olmuş. Hala bu ürkütücü olayların devam edip etmediğini bilmediğini ama yine de emin olmadığını söylerdi bize. Çünkü köyüyle tüm ilişkisini koparmıştı. Aklımda kaldığı kadarıyla bu olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Köylerinin adı “Karakeçi“, nam-ı diğer “Cinli Köy“. Çevre kasaba ve köylerin insanları, cinlerin musallat olduğu bu köyden ve orada yaşayan köylülerden olabildiğince uzak durmaya çalışırmış. 1900’lü yıllarda Karakeçi’nin çok dindar birisi olan çobanı İbrahim bir gün sürüyü salmış otlağa ve de oturmuş bir ağacın altına. Rehavet basmış ve de uyuya kalmış. Esen hafif rüzgar onun suratını yalayıp geçmiş, o esnada birkaç hınzır kıkırdama duymuş. Hemen gözlerini açmış. Gördüğü şey çevresinde toplanmış ve başında bekleyen, ona sinirli sinirli bakan ve bağırıp çağırarak ağıza alınmayacak küfürler savuran koyun sürüsü olmuş. Hızla ayağa fırlayarak köye doğru koşmuş. Bir yandan da omzunun üstünden arkasına bakıyormuş, korkudan tir tir titreyerek. Kan-ter içinde evine varmış ve ev ahalisine soluk soluğa olanları anlatmış. Tabii ki kimse ona inanmamış. Gerçi o zamanlar “Gul Yaban“i rivayetleri çok yaygınmış ama yine de İbrahim’in anlattıklarını çok saçma bulmuşlar. Hatta onun delirdiğini sanmışlar. Olay bir süre sonra unutulmuş. Çoban, Hüsnü bey amcanın dedesiymiş. İbrahim, bir daha o otlağa gidememiş ve artık hiçbir koyuna bakamıyormuş. Bir gece, tuvaleti geldiği için evden çıkmış ve ertesi sabah boynu 180 derece dönmüş ve de gözleri çıkartılmış bir vaziyette, yerde yatarken bulunmuş. Bir kaç köpek, çobanın bomboş olan göz oyuklarını yalıyormuş ve de kalan et parçalarını kemiriyormuş. Tabiatı ile herkes onu köpeklerin parçaladığını düşünmüş.

 Çobanın oğlu Hüseyin, bir kaç yıl sonra evde yalnız kaldığı bir zaman, namaz kılmaya karar vermiş. 2. rekatının ortasında, ev hafiften sallanmaya başlamış. Adam, yine de devam etmiş namaz kılmaya. Bu sırada evde başka birşeylerin varlığını sezmiş. Onu ziyarete gelenlerin, etten kemikten olmadıklarını hissetmiş ve de onları göremediği için de korkusu ikiye katlanmış. Dualara devam etmiş, belki bu ifritler, iblisler gider diye; ama her ne kadar Allah’a sığındıysa da varlıklar gitmemeye kararlıymışlar. Secdeye vardığı anda üstüne ağır bir şey atlamış ve de sırtına binmiş. Hüseyin, durmadan Kelime-i Şehadet getirmiş ve her Allah dediğinde, üstündeki şey daha da bir bastırıyormuş. Adam, yüzü tamamen seccadeye yapışmış bir halde dualar okuyormuş. Kendi arkasından gelen bazı koşuşturma ve de kağıt yırtılması sesleri duymuş. Ayağa kalmak istediyse de yapamamış, yerinde doğrulamıyormuş bile. Artık o kadar ağlamasının ve yalvarlarının ardından sırtına çok sert bir tekme yemiş ve onların gittiğini hissetmiş. Bu olayı, akşam üzeri ailesine anlattığı zaman herkes ona inanmış, çünkü bir iki dakika önce her zaman evlerinin duvarına asılı ılan Kuran-ı Kerim’i paramparça bir halde dışarıdaki tuvalette bulmuşlar. Bütün köye ve de çevre köylere bu olay yayılmış ve köy bundan sonra “Cinli Köy“ diye anılmış. Ama bu tip olaylar artık olmuyormuş. Hüseyin’de bu hadiseden sonra bir daha ağzına “Allah“ lafını almamış. 10 sene sonra, Hüsnü bey amca 6 yaşındayken, babası Hüseyin yatağında ölü bulunmuş. Gözleri korkudan faltaşı gibi açılmış ve de vücudu kaskatı kesilmiş. Köyün imamı gelmiş cesede bakmaya ve dualar okuyup üfledikten sonra, adamın ölmeden önce felç geçirdiğini ve de bütün ayak parmaklarının kırıldığını farketmiş. Ondan sonra bütün eve ve de ev halkına okuyup üflemiş ve de gitmiş. Hüseyin’in nasıl öldüğü anlaşılamamış, zira o gece yanında kimse yokmuş. Yalnız, Hüsnü bey amca, o gece babasının odasından bazı homurtu ve mırıldanmalar geldiğini duymuş ama önemsememiş. Hüsnü bey amca büyüdükten sonra Ankara’ya taşınmış, evlenip çocuk çoluğa karışmış. Dindar ve çok iyi bir insandı, hepimiz onu çok severdik. Bazı tuhaf hareketleri oluyordu ara sıra ama hiç gözümüze batmıyordu. Hüsnü bey amcayı geçen baharda gömdük. Ölmeden önceki gece tuvalete kalkmış ve ertesi sabah, yan daireden gelen çığlıklar ile uyandık. Onu salonun ortasında elleri kolları arkasına bağlı bulduk. Allah rahmet eylesin.

➲ Asansör



Ameliyathaneden çıkan doktor, dördüncü kattaki ofisine inmek için asansöre bindi. Yanında bir de hasta vardı. Asansör sekizinci kata gelip durdu ve kapıları açıldı. Asansör kapısının önünde küçük bir çocuk dikiliyordu.

"Aşağı mı iniyor?" diye sordu çocuk. Doktor, çocuğu dikkatlice süzdü ve cevap verdi:

-"Hayır, yukarı çıkıyor." Düğmeye bastı ve asansörün kapıları kapandı. Yanındaki hasta, doktora dönüp sordu:

-"Neden çocuğun bizimle birlikte asansöre binmesine izin vermedin? Aşağı iniyorduk zaten." Doktor:

-"Çocuk çoktan ölmüştü. Geçtiğimiz gün lösemi yüzünden hayatını kaybetti."

-"Ölü olduğunu nerden çıkardın?" diye sordu hasta.

-"Sol bileğindeki mavi bilekliği görmedin mi? Ölenleri morga götürülmeleri için mavi bileklikle işaretlerler." dedi doktor.

-"Benimki gibi mi yani?" dedi hasta bilekliğini doktora göstererek.